ihramlı

ihramlı

Üye
10.05.2010
Acemi Er
23
Hakkında

  • [size=18pt]Anne Baba Hakkı Ile Ilgili Ayet-i kerimleler

    Kur'an-ı Kerim'de Anne-Baba Nisa Suresi/ 36:
    Anne Baba Hakkı Ile Ilgili Ayet-i Celileler Allah'a ibadet edin ve o'na hiçbir şeyi ortak koşmayın Anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın; Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez
    Bakara Suresi/ 83:
    Ve bir vakit İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: "Allah'tan başkasına tapmayacaksınız, anne-babaya, yakınlığı olanlara, öksüzlere ve biçarelere de iyilik yapacaksınız İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin" Sonra pek azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hala da dönüyorsunuz!
    En'am Suresi/ 151:
    De ki: "Gelin, size Rabbinizin neleri yasakladığını okuyayım! O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, babanıza annenize iyilikten ayrılmayın, yoksulluk yüzünden çocuklarınızı zayi etmeyin; zira sizin de onların da rızkını Biz veririz, kötülüklerin açığına da gizlisine de yanaşmayın, Allah'ın muhterem kıldığı cana haksız yere kıymayın İşte duydunuz ya, O, size düşünesiniz diye bunları emretti!"
    Yusuf Suresi/99,100:
    Ailesi Yusuf'un yanına vardıklarında, anne ve babasını kucakladı, yanına aldı ve: "Buyurun Allah'ın dilemesiyle Mısır'a güvenle girin!" dedi
    Ve anne ve babasını kendi tahtı üzerine oturttu
    İsra Suresi/23:
    Rabbin sadece Kendisine ibadet etmenize ve anne-babanıza, Allah'ın sizi görmekte olduğu bilinci içinde mümkün olan en iyi şekilde davranmanıza hükmetti
    Eğer onlardan biri veya her ikisi yaşlanmış olarak yanınızda bulunuyorsa sakın varlıklarından veya onlara hizmetten bıkkınlıkla kendilerine 'Öf!' diyecek ölçüde bile kötü söz söyleme!
    Onları azarlama ve daima onlara karşı tatlı dilli ve gönül alıcı ol!
    Lokman Suresi/14:
    Biz insana, anne-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir Çünkü annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur Önce bana, sonra da anne-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur Dönüş ancak banadır
    Ahkaf Suresi/15:
    Biz o insana anne-babasına güzel davranmayı tavsiye ettik Annesi onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu Onun taşınması ile sütten kesilmesi otuz aydır Nihayet olgunluk çağına ulaşıp kırk yaşına girdiği zaman: "Ey Rabbim, beni öyle yönlendir ki, bana ve anneme-babama verdiğin nimetine şükredeyim ve hoşnut olacağın iyi bir iş yapayım Soyumdan gelenleri de benim için iyi kimseler eyle Çünkü ben, gerçekten tevbe ile Sana yüz tuttum ve ben gerçek müsümanlardanım" der
    Bakara Suresi/ 215:
    Sana Allah yolunda mallarını neye harcayacaklarını sorarlar De ki: "Vereceğiniz nafaka, anne, baba, en yakınlar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir Hayır olarak daha ne yaparsanız Allah onu muhakkak bilir
    Dua:
    İbrahim Suresi/ 41:
    Ey Rabbimiz, hesabın görüleceği kıyamet günü beni, annemi, babamı ve bütün müminleri bağışla!"
    İsra Suresi/ 24:
    İkisine de merhametle tevazu kanatlarını indir Ve şöyle de: "Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et"
#10.05.2010 12:58 0 0 0
#10.05.2010 12:18 0 0 0
  • Cemalnur Sargut'un 20 Mart 2009 tarihinde Dünya Su Forumu'nda yaptığı konuşma metni.



