aguguk

aguguk

Üye
10.02.2010
Acemi Er
28
Hakkında

  • Sahi .. "Yürek kaç para?"

    Sahi .. "Yürek kaç para?"

    Israrla sesliyor...
    "Bir çare "der gibi..
    Koşuyoruz ama..
    Elinde bir deri çanta,
    Diğerinde naylon poşet ..
    Biri dışa yönelik, başkası ..
    Diğeri içe yönelik, kendisi ..
    "Kitap dostundan kitap dostuna "..
    Hediye "Sevinç bir uzak düştü"
    Çünkü;
    Ümitlerin bittiği,
    Dostların terk ettiği
    Bildik .."Bir an"
    Ümit ..!
    Yaş...amak için ..
    Ya...şamak ne için?
    Bilinmeyenin kurt gibi kemirdiği
    Çınar gibi ümitleri bitirdiği bir an.
    Güvende "Çınar altından"
    Güven için,
    Aranırken bir çatı altı.
    Kuş gibi tünerken,
    Açlığını gizleyerek
    Umuda sarılış gibi
    İnsan bu
    Ummadığı karşısında ..
    Bitirilemeyen servet
    "Yüreğim var ağbi " diyor
    "Bu yeter bana
    Otuz yıl didindim,
    Ev yok, iş yok
    Hiçbir şey yok.
    Başarmak, insanca yaşamak için
    Sadece verecek yüreğim var."
    Ve "Sen de yüreğini verdin".
    Ben, yüreğimi koyuyorum
    Paraya tapılan yerde
    Sahi .. "Yürek kaç para?"








    Necati Çavdar
#28.02.2010 13:36 0 0 0
  • Çocuktum . . İnandım..

    Bir masaldı bu! Sen anlatırdın
    Miş'li geçmiş zamanlardan yokluğa uzanan
    Dinle derdin:
    Ateşi,yağmuru,güneşi dinle
    Kekik kokulu dağlarda
    Bir çoban kavalında saklı
    Eski bir türkünün yakarışını
    Alev alev bir yüreğin yanışını dinle.
    Sen anlatırdın
    Yanmış bir türkünün ezgisinde
    Diyar diyar dolaşan aşkları
    Oysa
    Yalınayak sevdalarım gezinirdi düşlerinde
    Bilmezdin..
    Düşlerin vardı
    Asırlar öncesinden uykularıma süzülen
    Ve gözlerin
    Her mevsim yeniden yeşeren
    Kim bilir şimdi neresindesin zamanın
    Hangi yüzyılın masalında saklısın
    Belki bin bir geceli Şehrazat'sın
    Belki Babil'in asma bahçelerinde
    Çocukluğumun ellerinden tutmaktasın
    Bir masaldı bu!
    Hep sen anlattın
    Çocuktum..inandım.
#21.02.2010 08:49 0 0 0
  • SENI SANA RAGMEN YAŞADIM BEN!!!
    Madameli - HeP TaMaMLaNaCaK DeĞiL Ya, Bu Da BöYLe YaRıM KaLSıN...madameli.com - HeP TaMaMLaNaCaK DeĞiL Ya, Bu Da BöYLe YaRıM KaLSıN...
    Seni sana rağmen yaşadım ben. Hep kaçışlarla dolu, hep eksik? Bir yanını tamamlasam, mutlaka bir yerden açık veriyordum. Tamamlamaya uğraştıkça senin gözlerinde kaybolup gidiyordum?

    Bedenine değil, ruhuna taliptim ben.Bu yüzden bu kadar zorlanıyorum. Ben bir adanın değil bir kıtanın kâşifiydim.Yola çıkmıştım bir kere dönüşü yoktu, ama öyle çok duraklıyordum ki geriye dönüp baktığımda başladığım yerden birkaç metre bile uzaklaşamadığımı fark ediyordum. Üstelik menzilin ucundaki sen, benden daha hızlı yol alıyordun, belli ki KAÇIYORDUN. Ufukta bile görünmeyen bir seraptın artık. Kaç kez ?VAZGEÇ? dedim kendime, kaç kez o yolun kenarındaki bir ormana girip yok olmayı düşündüm.

