niceuzunzaman

niceuzunzaman

Üye
21.02.2008
Er
118
Hakkında

#27.03.2008 08:59 0 0 0
  • alıntıdır

    Şehir hayatında geniş ailelerin yerini çekirdek aile almış durumda. Çalışan annelerin sayısı ise giderek artıyor. İş yoğunluğu içinde birden fazla çocuğa yeterli ilgiyi gösterememe endişesi ve ekonomik olarak ikinci çocuğun ihtiyaçlarını karşılayamama düşüncesi tek çocuklu ailelerin yaygınlaşmasına sebep oluyor.

    'Biricik' evladını yetiştirirken özenli olma kaygısı taşıyan ebeveynler, aşırı koruma ve kollama gayreti sergiliyor. Çocuklarının daha özgür, daha sorumlu, zorluklar karşısında ayakta durabilen bireyler olmasını isteyen anne-babalar, bunun yolunun sınırları kaldırmak olduğunu sanabiliyor. Ailesine tüm isteklerini yaptıran çocuk, başka çocuklarla oynamayı arzuladığında sessiz, pasif, çekingen ve utangaç oluyor. İletişim kurmakta güçlük yaşıyor ve sorunlarını çözmek için anne-babasına ihtiyaç duyuyor.

    Sürekli ailedeki yetişkinlerle olmaya alışan çocuğun temel güven duygusu gelişiminin sekteye uğradığını ifade eden uzmanlar, bunun da çocuğun yetersizlik duygusu geliştirmesine ya da her ortamda ayrıcalık istemesine neden olabildiği uyarısında bulunuyor. Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi Psikiyatri Uzmanı Alper Evrensel, ailedeki tek çocuğun ruhsal ihtiyaçlarına cevap vermenin kolay olmadığını bildiriyor.

    Büyüttükleri ilk çocukta anne babaların deneyimsiz olduğunu hatırlatan Evrensel, temel ihtiyaçlarının karşılanması sırasında sabırsız davranan çocuğun imdadına yetişen ailelerin sınırları belirlemekte güçlük yaşayabildiğini söylüyor. Her isteği kısa süre içinde yerine getirilen çocukların bu şartlanmaya çabucak uyum sağladığını ve devam eden süreçte de aynı beklenti içine girdiğini vurgulayan Evrensel, "Bu durumdaki çocuk doyumsuz, sınırsız, bencil, paylaşmakta zorlanan ve mutsuz olabilmektedir." diyor.

    Benmerkezciliği pekiştirilen çocukların aynı ilgiyi ileriki yaşantısında da beklediğine dikkati çeken psikiyatri uzmanı Evrensel'e göre, bu tarz çocuklar okulda, işte, yakın ilişkilerinde ilgi göremediğinde, öncelikli konuşma, karar verme hakkı ona verilmediğinde hayal kırıklığı yaşayabiliyor. İstek ve ihtiyaçlarını ertelemekte güçlük yaşayan, annelerine bağımlı, eleştiriye tahammülsüz, uyum sorunları yaşayan bireyler hâline gelebiliyor. Çevresine karşı agresif davranabiliyor ya da yeterince sevilmeye değer olmadığını düşünüp içine kapanabiliyor.

    Çocuk psikolojisi uzmanı Aynur Sayım da çocuğun kişilik gelişiminin aile ve çevre tutumlarıyla bağlantılı olduğunu bildiriyor. Tek çocuğa ailelerin daha fazla zaman ayırdığını, bu durumun avantajlarının yanı sıra, dezavantajları da bulunduğuna işaret eden Sayım, "Çocuk ev içinde kendini oyalamayı, yalnız oynamayı, kendi işlerini yapmayı, sorumluluk almayı başarmalıdır.

    Eğer aile çok koruyucu, her an gözlemci durumdaysa, çocuk da onlar olmadan bir şey yapamayacağını düşünür ve kendine güveni gelişmez." diye uyarıyor. Çocuğa engellenmeyi, isteklerini gerektiğinde ertelemeyi, dürtü kontrolünü öğretmenin ebeveynlerin görevi olduğunu hatırlatan Sayım, anne-babaların çocuğuyla güven ilişkisini oluşturması gerektiğini bildiriyor.

    Çocukların sosyalleşmesi için yaşıtlarıyla ve diğer kişilerle iletişim kurmasına kontrollü izin verilmesi gerektiğini söyleyen çocuk psikolojisi uzmanı Aynur Sayım'a göre, çocuğun anaokuluna gitmesi; yaşıtlarıyla oynaması, paylaşmayı öğrenmesi, otoriteye uyum ve becerilerini geliştirmesi açısından faydalı olur. Bu mümkün değilse, çocukların yaşıtlarıyla sık sık bir araya gelmesi yararlı olacaktır.

    Tek çocuklu aileler ne yapmalı?

    *Yaşına uygun kurallar koyun. Bu kuralları kararlılıkla uygulayın.

    *Beklemeyi ve sabretmeyi öğretin. Her istediğini anında karşılama çabasına girmeyin.

    *3 yaşından sonra yaşıtlarıyla ya da başka çocuklarla bir arada olmasını sağlayın.

    *Kreşe gönderme imkânınız yoksa çocuğu olan ailelerle sık sık görüşün.

    *Mükemmel olmasını beklemeyin.

    *Söz hakkı verin ama tüm kararları ona bırakmayın.

    *Uygun karar seçenekleri sunun, birisini seçmesini sağlayın. Bireyselliğinin gelişmesini destekleyin.

    *Giyinme, soyunma, yemek yeme, temizlik gibi her türlü öz bakımını kendisinin yapmasına fırsat verin.

    *Bu sırada ortaya çıkabilecek sorunlardan dolayı eleştirmeyin.
#21.03.2008 09:48 0 0 0
  • alıntıdır


    Tam 88 yıl önce, yani 19 Mart 1920 tarihi itibariyle dünyada hiçbir Müslüman'a Cuma namazının farz olmadığını, yani farz olma şartlarından birinin geçerliliğini yitirdiğini biliyor muydunuz?

    İlmihal kitaplarına baktığınızda görürsünüz Bir kişiye veya topluma cumanın farz olmasının (vücubunun) şartlarından biri de hür olmaktır. Hür olmayana cuma farz değildir.

    Malum, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı'nı kayıp devletlerin safında bitirdi. 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile savaştan çekildi. Hemen ardından ülkenin dört bir yanında işgaller başladı. O tarihten hemen sonra İstanbul'a çok sayıda işgal askeri çıksa da, devletin payitahtı olan İstanbul'un resmen işgali 16 Mart 1920 salı günü gerçekleşti.

    En kara gün

    Bu tarihe önemle dikkatinizi çekerim. İstanbul'un resmen işgal edildiği, yani Osmanlı Devlet idaresinin işgal güçlerinin denetimine girdiği 16 Mart tarihi sadece Osmanlı Devleti için değil, tüm İslam âlemi için tam bir kara gün oldu. O tarihte dünyadaki tek bağımsız İslam ülkesi Osmanlı Devleti idi. Müslümanların yaşadığı diğer tüm topraklar sömürge devletlerinin işgali altındaydı. İstanbul'un işgali ve Osmanlı Devlet yönetiminin işgal güçlerinin denetimine girmesiyle sadece Osmanlı Devleti esarete düşmüş olmadı, tüm dünyada özgür bir tek Müslüman da kalmamış oldu.

    Resmi işgalin gerçekleştiği 16 Mart tarihini takip eden ilk cuma, 19 Mart'a denk geliyordu. Cuma namazının Hicret sırasında, yani 622 de Müslümanlara farz kılındığı düşünülürse, o tarihten 1920 yılına kadar, yani 1298 yıl boyunca ilk defa Müslümanlar bu kadar zavallı bir duruma düştüler. İstanbul'un işgali dünyadaki tüm Müslümanları bu açıdan derinden sarsmıştır.

    Neden kısa sürede başarıldı

    Dikkatinizi çekerim Türk Kurtuluş Savaşı'nın, tarihte en kısa sürede sonuçlanan bağımsızlık mücadelelerinden biri olmasının en önemli nedeni budur. Özgür olmayan Müslüman her açıdan yarım insandır. Özgürlük bir Müslüman için olmazsa olmaz şarttır. İbadetlerin çoğunda yükümlülük sahibi olmak için özgür olma şartı vardır. Mustafa Kemal Paşa İstanbul'un işgalinden bir ay sonra Ankara'da Meclis'i açarken, özellikle Cuma namazı sonrasına getirmesi de anlamlıdır. Hacıbayram'dan Meclis'e tekbir ve salâvatlarla gidilmiştir.

    İşte Anadolu insanını başındaki esaret zincirini kırmak için kısa sürede örgütlenmesine yol açan, düşmanı yurttan kovan azim ve imanın bir kaynağı da buydu. Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların, emperyalist Batılı uluslara karşı Anadolu'da bağımsızlık mücadelesi veren Türk kardeşlerine gönülden destek vermelerinin bir nedeni de budur.

    Meraklıları için şu bilgileri de verelim; İstanbul'a ilk işgal askeri 13 Kasım 1918'de çıktı. 19 Şubat 1920 tarihine gelindiğinde, İstanbul'da 30.550 er, 28 bataryadan oluşan İngiliz kuvveti, 33.000 er, 55 top, 39 tayyare, 25 tank ve 12 zırhlı otomobilden oluşan Fransız kuvveti, 1.150 Yunan askeri ile 4.000 İtalyan askeri yerleşmiş vaziyetteydi.

    Fransız General Franchet d'Esperey, İstanbul'a geldiğinde Galata Rıhtımı'ndan Beyoğlu'na kadar uzun bir zafer alayı tertipletti. Dolmabahçe Sarayı'nda oturacağını söyleyerek Padişah'ın sarayı terk etmesini istedi. Bu olayı "Kara Bir Gün" olarak vasıflandıran bir makale kaleme alan Süleyman Nazif'in "Tutuklanıp kurşuna dizilmesini" emretti. Bu emrin yerine getirilmemesi için Türklerle evli olan Fransız kadınlar General'e ricacı oldular.

    Bir ülkede ezanların özgürce okunabilmesi çok önemlidir. Nitekim İstanbul'un işgali sırasında düşman çizmesi Ayasofya'ya girerek ezana ve namaza mani olmaması için kubbeyi tutan dört sütuna bomba yerleştirildiği iddiasıyla işgalcilere şantajda bulunulmuştur. 1970'li yılların başında haşhaş meselesinden dolayı Türkiye'ye gözdağı vermek isteyen bir Amerikalı yetkilinin Sultanahmet Camii'ni vurabilecekleri tehdidini savurması da, bu topraklarda bağımsızlık olma kavramıyla ezan arasındaki ilişkiyi de ortaya koymaktadır.

