>Bir istiridye masalı
>
>Küçük bir istiridye yıllar boyu denizde dolaşmış durmuş.
>Balıklarla bitkilerle ilgilenmiş. Kendisiyle ilgilenilmesini çok
>istiyormuş. Kimse onunla ilgilenmiyormuş. Onun gibi binlercesi var
>diyorlarmış.Hiç bir özelliği olmayan istiridye işte diye, burun kıvırıp
>geçiyorlarmış.
>
>Günlerden bir gün, şöyle papatya gibi açılmış yüzerken, bir
>minicik kum tanesi kaçmış karnına. Önceleri aldırmamış "o küçümen
>şey bana ne yapabilir ki!" diye düşünmüş, fakat zamanla karnı
>ağrımaya başlamış. O zaman anlamış kum tanesini küçümsemeyle ne kadar hata
>ettiğini. Anlamaya anlamış ama iş işten geçmiş. Çok uğraşmasına rağmen
>minik kum tanesinden kurtulamamış, o zaman ben de onunla birlikte yaşarım
>diye geçirmiş içinden. Artık o benim bir parçam demiş. Ne hayata küsmüş ne
>gelecekten korkmuş ne de umudunu yitirmiş. Sadece sabırla ve özenle
>beklemiş. Gel zaman git zaman istiridyeciğin sancıları artmış, bazen
>dayanılmaz derecede ağrısı oluyormuş ve gözyaşlarını tutamıyormuş. Sonunda
>istiridye dünyasının en meşhur doktoruna gitmeye kara vermiş. Doktor
>istiridyeciği bir muayeneden geçirdikten sonra, bilgiç bilgiç başını
>sallayarak gülümsemiş. İçinde bir inci oluşuyor demiş. Kötü bir şey mi?
>diye sormuş istiridyecik üzgün bir sesle. Aksine çok iyi bir şey demiş doktor , inci çok değerli bir
>maddedir, onun sayesinde sıradan bir kabuk olmaktan kurtuldun artık sen de
>çok değerlisin.İstiridyecik duyduklarına çok sevinmiş. Haftalardır kendini ilk defa mutlu hissetmiş. Evine dönmüş, içeri girer girmez kapısı çalınmış, bakmış karşısında iri bir istiridye, sana dokunabilir miyim kardeş diye ricada bulunmuş. Şimdiye kadar inci taşıyan bir istiridyeye dokunmadım da. İstiridyeciğin koltukları kabarmış, tabi dokunabilirsin, demiş. Konuk istiridye karnına dokunmuş ve çok mutlu olmuş. Keşke benim karnımda da inci olsa diye yakınmış.
Ardından yaşlı bir istiridye gelmiş. Bir zamanlar karnında kocaman bir inci taşıdığını ve insanların gelip onu avladığını, karnındaki inciyi çaldıklarını ve tekrar denize bıraktıklarını söylemiş. Yeni hayatına alışana kadar çok çile çektiğini anlattıktan sonra, kendine dikkat et, sakın incini kaptırma diye tembih etmiş ve çekip gitmiş.
Sonra çeşit çeşit balıklar, denizanaları gelmişler,incisini kutlamışlar. Hatta içinde taşıdığı değerli inci şerefine kutlama partisi vermeyi bile teklif etmişler ama istiridyecik olayın çok abartıldığını düşündüğünden kabul etmemiş.
Sonuç olarak istiridyenin içindeki dayanılması zor olan acı, emeği,çabası , sabrı ve umuduyla bir tabiat harikasına dönüşmüştü. Biz de önceden bizi rahatsız eden ve değiştiremeyeceğimiz bazı gerçeklerden sabır ve inançla harikalar meydana getirebiliriz.Bunun için kendimize sormamız gereken soru şu: Sabır sınırlarını ne kadar zorlayabiliyoruz? Ne kadar fedakarız? İnşallah kadir gecesini bir fırsat bilip yanlışlarımızı doğrularla değiştiririz.
Hikaye: Kadriye ÇİÇEK'in "Ben Bir Anneyim" isimli kitabından alıntıdır.
Hayatta hepinizin acılarının inciye dönüşmesi dileğiyle.... Selametle.