    "Her diri şeyi sudan yarattık." [1]


    Dilbilimcilerden birine "Bize suyu tanımla!" dediklerinde birkaç gün mühlet istemiş. Kitaplar karıştırmış, araştırmalar okumuş, geceler boyunca bin bir türlü tanım yapmış, sonra bozup yeniden tanımlamış ve bir sabah, küçük bir deri parçasının üzerine şunu yazdıktan sonra kimseciklere görünmeden o şehri terk edip gitmiş:

    - Su, sudur kardeşim!

    Su, Ancak kendi kendisini anlatabilen ezeli bir lutuftur. Rus onu; "su anamdır" diye tanımlar. Latin; " Su meditasyondur" der. Hind'e göre; "Yaratıcıya sudan gelinir, suda gidilir".

    İskender Pala suyu şöyle anlatır; "Dikeni de, gülü de besleyen su. Acıyı da tatlıyı da besler. Gülsuyunda ıtır, yemekte lezzet olan. İnen yağmurda ve çıkan buharda... Yürüyen kara bulutta ve dağları bekleyen beyaz örtüde. Balıklara yemeğini sudur pişiren, ağaçlara sudur gıdalarını götüren.

    Su, bir yanış ile gözümüzden akıyor, buharlaşıyor, buharlaştıkça arıtıyor, temizliyor ruhumuzu. Tabibin acı suyu şifa oluyor bedene, ama düşmanın verdiği su dert katıyor derde. Nerde bir su varsa denize işaret, nerde bir damla varsa ummana koşar. Küçüklüğünü büyükte tamamlamaya, kesretinden kurtulup vahdete ermeye. Çünkü Allah'ın ilk yarattığı şeylerdendir su; O'nun Cemal ve Celal sıfatlarını temsil eder, yani O'nun sonsuz güzelliğinin ve sonsuz kudretinin simgesidir su. Ayrıca Hayy (diri) ismine işarette bulunur. Her şeyi zapt eden Allah, suyu serbest bırakmıştır. Bu yüzden azizdir su. Uysal, mülayim, mütevazı ve sükun içindedir; bazen bunların tam tersi olabilir, kudreti buradan gelir.

    İlmin hemen her dalında su için söylenen ve yazılanların haddi hesabı yoktur. Kimyacılar, fizikçiler, müzikçiler, botanikçiler, mühendisler, filozoflar, biyologlar, teologlar, antropologlar, edibler, şairler... Hepsi de suyu anlamakta zorlandılar. Kimisi suyun görünmediği zaman hava olduğunu; kimisi havanın göründüğü vakit su olduğunu söylediler. Kimisi bunu toprakla kaim zannettiler suya bâtın yani iç, havaya zâhir yani dış dediler. Hakikati bulanlar ve bilenler o zahir ile batın arasında; o hava ve su arasında insanı gördüler. Bu yüzden insan kadar izahtan uzaktır su. İfadeye kalkıştığınızda bozulur ahenk. Çünkü yaratılışın sırrını taşıyan varlıktır, "Ve canlı olan her şeyi sudan yarattık." tebliği haktır.

    Her şeyin sudan yaratıldığı bildirilmiştir ama suyun neden yaratıldığı bildirilmemiştir. Tıpkı ruh gibi..."

    Evet, hayattır su, hatta Rusların dediği gibi anadır su. Onun için de suyu anlatmak kadına yakışır. Tasavvuf ehli, "Evvelimiz bir damla murdar su, sonumuz leş" derken bizim hiçliğimizde suyun tevazuunu anlatmaktadır. Aziz olan su, tevazuunu, yokluğunu ve hiçliğini toprağa karışmakla öğrenmiş, toprak olan bedene canlılık vermek üzere girerek onu var etmiştir.