    Neden gemiye saldırdılar

    Son olarak, bağımsız vatan toprağının ne anlama geldiğini yansıtan çarpıcı bir örnekle bitirelim yazımızı

    Avrupalı devletlerin Osmanlı'yı bölme ve parçalamaya yönelik düşmanca tutumları karşısında iyice yalnızlaşan Osmanlı Devleti, on dokuzuncu asrın sonlarına doğru yeni müttefikler arayışına girdi. Osmanlı Devleti'nin Rusya ile başının dertte olduğu dönemde, Osmanlı Devleti'nden binlerce kilometre uzaklıkta bulunan ve bu ülkeyle başı dertte olan bir başka ülke daha vardı. O ülke Japonya idi.

    Sultan II. Abdülhamit Japonya ile ilişkilerin artırılmasını istiyordu. Bu amaçla Japonya'ya bir dostluk gemisi göndermeye karar verdi. Sultan II. Abdülhamit, Osmanlı Devleti'nin dış tanıtımı için iyi bir fırsat olarak gördüğü bu geminin, 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Osmanlı Devleti'ne büyük yardımı dokunan Hint ve Güneydoğu Asya Müslümanlarının yerleşim merkezlerine de uğrayarak, buralardaki halka Osmanlı'nın selâmını götürmesini de istiyordu.

    Bu iş için seçilen Ertuğrul Gemisi işte bu düşüncelerle 1889 yılının Temmuz ayında 593 kişilik bir kafileyle İstanbul'dan büyük bir törenle yola çıktı. Ertuğrul'un Hindistan'a geleceği, o bölgedeki Müslüman toplum arasında bir efsane gibi yayıldı. Geminin limanlarına uğramasına daha haftalar varken, insanlar limanlarda bekleşmeye başladılar. Herkesi, İstanbul'dan gelen gemiyi ilk gören olmanın heyecanı içindeydi.

    Ertuğrul, 1889 Ekiminde İngiliz sömürgesi altında bulunan ve nüfusunun yarısı Müslüman olan Bombay'a ulaştı. Lahor'dan, Delhi'den, Haydarabad'dan on binlerce Müslüman Bombay'a akın etti. Heyecan o boyutlara vardı ki, İslâm dünyasının payitahtı kabul edilen İstanbul'dan gelen gemiyi ve içindeki askerleri görmek için halk gemiye hücum etti. Gemi limanda ziyarete açıldı ve bir haftada 150 Bin kişi ziyaret etti. Geminin Müslümanlar üzerinde oluşturduğu sevinç dalgası bölgedeki sömürge idarecilerini telaşlandırdı. Gemi aşırı izdihamdan batma tehlikesi geçirdi. İzdihamdan geminin merdivenlerinden tırmanamayanlardan düşüp boğulma tehlikesi atlatanlar oldu.

    Bağımsız alanda namaz

    Gemiye tırmanabilenler, "bağımsız Müslüman toprağı" diyerek hemen namaza duruyorlar ve hayatlarında ilk defa özgür bir alanda ve hür bir şekilde ibadetlerini yapabilmenin hazzını yaşıyorlardı.

    Gemi, bir cuma sabahı Kolombo'ya vardı. Mürettebat cuma namazını kılmak için gemiden indiğinde halkta müthiş bir coşku oluştu. Seylan Genel Valisi, 300.000 nüfusu olan Kolombo'da 200.000 kişinin gemiyi ziyaret için başvurduğunu söyledi. İzdiham şeklindeki bu ziyaretlerin gemiyi yıprattığı bilinse de, ses çıkarılamadı. İşte bu gemi Japonya'dan dönüş yolculuğunda battı. Geminin gerek yol boyunca gerekse de Japon'daki faaliyetleri okuyucularımızın ilgisini çekerse daha sonra konuyu daha ayrıntılı ele alabiliriz.

    Asırlarca esaret altında yaşayan Uzakdoğu Müslümanlarının bağımsız Müslüman toprağı diyerek gemiye saldırışlarını ve özgür bir ortamda iki rekât namaz kılmak için birbirilerini ezmelerini gözünüzün önünde bir canlandırın... Yaşanmış bu olaylar öylesine nefis film senaryosu olur ki anlatamam

    İstanbul işgal edildiğinde, gönderdiği gemiye bağımsız Müslüman toprağı muamelesi yapılabilecek tek bir bağımsız İslam ülkesi de kalmamış oldu. İstanbul'un işgalinin tüm İslam dünyasını sarsmasının bir nedeni de buydu.

    Son günlerde ezana, Milli Marşımıza ve bizi biz yapan değerlerimize saldıranların gerçek amacını ve gerçek kimliklerini daha iyi anlamaya çalışın ve aslında kime çalıştıklarını düşünün.

    Ezanınıza da, bayrağınıza da, vatanınıza da sahip çıkın.

    Başka gidecek yerimiz yok.
#21.03.2008 08:21 0 0 0
  • @COL adlı üyeden alıntı:
    arkadaşlar salam bir antivirus programı istiyorum ama bilgisayarı kasmasın istiyorum bole bir program var mı biliyormusunuz not 32 haricinde cunku onun yüzünden format atmak zorun da kaldım cok sorun yaşadım yardım ederseniz sevinirim sağlam birşeye yonlendirirseniz cok i olacak

    Orijinali Göster...


    avg free edition sınırsız şekilde otomatik olarak kendisini guncelliyor pro dan farkı:teknik servis desteği ile çoklu dil desteğinin olmaması. ben uzun yıllardır kullanıyorum.
    tercih sizin
#21.03.2008 07:53 0 0 0
  • alıntıdır


    Cenâb-ı Hak, hayatın her safhasında ihtiyaç duyacağı hissiyâtın nüvesini insana zerk etmiş ve birbirine benzeyen, benzemeyen unsurların ahenkle idâresini ona ilham etmiştir. Şu halde içimizdeki ebediyet arzusuyla hayata tutunma isteğini nasıl dengeleyeceğiz? Şefkat ve merhametle hamiyetperverliği nasıl telif edeceğiz? Fert ve millet olarak bizi biz yapan değerlerimizi nasıl ve ne ölçüde besleyebiliriz?

    Çanakkale Destanı'nın konuşulduğu bir ayda bu sorular etrafında dolaşıyorum. Düşünüyorum ki, o mahşeri yaşayanlar da sizin bizim gibi insanlardı. Geride sevdiklerini bırakıp cepheye koşan gencecik fidanlardı. O günler ki, bir millet ölüm kalım mücadelesi verdi. Yok olmanın eşiğinden hayata yeniden tutundu...

    Şimdi kitaplarda okuduğumuz bu sahnelerin nasıl oluştuğunu, hangi saiklerin insanları akın akın cepheye koşturduğunu makul ve anlaşılır sebeplerle izah etmemiz gerekir diyorsak. O aziz hatıraları büyükten küçüğe, bu günden yarınlara aktarmamız gerektiğine inanıyorsak hadiselerin maddî boyutuna yön verdiği açıkça belli olan manevi sebepler üzerinde düşünüp konuşmamız gerekiyor. Çünkü ortada bu günkü kuşaklara açıklanması gereken bir durum var. O günün en son teknolojisiyle donatılmış ordulara karşı, inancından başka pek az imkanlara sahip bir milletin galibiyeti var.

    İşte bu noktada Kur'ân-ı Kerim yetişiyor imdadımıza. O bize fertleri ve toplumları zor zamanda ayakta tutan değerleri öğretiyor. Aslında iki cihanda muzafferiyetin anahtarını veriyor. Kardeşlik, fedakarlık, affedicilik ve merhamet damarlarının beslenmesi kadar, şecaatin de canlı olmasını işaret ediyor: Onun gül kokulu ayetlerinden Peygamberimiz'in uygulamalarına çıkan bir yol buluyoruz.

    Tevbe sûresinde şöyle buyrulur: "Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar; öldürürler ve öldürülürler. Bu (söz) Allah'ın üzerine bir borçtur. (Allah) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'ân'da (mü'minlere böyle söz vermiştir.) Kim Allah'tan daha çok sözünde durabilir? O halde O'nunla yaptığınız bu alış verişinizden ötürü sevinin. Gerçekten bu, büyük kazançtır.

    (Bu alış verişi yapanlar): tevbe eden, ibadet eden, hamd eden, seyahat eden, rüku eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten men eden ve Allah'ın (yasak) sınırlarını koruyan, (onları çiğnemeyen) insanlardır. O mü'minleri müjdele." (Tevbe 9/111-112)

    "Kim daha yararlı iş işleyecek diye denemek üzere ölümü ve hayatı yarattığı" (Bkz, Mülk 67/2) beyânıyla ölümle hayat arasındaki esrârengiz yakınlığa dikkat çeken Rabbimiz, konumuzu teşkil eden âyetlerde buna farklı bir ufuk açıyor; can ve malda insanın kendisine mâl ettiği sahiplik duygusunu yeniden değerlendirmesini istiyor. Satma ve satın alma gibi beşerî ilişkilerle misallendirerek, bu iki metaın gerçek değerini nasıl, nerede bulacağını duyuruyor.

    Rûhu'l-Beyân'da belirtildiğine göre; Akabe biatına katılan Medine'li mü'minler Rasûlullah (s. a. v)'e "Rabbin ve kendin için dilediğin şartı koş" dediler.

    Efendimiz de; "Rabbim için O'na ibadet etmenizi ve hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, kendim için de canlarınızı ve mallarınızı koruyup savunduğunuz gibi beni de koruyup savunmanızı şart koşuyorum" buyurdu. Bunun karşılığında bize ne var, diyen Abdullah bin Revaha'ya "cennet" cevabını verdi.

    Oradakiler; bu ne karlı alış veriş diye sevinçlerini ızhar ettiler ve bu anlaşmayı ne fesh ederiz, ne de bozarız dediler. Bunun üzerine açıklamakta olduğumuz âyet-i kerime nâzil oldu.

    Burada mal ve canın "cennet karşılığında" değil de, "cennet kendilerinin olmak üzere" satın alınacağının buyrulması, verilecek mükafatın mutlaka va'dedilenlere ulaşacağını belirtmek içindir. Nitekim tefsirde belirtildiği üzere; ayette bahsedilen alış verişte hakiki manada alıcı ve verici yoktur. Çünkü nefisleri ve malları yaratan Allah Teâlâ'dır ve bunların evvelde, ahirde sahibi O'dur. Belki bunlarda insana geçici bir tasarruf hakkı vermiştir, hepsi bu kadar. O, kulların bu hakkı kendi hür iradeleriyle rızası uğruna kullanmalarını murad etmektedir.

    Elmalılı Hamdi merhumun belirttiğine göre, Allah Teâlâ bu temsîlî akdin şerefini kullarına bahşetmiş ve ayetteki teşviki, zengin bir velînin velâyeti altındaki fakir sabîye sermaye temin ederek onu ticarete sevk etmesine benzetmiştir. Öyle merhametli bir veli düşünün ki, sabîye sermaye verip aldırdığı metaı, kat kat fazlasını vererek münhasıran kendisi satın alıyor.

