1- Doğumlar.
2- Ölümler,
3- Göçler,
4- Ülkenin sınırlarındaki değişiklikler.
Dünya nüfusu tarih boyunca sürekli artmıştır. Artış oranları başlangıçta yavaş iken günümüze doğru artış oranları hızlanmış, son birkaç asır içinde hızlanmış adeta katlanarak artmaya başlamıştır.
İlk zamanlarda insanlar toplayıcılık ve avcılık ile geçim sağladığı dönemlerde yeryüzündeki herhangi bir saha ancak küçük insan gruplarını besleyebilmekteydi. Bu durumda insan nüfusunun ister istemez artışının yüksek olması beklenemezdi.
İnsanlar yerleşik hayata geçmesi, tarım toplumuna geçişle küçük sahalarda daha fazla nüfusu besleyebilir duruma gelmiştir. Ayrıca sanayi toplumuna geçiş ve üretimin artması ve ekonomilerin büyümeleri, yeni alanların keşfedilmesi ve uygun olmayan alanların yerleşime açılması, beslenme barınma ve sağlık koşullarındaki iyileşmeler, insanın ömrünün uzaması ile insanlığın nüfus artışı ve sayısı günümüze doğru sürekli artarak gelmiştir.
Dünya nüfusu sürekli artacak mı?
Saniyede 2-3 kişi dünya nüfusuna eklenmektedir.
Dakikada yaklaşık 140 insan dünya nüfusuna eklenmektedir.
Günde yaklaşık 200.000 kişi dünya nüfusuna eklenmektedir
Her ay yaklaşık 6 milyon insan dünya nüfusuna eklenmektedir. (Bir G.Doğu Anadolu Bölgesi Nüfusu kadar)
Her yıl yaklaşık 73 milyon insan dünya nüfusuna eklenmektedir. (Yaklaşık Türkiye nüfusu kadar)
İnsan nüfusunun artışı günlük ölüm ve doğumların incelenmesiyle belirlenebilir. Her gün 328.000 doğum olurken 134.000 ölüm olduğu hesaplanmaktadır. Her gün insan nüfusu 200.000'e yakın artmaktadır.
Yıllar Dünya nüfusu
1000 310 milyon
1250 400 milyon
1650 500 milyon
1700 610 milyon
1750 790 milyon
1800 980 milyon
1850 1.260 milyar
1900 1.650 milyar
1910 1.750 milyar
1920 1.860 milyar
1930 2.070 milyar
1940 2.300 milyar
1950 2.520 milyar
1960 3.020 milyar
1970 3.700 milyar
1980 4.440 milyar
1990 5.270 milyar
2000 6.060 milyar
15.05.2008 6.700 milyar
1950 yılından sonra en fazla nüfus artışlı olmuştur.
Dünyada özellikle 1800 yılından sonra dünya hızlı bir nüfus bir artış dönemine girmiştir. Dünyada nüfus on bin yıldır artışını sürdürmektedir. En fazla nüfus artışı son 200 yılda olmuştur. Halen dünya nüfus artışı sürmektedir.
1930- 1950 yılları arasında nüfus artışında yavaşlama meydana gelmiş.Bunun nedenleri :
Bu dönem dünyada siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar dönemidir.
Bunun öncesinde 1914- 1918 yılları arası yaşanan 1. Dünya Savaşı ve bunun ortaya koyduğu ekonomik, siyasi ve sosyal yıkımların etkisi henüz bitmeden dünyanın 1930 lu yıllardan sonra başlayan siyasi çekişmeler ve 1940 ta başlayan II. Dünya savaşı yıllarının ortaya koyduğun siyasi sosyal, ekonomik sorunlar, mal ve can kayıpları ve hastalık ve ölümlerdir. Bu yıllarda güvende olmayan insanlarda doğumlar azalmış, genç nüfus silâhaltında oluğu evlilikler azalmış ve savaşın yol açtığı yıkımlar ve can kayıplarıdır.
