nizami gencevi kimdir - nizami yada asıl lakabı ilyas kimdir
Nizami, gerçek isim değil, bir mahlastır. Şairin asıl adı İlyas, lâkabı ise Nizameddin'dir. Aynı dönemde yaşayan başka "Nizami"lerle karıştırılmaması için Nizami Gencevî adıyla zikredilmiştir. Babası, Müeyyed oğlu Yusuf, annesi Genceli bir ailenin kızıdır.
Şairin 1141 yılında doğduğu, 1204'te vefat ettiği tahmin edilmektedir. Nizami, henüz çocuk denecek yaşta, önce babasını, ardından da annesini kaybeder. Bunun üzerine dayısı Hacı Hasan ona sahip çıkar. Ancak dayısı da çok yaşamaz. Nizami, meşhur eseri Leyla ile Mecnun'un mukaddimesinde, baba ve annesinden sonra dayısını da kaybedişini büyük üzüntüyle anlatır.
Nizami doğduğu Gence'de yaşamış, hükümdarın kapısından uzak durarak eserlerini kendi evinde yazmıştır. Son büyük eseri İskendernâme'yi 1201'de tamamlamıştır. Ömrünün önemli bir kısmını sanat, hikmet ve irşad yolunda harcayan şair, 1204'te efdal-i yaş denen 63'ünde Rahmet-i Rahman'a kavuşur. Kendi ifadesiyle, muvakkat kalıbını terk ile ebedîliğe kavuşmuştur. Nizami, Azerbaycan'ın kültür ve sanat merkezi Gence'de kendisi için yaptırılan anıt mezarda medfundur. Bilinen en önemli eserleri, Mahzen'ül Esrar, (Sırlar Hazinesi) Hüsrev ve Şirin, Leylâ ve Mecnun, Yedi Güzel, İskendernâme'dir.
"Nizami'nin bu nazmını okursun,
Sözünde sen onu hazır bulursun.
Cilvesini senden nasıl o saklar,
Ki her beytinde anlatır bir esrar.
Yüz seneden sonra desen nerde bu?
Beyitlerden nida gelir: Ha! Hû!"1
Nizami Gencevî, sadece Azerbaycan'da değil bütün cihan edebiyatında müstesna yer tutan önemli bir şairdir. O sadece şair değildir; aynı zamanda bir âlim, edip, mütefekkir ve mürşittir. Nizami'de şairlerin birçoğuna nasip olmayan bir fikir nizamı vardır. Bu nizam, bütün inceliklerine varıncaya kadar dünyayı ahenkli bir sistem görmesinden kaynaklanır. Birçok mütefekkir gibi Nizami de insanlığın dünya-âhiret saadetini gaye-i hayal edinmiş, bu duygularla heyecanlanmıştır. Eserlerinde ana konu, insanı saadete ulaştıracak kâmil insan tipidir. Ve bir ömür boyu onu aramıştır.
Nizami Gencevi kemâle giden yolun nereden, nasıl geçtiğini, bu işin reçetesinin ne olduğunu mesnevî tarzında kaleme aldığı eserinde anlatmıştır. Ona göre her insanın kâmil olma imkânı vardır. Bunun şartı ise, insanın kendisine bahşedilmiş kabiliyetlerinin farkına vararak kendini gerçekleştirmesidir.
İnsanlığın değerini, kendine has bir üslûpla anlatan şairin insan-ı kâmilde aradığı en önemli hususlardan biri diğerkâmlıktır. Diğerkâmlık; bir kimsenin kendisinin muhtaç olduğu bir şeyi başka bir muhtaca vermesi, onu kendi nefsine tercih etmesi, kendinden daha çok düşünmesi, cömertlik ötesi cömertlik mânâlarına gelen ulvî bir histir. Bu büyük fazilete ulaşanları Cenab-ı Allah, Kur'ân-ı Kerîm'de mealen şöyle över: "Muhâcirlerden önce Medine'yi yurt edinenler, kendilerine hicret edip gelenlere saygı beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile başkalarını kendi öz canlarına tercih ederler."2
Allah (celle celâluhu), insanın dünya ve âhirette iyilik içinde olmasını ister. O'nun muhatabı insandır. İnsan yalnız yiyen, içen, uyuyan, zamanı gelince de ölüp giden bir varlık değildir. O, ruhî yönleriyle de donatılmış başlı başına bir âlemdir. Her yönüyle mükemmel yaratılan ve kendisine akıl nimeti verilen insan, İlâhî vahiyle desteklenmek suretiyle her zaman iyiliğe yönlendirilmiştir. Ayrıca ondan hatalarını fark edip davranışlarını düzeltmesi ve bu mesajlarda belirtilen ölçülerde ideal insan olması istenmiştir.