    Mü'minler o erlerdir ki; mallarını ve canlarını Allah uğrunda ortaya koyarlar. Mukaddesâtın muhafazası söz konusu olduğunda bunları feda etmekten çekinmezler. Savaşırlar; öldürürler ve öldürülürler. Eşya içinde kendinden değerlisi tasavvur edilemeyen ve gözden çıkarıldığında geri dönüşü olmayan canı Allah uğruna vermekte tereddüt etmezler ki, işte onlara "müjdeler olsun" buyruluyor. Bu tebşîrâtın Kur'ân-ı Kerim'den önce Tevrat ve İncil'de var olduğu teyit ediliyor.

    Müjdeler olsun onlara ki, aynı zamanda tevbe ve ibadet ederler, hamd edicidirler. Hâdiseleri ibret nazarıyla izlemek niyetiyle veya Allah'ın dinini tebliğ etmek üzere seyahata çıkarlar yahut oruç tutarlar. İyiliği teşvik edip, kötülükten sakındırırlar. Allah'ın koyduğu sınırların muhafazasında titizdirler. Çünkü onlar nefse ağır gelen ibadet ve taati sahiplenerek belli bir olgunluğa ermişlerdir. Mal ve canın hakikatte kime ait olduğunu idrak etmişlerdir. Demek ki ancak o şuura erişenlere, bunları Allah yolunda feda etmek giran gelmiyor. Aksi durum ise, kişiyi âriyeten kendisine verilen emanetleri kaybetme endişesine sevk ediyor. Bu da normal insanda bulunması gereken duyguları kaybettiriyor. Korkaklık ve hasislik gibi illetlerin zuhûruna sebep oluyor.

    İmkan olsa da, İslâmî umdelerin hakikatini dünyaya duyurabilsek. İnsanlar gerçekleri ön yargılarından sıyrılarak dinlese. O zaman anlaşılacak ki, milletlerin var olma ve mevcudiyetini koruma refleksleri adına geliştirip uyguladıkları savunma stratejilerinin en masumu Müslümanlara aittir. Bir daha görülecek ki, adının anılmasından korkulan cihad, temelde inancı ve vatanı uğruna malını, canını ortaya koymaya dayanır. Çünkü İslam'ın vatanı ve dini muhafaza için yola çıkan insanı sıkı sıkıya bağlayan kuralları var. Efendimiz'in dünyayı Müslümanlara dar etmeye çalışan müşriklere karşı gönderdiği yiğitlere açıkça tembihatı var. O, küçük cihad olarak tarif ettiği can pazarına çıkan her mü'mine duygularını, aklı ve imanıyla kontrol etmesini emrediyor.

    Konumuzu teşkil eden âyetlerin, Allah'ın kendileriyle akitleştiği kâmil mü'minleri tarif ettiğini söyleyebiliriz.

    OKU - DÜŞÜN

    Kur'ân-ı Kerim insana değerini bilme fırsatı veriyor. Buna göre hayatına çeki düzen verme imkanı tanıyor. Yüce Kitap'tan her gün okumayı itiyat edindiğim kadarını tilavet ederken şu âyet-i kerimeye gelince, onu ilk defa okurcasına heyecanlandım:

    Baktım ki, Rabbimiz "Allah, iman edenleri savunur," (Hac 22/38) buyuruyor. Bunu okuyunca gizli bir güç sanki bana "Dur!" dedi. Dur ve düşün!.. İstikametin doğruysa, O'nun rızası dairesince yaşıyorsan, Allah yaptıklarında seni savunur. Olabilecek küçük hatalarını âdetâ tashih ederek sana yardım eder

    İnsanlar, mevki ve güç sahibi bir fânînin "Yürü, ben arkandayım" demesine itimat edip, bundan cesaret bulurlar. Halbuki mü'minlere "sizi ben müdafaa ederim" buyuran Allah Teâlâ'dır.

    O'nun himayesini hissetmek istiyorsan, mü'min sıfatını hak etmeye bakmalısın.
#19.03.2008 08:36 0 0 0
  • alıntıdır


    Başdönmesi sık karşılaşılan ve hastalarda panik ve korkuya sebep olan bir yakınmadır. Beyin ve boyunla ilgili hastalıkların habercisi olabileceği gibi sıklıkla iç kulak ve ortakulakla beynimizdeki denge organı arasındaki bağlantı ve düzenin bozulması ile de ilgilidir.

    Baş dönmesi ve dengesizlik şikayeti ile gelen hasta öncelikle ayrıntılı bir nörolojik muayeneye tabi tutulmalı ve gerekli vakalarda boyun ve beyin filmleri ile hastaların kesin teşhisi konmalıdır.

    Hastalarda baş dönmesi, bulantı, kusma gibi denge organın fonksiyon bozukluğu bulguları yanında kulak çınlaması, uğultu, başta sıkışma, gerginlik, boyun kaslarının kasılmasına bağlı sertlik ve çekilme gibi şikayetler bulunabilir. Stres ve gerilimdeki artma devam ettikçe çarpıntı, sık idrara gitme panik ve ölüm korkusu gibi şikayetler hastaların yakınma konusu olabilir.

    Eğer baş dönmesi meniere hastalığı ile uyumlu ise baş dönme bulantı kusma yanında kulaklarda ve beyinde basınç hissi, patlayacak gibi olma ve işitme azalması gibi bulgular vakadan vakaya değişik olmak kaydı ile görülebilir.

    Baş ve boyun hareketleri veya yatakta dönme ile bağlantılı (benign pozisyonel vertigo) baş dönmesinde ise bulgular belirli bir pozisyonda artış gösterme eğilimindedir. Gürültülü seyretse de günler içinde şiddeti giderek azalan benzer baş dönmelerinin ayırıcı teşhis ve tedavisinde biz hekimlere büyük sorumluluklar düşmektedir.

    Hastanın kendisi mi dönüyor yoksa çevresi mi dönüyor? Yada dönmenin başka şikayetlerle ilgisi var mı? gibi benzer soruların aydınlatılmasından sonra muayene ve tetkiklerde önemli bir bulguya rastlamadığımız her türlü dönmede öncelikli yapılacak tedavi hekim-hasta diyaloğuna önem vererek planlanmalıdır.

    Dönme ve kusmaya iyi gelen ilaçlar beyin damar akımını destekleyici tedaviler yanında hastanın stres ve psikolojik durumuna önem vermemiz gerekir. Çünkü ruhsal gerginlikler stres ve kaygı gibi sebepler baş dönmesi hissini daha fazla yaşamaya sebeptir.

    Denge eksersizleri ile tedavinin desteklenmesi kalıcı iyileşmelere zemin hazırlar.

    Baş dönmesi ve dengesizlik şikayeti ile gelen hastalara: Kansızlık, kan şekeri oynaması, vitamin noksanlığı düzensiz beslenme, uykusuzluk, stres vs gibi başka sebepler araştırılmalıdır. Hastalar şikayetleri ile ilgili aydınlatıldığında tedavinin yarısını başarmış sayabiliriz. Gürültülü bir tablo olan dengesizlik hissi ile kişide oluşan kendine güven azlığı ile de mücadele ancak bu kararlı tutum ile başarılabilir.

    Denge eksersizleri dediğimiz baş boyun ve gözleri ilgilendiren hareketlerden en önemlisi 20-25 cm den mesafeli baş sabit ve karşıya bakarken gözlerin sağa sola yukarı aşağı hareketleri ile denge organımıza yapılan yardımcı olma işlemini düzenli ve planlı yapma ile büyük yararlar elde edebiliriz.

    Denge eksersizleri bazen tek başına tedavi için yeterli olabilmektedir.. Çeşitli destek ilaçlar yanında akupunktur gibi doğal denge tedavileri de umulmadık başarışı sonuçları ile bir çok vakada yüz güldürücü olabilmektedirSağlıklı güzel günler
#19.03.2008 08:32 0 0 0
  • alıntıdır



    Hırsın ateşinde yandırdın beni,

    Tatlı hayallerle kandırdın beni,

    Menfaât peşinde döndürdün beni,

    Boşa geçti koca ömrün tamamı,

    Bırak dünya, bırak artık yakamı!

    Ağlayan gözlerle mâziye baktım,

    Saltanatı gayrı sana bıraktım,

    Gurbet limanında gemiyi yaktım,

    İşte gidiyorum, döndüm arkamı,

    Bırak dünya, bırak artık yakamı!

    Mihenk taşlarında pul ettin beni,

    Nefsin kapısında kul ettin beni,

    Akıl pazarında del'ettin beni,

    Gönlüme yükledin elemi, gamı,

    Bırak dünya, bırak artık yakamı!

    Dağlar harman gibi savrulur bir gün,

    Deniz dalga dalga yarılır bir gün,

    Senin de hesabın görülür bir gün,

    Kapına dayanır ömrün akşamı,

    Bırak dünya, bırak artık yakamı!
#19.03.2008 08:25 0 0 0
  • alıntıdır

    Bölüm I - Neden ?

    Kimliğimiz ne olabilir ki ?
    İlk önce internette kimliğin ne olduğuna değinelim. Sonrada bunu gizlemezsek neler olabileceğine değinerek konuyu kavrayalım.

    Kimlik dediğimizde akla tekil olan şey gelir. Yani sizi tanımlayacak bir şey olmalıdır kimlik dediğiniz. İnternette bugün kimlik diyebileceğimiz belli başlı şeyler var.

    E-mail adresinizin sizin kimliğinizin bir parçasıdır, IP adresinizin sizin adresinizdir. Gerçek dünyadaki isminizin ortaya çıkması ise zaten kimliğinizin büyük bir bölümünün deşifre edilmesidir.

    Yani internette size ulaşmak isteyen bir kişi bu ilk ulaşım alanlarından başlayabilir. İnternetteki faaliyet süreciniz ve aktifliğiniz, ticari kullanım alanlarınızın geniş olması daha çok iz bırakmanız anlamına gelir.

    Örneğin eğer bir siteniz varsa bunun kayıt bilgileri genel ulaşıma açıktır. Dolayısıyla herhangi biri ( Internic | Whois) gibi bir adresten domain adınızı sorgulayabilir ve bilgilerinize ulaşabilir. Bu da sizin kimliğinizin ortaya çıkma ihtimalini yükseltir.

    Tabii ki burada yanlış bilgiler girebilirsiniz. Bunun etkileri ayrı bir konu...

    Temel İntenet Kimlik Kriterleri;
    1) IP Adresi
    IP adresi bi nevi sizin internetteki ev adesinizdir. İnternete bağlanırken her bilgisayara tekil olarak verilir.
    IP Adresleri Dial-Up tipi bağlantılarda dinamik (her bağlantıda değişir) olmasına rağmen ADSL, Kablo Modem tipi bağlantılarda sabittir. Bu yüzden bu tip bağlantılarda IP adresinizin açığa çıkmaması daha fazla önem taşır.

    2) E-mail Adresi
    E-mail adresiniz size her zaman ulaşımı sağlaması açısından en büyük önemi taşıyan kimliklerden biridir. Bir çok açıdan önem taşır. Şifreleriniz buradan geçer, bu yoldan size saldırılar gelebilir, gerçek kimliğiniz e-mail adresinden bulunabilir, size atılan e-maillar zekice yönetmelerle takip edilerek IP numaranız saptanabilir. Olasılıkları çoğaltmak mümkün tabii ki.