1960 yılından sonra dünya nüfusu daha hızlı bir artış sürecine girmesinin nedenleri :
1- Tarımdaki Gelişme ve Endüstrileşme: Tarım ve endüstri alanındaki gelişmelere yasam koşullarının iyileşmesini sağlamıştır. Böylece kötü beslenmeden kaynaklanan ölümler azalmıştır.(Gelir düzeyinin artması, Beslenme düzeyinin artması)
2- Tıp Bilimindeki gelişmeler: Tıp bilimindeki gelişmelere bağlı olarak doğum oranlarının artması ve ölüm oranlarının azalması nüfus artışına yol açmıştır.(Aşılama çalışmalarının artması, Bulaşıcı hastalıklara karşı etkili ilaçların bulunması),
3-Teknolojik Gelişmeler: Teknolojik gelişmeler, yasam koşullarını iyileştirerek, nüfus artışına dolaylı olarak etki eder.
4-Kadınların eğilim düzeyinin ve ekonomik bağımsızlıklarının artması,
5- Güvenli ve yeterli su imkânlarının artması,
Nüfus patlaması:
Dünyada sanayi inkılâbından sonra başlayan hızlı nüfus artışının 1950 den sonra kısa bir sürede katlanarak büyümesi olayına nüfus patlaması adı verilmektedir. Paleolotik ve Neolitik dönemde ortalama insan ömrü 30 yıl civarındır. Dünyanın nüfus sayısı tarih boyunca sürekli artarak günümüze kadar gelmiştir. Nüfus bilim uzmanları dünyanın nüfus artış artışının üç büyük sıçrama dönemi yaşayarak günümüze geldiğini belirtmektedirler.
I. Sıçrama: Günümüzden 2 milyon yıl önce insanların alet yapmayı keşfetmesiyle, yaptıkları alet aletlerle yabani hayvanlarla mücadele etmeyi, onları daha iyi avlayarak daha iyi beslenmeye başlaması ile çoğalma içine girmişlerdir.
II: Sıçrama: İnsanoğlu yaklaşık 10.000 yıl önce yerleşik hayata geçişle yapmıştır. Bu dönemde insanlar tarım toplumuna geçişle birlikte, toprağı ekip biçmeyi, çeşitli ürünler yetiştirmeyi ve bunları stok yaparak kış dönemlerinde de rahat ve bol beslenmeyi, ayrıca hayvanları evcilleştirerek onların ürünlerinden faydalanmayı öğrenmiş ve daha fazla insanın beslenmesine yetecek bir ortama kavuşmuşlardır.
Not: Bu dönemlerde insanların sık yaşadığı ve yoğunlaştığı alanlar oluşmuştur. Ancak bu yoğun alanlar fazla yer tutmuyordu. Sanayi inkılâbına kadar bu küçük alanların dışında dünyanın büyük kısmı nüfus yönünden boş bir yapıda bulunuyordu.
III. Sıçrama: Dünya nüfus değişiminde III. sıçrama sanayi inkılâbı sonrasında gerçekleşti. Bu dönemde kurulan sanayiler, işlenen kaynakların artması, üretimin artması, beslenme ve barınma gibi ihtiyaçların bollaşması ve ucuzlaması yanında ülke ekonomileri ve gelişti, İnsanların alım güçleri arttı, gelişen teknoloji ile doğal şartlarla daha iyi mücadele edilmeye başlandı.
Dünyada yeni alanlar tarıma ve yerleşmeye açılmaya başlandı, Gelişen teknoloji ve bilim sayesinde hastalıklarla daha iyi mücadele başladı. Bu da ölümleri azaltıp, insan ömrünü uzatmaya başladı. Ölümlerin azalması yanında doğumlar aynen devam edince hızlı bir nüfus artışı doğal sonuç olarak ortaya çıktı. Dünya 1800'lü yılların ortasında 1 milyar nüfusu aştı.
Özellikle 1750- 1850 yılları arasında en yüksek artış Avrupa'da olmuştur.
NEDENİ:
Dünyada sanayi inkılâbı Avrupa ülkelerinde başlamıştır. Batıda tıp, sağlık koruma, yaşam düzeyi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak ömür uzamış ve nüfus hızla artmıştır.
Avrupa ve Kuzey Amerika'da bu yıllarda başlayan ölüm hızının düşmesi gelişmekte olan ülkelerde günümüzde hızla devam etmektedir. Gelişmemiş ülkelerde 1950-1990 arasında çocuk ölümleri üçte iki oranında azaldı. 41 yaşı bulmayan ömür süresi 60 yıla çıktı. Gelişmiş ülkelerde bir asırda varılan bu noktaya üçüncü dünya 40 yılda geldi.
