imza can yücal

Son güncelleme: 02.10.2004 20:30
  • Yeter

    Çok uzun bu uzantılar
    Üç dakka yeter bana
    Çocuk sesleri için
    Mektepten dönerken
    Üç dakka yeter bana
    Öpmek için gözlerinizden
    Ve cennetten kovulmak için...


    Ağaçları Kesmeyin

    Düş bir yaş dalından düşerse
    Nereye düşer hiç düşündünüz mü?
    Yerde bir iz kalmayacak mı izdüşüm?
    Düşen yaş dalından düşünce
    Gözlerinizdedir pınarı
    Bir yaş bir daldan düşünce
    Kökündedir yaşı
    Bir yaş düşer bir daldan
    Hepimizin ölen arkadaşı
    Ve çok eskilere dair bir düşünce

    Ağıt

    Dün gece seyrimde gördüm cerenim.
    Kızlar ne kadar çok seviyorlarmış ki seni
    Mosmor olmuş gülyazısı bedenin
    Mosmor olmuş gülyazısı bedenin
    Düşmüş sanki erguvanlar içinde
    En genç burcu yıldızdan bir kalenin
    En genç burcu yıldızdan bir kalenin
    Uçmuş sanki uçsuz bir uçuruma
    Gökyüzünün çakır gözlerinden
    Gökyüzünün çakır gözlerinden
    Düşmüş bir damla,bir deniz feneri
    Işınlarıyla şile bezlerinin
    Güdüyor çobansız kalmış tekneleri

    Poetika

    Yalnızlığı sevmiyorum
    Yalnız kim ola ki
    Kendim...
    Kendimin kendini sevmiyorum
    Kediler hariç...

    Kahve ocakçısı olacaktım ben
    Tuttum kavlimi
    Yazdıklarımsa hep nafile
    Hep nişanlı angaje ısloganlı
    Can, diyorlar, bir kahve yap şu dümenin ağzına
    Kallavi olsun!

    Bende yoksa kahve, yemişçiden tedariklenip
    Ve cazveyi ateşe sürüp, üstüne yemeni, şekerini
    Taşırmadan pişiriyorum

    Biliyorum, bilmez miyim bu kahve ocağınnan
    Ocağımızı bucağımızı
    Isıtamayacağımı!

    İşte onun içinde de içim titreyerek
    Cezvenizi sürüyorum ateşe

    Mihtihar

    İşin ne? diye soruyorlar
    Eskiden serseriydim derdim,
    Ölüm diyorum şimdilerde
    Ölmek benim esas işim
    Fil miyim ormanlarda saklanacak
    Ecelim geldiğinde,
    Şairim ben ölüyorum
    Gözünüzün önünde
    Haykıra haykıra

    Muhabbet

    Bir fasulye çimleniyordu
    Çiseledikçe yağmur.
    Koştum vardım ki yanına
    Anlasın ne nimet olduğunu
    Sen git yerine! dedi Ayşa Kadın
    Böyle kibar erkeyin ayağna
    Ben kendi ayağmnan gelirim

    Bu muhabbeti görünce uzaktan
    Kıpkırmızı oldu biberiye

    Bayram nedir ki dedim kendi kendime
    Bayram bir ömürdür ben gibi bir deliye

    Sevgi Duvarı

    Sen miydin o yalnızlığım mıydı yoksa
    Kör karanlıkta açardık paslı gözlerimizi
    Dilimizde akşamdan kalma bir küfür
    Salonlar piyasalar sanat sevicileri
    Derdim günüm insan arasına çıkarmaktı seni
    Yakanda bir amonyak çiçeği
    Yalnızlığım benim sidikli kontesim
    Ne kadar rezil olursak o kadar iyi

    Kumkapı meyhanelerine dadandık
    Önümüzde Altınbaş, Altın Zincir, fasulye pilakisi
    Ardımızda görevliler, ekipler, Hızır Paşalar
    Sabahları açıklarda bulurlardı leşimi
    Öyle sıcaktı ki çöpcülerin elleri
    Çipcülerin elleriyle okşardım seni
    Yalnızlığım benim süpürge saçlım
    Ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi

    Baktım gökte bir kırmızı bir uçak
    Bol çelik bol yıldız bol insan
    Bir gece Sevgi Duvarını aştık
    Düştüğüm yer öyle açık seçik ki
    Başucumda bi sen varsın bi de evren
    Saymıyorum ölüp ölüp dirilttiklerimi
    Yalnızlığım benim çoğul türkülerim
    Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi

    Akdeniz Yaraşıyor Sana

    Akdeniz yaraşıyor sana
    Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun
    Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında
    Hiç dinmiyor motorların gürültüsü
    Köpekler havlıyor uzaktan
    Demin bir çocuk ağladı
    Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine
    Ali dumdum anasına sövüyor saatlerdir
    Denizi tokmaklıyor balıkçılar
    Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak
    O sesinin sardunyalar gibi konuşkan sessizliği

    Hayatta yattık dün gece
    Üstümüzde meltem
    Kekik kokuyor ellerim hala
    Senle yatmadım sanki
    Dağları dolaştım

    Ben senden öğrendim deniz yazmayı
    Elimden düşmüyor mavi kalem
    Bir tirandil çıkar gibi sefere
    Okula gidiyor öğretmenim
    Ben de ardından açılıyorum
    Bir poyraz çizip deftere
    Bir ada var sırf ebabil
    Dönüyor dönüyor başımda
    Senle yaşadığım günler
    Gümüş bir çevre oldu ömrüm
    Değince güneşine

    Neden sonra buldum o kaçakçı mağarasını
    Gözlerim kamaşınca senden
    Ölüm belki sularından kaçırdığım
    O loş suda yıkanmaktır
    Durdukça yosundan yeşil
    Kulaç attıkça mavi

    Ben düzde sanırdım yıkıntım
    Örenim alkolik asarım
    Mutun doruğundaymışım meğer

    Senle çıkınca anladım
    Eski Yunan atları var hani
    Yeleleri bükümlü
    Gün inerken de öyle
    Ağaçtan izdüşümleriyle
    Yürüyor Balan tepeleri
    Yürüyor bölük bölük can
    Toplu bir güzelliğe doğru

    Kadınım Yaraşıyorsun sen Akdenize

    Yeşil Şiir

    Baktıkça çoğalır yıldızlar gecede
    Parmaklarınla sayılmaz;
    Kimi duyulur, kimi duyulmaz,
    Dinledikçe çoğalır gecede,
    Sesler gelir,
    Ya hızlıdan, ya yavaştan.

    Her şey kendi dilince konuşur;
    Karanlık örtse de üstünü
    Gecede devam eder renk renk
    Ağacın dalında, rüzgarda;
    Her şey kendi rengince konuşur.

    Gözlerini kapatır beklerdi;
    Yaprağa benzer ellerini, avuçlarını uzatır,
    Beklerdi işitinceye dek
    Ağacın dalında, rüzgarda;
    Yeşili duydu mu uyurdu
    Rüyasında.

    Gazi Mustafa Kemal Atatürk

    Türk, öğün, çalış, güven! demiş a,
    Şimdilerde çalışan parasız, pulsuz
    Çalışıyor paralıya,
    Güvenen varsa, parasına güveniyor,
    Üstyanı, öğün babam öğün!
    Dövün babam dövün!

    Körkütük

    Denize karşı yakılan ateş
    Kurumuş meşe dallarından
    Öğlen sıcağını anımsatıyor denize,
    Duman olmuş ikircikli bir ikilem
    Yavaşına yavaşına giriyor geceye
    Kayaları gemileri ve körkütükleriyle
    Uyudu uyuyacak

    can yücel
#30.09.2004 23:36 0 0 0
  • eelerine saglik cok güzel
#01.10.2004 08:45 0 0 0
  • ellerin dert görmesin...
#01.10.2004 09:07 0 0 0
  • noimage
#01.10.2004 09:27 0 0 0
  • saolun arkadaşlar
#02.10.2004 20:30 0 0 0