    Kim niye istesin ?
    Firmaların veya başka kimselerin sizin kimliğinizi istemesi için bir çok sebep olabilir. Firmalar cookie, spyware ve benzeri teknolojilerle sizin bilgilerinizi alıp istatistiksel verilerde ve özellikle de reklam sektöründe kullanıyorlar. Kazaa (Downloading Kazaa will 100% deliver the best P2P experience in the world., iMesh - Over 15,000,000 Music downloads and MP3's - 100% legal, Google toolbar/Advanced Mode) gibi bir çok örnek var.

    Bir diğer önemli sebep ise internette herhangi bir şekilde legal olmayan bir işlemde bulunmanız yada özellikle Türkiyede ciddi sorunlara neden olabilecek düşüncelerinizi yayınlmaış olabilirsiniz.

    Dolayısyla bu tip bir durumda eğer arkanızda iz bıraktıysanız gelip sizi enseleyeceklerdir !

    Veya sadece paranoyak bir manyakta olabilirsiniz. Kimliğimizi saklamamız için tahmin edebileceğimizden de fazla neden var.

    Ama nasıl bulabilir ki ?
    Bu işlemde temel olarak çok basit. Bir forumda yazdığınız yazıdan sizi takibe aldıklarını farzedelim;

    1) Forum yöneticisine başvururlar, Forum yüksek ihtimalle sizin IP numaranızı ve mesajın yazılma tarihini tutuyordur, bunu ele geçirirler.
    2) Bu IP' nin hangi Servis Sağlayıcısına ait olduğu bulunur.
    3) Hangi saatte bu IP den hangi telefon numarasından bağlanıldığı bulunur.
    4) Türk Telekom gibi ilgili kurumdan da evinizin yeri rahatça tespit edilebilir.

    Gördüğünüz gibi gayet rahat, özellikle konu üst seviyede bir konu ise. Aynı zamanda devlet konuları olmasa dahi herhangi bir kişi bir çok yoldan bu verilere erişebilir. Özellikle de sosyal ilişki yollarından.

    Demekki en temel şekilde bizi bulabiliyorlarmış. Şimdi gizlenme yolları...

    Bölüm II - Uygulamalarda IP Gizlemesi

    IP Gizleme
    Aslında tüm dokümanın yazılış sebebi denilebilecek en önemli kısım budur. Temel kimliğimiz olan IP' mizi nasıl gizeleyebiliriz ?

    Bunun için belli başlı temel bir yol var Proxy, SOCKS gibi bir başka sistem üzerinden internete çıktı yapmamıza izin veren sistemleri kullanmak.

    Proxy en basit şekilde internete aracı bir makine vasıtasıyla bağlanmaktır.

    Proxy üzerinde çalışan bir sistemde görelim;
    Ferruh Mavituna | Güvenlik, İnternet ve İlginç Mevzular adresine girmeye çalıştığınızda (istek gönderdiğinizde) makinanız önce Proxy' nize bağlanır. Proxy' niz Ferruh Mavituna | Güvenlik, İnternet ve İlginç Mevzular a bağlanır. Ardından ise aldığı verileri tekrar size gönderir. Dolayısıyla ulaştığınız web sitesindeki kişi ziyaretçinin IP' sini almaya çalıştığında sizin değil aradaki Proxy Sunucunun IP' sini alır. Bu da sizin güvende kalmanızı sağlar.

    Ancak tabii ki bu mükemmel bir güvenlik değildir. Sonuçta buradaki Proxy' de de log tutuluyor olabilir ve bu loglardan birkaç adımda çok daha zor bir şekilde belki size ulaşılabilir. (Mesela Çindeki bir proxy den çıktığınızı düşünürseniz, size ulaşmaları bazen imkansıza yaklaşır)

    SOCKS ise Proxy ile aynı mantıkta çalışır ancak ICQ, FTP, Telnet vs. gibi protokollerde çok program için Proxy desteği verir. Kullanımı daha rahattır vemantığı itibarı ile takibi daha da zorlaştırabilir. Örneğin 3-5 makine üzerinden dolaylı çıkış yapabilirsiniz.

    IE için Proxy kullanımı
    Web sitelerinde IP adresinizi çok basit şekilde Proxy ile saklayabilirsiniz.

    Önce çalışan proxyler bulmanız gerekiyor, Bunun aşağıdaki adreslerden rahatça bulabilirsiniz.

    Alive Proxy Geliştiricilerinden;
    http://atomintersoft.com/products/a...oxy/proxy-list/

    Google Free Proxies Dizini;
    http://directory.google.com/Top/Com...xies/Free/?il=1

    1) Internet Explorer' ı açın
    2) "Tools > Internet Options > Connections > LAN Settings"
    3) "Use a proxy server for your LAN..." kısmını seçin
    4) "Address" kısmına proxy adresiniz (yukarıdaki adreslerden bulduğunuz) adresini girin. (203.108.89.199 gibi)
    5) "Port" kısmına Proxy' nizin portunu girin (Genelde 80 olur)
    6) "Bypass Proxy Server" kısmını sçeerseniz "http://localhost" gibi lokalde çalıştığınız adresler proxy üzerinden erişilmez. Seçmeniz tavsiye edilir.
    7) "Advanced" butonuna tıklayarak farklı protokoller için farklı proxy' ler belirleyebilirsiniz. "Exceptions" kısmına ise 127.0.0.1; 212.154.12.17 gibi IP nizi görecek yani Proxy üzerinden bağlanılmayacak IP adreslerini girebilirsiniz. ";" işareti ile ayırarak istediğiniz kadar girin.

    Önemli Not : Inernet Explorer FTP için buradaki Proxyleri kullanmıyor. Yani gerçek IP' niz karşı FTP nin loglarına kaydedilecektir. FTP de IP bırakmamayı da SOCKS kısmında anlatacağız.

    "OK" ile onaylayarak tüm pencereleri kapadıktan sonra What Is My IP Address? - IP Address Lookup, IP Address Info, Speed Test, and more adresine girerek test yapabilirsiniz. Karşıdaki IP sizin gerçek IP' niz ise Proxy' niz çalışmıyordur, Proxy ayarlarına girdiğiniz IP ise çalışıyor, Sayfa hiç açılmıyor ise Proxy sunucusunu değiştirmeyi deneyin.

    Gerçek IP Numaranız
    1) "Start > Run" veya "Windows Tuşu+R"
    2) "cmd" yazıp "Enter" basın bu sizi DOS komut satırına götürecektir.
    3) Komut satırına "ipconfig" yazıp enter' a basın
    4) IP Address' in karşısındaki sizin gerçek IP numaranız.
    Bu Proxy işlemlerini kolaylaştırmak için Alive Proxy (AiS Alive Proxy Server | AtomInterSoft) gibi yardımcı bir program kullanabilirsiniz. Bu program sayesinde güncel Proxyleri otomatik bulabilir, otomatik olarak belirli aralıklar ile IP değiştirebilir, Proxyleri hız ve çalışma testinden geçirip kullanabilirsiniz.

    Sakın hemen yüklemeyin daha güzel bir şey var elimizde SOCKS. Onu da okuduktan sonra hangi yönetmi seçeceğinize karar verirsiniz.

    Proxy seçerken "High Anon." Proxyleri seçmeye özen gösterin diğer Proxyler sizin bilgilerinizi http Header lar içerisinde taşıyor olabilir. Bunu bilen bazı siteler sizin IP' nizi gene ele geçirebilirler.

    Şu an sadece internette IP bırakmadan dolaşıyorsunuz. ICQ' yu açtığınızda ise gene gerçek IP !

    Bunun için her programda ilgili Proxy ayarlarınızı düzeltmeniz gerekiyor. Bazı Proxyler Telnet, FTP gibi uygulmaları desteklemiyor olabilir.

    SOCKS Kurulumu ve Kullanımı
    Permeo Security Driver bunun iş için en uygun uygulama.
    http://download.permeo.com/cgi-bin/eval adresinden yükleyebilirsiniz. Linux, FreeBSD, Solaris ve Windows işlemleri için farklı versiyonları var.

    Ancak bu programı da kullanmak için aynı Proxy sunucusu bulduğumuz gibi SOCKS desteği olan sunucular bulmamız gerekmektedir.

    Bu iş içinse SocksChain (SOCKS chain proxy) çok güzel bir uygulama. SocksChain' i yükleyip çalıştırın.

    1) "Tools > Proxy Manager" ı açın.
    2) "Update List" i tıklayın. Web sitesinden güncel sunucuların bir listesini alacaktır. Ancak hiç sevinmeyin bunları da test edeceğiz ve geriye kalan 3-5 tanesini kullanabileceğiz ancak.
    3) "Test All" butonuna basarak bütün sunucuları test etmesini bekleyin.
    4) Çalışan sunucuların yanında Ampul çalışmayanların yanında ise Çarpı işareti bulunacaktır. Herhangi bir çalışan sunucu IP numarasını bir kenara not alın. Şimdi onu az önce yüklediğimiz Permeo Security Driver ile kullanacağız.

    Not : İsterseniz ayarlarından SocksChain' i de herhangi bir Proxy Server üzerinden çalıştırabilirsiniz.

    Aslında Permeo Security Driver' ın yaptıklarını SockChain de yapmasına rağmen Permeo daha kullanışlı.

    Şimdi sağ alt köşede (taskbar) Permeo nun ikonunun olması gerekiyor.
    1) "Sağ Tuş > User Properties"
    2) "In Office" in yanındaki "Edit" butonuna basın.
    3) Küçük ikonlar "+" New' e basın.
    4) "Name or Address" kısmına az önce kenara not aldığımız sunucunun adresini girin.
    5) "Ok" ile pencereleri onaylayıp kapatın.
    6) Taskbar' daki "Sağ tuş" ile tıklayığ "In Office" kısmını seçili değilse seçili hale getirin. Seçili ise o şekilde kalsın.

    "In Office", "Out of Office" farklı konfigürasyonlar içindir. İki konfigürasyon arasında rahat geçiş yapabailirsiniz. "Disable" ise SOCKS kullanımını iptal eder.

    Internet Explorer / Tarayıcınız açıksa kapatın yeniden açın ve test için What Is My IP Address? - IP Address Lookup, IP Address Info, Speed Test, and more adresine girin. Karşıdaki IP sizin gerçek IP' niz ise SOCKS çalışmıyordur, ayarlara girdiğiniz IP ise çalışıyor, Sayfa hiç açılmıyor ise Sunucuyu değiştirmeyi deneyin.

    Gerçek IP Numaranız için yukarıdaki "Gerçek IP Numaranız" kısmına bakınız.

    SOCKS ve Procy yöntemleri bağlantınızı yavaşlatabilir. Bunun için sunucuları test etmeniz ve stabil, hızlı bir sunucu bulmaya çalışmalısınız. Bazı sunucular birebire yakın hız verebiliyorlar. Zaten güvenliğiniz hızın önünde gelmelidir.