Ortalama ömrün 50- 60 yaş civarında olan yoksul ülkeler ile yaş ortalaması 75 civarında olan gelişmiş ülkeler arasındaki fark, özellikle sağlık alanındaki gelişmeler, bulaşıcı hastalıkların azalması ve iktisadi krizler nedeniyle yavaş yavaş kapanmaktadır.
Batıda tıp, sağlık koruma, yaşam düzeyi ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak gerçek bir demografik devrim meydana gelirken, insanların sayısı ile birlikte yaşam süreleri ile doğum oranları da değişmiştir. Önceleri ölüm oranındaki gerileme, yüksek bir doğum oranıyla birleşerek önemli bir nüfus artışına yol açmış, daha sonra ölüm oranı düşmeye devam ederken doğum oranındaki düşüş nüfusu dengeye kavuştururken aynı zamanda nüfusu yaşlandırmıştır.
1950- 2000 yılları arasında dünyada çok hızlı bir nüfus artışı meydana gelmiş adeta nüfus patlaması yaşanmıştır. Dünya nüfusu hızla artmasına rağmen 1970 lerden sonra batıda nüfus artışı yavaşlamaya başlamıştır. Hızlı nüfus artışı daha çok gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde devam etmektedir.
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
Her türlü doğal canlı varlık, varlığını sağlıklı olarak sürdürme hakkına sahiptir.Çevremizi olumlu ve doğru şekilde bir bütün halinde korumak zorundayız. Çünkü dünya, tüm canlı ve cansız varlıkların bir tür etkileşim arenasıdır. Bu etkileşim doğanın bütünlüğü açısından temel fonksiyonudur.
Hayvan hakları dendiği zaman, konunun asla evcil ve başıboş hayvanlarla kısıtlı olmadığını bilmemiz gerekir. Hayvan hakları, av hayvanlarından, evcil ve yaban hayvanlarına, kobay hayvanlarından, besi hayvanlarına kadar, geniş bir açı içinde yeryüzündeki tüm hayvanlara varolma ve yaşama hakkı verir.
Hayvanlar da düşünür, hisseder, acı çekerler. En akıllı, en gelişmiş yaratık insanoğlu olduğuna göre insan, bu hak ile diğer hayvanları da korumak zorunluluğundadır.İnsanlar, hayvanların acı çekmelerini önlemeli, onlara özelliklerine uygun şartlar sağlamalı ve öldürülmeleri zorunlu ise bunu acı vermeden gerçekleştirmelidir.İnsanlar hayvanları korumalı, beslemeli ve yaşamalarını sağlamalıdır. İnsanlar, hiçbir hayvana kendi zevkleri için zarar vermemelidir.
Hayvan haklarını savunmanın amacı, insan ve hayvanların eşit olmalarını sağlamak değil, hayvanların temel hak ve özgürlüklerini temin etmek, acı ve işkence çekmelerini özellikle yavrulama zamanı öldürülmelerini engellemektir.
İnsan haklarının henüz istenildiği ölçüde yerleşmediği ülkemizde, hayvan haklarından söz etmenin doğru olmadığını düşünenler olabilir. Ancak sorunların ve yanlışların düzeltilmesinde; insanların ahlâki normlarda birleşmesi insanlığın yükselen değerlerinde buluşması yatmaktadır. Bunun sağlanması ile ilgili her girişimi desteklemenin sorunların çözümü açısından büyük önemi vardır.
Her bitki ve hayvan türü, doğal dengenin ayrılmaz birer parçasını teşkil etmekte ve doğal dengenin oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
Hayvan sevmek ve onlara karşı merhamet duygusu beslemek vicdani bir gereksinimin doğal sonucudur. Bu sonuçta toplumun gerçek uygarlık düzeyini görmekteyiz.
Hayvanların en çok acı çektiği, sokaklarda süründüğü, insanların zulmüne uğradığı, aç ve sefil kaldığı, kullanıldığı ülkeler, yeryüzünün geri kalmış ülkeleridir.
Hayvanları sevelim ve koruyalım, onlar da bizler gibi yaşama haklarına sahiptir.
Unutmayalım ki hayvanları seven insanları da sever. Bu bizim için onurlu bir görevdir.
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
Dünyadaki isi 1900 yılından itibaren 0,7 derece arttı.
• Yunusların beyni insanlarınkinden büyüktür.
• Yanlış dereceli gözlük gözü bozmaz.
• İnsan, ömrü boyunca 20 kg toz yutar.
• Kibrit kutusu kadar bir altın, bir tenis kortu büyüklüğüne kadar inceltilebilir.