    Hz. Mevlana Mesnevi'de şöyle der: "Mânâ ve sûret diyelim ki, su ile ağaca benzer. Su ve ağaç hakikatte birbirinden ayrı şeylerdir, aralarında bir benzerlik de yoktur. Fakat ne susuz ağaç olur, ne de su bir ağaca hulûl etmedikçe meyve haline gelir. Demek ki ağaç sûretse su da mânâdır. Mânâ hangi ağaca nüfuz ve hulûl ederse o ağaçta yeşermeler görülür ve meyveler belirir. Suyun ağaçta zuhuru meyve olduğu gibi, mânânın bir vücutta zuhuru da hayat olur, kudret olur, ilim irfan olur ve kişi büyük hakikate bu irfan yoluyla varır." [2]

    Ezelî olan bu su kadîmdir ki daima kendini temizleyebilir. İçersine her türlü kir pas atılsa, bazen tuzlansa, tuzlu su haline dönse ve safiyetini bu dünyada kaybetse, ne zaman ki Allah'ın nuru üzerine vurur ve aşkından buhar haline dönerse kendi göğünde temizlenir ve rahmet olarak dünyaya yağar.

    Böylesine akan tertemiz su Allah'ın manasıyla ulaştığı yeri diri ve yeşil olan cennet gibi süslü kılar. Bu yüzden cenneti özleyen suyu arar, su da cennet gibi olanı... Cennet gibi olana özlem, suya özlem gibidir ki Fuzûlî, Su Kasidesinde, Goethe'de Muhammet'in Namesi şiirinde su gibi diriltici olarak gördükleri Peygambere olan aşklarını anlatmaktadır.

    Su öyle bir güzelliktir ki, Allah onu renksiz yaratmıştır. Ne enteresandır ki rengi olan herşeyden bıkılır, sudan bıkılmaz. Gene ne enteresandır ki suyun şekli yoktur, girdiği kabın şeklini alır. Yani, çeşitli nefis kalıplarına girer, vücuda can verir ama o kişinin özelliklerine göre diriltir onu. Kimisinde şehvet, istek, arzu, kin, nefret, gıybet, kibir, haset, yalan, hak yemek, kendini herkesten üstün saymak gibi özellikleri canlandırır, bazısında da; sevgi, yardım, tevazu, af, sabır gibi ab-ı hayat olur.

    Görülüyor ki suyun her hali başka bir mana içermektedir. Sufiler birlik yani tevhid ehlini yani Allah sevgilisini şöyle anlatırlar:

    Su sahibi suyu soğuk bir mekana koyarsa, su donacak ve adı buz olacaktır. Buzun tabiatı, katılık, sertlik ve soğukluktur. Bu durum birlik (tevhid) ehlinin katı, sert ve soğuk hallerine bir misaldir.

    Bu buz, ateşe, güneşe, ya da normal bir eritilişe tabi tutulursa çözülecek, eriyecek ve tekrar su haline dönecektir. Bu durum birlik (tevhid) ehlinin aşk, şevk ya da normal zevklerle çözülüp rahatlaması, yumuşaması ve ılımlı olmaya başlamasına misaldir.

    Bu su ateşe konursa önce ısınacak, sonra kaynayacak, daha sonra da buharlaşıp uçacaktır. Bu durum birlik (tevhid) ehlinin ibadetler ve çilelerle incelip hafifleyerek, sevgi, aşk, vecd içinde kanatlanarak erenler alemine ulaşmasının misalidir.

    Bu buharın da geçireceği pek çok haller vardır. Buhar soğuk bir hava tabakasına girerse, içine girdiği soğukluğun durumuna ve derecesine göre, yağmur da olabilir kar da olabilir dolu da olabilir. Bu durum, halktan Hakka ulaşan velinin tekrar halka dönüp onlara yoldaşlık etmesine misaldir. Bazı veliler yağmur gibi yumuşak, bazıları kar gibi beyaz, bazıları da dolu gibi sert ve hırçındır.

    Aynı suyun bir de oksijen ve hidrojene ayrıştığını düşünelim. Bu çok daha çarpıcı ve değişik bir misaldir. Suyun tam tersine dönüşümüdür. Önce -normal halinde- içilecek, hararet giderecek ve ateş söndürecek bir madde iken, sözünü ettiğimiz hal değişimi kademelerinden geçerek katı, sıvı (su), sıvı iken gaz (oksijen ve hidrojen) olacak ve karşımıza yanıcı ve yakıcı iki gaz olarak çıkacaktır. Bu durum sevgili olan velilerin dünya insanı tarafından kolay anlaşılmadığına misaldir.