    SOCKS Sunucusu üzerinden FTP Kullanımı
    Bu yöntem ile bağlandığınız FTP Serverın loglarında sizin değil üzerinden bağlandığınız sunucunun IP adresi gözükür.

    Aslında Permeo Security Driver ile FTP lerin otomatik olarak SOCKS üzerinden çalışması gerekiyor ancak bunu becerebildiği söylenemez. Bu yüzden FTP Client Programımızın ayarlarını kendimiz yapacağız. Ben popüler olan Cute FTP ve FTP Voyager için ilgili ayarları gösterecğim diğer FTP programları içinde benzer ayarları siz yapabilirsiniz.

    Cute FTP Pro v2.0 (FTP GlobalSCAPE - Secure FTP Server and FTP Client Software)
    1) "Edit > Global Settings" yada "Alt+F7"
    2) "Connection > SOCKS4 & 5"
    3) "Use the highlighted Socks Server when Connecting" seçeneğini seçin.
    4) "Add" e tıklayın.
    5) "Host Name" kısmındaki "" i silin ve SOCKS sunucunuzun IP adresini yazın.
    6) "Port" kısmına da portunu yazın. (genelde 1080)
    7) "OK" deyip onayladıktan sonra yapacağınız bütün bağlantılar SOCKS sunucunuz üzerinden gerçekleşicektir.

    Log Windows bağlantı durumlarını takip edebilirsiniz.
    Log Windows' u açmak-kapamak için "Window > Hide/Show Invidiual Log Windows"

    Kısaca FTP Voyager 9.0.1 (FTP Client | File Server | Internet Content Filter | AntiSpam Software | DNS Service Developed by RhinoSoft.com)
    1) "View > Options"
    2) "Connection > Proxy"
    3) "Internet Access Type" kısmından SOCKS 5 kısmını seçin. Bu SOCKS sunucunuza göre değişebilir, SOCKS 4A veya SOCKS 4' te olabilir
    4) "Proxy Name" kısmına SOCKS Sunucu IP Adresini girin
    5) Port" kısmına da portunu yazın. (genelde 1080)
    6) "OK" deyip onayladıktan sonra yapacağınız bütün bağlantılar SOCKS sunucunuz üzerinden gerçekleşicektir.

    FTP Voyager hız olarak gayet başarılı. Bağlantının durumunu sol alt köşedeki log penceresinden izleyebilirsiniz.

    Not : İşiniz bitince FTP penceresini kapatın. Çünkü siz kapatmadığınızda FTP Programlarının bir çoğu bağlantıyı canlı tutabilmek için karşıdaki server a belli aralıklarla komut gönderir. Sistemde gereksiz yere kalmak ve loglanmak istemeyiz değil mi ? Unutmayın ki "Serv-U FTP Server" gibi bir FTP Serverın aktif bağlantıları gösteren küçük programcıkları vardır. Bu sayede server yöneticisinin gözüne batabilirsiniz !

    Bir çok FTP Programında "Keep Alive" başlığı altında bu özelliği bulabilir ve iptal edebilirsiniz.

    Cute FTP için Keep Alive İptali;
    1) "Edit > Global Settings" yada "Alt+F7"
    2) "Conection > Smart Keep Alive"
    3) "Enable Smart Keep Alive" kısmındaki işareti kaldırın.

    FTP Voyager için Keep Alive İptali;
    7) "View > Options"
    "Conection > Keep Alive"
    9) "Enable Keep Alive" kısmındaki işareti kaldırın.

    FTP ve Web üzerinden IP Gizlemeyi öğrendik aynı şekilde bir çok uygulamanın Proxy, SOCKS desteği bulunmaktadır. Yaptığımız örnekleri temel alarak gerekli ayarları yapabilirsiniz.

    Bölüm III - E-mail Güvenliği

    Sniffing Nedir ?
    İlk önce ineternetteki mesajların, doldurduğumuz formların neden güvenliksiz olduğunu anlamamız gerekiyor. Sniffing dediğimiz yöntem bu işin temelindeki olay.

    Networklerde makinalarımızı birbirine bağlarken HUB kullanırız. Bilgisayarlar aralarında bağlantı kurarlarken bu HUB a bilgi gönderirler. Bilgi HUB' a geldiğinde her makinayı bir yoklar. Makinalarda eğer ilgili bilgi kendilerine gönderildiyse bu bilgiyi alırlar.

    Sniffing mantığında ise ilgili ilgisiz her veri toplanır yani hangi makianay gönderildiğine bakılmadan. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi bu da networkünüzde gidip gelen her veriyi ele geçirmeniz anlamına gelir.

    Basit bir kullanıcı tarafından tahmin edilemiyen, akla gelmeyen ve inanılmaz derecede efektif bir yöntem.

    Eğer siz network üzerinde değilseniz bile bilgi internete çıkmak için bir çok makinadan geçer "traceroute" yöntemi ile bu rahatlıkla görülebilir.

    Traceroute Nedir ve Nasıl ?
    Bir adrese ulaşırken gönderdiğiniz verilerin geçtiği yolları izlemeye denir.
    Basit bir traceroute örneği

    1) "Start > Run" veya "Windows Tuşu+R"
    2) "cmd" yazıp "Enter" basın bu sizi DOS komut satırına götürecektir.
    3) Komut satırına "tracert www.mavituna.com" yazıp enter' a basın
    4) Karşınızdaki ekranda verinin gidişini izleyebilirsiniz

    Bu işlem için bazı yardımcı araçlarda kullanabilirsiniz.
    Ping Plotter (PingPlotter) gibi.

    Veya online bazı araçlarda kullanabilirsiniz.

    Türkiye için;
    internet filter yahoo chat rooms at baknet.net
    http://appsrv.ttnet.net.tr/traceroute.php
    gibi.

    Daha fazla adres için traceroute.org u ziyaret edin.

    Yahoo.com' a çekilmiş bir traceroute
    1 0 0 10 xxx.xx.xxx.x router.xxxxx
    2 0 0 0 212.98.192.253
    3 0 10 20 212.98.192.9
    4 30 40 40 213.194.115.73
    5 40 30 30 195.175.23.41
    6 40 40 41 195.175.10.53 getepeM160-gtepeM20-1.ttnet.net.tr
    7 210 210 220 144.232.171.69 sl-gw18-nyc-1-2.sprintlink.net
    8 201 200 210 144.232.13.165 sl-bb25-nyc-15-0.sprintlink.net
    9 280 210 321 144.232.13.190 sl-bb26-nyc-10-0.sprintlink.net
    10 210 231 200 144.232.13.10 sl-bb20-nyc-15-0.sprintlink.net
    11 221 210 200 209.244.160.185 pos1-3.core1.NewYork1.Level3.net
    12 200 211 200 64.159.17.162 ae0-56.mp2.NewYork1.Level3.net
    13 290 270 271 64.159.1.130 so-3-0-0.mp2.SanJose1.Level3.net
    14 281 290 280 64.159.2.41 gige10-0.ipcolo3.SanJose1.Level3.net
    15 280 270 291 64.152.69.30 unknown.Level3.net
    16 280 270 351 66.218.71.198 w1.rc.vip.scd.yahoo.com

    Gördüğünüz gibi veri yahoo.com a bir veri gönderirken veri bir çok farklı makina üzerinden geçiyor.
    Sniffing işlemi için internette bir çok araç bulunmaktadır;
    Etheral (Ethereal: A Network Protocol Analyzer)
    En popülerlerinden biridir.

    CommView (Network Analyzer and Packet Sniffer - CommView)
    Essential Net Tools' un geliştiricelerinden çok kullanışlı ve kişisel tercihim olan bir sniffing aracıdır.

    CommView Remote Agent (Remote LAN Monitoring Probe – CommView RA) ile istenilen bir makine her zaman her yerden sniff edilebilir.

    Sonuç itibarı ile verilerimiz güvensizdir.

    Bir düşünürseniz e-mail mesajlarımızın içerisinde bir çok şifrei özel bilgiler ve veriler gönderiyoruz. Bunların başkalarının eline geçmemesi için PGP kullanabiliriz. Bu başklarının eline geçmesini değil ancak geçtikten sonra şifre olamdan okunmamasını sağlayacaktır. Dünyaca kabul gören ve artık standart olmuş bir yöntemdir.

    PGP Enterprise (PGP Corporation - Hard Disk Encryption, File Encryption, Secure ftp Server, Hard Drive Encryption, Enterprise Data Protection)
    E-mail, Harddisk, dosya, ICQ mesaj şifreleme gibi özellikleri bulunan PGP Enterprise harika bir kişisel güvenlik çözümüdür.

    PGP Personal ve PGP Freeware ise fiyat açısından daha sorunsuz hafif versiyonlarıdır.

    PGP' yi kurduktan sonra kendinize bir (key) anahtar oluşturun. Unutmayacağanız ama basitte olmayan bir şifre seçin.

    PGP Otomatik olarak Mail-Client ınıza plug-in olarak yereleşecektir. Birine PGP ile mail göndermeden önce anahtarınızı gönderin.

    1) "Program Files > PGP > PGP Keys" i çalıştırın
    2) Göndermek istediğiniz anahtarıa sağ tuş ile tıklayın
    3) "Send To > Mail Reciepent"
    4) Şimdi istediğiniz kişiye gönderin
    5) Karşıdaki kişi bu PGP dosyasını açınca sizin gönderdiğiniz e-mailları okuyabilecek.

    Tabii ki bu göndermede eğer mümkünse daha farklı güvenli sistemler kullanın.

    Bir mesaj gönderirken de (Outlook Express 6);
    1) Yeni mesaj ekranına gelin, mesajınızı yazın.
    2) Göndereceğiniz adresi yazın
    3) "Tools > Encrypt Using PGP' yi seçin"
    4) Gönderin. Gönderilirken gerekli işlem yapılacak ve gönderilecek...
#14.03.2008 08:25 0 0 0
  • alıntıdır





    Hepimiz inandığınız kavramları yaşayarak hayatımızı anlamlandırmak isteriz. Anlamın kaynağı da hayata atfettiği bakış açısıyla beslenir. "Huzur" ve "mutluluk" hayatı anlamlandıran önemli kavramlardan ikisi.

    Aslında hepimizin umududur huzurlu ve mutlu olmak. Lakin kimimiz huzurun, kimimiz mutluluğun peşindeyizdir çoğu zaman sıklıkla beraber kullanılıyor olsalar da çokta benzer değillerdir aslında.

    Mesela tüm başlangıçların temennisidir mutluluk. Örneğin, yeni yıla girerken ne çok duyduk "mutlu yıllar" diye. Ömür denilen hediye, "an" ve "süreç" lerden müteşekkil. Mutluluğu daha çok "an"larda hissederiz.