• Peru'da hiç umumi tuvalet yoktur.
• 600 tane bitki cinsi et yiyendir.
• 60 yaşında, insanlar tat alma duyularının %50'sini kaybederler
• El tırnakları ayak tırnaklarından 4 kat daha hızlı büyürler.
• Gülmek için 17, surat asmak için 43 adaleye ihtiyaç vardır.
• Beynin %85'i sudur.
• Dünyada en çok kullanılan isim Muhammed'dir.
• Eskimolar buzdolaplarını yiyeceklerin donmaması için kullanırlar.
• Fare bir deveden bile daha fazla süre susuz kalabilir.
• Bir insanın günlük ihtiyacı olan temiz havayı tek bir taşıt 10 dakikada solunmaz hale getirir.
• Kirlenmiş havadan dolayı her beş kişiden üçü akciğer hastalıklarına yakalanabilir.
• Bacalar, soba boruları, araba egzozları ve ozon gazı haza kirliliğini oluşturan en büyük etkenlerdir.
• Kullanılmış motor yağı yere boşaltıldığında topraktan sızarak yer altı sularına karışır ve içme sularını zehirler.
• Dünyada yaşayan çok kişi yeterli içme ve kullanma suyuna sahip değildir.
• Araçların egzozlarından havaya ayılan kurşun insanlarda karaciğer, böbrek ve beyin hasarlarına yol açmaktadır.
• 1 Cam şişeyi geri kazanmak 100 wattlık bir ampulü 4 saat yakacak enerjiyi tasarruf etmek demektir.
• Her gün denizlerde İstanbul'un çöp miktarının 3 katı çöp atılmaktadır.
• Türkiye her yıl Kıbrıs adası boyutunda toprağı erozyonla kaybetmektedir.
• Bir otobüs bileti 2 ila 4 haftada, Bir teneke kutu 100 yılda, Bir alüminyum kutu 400 yılda, Bir pet şişe 450 yılda, Bir Peçetenin doğada yok olma süresi 3 hafta, Bir Kutu Kola'nın yok olma süresi 500 yıl, Bir Pet Şişe'nin yok olma süresi Süresi saptanamıyor,
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
Evsel çöplerin %40`i biyolojik (dogal gübreye dönüstürülebilen) çöplerden ve %30`u ise ambalajlardan olustugunu,
Bir ton beyaz kagit üretiminde 280.000 litre taze su harcandigini ve bir ton eski kagitlardan geri kazanilan kagit içinse 1.800 litre su harcandigini,
Geri kazanilan her bir ton cam için yaklasik 100 litre petrol tasarruf edilmis olacacagini,
Hammaddeler yerine yeniden dönüstürülmüs camla yapilan yeni cam üretiminde hava %20, su ise %50 daha az kirlenecegini,
Bir cam sisenin tekrar degerlendirilmesi sayesinde 100 watlik bir ekletrik ampülünün dört saatte yakacagé elektrik kadar bir enerji tasarrufu yapilabilecegini,
3.7 litre benzinin yaklasik 3 milyon litre içme suyunu kirletebileceçini,
Bir cam sisenin dogada 4000 yil, plastic çin 1000 yil, cikletin 5 yil, metal mesrubat kutusu 200 yil, sigara filtresinin 2 yil, yün çorap 1 yil, kagit parasi bir ay süreyle toprakta yok olmadigini,
Büyük bir kayin agacinin, 72 kisinin 1 günlük oksijen ihtiyacini karsiladigini,
15 yillik bir agaçtan 700 kagit torba üretildigini,
Kagit, odun ve agaçtan yapilan diger ürünlerin toplami olarak her insan yilda 7 agaç harcadigini,
Agaclarin, hayvan ve insanlarin soluk verirken çikardiklari karbon dioksit gazini emerek oksijene çevirdigini,
Bir insanin günde 50.000 litre temiz havaya ihtayaci oldugunu,
Yagmur ormanlari Dünya`nin küçük bir bölümünü kapladiklari halde Dünya`daki bitki ve hayvanlarin yarisindan fazlasi bu ormanlarda yasadigini,
Bir dakikada 20 futbol sahasi büyüklügünde yagmur ormanlarinin yok edildigini,
Bir 100 yüz yillik agacin ürettigi oksijen orani için 25.000 yeni agacin dikilmesi gerektigini,
