Aşkın Paradoksu

Son güncelleme: 18.01.2012 20:46
  • noimage

    AŞkın ParadokSu.. .

    Pia'nın peşinde...

    "Pia"yı tanır mısınız? Pia, Attila İlhan'ın şiirinde bir meçhulün adıdır.
    Şair bir şehre geldiği vakit, Pia başka bir şehre gider hep...
    O yüzden "Ne olur, kim olduğunu bilsem Pia'nın / ellerini bir tutsam, ölsem" der İlhan...

    "Belki de o kadın aslında Pia...
    O hiç olmayan kadın..." Aklımda kalanlar, imkansız aşkların kadınları...
    Yaşanmış aşklar kalmıyor. Bitiriyorsunuz karşılıklı... Hatırlanan, askıda kalmış aşklar...
    "tanımamaktan, bilinmezlikten kaynaklanan bir duygu" diye tanımlıyordu:
    "Aynı evde yaşayınca bilmeye, tanımaya başlıyorsun. Aşk da uçup gidiyor".

    Ne garip değil mi? Kadın ve erkek,
    Adem ile Havva'dan beridir hep o "yasak meyve"nin peşinde koşup durdular.
    Kim bilir kaç kuşaktır sabırla, özlemle, ümitle, ölesiye, birbirlerine kavuşacakları,
    bir yastığa baş koyacakları günü beklediler.

    "Aşk-ı Memnu'', gözünü vuslata dikti asırlarca...
    Bu marazi tutku, şiirlerden, masallardan koca bir külliyat doğurdu.

    Sonra... Gün geldi; devir değişti. "Sevenleri ayıran zalimler" devrildi.
    Eros, tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi. Sevenler nihayet kavuştular.
    Ve buluştukları anda aşk, uçarken bahar kokuları saçarak rengarenk parıldayan
    narin bir sabun köpüğü gibi sönüp dağıldı avuçlarında...
    Anlaşıldı ki vuslat, aşkın miladı değil, celladıymış.

    Yüzünü bile görmediği sevdalısı için dağlar delen Ferhat , asrımızda nihayet vuslata erince
    Şirin'e dönüp bakmaz, internet başından kalkmaz oldu.
    Sevdalısını bir kez görebilmek uğruna yıllarca pencerede bekleyen LeyLa, evleneli beri,
    Mecnun'u kafaya takmaz, merak edip cama çıkmaz oldu.
    O zaman anlaşıldı ki, aşk gücünü kıstırılmışlığından alıyor, karşılıksızlığından, naçarlığından besleniyor.

    Aşıklar yakınlaştıkça, aşk uzaklaşıyor.
    Nazım "Sende ben uzaklığı, sende ben imkansızlığı seviyorum" diye yazmıştı sevdalısına...
    Çünkü Veysel'in değindiği gibi, deryaya akan bir nehir, aslında deryaya değil, mütemadiyen ve hararetle
    ona doğru çağlamaya tutkundu.
    Cazip olan, maksut mahalden ziyade; bizatihi seyahatti.

    Aşk bir tahayyüldür. Ebediyen müptelası olacağınız bir serap... Dokununca dağılan bir kumdan kale...

    Ben bu sırra ilk kez Metin Erksan'ın "Sevmek Zamanı"nda ermiştim.
    Duvarda fotoğrafını görüp vurulduğu kızın gerçeğiyle karşılaşınca dünyası yıkılan Boyacı Halil,
    sonunda kendi tahayyülünün hakikatin sıradanlığıyla aşınmasına izin vermemiş,
    kızı bırakıp sevdiği fotoğrafla göle açılmıştı.

    Zor olan da budur zaten: Aşkı her daim kendinde yaşatabilmek...
    Bu anlamda aşk tek kişiliktir.Bizim icadımızdır. Meçhule adanmışlığımız...
    Gönüllü esaretimiz...
    Bir muammanın peşinde tarumar olmayı göze alışımız...

    İnsanoğlu birbirine varıp birbirini tükettiğinden beridir, ancak kafasındaki hayale tutunarak mutlu
    olabiliyor; her gördüğünde o hayali arıyor, her sevdiğini o hayal sanıyor,
    her hayal kırıklığının kahredici keyfinden melankolik bir haz alıyor.
    Ve yeniden Mecnun'a dönüyor.

    Bugün "aşk devri"nden kalma bir sihirli lambayı umarsızca ovalayıp duruyorsak o yüzdendir...
    Belki Pia ansızın çıkıp gelir diye..


    Can Dündar.. eskidir ama okumaya değer..
#13.01.2012 10:28 0 0 0
  • Yüzünü bile görmediği sevdalısı için dağlar delen Ferhat , asrımızda nihayet vuslata erince
    Şirin'e dönüp bakmaz, internet başından kalkmaz oldu.
    Sevdalısını bir kez görebilmek uğruna yıllarca pencerede bekleyen LeyLa, evleneli beri,
    Mecnun'u kafaya takmaz, merak edip cama çıkmaz oldu.
    O zaman anlaşıldı ki, aşk gücünü kıstırılmışlığından alıyor, karşılıksızlığından, naçarlığından besleniyor.

    ooofff.. offf. yine yazılacak tonla şey kabardı içimde ama neyse... ben herkesin bir pia' sı var diyeyim kafi...
    emeğine sağlık. teşekkürler...
#16.01.2012 17:15 0 0 0
  • Aşıklar yakınlaştıkça, aşk uzaklaşıyor.
    Nazım "Sende ben uzaklığı, sende ben imkansızlığı seviyorum" diye yazmıştı sevdalısına...
    Çünkü Veysel'in değindiği gibi, deryaya akan bir nehir, aslında deryaya değil, mütemadiyen ve hararetle
    ona doğru çağlamaya tutkundu.
    Cazip olan, maksut mahalden ziyade; bizatihi seyahatti.

    Aşk bir tahayyüldür. Ebediyen müptelası olacağınız bir serap... Dokununca dağılan bir kumdan kale...


    çok doğru emeğine sağlık gözdecim
#16.01.2012 22:51 0 0 0
  • Yüreği duygu deryası Arkadaşlarım okuyan gözlerinize sağlık,ne güzel irdelemişsin Onur yazıyı
    ve ne güzel yerinden alıntı yapmışsın Elif,Gönül sohpetlerimiz Aşk' dair olsun
    herkesin yüreğindeki pia'ya EyvAllah:)
#18.01.2012 20:46 0 0 0