    Sınavı kazanmamız

    Evlenmemiz

    Çocuğumuzun olması hep mutlu olduğumuz anlardır

    Huzura oranla daha coşkulu duygudur mutluluk. Mutlu "an"larımızın hafıza arşivindeki çoklu resimleriyle ruhsal dünyamız şekillenir.

    Mutlu arşiv = mutlu insan.

    Mutluluk huzura göre sanki daha "ergen" daha olgunlaşmamış bir duygu gibidir. Belki bu yüzdendir mutluluktan şımaran kişilerin başkaları tarafından daha çabuk kıskanılması.

    Oysa daha çok içsel yaşanan ve sürece yayılan huzur duygusu ancak anlarda kesintiye uğrar. Mutluluk gibi anlık değildir. Ayrıca ötekine bağlı olarak yaşanan yanı daha azdır.

    Huzur duygusu daha ziyade hayata yüklediğimiz anlamla biçimlenir. Huzur, mutluluğa oranla daha olgun ve "yetişkin" bir tavır içerir sanki. Huzurun mevcut olduğu bünyeler daha dingin ve sakin bir hal üzeredirler. Huzurun bu olgunluk kazandıran yanı duygu ve davranışlarda daha somut gözlenmekte.

    Eğer dünyamızda huzuru içselleştirebilmişsek artık mutsuzlukları da anlık yaşarız. Zira huzur dolu bir yapı olumsuz bir olay karşısında üzülse ve anlık bir çöküntü yaşasa bile bu durumla daha kolay baş edip atlatabilmekte. Ve dahası bu olumsuz durumdan farklı çıkarımlarda bulunarak, kendi üzerine katlanarak manevi olarak büyümekte.

    Huzurun mutluluktan diğer farklı yanı, mutluluk beklenirken huzuru kişinin kendisinin inşa ettiğidir. Emek verilerek içselleştirilen ve kişiye ait olan bu duygunun kaybı çokta kolay değildir. Onun içindir ki, yaşam biçimi olarak hırsları, tutkuları ve korkularıyla baş edebilen insanlar daha huzurludur. Huzur bulunduğu yerde açığa çıkmasa da etrafındaki kişilere yansır ve bu yansımayla kişi karşısındakinin huzuruyla dinginleşebilir.

    Yani hayatımızın belirgin rengi süreçte ne yapıp ne yaşadıklarımızla belirlenir. Bazı insanlar hayatındaki mutlulukların fazlalığıyla kendilerini daha iyi hissederken bazıları huzuru tercih ederler. Mutluluğu arayan ya da bulmaya çalışan kişiler çoklukla hayatındaki ötekilerden bir beklenti içindedirler. Oysa huzurda beklenti daha çok içseldir.
#10.03.2008 10:47 0 0 0
  • Konu: Kenan Pars
    alıntıdır



    Ünlü Türk tiyatro sanatçısı ve Yeşilçam filmlerinin usta aktörler Kenan Pars'ın bugün hayatını kaybettiği öğrenildi. Pars 88 yaşındaydı.

    PARS KİMDİR?
    10 Mart 1920'de İstanbul'da doğan Kenan Pars, bir dönem Yeşilçam filmlerinin sert mizaçlı karakterlerini canlandırdı. Bugün hayatını kaybeden Pars bir çok filmde oyanıdı ve yönetmenlik yaptı:

    PARS'IN OYNADIĞI VE YÖNETTİĞİ FİLMLER

    * 1953 Öldüren Şehir
    * 1954 Aramızda Yaşıyamazsın
    * 1954 Beyaz Cehennem / Cingöz Recai
    * 1954 Ecel Köprüsü
    * 1954 Evlat Acısı
    * 1954 Son Şarkı
    * 1954 Vahşi Kız
    * 1955 Artık Çok Geç
    * 1955 Gün Doğarken
    * 1955 Günahkar Baba
    * 1955 Kanlarıyla Ödediler
    * 1955 Ölüm Korkusu
    * 1956 Büyük Sır
    * 1956 Günah Köprüsü
    * 1956 İntikam Alevi
    * 1956 Köy Canavarı
    * 1956 Öldürdüğüm Sevgili
    * 1956 Sazlı Damın Kahpesi
    * 1956 Sönen Yıldız
    * 1957 Dişi Canavar
    * 1957 Ebediyen Seninim
    * 1957 Mahşere Kadar
    * 1957 Pusu
    * 1957 Yanık Kezban
    * 1958 Asi Evlat
    * 1958 Ateş Rıza
    * 1958 Ayşe'nin Çilesi
    * 1958 Bir Dilim Ekmek
    * 1958 Çitlenbik
    * 1958 Funda
    * 1958 Gönülden Ağlayanlar
    * 1958 Hayat Cehennemi
    * 1958 Kederli Yıllar
    * 1958 Kızımın Başına Gelenler
    * 1958 Vicdan Azabı
    * 1958 Yavrum İçin
    * 1959 Balıkçının Kızı Gülnaz
    * 1959 Gurbet
    * 1959 İzmir Ateşler İçinde
    * 1959 Ömrüm Böyle Geçti
    * 1959 Ömrümün Tek Gecesi
    * 1959 Samanyolu
    * 1959 Şeytan Mayası
    * 1959 Unutulmayan Aşk / Zeynebim
    * 1959 Vatan Uğruna
    * 1960 Elveda Hatıralar
    * 1960 Evlat Yüzünden
    * 1960 İçimizden Biri / Ölüm Çemberi
    * 1960 İlk Aşk
    * 1960 Şoför Nebahat
    * 1960 Talihsiz Yavru
    * 1961 Allah Cezanı Versin Osman Bey
    * 1961 Aşk Ve Yumruk
    * 1961 Bir Yetimenin Hasreti
    * 1961 Bülbül Yuvası
    * 1961 Kalp Yarası
    * 1961 Karanlıkta Yaşayanlar
    * 1961 Oğlum
    * 1961 Sabırtaşı
    * 1961 Şafakta Buluşalım
    * 1961 Vahşi Kedi
    * 1962 Acı Ve Tatlı
    * 1962 Aramıza Kan Girdi
    * 1962 Belki Bir Sabah Geleceksin
    * 1962 Cehennem Yolcuları
    * 1962 Derdimden Anlayan Yok
    * 1962 Dilberler Yuvası
    * 1962 Gençlik Hülyaları
    * 1962 Küçük Beyefendi
    * 1962 Lekeli Kadın
    * 1962 Sahte Nikah
    * 1962 Yavaş Yürü Yabancı
    * 1963 Aşka Susayanlar
    * 1963 Aşka Tövbe
    * 1963 Başımı Belaya Sokma
    * 1963 Kırık Anahtar
    * 1963 Mukadderat
    * 1964 Afilli Delikanlılar
    * 1964 Avare
    * 1964 Erkekler Ağlamaz
    * 1964 Kaldırımlar Üstünde
    * 1964 Karanlıkta Uyananlar
    * 1964 Kocaoğlan
    * 1964 Köye Giden Gelin
    * 1964 Macera Kadını
    * 1964 Mualla
    * 1964 Ölüm Allahın Emri
    * 1964 Şoför Nebahat Ve Kızı
    * 1964 Varan Bir
    * 1964 Vur Gözünün Üstüne
    * 1965 Aklın Durur
    * 1965 Ateş Gibi Kadın
    * 1965 Beni Kadınlara Sor
    * 1965 Bitirim Aşkı
    * 1965 Devlerin Kavgası
    * 1965 Ekmek Kavgası
    * 1965 Ekmekçi Kadın
    * 1965 Eller Yukarı
    * 1965 Fakir Gencin Romanı
    * 1965 Gizli Emir
    * 1965 İki Yavrucak
    * 1965 Kamyon Faresi
    * 1965 Kara Kedi
    * 1965 On Korkusuz Kadın
    * 1965 Onyedinci Yolcu
    * 1965 Ölüme Kadar
    * 1965 Sırtımdaki Bıçak
    * 1965 Son Kuşlar
    * 1965 Şıngırdak Melahat
    * 1966 Aşkın Kanunu
    * 1966 Biraz Kül Biraz Duman
    * 1966 Fakir Ve Mağrur
    * 1966 Fatih'in Fedaisi
    * 1966 İstanbul Dehşet İçinde
    * 1966 Kanlı Pazar
    * 1966 Katiller De Ağlar
    * 1966 Kenarın Dilberi
    * 1966 Meleklerin İntikamı
    * 1966 Tehlikeli Oyun
    * 1966 Tilki Selim
    * 1966 Yiğit Yaralı Olur
    * 1967 Ağa Düşen Kadın
    * 1967 Aşkınla Divaneyim
    * 1967 Düşman Aşıklar
    * 1967 Serseriler Kralı
    * 1967 Trafik Belma
    * 1967 Üç Sevdalı Kız
    * 1967 Zengin Ve Serseri
    * 1968 Altın Avcıları
    * 1969 Gizli Emir
    * 1969 Kibar Ali
    * 1972 Yirmi Yıl Sonra
    * 1973 Aşkın Zaferi / Aşk ve Vatan
    * 1973 Kara Murat Fatih'in Fermanı
    * 1973 Kızım
    * 1973 Lekeli Kadın
    * 1974 Aç Gözünü Mehmet
    * 1974 Başa Gelen Çekilir
    * 1974 Bir Ana Bir Kız
    * 1974 Bir Tanem
    * 1974 Diriliş
    * 1974 Eski Kurtlar
    * 1974 Kanlı Sevda
    * 1974 Mekansız Öldüler
    * 1974 Memleketim
    * 1974 Namus Belası
    * 1974 Öpme Sev
    * 1974 Parasızlar
    * 1974 Silahın Elinde Kardeş
    * 1974 Sosyete Behçet
    * 1974 Tek Başına
    * 1974 Tipsiz
    * 1975 Adamını Bul
    * 1975 Bana Beş Avrat Yetmez
    * 1975 Beş Milyoncuk Borç Verir misin
    * 1975 Bir Defa Yetmez
    * 1975 Delicesine
    * 1975 Gençlik Köprüsü
    * 1975 Gördüğün Yerde Vur
    * 1975 Hesap Günü
    * 1975 Islak Dudaklar
    * 1975 İnce Memed Vuruldu
    * 1975 Kral Benim
    * 1975 Macera
    * 1975 O'nun Hikayesi
    * 1975 Salak Bacılar
    * 1975 Seferim Var
    * 1975 Sevişerek Ölenler
    * 1975 Sıra Sende Yosma
    * 1975 Şafakta Buluşalım
    * 1975 Şeftalisi Ala Benziyor / 24 Ayardayım
    * 1975 Vur Tatlım
    * 1975 Yarınlar Kimin
    * 1976 Bitmeyen Şarkı
    * 1976 Evlatlık / Çıngar
    * 1976 Günahkar
    * 1976 Kadı Han
    * 1976 Krallar Eğleniyor
    * 1976 Kurban Olayım
    * 1976 Mağlup Edilemeyenler
    * 1976 Ne Haber
    * 1976 Ne Umduk Ne Bulduk
    * 1976 Nereye Bakıyor Bu Adamlar
    * 1976 Ölüme Yalnız Gidilir
    * 1976 Parola Kartal
    * 1977 Adalet
    * 1977 Bir Adam Yaratmak
    * 1977 İkimiz De Sevdik
    * 1977 Ölmeyen Şarkı
    * 1977 Şöhretin Bedeli
    * 1977 Yangın
    * 1979 Mücevher Hırsızları
    * 1982 Kördüğüm
    * 1984 Darbe
    * 1985 Sosyete Şaban
    * 1986 Kertenkele
    * 1986 Uçurum
    * 1987 Bomba
    * 1987 Donanmanın Gülü
    * 1987 İkisi De Cesurdu
    * 1987 Kader Utansın
    * 1987 Kuruluş / Osmancık
    * 1987 Menekşeler Mavidir
    * 1987 Sarışınım
    * 1987 Yalnız Kadın
    * 1987 Yarın Artık Bugündür
    * 1987 Yeniden Doğmak
    * 1987 Zirve
    * 1988 Acı Su
    * 1988 Emanet
    * 1988 Hüküm
    * 1988 Sana Can Dayanmaz
    * 1988 Sis
    * 1993 Çöplükler Kraliçesi
    * 1993 Zirvedekiler
    * 1994 Yorgun Ölüm
    * 1999 Hayat Bağları
    * 1999 Küçük Besleme
    * 2000 Acılar

