Işıklı bir kelebek

Son güncelleme: 27.01.2007 22:47
  • Evranos Bey ile Nurhan Hanım'ın aşkları...

    Söylesene iki gözüm, büyük aşklar nereye gömülür? Çok sevenler de, onlar bile mi ölür? Kıymetli efendim, büyük aşklara da kıyabildiğine göre Tanrı, kim bilir belki de o hiç âşık olmamış biridir. Ama toprak, değil mi aziz efendim, herhalde çok sevmiş gövdeleri en şefkatli elleriyle eritir.

    Nurhan Hanım, Evranos Bey'i yeni yitirdi. "Elim varmadı, arayamadım" dedim telefonda, "Rica ederim, bunlardan bahsetmeyelim" dedi.

    Yarım bir cümle. Tatlı, zarif sesi, hayatta olanlara hayattan bahsetme terbiyesi ile inceldi. Tanrı'dan daha ziyade iyi insanların duasına inanan bir eski hanımefendi olarak, "Sen nasılsın, iyi misin?" diye sorup durdu. Gittiğim yerlerden söz ettim biraz, öteden beriden. O uzak ülkede, otel odasına sabaha karşı giren kelebekten bahsetmeyi unuttum, sonra bir türlü gitmediğinden. O da bahsetmedi zaten, Evranos Bey'den veya duvarlara bakıp düşündüklerinden. Sadece "Kitapların arasında resmini buldum" dedi, "Ne kadar zayıflamış meğer. Nasıl görmedik biz..." gibi yarım bir cümle. Sormadım gerisini, söylemezdi de.

    Sonra parça parça uçuşan birkaç sözcükle bir gazeteden söz etti, birinden, yazdıklarından, genç biri miydi acaba, yoksa bir profesör mü, adı neydi, neyse canım işte, "Aşka inanmıyorum diyor adam, inanabiliyor musun?"
    İnanabiliyorum. Yine gökten parça parça dökülen gümüş parçaları gibi sözcüklerle anlatacağı şeyin etrafında uçuşuyor Nurhan Hanım:

    "Ona Evranos'a yazdığım şiiri göndereceğim. Elli sekiz yıl, dile kolay. Nasıl inanılmaz aşka?"

    Bir müzisyen dostu bestelemek için almış şiiri. Sonra o da ölüp gitmiş. Şarkı kaybolmuş yıllarca. Derken geçenlerde çıkmış ortaya, TRT radyosunun arşivlerinde, "Seninle gördüm, gözümün ışığısın..." diye başlıyormuş.
    Sonra... Sonra işte elli sekiz yıl devam ediyormuş. Nurhan Hanım notalarını çıkaramıyor şimdi. Belki sonra. Belki. Sonra.
    58 yıl sevenler
    Canım efendim, telkâri kalplerimizin bir teli kırıldığında burulduğu yerden, tam oradan mı kanar içimiz? Çok büyük, çok uzun aşklar bölündüğünde bir derin uykuyla, kimin rüyası hayra yorulur artık? Kopmuş bir gelin teli gibi rüzgârda, bir eski aynadan dökülen sır gibi değil midir hayat artık? Yerine koysan konulmaz, koymasan...
    Elli sekiz yıl bir adamı sevmiş kadınlar, bir o kadar yıl bir kadını sevmiş adamlar, söylesene benim güzel efendim, bu dünya tarihinin göğüs cebine bayramlık bir mendil gibi düzgün ve temiz iliştirilmeli, değil mi? Kolalı, jilet gibi ütülü, ilk günkü gibi...Nurhan Hanım öyle uzun uzun anlatmadı hiçbir şeyi. Gümüş varak yaprakları gibi tülümsü, dolaştı sözleri anlatacaklarının etrafında. Ağırlığını bilmeyen kelebekler gibi uçuştu. "Biliyorum yazarsın şimdi bunu" dedi.
    Büyük aşklar gömülmez
    Aldım tuttum elimde sözlerini, sözlerin gümüş sırrı parmaklarıma yapıştı.
    Parçalamayayım dedim ama hepsi, onun sesinden ayrıldığında su damlaları gibi dağıldı. Avucumun tam içinde biriktirdim kalanları.
    Vallahi billahi, bu kadarı kaldı.
    Ne kalsa geri, bir yazı için fazlaydı.
    Benim tatlı efendim, benim kalbimin yarısı, büyük aşklar gömülmezler.
    Onlar, avuç içinde kalanlarla bile anlatılmalı. Anlatıldıkça, kumdan kaleler yapan çocukların elden ele, bütün gövdelerini eğerek dolaştırması gibi denizi, aramızda dolaşmalı, hepimizin kalelerinin duvarlarını delerek sızmalı. Aziz efendim, çünkü insanlar aşka inanmalı. İki gözüm, ikimizin adı, Nurhan Hanım'la Evranos Bey'in adlarının yanına, kelebeklerin telkâri kanadına yazılmalı.



    noimage
#27.01.2007 09:02 0 0 0
  • güzel bi hikayyedi teşekkürler serendipity
#27.01.2007 15:44 0 0 0
  • Böyle asklar varmidir diye düsünüyorum

    umarim bir yerlerde vardir..

    yüregine saglik canisi
#27.01.2007 22:46 0 0 0
  • nerde böyle aşklar yaa.. tşrkler cnmcım.
#27.01.2007 22:47 0 0 0