Yeniden degerlendirilen bir alüminyum kutusunun, bir televizyonu 3 saat çalistiracak elektrik demek olacagini,
Dünya nüfusuna hergün 250 bin, her yil 93 milyon kisinin katildigini,
Bir elektrik ampülünün harcadigi enerjinin %10`nunu isiga dönüstürdügünü ve geri kalan %90`ni ise ziyan edildigini; çünkü geriye kalan enerji isiya dönüsüyor,
Evlerde harcanan enerjinin yarisindan fazlasi ev isitiminda kullannildigini,
Yapraklarin, kirpilan çimenlerin, sebze ve meyva artkklarinin tekrar topraga dönüsebilecegini,
Kisi basi günde yaklasik 150 litere su harcadigini, bir yilda ise yaklasik 55.000 litre,
Musluklarda 10 dakikada bir kahve fincanini dolduran kaçak su damlasi, yilda 11.000 litre suyun bosa gitmesine yol açtigini,
Su kaçaçi yapan bir tuvalet yilda 84.000 litre su harcadigini,
Bulasik yikarken suyu sürekli acik birakildiginda yaklasik 100 litre suyun bosa harcandigi olundugunu,
Belki solucanlarin çok igrenç olduklari düsünülüyordur; ama ister inanin ister inanmayin, eger solucanlar olmasaydi bitkiler yetismezdi. Neden mi? Çünkü solucanlar kendilerine yol açmak için yedikleri topragi, degeri yükseltilmis olarak geride birakirlar.
Bir futbol sahasi büyüklügündeki toprakta asagi yukari 2 milyon solucan yasadigini.
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
Dünyanın kaynakları sınırlıdır. Hayal edebileceğimiz en ileri teknolojiler bile, yeryüzü kaynaklarını artırmaya olanak tanımayacaktır.Doğal kaynakların hiç tükenmeyecekmiş gibi kullanılması, aslında yaşamla oynanan bir kumardır.
İklim Değişiyor
* 1990lar son 600 yılın en sıcak yılları olarak tarihe geçti.
* 2100 yılına kadar dünya ısısının 1-3,5 derece daha artması bekleniyor.
* Bilim adamları, bu artışın dünya tarihinde son 10.000 yılda oluşan en büyük değişiklik olacağını söylüyor.
* Hastalıkların, doğal afetlerin ve çölleşmenin artması bekleniyor.
Dünyada su tükeniyor
* Dünyanın %70&i su olmasına karşın, bunun %97si deniz suyu, %2si kutuplarda buzul halinde bulunuyor. Tüm dünya için içilebilir su miktarı ise var olan kaynakların yalnızca %1i.
* Her yıl doğan yaklaşık 90 milyon bebek için yılda ek 27 milyar m3 suya ihtiyaç var.
Türkiyede de su bitiyor
* Türkiye nin tüm kullanılabilir su varlığı yer altı suları dahil 110 milyar m3tür.
* Tuna Nehrinin Karadeniz e yılda 260 milyar m3 su boşalttığı göz önüne alınırsa, bilinenin aksine ne kadar su fakiri olduğumuz anlaşılacaktır.
Türkiye su zengini bir ülke değil!
* Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı yıllık en az 10.000 m3 olmalıdır. Oysa, günümüzde bu değer Türkiye için yalnızca 1.430 m3tür.
* 2030 yılında Türkiye'nin nufusunun 80 milyona ulaşacağı ve kişi başına yılda 1.100 m3 su miktarı düşeceği tahmin ediliyor.
Tüketiyoruz
* Yalnız İstanbul da yılda 450.000 ton kağıt tüketiliyor.
* Bir kişi yılda ortalama olarak 49.140 litre suyu sadece tuvaletlerde tüketiyor.
* 1960-1994 yılları arasından kağıt tüketimi %245 oranında artış gösterdi.
* Kişi başına düşen günlük ortalama ağaç tüketimi 1.5kg
Yok ediyoruz
* Tüm dünyada her gün 400.000 hektarlık orman alanı yok oluyor.
* Türkiye'de her yıl 20.000 hektarın üzerinde orman alanı yok oluyor.
* Doğu Karadeniz yöremizdeki ılıman kuşak, doğal yaşlı ormanlarımızın yalnızca %12 si bozulmadan günümüze kadar kalabildi.
Kaybediyoruz
* Turbalik alanlarımızı %80ini kaybettik.
* Fundalık alanlarımızın %90ını kaybettik.