    Buz, buhar, kar, yağmur ve dolu ya da oksijen ve hidrojen; bunların hepsi de suyun halleri oldukları halde, adları da tatları da değişiktir. Nitelikleri ve nicelikleri de değişiktir Tesirleri ve tepkileri de değişiktir.

    Her şeyin buz, buhar, kar, yağmur ve doludan ibaret olduğu bir dünya düşünelim. Böyle bir dünyada, tıpkı içinde yaşadığımız dünyada olduğu gibi neyin neden ibaret olduğunu bilenler de olacak bilmeyenler de bulunacaktır. Bilenlerde- sırra erenlerden birisi- "bu dünyada hepimiz ve her şey sudan ibaretiz. Bizim müstakil ve kendimize ait mutlak bir varlığımız yoktur. Biz yokuz, su var. Biz onun hallerinden ibaretiz." Dese, onu anlayan da olacak anlamayan da.

    Böyle bir hal içinde görüyoruz ki suyun başka bir hali olan deniz, egosundan ölmüş, içindeki mana suyuyla dirilmiş kişiyi üstünde taşır, kendini herkesten üstün sanan, arzu ve isteklerinin esiri olmuş kişiyi boğar. Demek ki, kötü huylarıyla mücadele eden kişi, hakikat sırları denizi üzerinde daima yüzer.

    Aslında sıkıntı ve belalar, suyun içine atılan çer çöp gibidir, biriktirilirse kokar. Halbuki su onları yok etme çabasındadır. Gök gürlemesi susuzun başını ağrıtır, bilmez ki rahmet gelecek.

    Suyun sesi var mı demeyin. Kabın içinde ateşe konan su ne tatlı bir ses verir. Celaleddin Rumi'ye göre bu şu manadadır. Der ki, şu su ateşe galiptir. Yani erkek kadın üstüne tesirlidir. Ama şekilde. Manada ise ateşin suya galipliği gibi kadınlar erkeğe galiptirler. Hakiki akla sahip erkek gariptir ki kadınına mağluptur. Çünkü kadın Allah'ın güzelliğinden bir nur taşır. Kadınlık büyük mertebedir. Ama iş o mertebede kadını bulmakta. Böylesine bir güzellik taşıyan kadın Rumi'ye göre mahluk değildir adeta haliktir.

    Sonuçta su insandır. Beşerin varlığı ve yaradılışın kaynağıdır. Suyun hakikati tekliktir, tevhid ve vahdet. Ne mutlu farklılıkları birleyip böylesine bir birliğe erebilene. Zira ayrı görülene hürmet o eserin sahibine hürmettir. İnşallah bu forum da farklılıklardaki tekliği idrak etmek için bir fırsat oluşturur. Amin.


    [1] Enbiya Suresi, 30. Ayet
    [2] Ken'an Rifai, Şerhli Mesnevi, Kubbealtı Neşriyatı, 2000, sf.384.
#10.05.2010 12:17 0 0 0
  • color=blue][size=14pt]allah cc senden ne ister

    Beni bu kadar nimetlere boğan, dünya ve içindekilerini hizmetime sunan Rabbim benden teşekkür bekler.

    Dediğini duyar gibi oluyorum. Umarım yanılmıyorumdur. 'Soralım bakalım Allah'a; senden ne istiyor?'

    • "(O) istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkarsanız, onu sayamazsınız. Gerçekten insan çok zalim ve çok nankördür." (Sebe: 34/14)

    • 'O halde beni (ibadet ve itaatle) anın ki, ben de sizi (sevap ve mağfiretle) anayım; bana şükredin (itaatsizlikle) bana nankörlük etmeyin. (Bakara: 2/152)

    a) Allah (c.c.) sana vermiş olduğu nimetler karşılığında senden teşekkür bekler. Zannedersem yukarıdaki başlığa katılıyorsun. İşte tüm bu nimetlerin sahibi kendisine teşekkür etmeyenleri nankörlükle suçluyor. Suçlamakla haklı değil mi sence?

