Yakın tarihimizin en yiğit simalarından olan ve Büyük Millet Meclisi'nin Birinci döneminde "Trabzon mebusu" sıfatıyla görev yapmakta iken fikirlerinden dolayı alçakça bir suikasta kurban giden Ali Şükrü Bey Trabzonlu olup 1844 yılında Vakfıkebir'de doğdu. Asıl mesleği bahriye subaylığı olan Ali Şükrü Bey 1904 senesinde Deniz Kurmay Subayı olarak orduya katıldı.Kararlılığı,cesareti ve üstün kişiliğiyle temayüz eden Ali Şükrü Bey o güne kadar ihmal edilmiş olan donanmayı kuvvetlendirmek için kurulan "Donanma Cemiyetinin " kurucuları arasında yer aldı, ikinci başkanlığını yaptı.Deniz kuvvetlerinde görevli iken ve sonrasında İttihat ve Terakki Cemiyetine girmedi.Ordunun büyük ölçüde politikanın içine itilmesi ve teşkilatın kendinden olmayanı barındırmak istememesi üzerine askerlikten istifa etti.
Ali Şükrü Bey faal siyasi yaşamına Son Osmanlı Meclis-i Meb'usanı'nda başladı. Parlamento tarihimizin en kısa ömürlü (12.01.1920-16.03.1920 )Meclisinde Trabzon Milletvekili olarak görev yaptı.İstanbul işgal altındayken toplanan bu meclisin uzun ömürlü olmayacağı bilinmekle beraber olayların son derece vahim seyir takip etmesi karşısında sorumluluğu, daha geniş bir kadroya tevzi etmek durumu ortaya çıkmıştı.Bu sebeple birazda İttihad ve Terakki Partisi mensupları nedeniyle fesh edilmiş olan meclisin yerine İttihatçılardan soyutlanmış daha "temiz" bir meclisin oluşacağı tahmin ediliyordu.Ancak "ortadan kalktı, silindi" sanılan İttihat ve Terakki mensupları seçime müdahale ederek kendi adamlarını büyük oranda meclise seçtirmeyi başardı.Meclisin çoğunlukla İttihatçı olmasında başta M.Kemal, Heyet-i Temsiliye ve Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti mensuplarının organize çalışmaları belirleyici rol oynadı.M.Kemal'in, Rauf Orbay ve Hüsrev Gerede gibi mutemet adamlarının mecliste yer almalarındaki amaç siyasi faaliyet merkezi olan İstanbul'u çökertip mebusları Ankara'ya gitmeye zorlamak içindi.Bu husus M.Kemal ile birlikte planlanmıştı ve bu plana bir tek Ali Şükrü Bey muhalefet etti.
Son Osmanlı Meclisi ile alakalı olarak söylenecek en önemli husus 1.02.1920 tarihinde "Mishak-ı Milli"yi kabul etmesi ve Meclisin feshi ile mebusların Ankara'da toplanmak üzere dağıtılmasıdır. Ali Şükrü Bey bu girişime şiddetle muhalefet etmiştir.Bu olayın derinliklerini tahlil etmek ve Ali Şükrü Bey'in itirazının nedenlerini bilmek yakın tarihin anahtar olaylarından birisini açığa çıkacaktır.