* Kumul alanlarımızın %80 i artık yok.
* Türkiye'de son 40 yılda 1.300.000 hektar, yani Van Gölü nün üç katı kadar sulak alan kaybedildi.
İnsanların doğaya ve yaşama verdikleri zarar artıyor. İnsanların Doğa Üzerindeki Etkisini Azaltmalıyız.
Hızlı nüfus artışı ve kişi başına düşen tüketim miktarındaki olağanüstü artış, insanların doğal kaynaklar üzerindeki baskısını artırmakta, sonuçta yaşam kalitesinin düşmesine neden olmaktadır.
Dünyadaki tüm insanların doğal kaynakları bir Amerika'li kadar kullanması durumunda Üç gezegene daha ihtiyaç duyacağız!
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.
Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş.
Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilirmiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.
İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş. "Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum."
"Neden?..." diye sormuş sucu. "Niye utanç duyuyorsun?..."
Kova cevap vermiş. "Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için tasıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun." Sucu söyle demiş.
"Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum."
Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş.
"Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi?... Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı."
Bir varmis bir yokmus, ulu ulu daglar pek yokusmus. Bu ulu daglardaki çamlar dört mevsim mis kokar, arilara bal döker, ariciklara yuva olurmus. Ìste bu ulu daglarin koynundan, yamaçlarin arasindan bir çay dogarmis. Süzüle kivrila yol asar, yesil ovalardan geçer yavuklusu bildigi körfeze ulasirmis. Bu buz gibi sularinda baliklar oynasir, adini aldigi çiçegi bagrinda yasatirmis. Nilüfermis bu çayin adi, sanki peri padisahinin kizi. Ulu daglar karlariyla kan verirmis ona, o da can verirmis yesil ovaya. Ìsin dogrusu bu Nilüfer cansuyu olmus ovanin, kusun, otun, insanin. Bir bereket bir bereket ovada, baliklar kurbagalar oynasir sularinda, gelincikler açarmis kiyilarinda. Nilüfer çiçegi gibi nazli, suyu pek tatli bu çay gün gelmis haykirmis:
"Vay nedir bu basima gelenler, ne oldu benim berak sularim, çamur oldu kollarim, baliklarim öldü, kurbagalarim ses vermiyor, suyumdan içen hastalanip inliyor, günler geçiyor acilarim dinmiyor. Ovanin can vereniydim can alani oldum, duymadilar çigliklarimi, zehirli çamurlarla doldum. Ben haykirdikça edin bana yardim, yine de aldirmadilar, atilar pisliklerini. Her gelen günde yaklastim ölüme bir adim."
Ìste gelinlik kiz Nilüfer böyle yakinmis. Çevresindeki köylülere bakinmis, ilgsizliklerine iyicesine bas kaldirmis. Sonunda dayanamamis gelmis dile:
"Ey insanoglu yetmedimi çektigim çile, gönlün düstü düseli paraya pula aldirmiyorsun bendeki yaraya. Bak iste ölüyorum, batak oldum çürüyorum, yeter artik, arit beni iyilestir yarami. Düsündükçe geçmisteki anilarimi, seni anlamakta zorlaniyorum. Bugünümü gördükçe can Çekisip darlaniyorum."
Sonunda Nilüferden ekmek yediginin farkinda olan üç bes köylü:
"Biz ne yapiyoruz? Kendimizi atese atiyoruz, akmazsa ovamizin can suyu, iste bu kendimize kazdigimiz bir kuyu. Bir düstükmü içine çikamayiz, biz bu gidisle hepte açikliktayiz. Kalmayacak ne ot, ne ocak, ne hayvan, ne tarla, ne nacak. Ama yinede kendimizi biz kurtarabiliriz ancak" diyerek vermisler el ele, gelmisler Nilüfer`e:
"Bagisla bizi özen göstermedik sana, anladik ki sen yoksan bizler de hazirlanmaliyiz son yolculuga. Bundan böyle en birinci görevimiz sularini aritmak, seni baliklarinla bulusturmak olacak."
Bu sözlere dayanamamis kirgin Nilüfer, bagislamis onlari ardindan da demiski:
Sakinmazsaniz onu geleceginiz karanliga gider derken; insanoglu almis dersini. Bundan böyle yapmamis Nilüfer`in dediginin tersini. Sakinmis onu çöpten, kirden, zehirden. Aritmis sularini sanki damitmis, hasta kollarina can katmis. Yesermis ova, kokular da yokmus. Yeniden bolluk bereket akmis ovaya. Nilüfer`in baliklari oltalardan düsmüs tavaya. Nilüfer yine ulu ulu daglardan kivrila süzüle kosuyormus yavuklusu körfeze.