    Düşünsene bi size misafirliğe gelmişim; çay ikram ediyorsun; teşekkür etmiyorum... Yemek ikram ediyorsun; teşekkür etmiyorum... Yemekten sonra meyve getirmek ister misin?

    Vallahi beni nankörlükle suçlayıp;

    - İkram etmek zorunda mıyım?.. İnsan en azından bir 'teşekkür ederim der. Fazla birşey beklemiyorum ki! dersin.

    Allah (c.c.) da teşekkür etmeyenleri nankörlükle suçluyor ve suçlamakla da haklı...

    Unutmadan hatırlatayım ki; Allah'ın bizim şükürlerimize ve ibadetlerimize hiç ihtiyacı yok. Yani şükretmemekle ne ona bir zarar verebiliriz ne de değerini düşürürüz. Okuyalım;

    • "... kim (Allah'ın nimetlerine) şükrederse, ancak kendi (fayda)sı için şükretmiş olur. Kim de (isyan ve itaatsizlikte) nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah ganidir (çok zengin ve hiçbir şeye muhtaç değildir.), hem de övülmeye layık olandır. (Lokman: 31/12)

    Peki Allah (c.c.) senden nasıl teşekkür bekler: Yapılacak olan teşekkürün yerine ulaşması; 'hem bizlerden teşekkür bekleyen mercinin dediği gibi, hem de yapılacak teşekkürün bilinçli ve yürekten olması'na bağlıdır. Nasıl mı?

    Tatil için Japonya'ya gittiğini ve otel görevlilerinin; bavullarının taşınmasına yardım ettiklerini ya da iki saatlik gezi sonucunda Japon taksi şoförünün senden para talep etmediğini düşün.

    Sen de teşekkür etmek istiyor fakat Japon'un senden nasıl bir teşekkür beklediğini[3] bilmiyorsun. Ne yaparsın?

    Bence kılavuzuna sorar; Japon'un senden istemiş olduğu teşekkür hareketleri hoşuna gitmese de aynı el kol hareketleri yapar Japon'un gönlünü almak istersin.

    Şunu demek istiyorum;

    - Allah'a karşı yapılacak en güzel teşekkür (şükür/ibadet) O'nun dediği şekilde olmalı... O ne diyorsa o olmalı...

    Allah-û Teâlâ senden dört farklı kanaldan teşekkür bekler.



    1. Vermiş Olduğu Nimetlere Karşı Kulluk/Teşekkür.


    Bu başlığımızı yeterince konuştuk zannediyorum.



    2. Sanatı Karşısında Dil İle Zikir/Övgü...


    Allah-û Teâlâ insanoğlunun aklına ve hayaline gelmeyecek canlı ve cansızlar yaratmakla hem kendisinin güçlü hem de çok usta bir yaratıcı olduğunu ispat ediyor.

    Ve sanatı karşısında tüm insanlığa meydan okuyarak;

    • "... Rahman'ın yaratışında hiçbir düzensizlik göremezsin...' diyor. (Mülk: 67/3)

    Haydi hep beraber Allah'ın yaratışında bir düzensizlik, bir başıboşluluk, bir ahenksizlik bulmaya çalışalım. Bakalım bulabilecek miyiz?

    Bakalım!

    - Havada uçan şu kartala bakalım.

    Belki gözden kaçan bir 'defo' bulabiliriz:

    "Sanki bir ses;

    - Allah (c.c.) yırtıcılık sanatını havadaki kartal üzerinde siz insanlara göstermek istiyor, diyor.

    Gelen bu ses'e hak veriyorum. Çünkü; usta bir ressama bakarak sanatını göremeyiz. Ya da aşçının göbekli ve yakışıklı olması onun ustalığını göstermez. Peki sanatını nasıl ispat ederler?

    Boş bir kâğıt ve boyalı kalemler veririz iddia sahibine, o da sanatını beyaz bir kâğıt üzerinde bizlere gösterir. Ne yapar?