Bilindiği üzere son Meclis 12.0cak.1920'de toplandı.İngiliz işgali ise bundan çok daha önce gerçekleşmişti.İşgalden birbuçuk yıl geçtikten sonra ve makul bir neden yokken 16.03.1920'de İngiliz'ler yeni bir işgal denebilecek şekilde Şehzadebaşı karakolunu basıp mızıkacı efradını katletti.Ertesi gün "bayram değil seyran değil" Mebusan Meclisi'nin kapısına dayanılarak bir kısım mebusun sürgüne gönderilmesi acaba hangi amaca hizmet için
yapılmıştı ?Denilebilir ki İngiliz'lerin esas amacı Meclis-i Mebusan'a baskı yaparak dağıtmak ve mebusların Ankara'ya gitmelerini temin etmekti.Hatta bu hareketin ANKARA ile anlaşmalı olarak cereyan ettiğini söylemek bile haksızlık olmayacaktır.Kuvay-ı Milliye'nin ikinci adamı Rauf Bey'in hatıratında Ankara ile İngilizlerin birlikte hareket ettiği böylece Ankara'da Meclis'in ve hükümetin müsait şartlar içinde kurulduğu kabul edilir.Meclisin kendini fesh ile milletvekillerinin Ankara'da toplanmak üzere dağılma kararı vermesinden sonra şiddet hareketlerinden vazgeçilmiş olması da bu savı doğrulamaktadır.Bu saptamayı doğrulayan daha pek çok kanıt mevcuttur. Malta'ya sürgün edilenlerin genellikle Ankara'ya gittiklerinde M.Kemal'e itaat etmeyecek eski ittihatçılar arasından seçilmesi,bir kısmının kaçıp Anadolu'ya gitmelerine göz yumulması,Malta'ya sürgün edilenlerin bir müddet sonra kaçmalarının sağlanması vs.
Ulusal mücadelenin amacını teşkil eden Misak-ı Milli son Osmanlı Meclisinde kabul edilmiş ve haklarımızın asgarisini teşkil eden bu misak aynen 18 Haziran 1920'de Ankara'da T.B.M. Meclisince de kabul ve ilan edilmiştir.Ancak son Osmanlı Mebusan Meclisinin ölüm anında bile razı olmadığı bir takım tavizlerle Misak-Millinin Lozan'da yamalı bohça haline getirilmesi baştan itibaren danışıklı dövüş yapıldığı hususundaki şüpheleri kuvvetlendirmiştir. Ali Şükrü Bey müthiş önsezisi ile verilecek tavizler için yanlar arasında oluşan mutabakatı sezmiş ve meclisin feshine direnmiştir.Bu keyfiyeti konferans müzakerelerinin inkıtaı nedeniyle mecliste yapılan görüşmelerde Ali Şükrü Bey "Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan muazzam zafer,Lozan'da heba edilmiştir" şeklinde ifade etmiş ve belki de ilmiği boynuna geçirecek süreci başlatmıştır.
MEN-İ MÜSKİRAT (İÇKİNİN YASAKLANMASI) KANUNU
Ali Şükrü Bey Meclisde muhalefeti oluşturan İkinci gurubun en faal,üretken üyelerinden biri idi.Meclisteki ilk ve önemli hizmeti Birinci .Meclisin ilk kanunlarından biri olan "Men-i Müskirat Kanunu"nun çıkarılmasına öncülük yapmış olmasıdır.Kanun teklifinde özetle;Milli Mücadele gibi buhranlı bir dönemde dince de yasaklanmış,halkın sıhhati ve fikri selameti üzerinde son derece etkili bir meselenin öncelikle ele alınmasının önemi vurgulanarak Amerika,Avustralya ve devrim döneminde Rusya'da Bolşeviklerin de içkiyi yasakladığı vurgulanmıştır.Birinci Büyük Millet Meclisinde yapılan uzun tartışmalardan sonra 71 kabul,71 red 3 de çekimser oyla,başkanlığın da olumlu oy kullanmasıyla tasarı kabul edilmiştir.
LOZAN MÜZAKERELERİ
1923 başında Lozan'daki görüşmeler çıkmaza girince T.B.M.Meclisi heyeti Lozan'dan ayrılıp 16 Şubat'ta Ankara'ya geldi.21 Şubat günü bu meseleyi görüşmek üzere toplanan Meclis'de İsmet Paşa Lozan görüşmeleri üzerine mebusları aydınlatan uzun bir konuşma yaptı.Söz alan İkinci gurup sözcülerinden Ali Şükrü Bey, müttefiklerin sunduğu anlaşma projesinin reddinden sonra bizim sunduğumuz projenin kabulü halinde Trakya ve İstanbul'un hemen tahliye edilip edilmeyeceğini,Musul sorununun halline kadar işgal altında kalıp kalmayacağını sordu.Meclisteki muhalifler sunulan bu projeyi asla kabul etmiyorlardı.Çünkü heyetimizin mukabil teklifle ortaya koyduğu sulh projesi "Misak-ı Milli"den Musul ve Karaağaç olmak üzere birçok hususlarda feragat etmeyi gerektiriyordu.Meclisin mukabil proje üzerinde hassasiyeti anlaşılınca bu kez yeni bir mukabil proje Meclis'de müzakereye konulmuştu.Bu da Misak-ı Milli'den feragati getirdiğinden başta Ali Şükrü Bey ve İkinci Grup hatiplerinden Hüseyin Avni ve Miralay Selahattin Bey'in konuşmalarıyla tartışmalar
düello haline döküldü.İkinci Grup Misak-ı Milli'den verilecek tavizleri kabule asla yanaşmıyordu.Mart ayının ilk günlerinde de aynı sertlikle devam eden görüşmelerde defalarca söz alan Ali Şükrü Bey bir seferinde kürsüden,İsmet Paşa'nın diplomat olmadığı için birçok meselede başarılı olmadığını ve "Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan büyük zaferin Lozan'da heba edildiğini,Lord Kürzon'un oyunlarına kurban gittiğimizi söylemiştir.
