"Sevgililer günü" münasebetiyle, gençlik galerimdeki "ask sözlügü"nün sayfalarina bir göz gezdirince, sevdanin kalpten dile yansirken nasil renkten renge girdigini görüyorum.
Son 30 yilda "aska verdigimiz isimler", askin bizim için tasidigi manayi ve toplumun aski kabullenis
biçimlerini de ele veriyor.
***
70'lerin basinda "arkadaslik teklif edilir"di. Askini
"Dest-i izdivaciniza talibim" (Eski dilde: "Benimle evlenir misiniz" diye ilan edenlerin
çocuklari, ana babalarindan kalma bir mahcubiyeti
korumaya çalisiyorlardi.
"Ask"i "özgürlük" diye tercüme eden Avrupa'nin
civiltilisi henüz bizim okul duvarlarina vurmamisti.
Bekaret, "kutsal emanet" vasfini yitirmemisti.
Anneler, okul dönüsü kizlarinin kulagina, "Iffetini korursan en iyi kismeti bulursun" ögüdünü
fisildiyorlardi hâlâ... Hayat borsasinda en çok iffetle tahsilin prim yapacagina dair umutlarini henüz yitirmemislerdi.
O yüzden siralar arasi gizli mektuplasmalar çokça
"arkadaslik teklifi" ile nihayetlenir, bu teklif,
nadiren okul bahçesinde kaçamak bir buseye dönüsürdü.
Gece olup da ev tenhalasti mi TRT'de "Gece ve Müzik"
baslar melankoli ortalikta kol gezerdi.
Magazincilere yakalanan söhretlerin geleneksel savunmasi "Sadece
arkadasiz" ola ki o günlerden kalmadir. Biz gerçekten "sadece arkadas"tik. Dönemin simge filmi Ask Hikayesi'ydi.
Sarkisi İse "Bir kivilcim düser önce... Büyür yavas yavas... Bir bakarsin volkan olmus, yanmissin Arkadas..."
***
Sonra 70'lerin ikinci yarisinda "ilan-i ask" yöntemi,
"konusma teklif etmek" seklinde degisti. Lise koridorlarinda "konustugun biri var mi" sorusu, bir
agiz yoklama alametiydi. Izleyen cümle genellikle "okul
çikisi beraber yürümek" olurdu.
"Ask" dedigin de, konusarak yürümekten ibaretti zaten...
O yüzden Alpay, "Eylül'de gel, okul yoluna..." dedi
mi, herkes kahrolurdu. Yegane bulusma ve karanlikta bas basa kalma mekani olan sinema salonlari porno film salgini yüzünden kizlara kapandigindan, mekansizlik sorunu
had safhaya ulasmis durumdaydi.
Okul bahçeleri aska tahammülsüzdü.
Parklarin izbelerinde, tek gözle bekçi gözetleyerek
öpüsmeye çalisan gençler görünürdü; "densizlik"ten
degil, "yersizlik"ten... "Flört" diye bir seyden söz edilir olmustu.
Semiha Yanki "Sevmek bir ömür sürer, sevismek bir
dakika" dediginde gençler al basmis yanaklarla,
saatine bakakalmisti. "Sevismek" pek dillendirilmezdi çünkü... Senay'in
"Sev kardesim"i daha masum bir çagri gibi gelirdi kulaga...
***
Ardindan 80'lerde "ask sözlügümüz"e "çikma" fiili girdi. Cumhuriyetin Çikita muz yiyebilen ilk nesli,
yari Ingilizce konusan basbakanlarina
özenerek "Go out"u "çikmak" seklinde Türkçelestirdi.
"Çiktigin biri var mi?", "Benimle çikar misin?"
sorulari dillere yerlesti.
Daha önceleri, ("arkadas"ken yani), ek
"çikamazdiniz".
Çünkü "çikmak" için, (Amerikan filmlerindeki gibi) önce kizin evine "girmek", ana babasindan izin
almak, eve geç dönmek, kapi önünde dudaga bir öpücük
kondurmak vs. gerekirdi. Biz daha içeri girememistik
ki "çik"abilelim...
Ancak geçen 10 yil içinde anneler, iffet sahibi
kizlarinin iyi kismet bulup evlenebileceklerine dair
umutlarini yitirmislerdi galiba... Dil bilen ve
patronuyla yurtdisi gezilere "çikabilen"
"prezantabil" bir "executive sekreter" daha çabuk is bulup daha
iyi
para kazanabiliyordu.
"Çikma" böylece kolaylasip yayginlasti.
Kizlar, "çiktiklari çocuk"tan sıkıldı mı, Ajda Pekkan
gibi "Arkani dön ve çik. Istenmiyorsun artik..."
diyebiliyordu artik...
***
Ve nihayet 90'lar...
Terim, "yatmak"a çevrildi. Ask, seksle bulustu, iliski "yataylasti." Önce Sezen Aksu, "Yakalarsa 'muck... muck...' yapacagini
açikladi, ardindan Ingilizce tek sorudan ibaret bir sarki liste basi oldu: "Benimle yatar misin?" 30 yil içinde ask hayatimiz, "arkadaslarimizla konusmak"tan, "çiktiklarimizla yatmaya" dönüstü.
Tüm sevgililerin "Sevgililer Günü"nü sevgiyle
kutlarken, 2000'ler için icat edecekleri sözcügü
merakla bekledigimi belirtmek istiyorum.
CAN DÜNDAR