    Filmografi - Yönetmen olarak [değiştir]

    * 1961 Oğlum
    * 1962 Derdimden Anlayan Yok
    * 1963 Cinayet gecesi
    * 1964 Ölüm Allah'ın Emri
    * 1965 Aklin Durur
    * 1966 Bir Ateşim Yanarım
#10.03.2008 10:11 0 0 0
  • evlilik ALLAH (CC) izniyle inşallah sonsuz bir beraberliktir
#28.02.2008 16:03 0 0 0
  • alıntıdır

    Toplum olarak her geçen gün gelir seviyemiz daha da artıyor. İnsanımızın hayat standardı günbegün daha çok yükseliyor. Bunun neticesinde harcamalar, tüketim artıyor, daha lüks yaşama eğilimleri yaygınlaşıyor. Lüks arabalar, evler, ev eşyaları başımızı döndürüyor. Alışveriş merkezlerine, caddelere, son yıllarda yapılan evlere, insanların kıyafetlerine biraz dikkatli bakmak yeterli. Bütün bunlar, hızla zenginleştiğimizi çok net gösteriyor.

    Buna mukabil her geçen gün fakirleşen bir toplumuz biz. Maneviyatımız fakirleşiyor, gönüllerimiz fakirleşiyor, hassasiyetlerimiz fakirleşiyor. Daha çok kazanma, daha çok tüketme hırsımız, daha lüks yaşama arzumuz arttıkça, sinelerimizdeki iman kuvvetimiz zayıflıyor. Hasbilik duygumuz köreliyor, samimiyetimiz neredeyse sıfırlanıyor.

    Gönlü zengin insanlarımız azalıyor mesela. Toplumun manevi dinamikleri diyebileceğimiz, toplum nezdinde kıymet-i harbiyesi olan maneviyat erleri tükeniyor. Var olanlar göçtükçe yerlerine daha azları geliyor, belki de hiç gelmiyor. Geçtiğimiz günlerde vefat eden merhum Sabahattin Zaim hoca son konuşmalarından birinde: "Bizim nesil hocalarda öncelikli gaye hizmetti. Biz öyle para pul kaygısıyla hareket etmezdik" diyor.

    Para pul kaygısı çekmeden bir davanın peşinden koşmak, gönül zenginliğinin bir işareti olsa gerek. Demek ki onların öncelediği değerler vardı, yüceltilmesi gereken. Zenginlikten önce bilgi, erdem gibi güzel hasletlere sahip olmak ve bunları insanlara taşımaktı öncelikli gayeleri. Millet için, insanlık için değer üretmek her şeyin fevkinde idi onlar için.

    Atina mahkemesi Sokrates'i yargılayıp idamına karar verdiğinde son bir isteğinin olup olmadığını sormuşlar. "Evet var!", demiş Sokrates: "Bir gün gelir de bu ülkenin gençleri bilgiyi, hikmeti, erdemi terk edip gözlerini zengin olmaya dikerlerse; bugün beni cezalandırdığınız gibi onları da cezalandırmanızı istiyorum!"

    Buradan da anlaşıldığı gibi, büyük ve idealist insanlar zenginlikten önce toplumda bilginin ve üstün değerlerin hakim olmasını isterler. Bunun için sa'yü gayret gösterirler. Onlar bilirler ki fertler ve toplumlar için hakiki zenginlik, ilim, irfan, kültür, ahlâk ve erdemli bir hayat sürmektir.

    Ama maalesef bugün gençler bilgiden, irfandan, hizmet şuurundan daha çok, gelir seviyesi yüksek mesleklere yönlendiriliyorlar. Öte yandan onların istikballeri adına, dîni, ahlâki yönden bilgilendirilmeleri, bilinçlendirilmeleri ihmal ediliyor.

    ***

    Peygamber Efendimiz (s.a): "Zenginlik mal-mülk-servet çokluğundan kaynaklanan zenginlik değildir; zenginlik gönül zenginliğidir." (Buhari, Rikak, 15; Müslim, Zekat, 40) buyurmaktadır. Buradaki zenginlik, kanaatkâr ve müstağni olmak; aç gözlü ve muhteris olmamak şeklinde anlaşılmıştır. Elbette bunlar çok güzel hasletlerdir. Müminin olmazsa olmazlarıdır.

    Ancak bu çerçeveyi biraz daha genişletme imkanımızın bulunduğuna inanıyorum. Gönül zenginliği, öncelikle maneviyat ve ahlak zenginliğidir. Gönlü, Allah'ın nuruyla tezyin ve tezhip edip, Allah'tan gayri her şeyden, gel geç arzu ve heveslerden sıyrılmak; kalbini sadece Allah'a bağlamak, O'na dayanmak, yüzünü O'na dönmektir. Allah Teâla onların bu güzel hallerini şöyle anlatmıştır: "İnananlar ancak o kimselerdir ki, her ne zaman Allah'tan söz edilse kalpleri korkuyla titrer, ve kendilerine her ne zaman O'nun ayetleri ulaştırılsa inançları güçlenir; ve Rablerine güven beslerler." (Enfâl 8/2; ayrıca bk. Hac 22/35)

    Gönül zenginliği, ilim ve irfan sahibi olmak; ilmi, irfanı ciddiye almak, öte yandan "ilmin gereğini kuşanmak"tır. Gerçekten ilim adamları toplumun temel değer ve dinamikleridir. Çünkü toplumu ayakta tutan, hakiki ilim adamlarıdır. İlme, irfana değer vermeyen bir toplumun çöküşü kaçınılmazdır. Özellikle İslam toplumunun, bel kemiğini teşkil eder hakiki ilim adamları. İlmin ve ilim adamlığının tahkir ve tezyifi demek, İslam toplumunu kökten baltalamak demektir.

    Nitekim Peygamberimiz, ilmin ve dinin, âlimlerin toplumda tükenip gitmesiyle ortadan kalkacağını, insanların cahillerden bilgi soracaklarını, onlarınsa kafalarına göre fetva vererek hem kendilerinin sapacağını hem de başkalarını saptıracaklarını bildirmiştir. (Buhâri, el-İ'tisâm, 7)

    Gönül zenginliği, hadis-i şerifte varit olduğu gibi, Allah'a, Kur'an'a, Peygambere ve gerek Müslümanların ileri gelen yöneticilerine gerekse diğer Müslümanlara karşı samimi olmaktır. (Müslim, İman, 23) Darlık ve sıkıntı zamanlarında olduğu gibi bollukta da dosdoğru yol üzerinde bulunmaya çalışmak, Allah'ın emir ve yasak çerçevesini korumak, kanaatkâr ve tok gönüllü olmaktır.

    Peygamber (s.a) Efendimiz de dualarında -hadis âlimlerinin açıklamasına göre- böylesi bir zenginliği dilemiştir: "Allah'ım senden hidayet üzere olmayı, takvayı, iffetli olmayı ve (gönül) zenginliği dilerim!" (Müslim, Zikir, 18)

    Bütün bunlara sahip olmak en büyük zenginlik! Bütün bunlardan yoksun bulunmak ise en ciddi fakirlik! Enes b. Mâlik, Hazret-i Ömer'i devlet başkanıyken üzerinde üst üste üç yamalık vurulmuş bir elbiseyle gördüğünü anlatıyor. (Muvatta, Libâs, 8) Halbuki onun döneminde İslam devletinin sınırları, Irak'ı, İran'ı, Suriye'yi, Mısır'ı içine alacak kadar genişlemiş, devletin gelirleri alabildiğine artmıştı. Ancak o, bütün bu servete rağmen züht içinde yaşamaya devam ediyordu. Şimdi, ilmin, irfanın züht ve takvanın zirvelerinde dolaşan Hazret-i Ömer'e kim fakir diyebilir? Hakiki zenginliği bulmuş birine yamalıklı elbise giymek ne tür bir eksiklik getirebilir?

    Hani bir söz vardır: "Nice insanlar gördüm giyecek elbiseleri yok; nice elbiseler gördüm içinde adam yok!" diye. Geçmiş dönemlerde, çoğu insanın belki kâfi miktarda giyeceği yoktu. En azından bugünkü kadar çeşitli ve mebzul kıyafetler yoktu. Ama ilim, irfan, ahlak maneviyat hatta insanlık bakımından bizden daha zengin oldukları muhakkaktı. Bizim yaşadığımız dönemde ise her taraf elbise dolu, ancak içinde adam gibi adam ara ki bulasın! Halimiz gündüz vakti elinde mumla "adam" arayan hakîm zatın hâline ne kadar da benziyor!

    Bu noktada üstad Necip Fazıl'ın benzetmeleri çok daha çarpıcı: "Bir varmış, / Bir yokmuş. / Kararmış / Ve kokmuş / Dünyamız. Rüyamız / Kapkara / Manzara: / Gebeler / Döşeksiz / Ebeler / İsteksiz / Kubbeler / Desteksiz / Habbeler / Süreksiz / Türbeler / Meleksiz. Tövbeler / Gerçeksiz / Cübbeler / Yüreksiz / Cezbeler / Şimşeksiz

    Muhammed İkbal de değişen şartlar içinde Müslümanların kalitesinin düştüğünü, gönüllerinin çok fakirleştiğini bir rubaisinde şöyle anlatıyor: "Yazıklar olsun aşkın cinneti kalmadı artık / Müslümanların damarlarında kan kalmadı artık. / Namazlarına bak, safları eğri, secdeler huzursuz, kalpte itminan yok / Çünkü içten gelen ilahi cezbe kalmadı artık."