    Koyu tonlar kullanır; içimizi burkar... Açık tonlar kullanır; içimizi açar... Aşçı da hakeza...

    Bizler de Allah'ın yırtıcılık sanatında en ufak bir ahenk bozukluğunu görebilmek için Kartal'ı inceleyelim.

    • Kartalın gagasına bakıyoruz;

    • Kartalın gözüne bakıyoruz;

    • Kartalın pençesine bakıyoruz;

    • Kartalın kanadına bakıyoruz;

    • Kartalın avlanmasına ve avını yiyişine bakıyoruz.

    • Kartalın sesini işitiyoruz;

    (Belgesellerde; sarp kayalıklardaki ses yankılarını dinlemişsinizdir) Yırt. kokuyor.

    • En ufak bir ahenksizlik gördük mü?

    Yani O muhteşem gaga, Pençe ve kanatlı kartala;

    'cik, cik' sesi uygun olur muydu?

    Ya da kavak ağacında yuva yapması!

    Bir iki misal daha verip bu kanaldan nasıl teşekkür edeceğimizi anlatmaya çalışayım.

    Hem Allah'ın sanatındaki inceliği görmek hem de bir düzensizlik bulabilmek için şimdi de hayvanlar aleminden Muhabbet kuşu'nu masaya yatıralım.

    Yine bir ses;

    - Muhabbet kuşuyla kartalın yaratılışlarının kıyasını yapın ki sanatı görebilesiniz diyor! Bu sese kulak verip kıyasını yapalım.[4]

    Şimdi de bitkiler dünyasına bir göz atalım. Belki de bunlarda bir ahenksizlik görürüz.

    Bitkiler alemindeki aynı toprağı, aynı suyu, aynı hava ve güneşi paylaşan; Limon, şekerpancarı, biber ve sarmısak'ı masaya yatıralım.

    • Limonu kesip tadına bakıyoruz; 'Ekşi'

    • Pancarı soyup tadına bakıyoruz; 'Tatlı'

    • Biberin tadına bakıyoruz; 'Acı'

    • Sarmısağı soyuyoruz; 'Müthiş bir koku'

    İçimden gelen ses soruyor;

    - Limonu tadarken ağzınıza pancar tadı geldi mi?

    - Şeker pancarını koklarken burnunuza sarımsak kokusu, ya da gül kokusu geldi mi?

    Bu alemde de düzensizlik görmedik. Şimdi de cansızlar dünyasına bir göz atalım. Gökyüzünden başlayalım.

    • 'Yedi göğü birbiriyle uygunluk içinde yaratan O'dur. Rahman'ın yaratmasında hiçbir uygunsuzluk ve düzensizlik göremezsin. Gözünü çevir de bak. (Orada) Hiçbir çatlak ve kusur görebilir misin?' (Mülk: 67/3)

    Seni nimetlere boğan Rabbin sanatındaki ustalığı ve inceliği göstermek için sana ve tüm insanlara seslenip;

    - Hadi kaldırın gözlerinizi ve bakın gökyüzüne... en ufak bir gözden kaçma, yırtık, yama, defo ya da bir ahenksizlik görebilir misiniz? diyor.

    Bizlere de bu ilahi iddiaya bir göz atmamız düşüyor.

    Seni bilmem ama ben şahsen her gökyüzüne bakışta bu ilahi iddia aklıma gelir... kusur ararım... Bulamam... Belki de bulutlar gizlemiştir diye düşünür bulutsuz açık bir havada bakarım; yine kusur yok... Belki de gece karanlığı gizlemiştir deyip gündüz bakarım; yine kusur, yırtık, pırtık yok...

    'Sen ne mükemmel yaratıcısın Allah'ım der gözlerimi kusur bulmak için yeryüzündeki cansız varlıklara çevirir, 'cam' ve 'ağaç dalı'nı masaya yatırırım.

    Her ikisini kırdığımda kulağıma gelen ses kesinlikle tanıdık;

    - 'Şangır!' ve 'Hırç!! Dünyanın neresinde olursak olalım, dünyanın neresinden getirilirse getirilsin hiçbir zaman ağaç dalı kırıldığında 'şangır' sesi çıkmaz.

