Evrim ve Hayatın Kökeni

Son güncelleme: 12.11.2012 16:19
  • Darwin'in evrim teorisi - evrimin ilkeleri - evrim terileri - doğal seleksiyon nedirEvrim sözcüğü genel anlamda,günümüzde yaşayan tüm hayvan ve bitki türlerinin bugünkü biçimleriyle olup gelişmediğini,her birinin ceddinin daha önceleri yaşamış bulunan canlıların uzun zaman içinde yavaş yavaş değişme,gelişme ve koşullara uyum sağlamasıyla meydana geldikleri anlamına gelir.

    Evolüsyon kavramı 19. yüzyılda Lamarck'ın canlıların yaşamları boyunca gelişen bazı özelliklerinin ileri kuşaklara geçtiğini ve bu özelliklerin döllerine de aktarıldığını savunmasıyla başlamıştır.Bu fikri,deneyler ve sayısız örnekler doğrulamadığı gibi günümüzün genetik bulguları da desteklememiştir.Acak Lamarck'ın teorisi filogenetik evrim teorisinin odak noktasını oluşturmuştur.

    Charles Darwin,evrimsel değişimin mekanizmasında yer alan doğal seleksiyon tezini ortaya koymuştur.Günümüze kadar değişikliklere uğrayarak sürdürülen ve evolüsyon anlayışı,günümüzde temeli mutasyona dayanan ''Modern Evolüsyon'' anlayışının öncüsü olmuştur.

    Darwin'in Evrim Teorisi:

    Darwin; mevcut türlerin kendilerine benzeyen,fakat çok az fark gösteren ve geçmişte yaşamış olan türlerden meydana geldiği fikrini öne sürmüştür.Yaptığı incelemeler sonucunda ''doğal seleksiyon'' yolu ile türlerin meydana geldiğini söyleyerek evolüsyon hipotezini açıklamıştır.Darwin'in doğal seleksiyon teorisini şu şekilde özetleyebiliriz.

    1-Bütün türlerin üreme potansiyelleri mevcut türlerin yerini doldurmak için gerekli olandan çok daha fazladır.Örnek: çok yavaş çoğalan filler bile bu büyük potansiyele sahiptir.Darwin 30 yaşından 90 yaşına kadar çoğalma yeteneğine sahip olan ve bu süre içinde sadece 6 yavru veren bir çiftten 750 yıl sonra 19.000.000(ondokuzmilyon) luk bir fil populasyonu meydana geleceğini hesaplamıştır.

    2-Bu büyük üreme potansiyeline rağmen herhangi bir bölgede bir türe ait fertlerin teşkil ettiği populasyonun büyüklüğü nispeten sabittir.Yıldan yıla dalgalanmalar olsa da devamlı bir çoğalma yoktur.Bu açıkça şunu gösterir,bir kuşak tarafından meydana getirilen dölün hepsi ergin hale geçemez.Onların çoğu hayatın erken safhalarında ölür.

    3-Her tür içerisinde varyasyon(çeşitlilik) genel bir olaydır.Hiçbir zaman iki fert birbirinin tam benzeri olamaz.Buradan Darwin'in vardığı sonuç şudur,madem ki fertler birbirinden farklıdırlar,onlardan bazıları mevcut şartlara diğerlerinden daha iyi adapte olacak ve hayatta kalacaktır.Şartlara adapte olamayanlar ise öleceklerdir.Eğer adaptasyona elverişli olan adaptif karakterler kalıtsal ise hayatta kalanlar o karakterlerini döllerine verirler.Böylece gelecek kuşak evvelkine nazaran yüksek oranda iyi adapte olmuş fertleri ihtiva eder.Yani her kuşakta en kuvvetliler hayatta kalır.Bu doğal bir seleksiyondur.Zamanla doğal seleksiyon türlerin ortalama karakteristiklerini değiştirecek ve evrime yol açacaktır.

    Bugün hala geçerli olan bu teoride zayıf olan taraf Darwin'in varyasyonların kökenini ve döle geçişini doğru bir şekilde izah edememiş olmasıdır.Bunun sebebi de o zaman kalıtımın prensipleri ve genetik varyasyon hakkındaki bilgi eksikliğidir.Genetik biliminin ilerlemesiyle anlaşılmıştır ki,genetik varyasyonların başlıca kaynakları mutasyonlar ve rekombinasyonlardır.Mutasyonlar bilndiği gibi gen mutasyonları,kromozom yapısı ve sayısı mutasyonları şeklinde olabilir.

    Mevcut genlerin çeşitli genotipler meydana getirecek şekilde yeniden bir araya gelmesi yani rekombinasyon olayı,genetik varyasyonun birinci kaynağı olmak bakımından mutasyonla rekabet halindedir.Açıkça şu söylenebilir ki rekombinasyon olmasa mutasyonun genetik varyasyon üzerine etkisi küçük olacaktır.

    Tek bir fert evolüsyon yapamaz.Ancak bir populasyon evolüsyon yapabilir.Evolüsyonun olması için populasyondaki genetik dengenin bozulması yani gen frekanslarında değişmeler olması gerekmektedir.Bu da 4 faktör tarafından sağlanır.
    1-Mutasyon
    2-Seleksiyon
    3-Genetik drift
    4-Göçler

    1-Mutasyon dalayısıyla dengenin bozulması

    Populasyonda her kuşakta belirli bir frekansta spontane(kendiliğinden) mutasyonlar meydana gelmektedir.Eğer bir mutasyon bir adaptif değere sahip ise populasyonda devam eder.Aksi halde seleksiyonla yok edilir.