    Zaten yaşadığımda bu değil miydi? Seninle birlikte varlık bulduğumu düşünürken, senin olmaman yokluk hissinden başka ne verebilirdi ki bana?
    Oysa nasılda coşku doluydum başlarken? Gecelerimi de gündüzlerimi de sana adamaya hazırdım. Her gün yeni bir yönünü öğrenip şaşıracaktım. Seninle yaşadığım hiçbir şeyin tadını unutamayacaktım sözde. Sen sonbahar rüzgârında kopmuş bir defneyaprağı, ben ise sana dal olacaktım.

    Hangimiz yaprak hangimiz dal karıştırıyorum artık. Ben bu uykuları uyuyalı çok olmuştu artık. Şimdi aynı uykuları yeniden uyuyorum. Acı uykusu, hüzün uykusu, korku uykusu? Bir gece birinin bir gece diğerinin sonsuzluğunda kayboluyorum.
    Ne garip, kendimi kuşatma altındaki bir ordunun kumandanı gibi hissediyorum. Ne çok askerim var bana ihanet eden? Ben düşmanı alt edemeyeceğimden değil, bu arkadan vuruşlar yüzünden yeniliyorum.

    Bir beyaz bayrak gerekir artık bana. Bütün mevzilerini kaybetmiş bir komutanın onurunu daha fazla zedelemeden teslim olmayı bilmesi gerek. Uzun sürmez esaretim. İçimde bu yenilginin acısını yıllarca taşıyacak olsam bile bir yolunu bulup kavuşurum özgürlüğüme.
    Gidiyorum. Geride yaşanmış zamanları bırakarak. Artık seni ürkekliğinle baş başa bırakıyorum.

    Hep tamamlanacak değil ya, bu da böyle yarım kalsın?
#21.02.2010 08:48 0 0 0
  • Sevgisiz büyüyen kadınlar mutsuz evlilik yapıyor

    Psikoterapist Ayla Ketre, Türkiye'de çocukluğunda yeteri kadar ilgi ve sevgi görmeyen her 10 kadından 9'unun mutsuz bir evlilik yaptığını söyledi.

    --------------------------------------------------------------------------------
    26 Ocak 2010 14:53
    --------------------------------------------------------------------------------


    Türk toplumunda erkek çocuklarına, kız çocuklarına göre daha fazla ilgi ve sevgi gösterildiğine dikkat çeken Ayla Ketre, çocukluğunda sevgiye doyan erkeklerin, yetişkinlik döneminde sevgi açlığı gibi bir eksiklik hissetmediklerini ancak aynı durumun kızlar için pek de geçerli olmadığını vurguladı. Kız çocuklarının, sevgi yoksunluğuna bağlı olarak en küçük bir ilgi ya da iltifatı bir sevgi gösterisi olarak algıladıklarını ve algılamış olduğu bu sevgiye sıkı sıkıya bağlandıklarına dikkat çeken Ketre, bu durumun birtakım sorun ve sıkıntıları hatta kadın açısından yıkıntıları da beraberinde getirebileceği uyarısında bulundu. Ketre, "Çocuklukta anne ve babasından yeterli düzeyde sevgi alınmaması o kişinin, çevresindekileri de yeterli düzeyde sevememesine sebep oluyor. Biz bu duruma sevgi fukaralığı ya da sevgi matlığı adını veriyoruz. Bu durum ağırlıklı olarak kadınlar için geçerli. Annesinden alamadığı sevgiyi kadın karşı tarafa da aktaramıyor. Bunun yanında sevgiye ve ilgiye aç olan kadın, gördüğü en küçük ilgiye tutkuyla sarılıveriyor. Bugün günümüzdeki mutsuz evliliklerin temelinde de bu durumun yattığını söyleyebiliriz" dedi. Çocukluğunda yeterli düzeyde sevgi ve ilgi görmeyen kadınların, evliliklerinde eşlerine karşı çok büyük sorumluluklar yüklediklerine işaret eden Ketre, "Hanımefendi eşine müthiş bir anlam yüklüyor. İşte beni sevecek, beni sahiplenecek, şunu yapacak, bunu yapacak diye inanılmaz roller biçiyor. Beyefendi de tüm bu rollerin altında eziliyor" diye konuştu.