    Allah'ın yarattığı herhangi bir şeyde en ufak bir düzensizliğin olmadığı kanaatine varmışsan yeni bir ara başlık atalım.



    a) Allah'ın Sanatı Karşısındaki Duruşumuz/Kulluğumuz Nasıl Olmalı?


    • 'Onlar ki, ayakta iken, otururken, yanları üstünde (yatar) iken daima Allah'ı anar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler):' 'Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru.' (Âl-i imran: 3/191)

    Hani demiştik ya yapılacak teşekkürün şeklini ve mantığını 'nimet veren el' belirler;

    Her şeyin Rabbi; sanatı karşısında;

    - Subhanallah!1 dememizi bekliyor.

    'Subhanallah' dememizin amelimize nasıl yansıyacağını ileriki sahifelerde anlatacağım inşaallah...



    3. Cennet'teki Derecemizi Artırmak İçin Kulluk Yapılır...


    Kitabımızın ana fikri olan 'Niçin yaratıldık' sorusunu bu başlık altında inceleyelim.

    Allah-û Teâlâ tüm canlı ve cansızları kendisini tesbih/zikretmesi için yarattı. Çünkü Allah-û Teâlâ zikredilip övülmeyi çok seviyor. Gerçi hakkı da...

    Asıl konumuza giriş yapabiliriz artık.

    • "Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere ölümü ve hayatı yaratandır. O Azizdir, Ğafurdur. (Mülk: 67/2)

    'Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını denemek üzere...' yani; hangimiz kafasını iki eli arasına alıp;

    - Allah (c.c.) beni niçin yarattı?

    - Niçin Allah (c.c.) beni nimetlere boğdu?

    - İnsanoğlu niçin doğuyor ve bir süre sonra da ölüyor?

    - Öldükten sonra nasıl bir hayat bizi bekliyor? diye düşünerek harekete geçenleri deneyip cennetine sokmak için...

    Dikkat edersen Allah-û Teâlâ bir 'sınav'dan bahsediyor. Benim, senin ve tüm insanların katıldığı bir sınav...

    Bu sınavdan alnı ak çıkmasının tek bir yolu var; O'da; 'Niçin yaratıldığının bilincinde olup, o yolda sebat göstermek...'

    Benim ve senin için Kur'an'ı araştırdım ve şu sonuca ulaştım: Allah-û Teâlâ;

    - Vermiş olduğu nimetlere karşılık teşekkür etmemiz,

    - Sanatı karşısında şapka çıkarmamız (övgüler etmemiz)

    - Ve bu kullukta başarılı olmamız için karşılığında 'cennet' vaad ettiği bir sınav hazırlamış.

    Kendisine yapacağımız teşekkürü bile karşılıksız bırakmayıp cennet vaad eden bir Rabb'imiz var. Ve bizim cennetimizi düşünen Rabb'imiz cennetteki derecemizin artması için bakın ne söylüyor:

    • "Eni yerle göğün eni gibi olan cennet için birbirinizle yarışın. Bu Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük bir lütuf sahibidir." (Hadid: 57/21)

    Dünyadaki asıl yarışın ve asıl koşuşturmanın ne olması gerektiğini okuyabilmişsen, şöyle bir soru ortaya atıp düşünelim:

    - Madem bir sınavdayız ve bizlerden de ömür boyu kulluk bekleniyor; işte o zaman kazanana vaad edilen 'cennet'i tanımamız lazım. Aksi halde gereken titizliği gösteremeyiz.

    Ve soruyoruz;

    - Ey Rabbimiz! kazanana vaad ettiğin Cennet'i tanımak istiyoruz. Bize tanıtır mısın Allah'ım?'

    Sorularımızın cevaplarını hayat kitabımız Kur'an ve hadislerle veren Rabb'imiz sorumuzu hemen yanıtlıyor:

    Feyzullah Bir Işık.





#10.05.2010 12:12 0 0 0