Ìnsanlar varoluslarindan 1950`li yillara kadar ekolojik denge bozulmadan doga ile uyum içinde mutlu ve saglikli yasiyorlardi. 1950`lerden bu yana ekolojik denge git gide artarak tahrip edilmekte. Endüstri ve evlerden kaynaklanan çevre kirliligi günümüzün en büyük sorunlarindan biridir.
Endüstri ve evlerden kaynaklanan çöpler çevre kirliligine neden olmakta ve dogayi tehlikeye sokmaktadir. Diger taraftan çevre kirliligi insan ve tüm diger canlilarin sagliklarini etkilemektedir. Çevre kirliligi ve birçok hastalik arasindaki baglanti hiç süpheye yer vermeyecek kadar aciktir. Çevre kirliligine bagli olarak olusan hastaliklara cilt hastaliklari, alerjiler ve solunum yolu hastaliklari örnek olarak verilebilinir.
Sanayilesme insanliga sayisiz faydalar getirmistir. Çesitli araç ve aletler günlük yasatimzi kolaylastirmakta ve yasam standardimizi artirmaktadirlar. Örnegin, önceleri saatlerce, haftalarca süren yollari günümüzde ise özel veya toplu tasima araçlariyla kisa sürede arkamizda birakabiliyoruz. Bunun yanisira çamasir makinasi, bulasik makinasi ve elektrikli süpürge gibi elektronik aletlerin yardimiyla eskisine oranla, çok daha az güç ve zaman harcayarak günlük isleri yapiyoruz. Fakat bütün bu rahatligin ne pahasina oldugunu insanlarin düsünme zamani gelmistir. Dogal zenginlikler günden güne azalmakta, çöp daglari yükselmekte, su ve hava kirligi artmaktadir. Buna karsilik dogal yasam alanlari da giderek yok olmaktadir.
Çevre kirligini çogumuz görünen çöpler olarak algilamaktayiz. Ama bu terim aslinda çiplak gözle görünmeyen kirlilikleri de kapsamaktadir. Her ne kadar su, hava ve toprak kirliligi görünmüyorsa da, etkileri yinede çok büyük.
Çevremizi tehdit eden bazi sorunlar sunlardir:
Ozon tabakasinin delinmesi
Dogal çevrenin, bitki ve hayvan türlerinin yok olmasi
Tropik ormanlarinin gün gectikce kesilerek küçülmesi
Yeryüzü atmosferinin isnmasi
Buzullarin erimesi
Deniz seviyesinin yükselmesi
Topraklarin erozyona ugramasi ve betonlasmasi
Tehlikeli atik maddelerinin bilhassa radyasyon isinlarin artmasi
Havanin ve suyun asiri derecede kirlenmesi
Çöp miktarinin artmasi
Motorlu araçlarin sürekli artmasi
Çevremizden sorumlu oldugumuzun bilincinde olmak zorundayiz. Artan çevre kirliligini ciddiye almamak, gözlerimizi tehdit edici tehlikelere karsi kapatmak demektir. Çünkü ekolojik dengenin tahribi bitkilerin, hayvanlarin ve insanlarin yasam alanlarini yok etmektir.
Bizden sonra gelecek kusaklara hangi mirasi birakmak istiyoruz? Bu soruyla karsi karsiya gelmenin kacis yolu yoktur.
Bundan dolayi yasamin temel elementlerini korumak ve onu gelecek kusaklara yasanilabilir bir vaziyette birakmak, hepimizin görevi olmalidr. Yasayan bir doga ve temiz bir çevre için birlikte çalismak ve çevre bilinciyle hareket etmek zorundayiz.
Eger gelecek nesillere saglikli ve yasanilabilir bir doga birakmak istiyorsak, simdiden birseyler yapmamiz gerekir. Çünkü kizilderili bir atasözünün belirtigi gibi:
"Doga bize dedelerimizden kalan bir miras degil, torunlarimiza birakacagmiz bir emanettir".
Unutmamalıyız ki, sağlıklı bir çevre için vereceğimiz her hizmet, kendi sağlığımız ve çocuklarımızın geleceği içindir.