Hayatın güzelliğini ve iyiliğini bir insanın başkalarına faydalı olmasında gören Nizamî'ye göre maddî her imkânın değeri, mâneviyata hizmeti nispetindedir. Altın, yalnız muayyen bir maksat sikkesini taşıdığı zaman değerlidir.1 O, mutluluğun yolunun bölüşmekten, başkalarını sevindirmekten geçtiğini vurgular ve bize şu mısralarıyla öğüt verir:
"Başkasına faydalı iş yapmağa,
Mum gibi hazır olalım yanmağa."1
"Aşkınla ateşe dön nefretinle buza dön,
El yolunda güne dön, aya dön yıldıza dön."3
Bencillik Nizami'nin hor gördüğü marazların başında gelir. Tecrübesi olan bilir ki; yalnız yiyen, yalnız ölür. Bunun içindir ki şair, pınar suyu olsun yalnız içmemeği tavsiye etmektedir: çünkü yalnız içenin yüzü deniz suyu gibi tuzlu olur.1 Bir insan, insanlara karışır ve onlara faydalı olursa, hem dünyada, hem de âhirette mesut ve bahtiyar olur. Dünyayı güldürdüğü içindir ki güneş kendisi de gülüyor diyerek, güneşin sürekli gülüyor olmasını, enerjisiyle dünyaya hayat vermesine bağlamıştır:
"Bir şey öğretirim dinlersen eğer,
Gönlün hiç ağlamaz her zaman güler.
Mutluluktan yüzün güldüğü zaman bir,
Yoksula bir şey ver onu sevindir.
Güneş altın gibi yerlere iner,
Dünyayı güldürür kendi de güler."4
İnsan kendisini tanıyınca, Allah'ı (celle celâluhu) da tanır. O, iki âlemi kendisinde temsil eden bir nurdur. Bu, Doğu mutasavvıflarının insan-ı kâmil dedikleri olgun insandır. Olgunluk vasfı riyazet ve nefis terbiyesine tabidir. Her insan, isterse kemale erer; yani her insan esas itibariyle olgunlaşabilir.1 Nizami, şairane tasvir ve mutasavvufane du-(Terbiyeden-Yoksunum)-yuşlarla tasavvur ettiği ideal dünyanın ideal insanının esaslı çizgilerini İskendernâme'de vermiş ve büyük bir tablo meydana getirmiştir.
Nizami'nin maddiyata değil mâneviyata; nefrete değil sevgiye, hoşgörüye, kardeşliğe, yardımlaşma ve dayanışmaya dayandırdığı içtimaî nizam, sosyal adalete susamış bugünkü insanlı-(Terbiyeden-Yoksunum)-ğın aradığı ideal nizamdır:
"Dünya bir tarladır dikkatle baksak,
Herkes birbirine çiftçidir ancak.
Hüner ardınca koş, halka hüner saç,
Kapılar bağlama, er ol, kapı aç.
Derde dayan incitme asla bir eli,
Eller gam çekince, dert alsın seni."5
Nizami başka bir eserinde vermekle alâkalı şunları ifade eder: "Kuyu gibi daima aldığını sıkı sıkı tutup geri vermezlik etme! Değirmen taşı gibi ol, bir taraftan al, bir taraftan ver! Mademki aldın vermek lazımdır. Dünyanın bayındırlığı işte bu alış-veriş sayesinde mümkün olabilir."3
"Bulut gibi damlayla su al denizden,
Verdiğinde bol bol ver, esirgemeden."6
İnsan, sadece kendisi için yaşayamaz ve buraya, başka bir diyara gitmek için gelmiştir. Gittiği yerde de kurtuluşu yine başkalarının kurtuluşunda gizlidir. Her sesteki iyilik veya kötülük bu âlem kubbesinde muhakkak yankılanır. Dağ sır saklamaz, işittiğini aynen tekrar eder. İyilik et kötülüklerden kaçın, iyilik daima iyilik getirir. Sana kötülük eden sana etmemiştir. Muhakkak o kötülüğü kendine etmiştir. İyilik yap denize at balık bilmezse Hâlık bilir.7
"Denize atsan bile iyiliği bil,
Yine dönecek o, kaybolan değil.
Sen yücelmek istesen derdi al dermanı ver,
O gün herkes diyecek: 'kulunum fermanı ver.'
Muhabbetinde kızgın, nefretinde soğuk ol,
Güneş gibi ay gibi parlat nurunu bol bol."3
Gerçek mutluluk; insanın başkaları için yaşaması, onların dertleriyle dertlenmesi, sevinçleriyle sevinmesidir. Sadece ben mutlu olayım, bütün dünya ölsün, düşüncesi ancak bencillikle tarif edilebilecek bir anlayıştır. "Bütün insanlar ölse, yeryüzünde tek başına kalınsa, yaşamanın bir mânâsı olur mu?" der şair Nizamî.
Nizamî, cihan edebiyatına ölmez şiir tablolarıyla aşk, fedakârlık, diğerkâmlık misâlleri vermiş; yüksek mefkûre ve isabetli görüşleriyle de insanlığın en samimi duygularına tercüman olmuştur.