Celselerin her gün bir diğerinden daha heyecanlı geçtiği 6 Mart günü M.Kemal kürsüye çıkıp uzun bir konuşma ile meseleye ağırlığını koyarak halletmek istedi.Fakat başta Ali Şükrü Bey olmak üzere İkinci gruba mensup muhalif mebuslarla M.Kemal arasında ki tartışmalar sertleşti.Ali Şükrü bey murahhas heyetin meclisten yetki almadan kendi başına İngilizlere Musul ve Karaağaç'ı terk etmeyi proje olarak sunduğunu,meselenin M.Kemal'in söylediği gibi olmadığını söyleyince asabi bir şekilde kürsüden inen M.Kemal Ali Şükrü Bey'in üzerine yürür.İkinci grubun mecliste can güvenliğinin olmadığı şeklindeki bağrışmaları arasında daha müessif olayların çıkması araya girenlerce engellenir.
Son Osmanlı meclisinde Ali Şükrü Bey'in meclisin feshine direnmesi,Erzurum Kongresi'nde M,Kemal'e muhalefet etmiş olan Trabzon murahhasları üzerinde belirleyici olması,Bursa'nın Yunanlılarca işgalinde mecliste M.Kemal'e cepheden saldırması ve Lozan görüşmelerine ilişkin meclisteki tartışmalar da Ali Şükrü Bey'in önder durumunda olmasıyla O'nun 20 gün sonra 26.03.1923'de maruz kaldığı feci suikast hadisesi arasında bir illiyet bağı kurulması herhalde hakkın teslimi olacaktır.Dr.Rıza Nur hatıratında kendisi Lozan'dayken Kılıç Ali ile Topal Osman'ın Ali Şükrü'yü öldürmek üzere görevlendirildiklerini fakat tetikçilerden birisinin tertibi Ali Şükrü'ye haber vermesiyle vazgeçildiğini,aradan epey zaman geçtikten sonra bir gün Topal Osman ile Karaoğlan caddesinde karşılaştığında meclisteki hainlerden bahsederek onları öldüreceğini söylediğini,meclisteki hainleri kendisine kimin söylediğini sorduğunda Gazi cevabını verdiğini söyler.Katilin M.Kemal'in muhafız komutanı, Pontus,Koçgiri katliamcısı Topal Osman olması da örgütlü bir cinayet gerçekleştirildiğini çağrıştırmaktadır.
BİRİNCİ MECLİSTE MUHALEFET
Resmi tarih görüşüne göre,İkinci grup ve onun önderleri Hüseyin Avni,Ali Şükrü,Ziya Hurşit Bey'ler hilafeti kurmak isteyen,Osmanlı kurumlarının muhafazasını amaçlayan gerici insanlardır.M.Kemal önderliğindeki Birinci grup ise çökmüş Osmanlı kurumları ve kültürünü ortadan kaldırıp yerine modern,laik,devrimci demokratik kurumlarla rasyonel bir ideoloji ve mantalite getirme hedefiyle hareket eden radikallerini grubuydu.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en demokratik meclisi olan Birinci mecliste bir yılı aşkın süre örgütsüz olarak mücadele eden mebuslar 1922 Temmuz'unda İkinci Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubunu kurarak siyasal mücadelelerini meclisin tatil edildiği 1 Nisan 1923'e kadar sürdürdüler.