    "BOŞANMALARIN YÜZDE 88'İNİN GEREKÇESİ: ANLAŞMAZLIK"

    Eşinden istediğini alamayan kadının kendisini yalnız veya terkedilmiş hissettiğini vurgulayan psikoterapist Ayla Ketre, aynı zamanda da anlaşılmadığını düşünen kadının, eşiyle çok sert tartışmalara girebildiğini anlattı. Kadının, eşinden çok fazla istekte bulunduğunu ve bu durumun da erkeğin dünyasında çok ciddi bir işgale sebep olduğunu dile getiren Ketre, tüm bunların da çiftler arasında uzaklaşma, çatışma, anlaşamama gibi bir durum oluşturduğunu kaydetti. Ketre, erkeğin yaşananları kabullenip eşinin isteklerini yerine getirme kararı aldığını fakat bunun da erkek açısından çok ağır bir yük olduğunu ifade ederek, "Bir dönem geliyor ve erkek; 'Hayır, yapmayacağım' diyor ve kavgalar çıkıyor. Bazen beyefendi kendini yetersiz hissedip depresyona girebiliyor. 'Yapmayacağım' dediğinde de evlilikler bitebiliyor."

    Bugün çiftler arasındaki boşanmalara bakıldığında yüzde 88'inin gerekçesinin 'anlaşmazlık' olarak öne çıktığının altını çizen Ketre, bu gerekçeyi irdelediklerinde de kadınların; 'Eşim beni anlamıyor' yakınmasına ulaştıklarını vurguladı. Ketre, bir annenin çocuğu üzerinde sahip olduğu güç gibi kadınların da eşlerinin kendileri üzerinde böylesi bir güce yani eşinin kendi üzerindeki her şeye sahip olmasını istediklerini ve bunun da çok yanlış bir beklenti olduğunu savundu. Ketre, Türkiye'de çocukluğunda yeteri kadar ilgi ve sevgi görmeyen her 10 kadından 9'unun mutsuz bir evlilik yaptığı görüşünü dile getirdi.

    "TÜRK TOPLUMUNDA ERKEK, GÜCÜ SİMGELİYOR"

    Türk toplumunda erkeğin, aynı zamanda da gücü simgelediği yönünde bir inanış olduğuna işaret eden Ketre, "Toplumumuzda erkek, aileyi koruyan ve onu güvende tutan bir güç olarak algılanıyor. Erkek, temel bir direk olmasının yanında evde gücü sembolize eden bir yapı olarak öne çıkıyor. İşte ne olursa olsun evin içinde bir erkek olsun, bir yere gideceksen yanında bir erkek olsun, hep bu tür düşünceler var insanların kafasında. Genel olarak baktığımızda eşlerin neden erkek çocuğunu daha fazla istediklerini de işte bu zihniyette görebiliriz" dedi. Çocukluğunda sevgiden yoksun kalan bireylerin, bu yoksunluğunu başka şekillerde çok fazla efor sarf ederek kapatmaya çalıştıklarını dile getiren Ketre, bu noktada da kişinin kullanmış olduğu; '-meli' ya da '-malı' ile biten sözcüklere çok dikkat etmesi gerektiği uyarısında bulundu. Ayla Ketre, açıklamasını da şöyle sürdürdü; "Kişinin o '-meli, -malı' kalıpları içinde kendinin yüklenmiş olduğu çok ağır şeyler varsa bu o kişinin hayatında çok büyük bir yüktür.

    Muhtemelen toplumda değerli olabilmek için kişi çok çalışıyordur."
#10.02.2010 10:11 0 0 0