    2-Seleksiyon dolayısıyla dengenin bozulması

    3-Genetik drift yoluyla dengenin bozulması

    Genetik drift,adaptasyon değeri olmayan bir genin tesadüfen populasyonda yerleşmesi kalması olayıdır.Bu olay ufak bir populasyonda bir kuşaktan diğerine gen frekansında değişmeler meydana getirmek suretiyle evolüsyona hizmet eder.

    4-Göçler nedeniyle dengenin bozulması

    Eğer bir türe ait fertlerin meydana getirdiği büyük bir populasyon herhangi bir sebeple birçok küçük alt populasyonlara bölünürse ve bunların her biri diğerinden tamamen izole olursa yani herhangi bir mekanizma ile onlar arasında eşleşme önlenirse bu takdirle evolüsyon daha süratli olur.Bu alt populasyonlarda mutant genler meydana gelir ve onlar seleksiyon veya genetik drift yolu ile yerleşir.

    Bu alt populasyonlar arasında zamanla bazı genlerin frekansı bakımından farklar oluşur.Yeni türlerin teşekkülü için bir çeşit seksüel izolasyona gerek vardır.Genetik,fizyolojik,psikolojik ve ekolojik olmak üzere çeşitli izolasyon mekanizmaları vardır.Bunlar arasında en önemli rolü oynayan coğrafi izolasyondur.

    Böyle izole olan ve sonradan bir araya gelen populasyon bireyleri arasında eşleşme olur ve fertil(üreme kabiliyeti olan,kısır olmayan) bireyler meydana gelirse yeni bir tür gelişmiş denemez.Eğer eşleşemezlerse veya eşleşebilseler bile steril(üreme kabiliyeti olmayan) bireyler meydana gelirse yeni türler meydana geldiği söylenir.

    Alt populasyonların bir şekilde birbirinden ayrılarak uzun bir zaman peryodunda farklılaşması yeni türlerin oluşmasına yol açmaktadır.Elimizdeki bilgilerin ışığında tür teşekkülünü bu şekilde açıklayabiliriz.Ancak evolüsyon hakkında henüz aydınlatılması gereken birçok konu vardır.

    1923 yılında Oparin isimli araştırıcı canlı sistemlerin,milyarlarca yıl süren ve çok yavaş gelişen değişmeler sonucu cansız sistemlerden oluştuğu ve bütün canlıların orijininin 1-2 milyar yıl önce meydana gelen bir veya birkaç ilkel organizma olabileceği görüşünü savunan ''modern evolüsyon teorisini'' ortaya atmıştır.Bu hipotez daha önceden sözü edilen Miller'ın deneyleri ile destek kazanmıştır.

    Modern evrim teorisini kavrayabilmek için hem dünyamızın evrimini hem de canlıların evrimini incelemek gerekir.Evolüsyon-Evrim sözcüğünü anlayabilmek için önce basitçe evrenin ve dünyamızın nasıl meydana gelmiş olabileceğini anlamak gerekir.Wn son kabul edilen teoriye göre günümüzden yaklaşık 10 milyar yıl kadar önce primordial substans adı verilen ilk başlangıç maddesinin patlaması ile evren oluşmaya başlamış ve o zamandan beri yayılmasını ve genişlemesini sürdürmüş,yoğunluğu ve yüksek sıcaklığı azalmaya başlamıştır.Astronomlar değişik yıldızlardan gelen ışınların zaman ve açılarını ölçerek yaptıkları hesaplara göre bu galaksilerin bugünkü konumlarında ve rotasyon hareketlerinde bulunabilmeleri için 12 milyar yıl önce aynı noktadan harekete başlamış olmaları gerektiğini ortaya koymuşlardır.Primordial substansın(konsantre ve kondanse nötron) patlaması ve yayılmasıyla homojen bir gaz bulutu(hidrojen,helyum ve diğer elementler) aralıksız olarak genişleyerek,sıcaklığı gittikçe düşerek elementler yoğunlaşıp ilkel galaksileri ve çekim güçleri artarak da günümüz galaksilerini oluşturmuş olması muhtemeldir.Evren yaklaşık 1 milyar galaksiden oluşmaktadır ve bunlardan bir tanesi de Solar sistemin(Güneş sisteminin) içinde bulunduğu Samanyolu galaksisidir.

    Radyoaktif yarı-ömür tekniği kullanılarak dünyamızın yaşı hesaplanmakta ve yaklaşık 5-6 milyar yıl önce meydana geldiği söylenebilmektedir.Güneş sisteminin beşinci büyük gezegeni olan dünyanın yüzeyi 5-40 km kalınlığında litosferle kaplıdır ve atmosfer adı verilen gaz karışım katmanı ile sarılıdır.Dünya yüzeyinin çukur bölgeleri yüzölçümünün %70-80'i oranında su ile kaplıdır.

    Miller'ın deneylerinde kullandığı gazlar(NH3,CH4 v.s.) bol su buharı dünyanın oluştuğu çağdaki primordial atmosferde bol miktarda mevcuttu.Bunun ispatı olarak da güneş sisteminin beşinci gezegeni olan Jüpiter'in atmosferinin metan,amonyak ve hidrojenden oluştuğunun saptanmasını gösterebiliriz.

    alıntı
#12.11.2012 16:19 0 0 0