İkinci grubun kurulmasına neden olan esas olgu meclis yani halkın egemenliği yerine kişi egemenliğine doğru gidişatın sezilmesidir.Bu durum yakın zamanda Enver,Cemal,Talat üçlüsünün yarattığı felaketi yaşayan bazı mebusların zihninde kuşkuya yol açıyordu.Bu nedenle geçmişin de etkisiyle tüm yetkilerin tek kişinin elinde toplanmasına karşı çıkıldı.Anayasanın ayrı bir yasa ile düzenlenmesini öngördüğü Bakanlar Kurulunun görev ve sorumluluklarını düzenleyen yani "kuvvetler ayrılığı" yasasının çıkarılmaması,Meclis Başkanlık Divanının tarafsızlığı sorunu,İstiklal mahkemeleri,Başkumandanlık yasası,
Milletvekili seçimlerinde aday gösterme yönteminin uygulanışı,TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER iktidar ile muhalefet arasında sürekli tartışma konusu oluyordu.İkinci grup meclis çatısı altında yaptığı muhalefet sonucu bu konuların önemli bölümünde özellikle de İstiklal mahkemelerinin kaldırılması,hukukun üstünlüğü ile kişi hak ve özgürlüklerini güvenceye alan Hürriyet-i Şahsiye yasasının çıkarılmasını başardı.
Tartışma konuları ve tarafların görüşleri incelendiğinde tartışmaların ana temasının Demokratik Cumhuriyetçiler,Muhafazakar Hilafet-Saltanatçılar çatışması olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır.Kaldı ki İkinci grup kurulmadan önce yapılan yasal düzenlemelerle saltanat sorunu büyük ölçüde çözülmüş bulunuyordu.O safhadan sonra tartışılan esas olarak yeni Türkiye'nin rejimi ve onun taşları idi.Temel çatışmada kabaca bir tasnifle yanlardan birisini yürütmenin üstünlüğünü savunan bürokratik seçkinciler diğerini ise kuvvetler ayrılığını savunan demokratlar teşkil ediyordu.
Ali Şükrü Bey'in katlinin yarattığı olumsuz havanın da etkisiyle 1. Nisan 1923'de meclis seçimlerinin yenilenmesine karar verilir.Seçim kararının alınmasından sonraki en önemli gelişmelerden biri de HIYANET-İ VATANİYE kanununun değiştirilmesidir.İkinci grubun direnmesine karşın kabul edilen bu yasa ile artık Birinci grup dışında ki siyasi grup ve örgütlerin faaliyetlerini sürdürme imkanı kalmamış ya da en azından vatan hainliğiyle suçlanma tehlikesi doğmuştur.Meclisin feshi ve İkinci grubun seçimlere katılmama kararını almasını takiben Birinci grup yalnız başına kalmış iki dereceli güdümlü seçimler sonucu İkinci grup tarih sahnesinden silinmiştir.
Kurtuluş savaşı döneminde kalıcı bir sistem olarak M.Kemal tarafından tek parti yönetimini kurma yönünde irade belirlenince bu yönetim biçiminin engel oluşturacağı açık olan İkinci grubun tasfiye nedeni anlaşılır.Çoğulculuğu reddeden seçkinci anlayış muhalefet odaklarını hoş karşılamamış ve bu odakları ortadan kaldırmıştır.İkinci grup faaliyet gösterdiği süreçte esas olarak muhalefetini iç politikada kurumsallaşma eğilimi gösteren faşizan yapıya yöneltmiştir.Grup M.Kemal'in kişi tahakkümü anlayışına tavır almış,Meclis egemenliği kavramına dayanarak ülkede yasaya dayalı,temel hak ve özgürlüklere saygılı yönetimin kurulması için çaba göstermiştir.Ali Şükrü Bey'in de önderleri arasında bulunduğu Birinci grubun verdiği yiğitçe siyasal mücadele Birinci meclisin günümüzde de ülkenin en demokratik meclisi olarak anılmasını olanaklı kılmıştır.1.10.2010