    İnsanların ekonomik durumlarının yükselmesiyle, dinî duyguların zayıfladığı bir vakıa olarak duruyor karşımızda. Tarih boyunca bu böyle olmuştur hep. İslam'ın ilk dönemlerinde bile servet ve saltanatın getirdiği manevi sarsıntılar yaşanmış, bazı Müslümanlar bu cereyana kapılmışlardır. Ancak Müslümanların o günkü toplam kalitesi yüksek, ilim, irfan ve yaşayış bakımından dokusu güçlü olduğu için zedelenen hücreler kolayca yenilenebilmiş, İslam toplumu kendisinden çok fazla bir şey kaybetmemiştir.

    Ancak bugün çok güçlü bir dünyevileşme, sekülerleşme dalgası üstünde olduğumuzdan, böyle bir imkana sahip bulunmuyoruz. Söz konusu dalga yüreklerimize girdiği anda yıldırım hızıyla imanımızın alabora olma tehlikesi vardır. Bir başka deyişle, içimize dolan dünyalık sevgisi bir virüs gibi ihlas ve samimiyetimizi kemiriyor. Ve bunu aşırı bir süratle yapıyor. Bu da yüreklerimizi yoksullaştırıyor, şahsiyetlerimizi bitiriyor. Aslında daha çok kazanma ve tüketme peşinde koşarken anbean biz tükeniyoruz.
#27.02.2008 08:02 0 0 0
  • alıntıdır


    Kadın-erkek beraber çalışılan yerlere hepimiz gitmişizdir. Zaten bu devirde kadın ve erkeğin bir arada çalışmadığı yer de yok gibidir. Oralarda çalışan kadınlarla erkeklerin aralarındaki diyaloglara da zaman zaman şâhit olmuşsunuzdur. Dikkat edilirse, gayet samimi, senli-benli, sansürsüz konuşmalar, yaşlarına ve konumlarına yakışmayan tarzda şakalar, dahası ve en acısı yaptıklarını sıradan sayan birtakım insanlar görmüşüzdür. Ayrıca çalışan kadınların çoğunun, "Çalışıyorum çalışmanın neticesi olarak, para da kazanıyorum. Öyleyse ben, ayakları üzerinde durabilen, toplumda söz sahibi olan ve kendine güvenen bir bayanım." düşüncesi içinde davrandıklarını da görüyoruz.
    İş yerinde patronundan bir aferin almak için türlü çabalar gösteren çalışan bayanlar, aynı çabayı beylerini mutlu etmek, beyinin bir iltifatını kazanmak için gösterseler, o ev güllük gülistanlık olur. Aynı şey, beylerin tarafında da farklı gerçekleşmekte, çalıştığı iş yerinde karşılaştığı hanımlara gösterdiği nezâketin, kibar ve centilmenliğin dörtte birini evdeki hanımına gösterse, hanımının saygı ve sevgisini daha çok kazanırdı herhâlde
    Evet, gerçekten de bizim ve çocuklarımızın hizmetiyle, evimizin düzeni, tertibi, temizliğiyle ilgilenen, hatta sıkıntılara göğüs germekte hep bizimle olan hanımlarımız, dışarıdaki bayandan çok daha fazla ilgi ve nezâkete lâyık değil mi?

    Haramlardan uzak duran, hatta harama düşme kaygısıyla evinde olmayı tercih eden, tesettürüne ve ibadetlerine dikkat ederek kendini koruduğu gibi dinimizin bildirdiği şekilde davranarak beyini de günaha girme vebâlinden kurtaran hanımlarımız, daha çok iltifata ve îtinaya lâyık değil mi?
    Gazetelerin insan kaynakları sayfasındaki reklâmlara baktınız mı hiç? İş îlanlarında hep fiziği ve diksiyonu düzgün bayan eleman aranmakta Neden daha çok bayan eleman tercih ediliyor, çok kaliteli bir eğitim almış, ev geçindirmek zorunda olup da iş bulamayan bu kadar erkek varken?
    İnsanın aklına, "Sanki bu işte bir bit yeniği var, acaba kasıtlı olarak kadın sokağa çekilmek mi isteniyor?" gibi düşünceler geliyor. Dış mihraklar, kendi toplumlarında âile kavramını kaybettiler, zararlarını öğrenince şimdi geri kazanmaya çalışıyorlar. Fakat bizimle uğraşmayı hızlandırıyorlar. Bir topluma verilecek en büyük zarar, âileyi yok etmek... Bunu da âilenin temelini ve birlikteliğini sağlayan anneyi, yani kadını dejenere ederek yapmaya çalışıyorlar.
    Görünüşe göre de başarmak üzereler. Baksanıza kadınlar erkekleşmeye, erkekler de kadınlaşmaya başlamışlar bile... Roller değişmiş. İş bulamayan baba, evde oturup çocuklara bakıyorken, kadının çalışmasının olmazsa olmaz görüldüğü günümüzde, âile geçiminin ağır yükü, hayat müşterektir denilerek kadına yükleniyor.
    İşte size bir başka tablo:
    Bir erkek evlenmek istiyor, annesi soruyor:
    "-Nasıl bir kızla evleneceksin?"
    Genç cevap veriyor:
    "-Fark etmez, çalışan birisi olsun, ben nasıl ev geçindireyim? O da çalışırsa, birimizin maaşı elektrik, su, ev kirası vs Birimizinki de boğazımıza, kılık-kıyafete falan ancak yeter."
    "-Çok iyi oğlum, sen çalışacaksın da, o mu yiyecek!.. O da çalışsın tabiî. Nerde çalışsın?"
    "-Ben tezgâhtar falan istemem, öyle işler geçici olur. Öğretmen olabilir, devlet kapısı ne de olsa..."
    Aranılan özelliklerde kız bulunuyor; nişan, düğün, balayı falan derken, zaman akıp gidiyor ve konuşmaların rengi değişmeye başlıyor:
    "-Bana yazık değil mi? Hani hayat müşterekti, hani sen de bana evde yardım edecektin? Yardım etmeyi bırak, kendi eşyalarını toplaman da yeter. İşten geldiğim gibi mutfağa giriyorum, yemek, bulaşık, evin toplanması bıktım artık. Sen yoruluyorsun da, ben yorulmuyor muyum? Ben de senin gibi gelir gelmez, elime kumandayı alıp televizyonun karşısına geçsem, aç kalırız aç"
    "-Yapacaksın tabii, sen kadın değil misin, ben mi yapacağım yemeği, ütüyü? Çok konuşma da, sofrayı hazırla, çok acıktım!.."
    Bu tartışmaları dışarıdan izleyenler, belki bir çocuk olsa, her şey yoluna girer diye düşünürlerken aslında karışık olan durum, çocuğun olmasıyla içinden çıkılmaz bir hâl alır.
    "-Çocuğa kim bakacak? Annem hasta!.. Ee senin annen de çocuğu çok şımartıyor, ahlâkı bozuluyor çocuğun."
    "-En iyisi bir kreş bulalım, kreşe verelim çocuğu"
    Uzun araştırmalar, arkadaş tavsiyeleriyle bir kreş bulunur, çocuk kreşe verilir, annenin aklı yavrusunda: "Bütün gün ne yaptı, ne yedi, ateşi de vardı, nasıl oldu acaba?" Bütün bu sorular, düşünceler ve annenin gizliden çektiği; ama söyleyemediği bir vicdan azâbı, bir suçluluk duygusu içini hep kemirmektedir. Aslında hesap ortadadır, kadının aldığı para kreşe, kendi özel ihtiyaçlarına kullandığı makyaj malzemesine ancak yetmektedir. O zaman neden bu kadar sıkıntı çeker ki?
    Sabahın erken saatinde kalkıp hazırlanmak, çocuğu hazırlamak, üstelik tam da huzurlu sıcacık evinde uyurken onu uyandırmak, bütün gün iş yerinde; "Akşama ne pişireyim, misafire ne ikram edeyim, çocuk nasıl?" gibi düşüncelerle boğuşmak. Mesâî bitip de eve gelindiğinde aynı tempo devam etmekte, hızla yemek hazırlanıp, yine aynı hızla yenip ertesi günün yemeği yapılıp, çocukla ilgilenmeye vakit kalmadan bakılır ki, çoktan gece yarısı olmuş. Bir kenarda sizin gelmenizi kendisiyle ilgilenmenizi beklerken uyuyakalan yavrunuzu kucaklayıp, buruk bir öpücükle yatağına yatırırsınız. İşte bütün bir gün koşuşturup dururken bir de bakarlar ki, ömür geçmiş, çocuklar büyümüş; ama farkına bile varılamamış, ne eski güzellik, ne eski sağlık, ne de artık sorunlarla başa çıkacak güçleri kalmış.
    Bunca yıl karı-koca çalışmışlar, ama elde hiçbir şey yok. Hâlâ borcunu ödedikleri evi saymazsak, ömür vefa eder de, borçtan kurtulup rahata ereriz diye beklenirken, evlatların evlenmesi gibi sebeplerden, borç üstüne borç yığılıverir.
    "-Hani iki kişi çalışırsak rahat ederdik, daha iyi yaşardık? Hep sıkıntı çektik, şimdi ömür bitti, hesap verilecek, ama dünyada rahat yaşamak için sıkıntı çektik, fırsat bulamadık ki ebedî yaşayacağımız yer için hazırlık yapalım. Üstelik hep sermayeden yedik, elde bir şey kalmadı. Ne için, kimin için, nasıl yaşadık, ne bıraktık? Taksitlerini ödemeyi hiç ihmal etmedim, ama imanını, dinini öğretmekte ihmalkâr davrandım. Dinini öğretmeden çocuğumu Amerika'ya master yapmaya gönderdim. Çocuğum oralarda iyice bozuldu. Âhirette beni sıkıntı çekerek, okuttun deyip teşekkür etmeyecek, yakama yapışıp «Neden benim günah işlememe engel olmadın, neden bana dinimi öğretmedin!..» diyecek.
    Peki o zaman neden bu kadar, çalışıp günaha girmek isteriz ki? Üç günlük dünya için sonsuz olan âhiret hayatını yıkmak, akıl kârı mıdır?
#26.02.2008 08:42 0 0 0
  • Bu kitabın konusunu oluşturan bu gerçek, bir felsefe veya herhangi bir fikir değildir. Aksine bugün modern bilimin kesin olarak ispatladığı ve inkarı kesinlikle mümkün olmayan teknik bir gerçektir. Bugün tıp, biyoloji, fizik, nöroloji, beyin ve ilgili tüm alanlarda uzman olan hangi bilim adamına "biz dünyayı nasıl ve nerede görüyoruz?" diye sorulsa, verdikleri tek cevap vardır: tüm dünyayı beynimizdeki görme merkezinde görürüz.
    21. yüzyılda bilimin kesin olarak ortaya çıkardığı, insanda büyük bir şaşkınlık ve hayret uyandıran bu bilginin bizi ulaştırdığı en önemli sonuçlardan biri ise şu iki sorunun cevabıdır:
    "Eğer tüm dünya hayatımız, beynimizde meydana gelen görüntüler ise, bu görüntüleri beynimizde oluşturan kimdir? Beynimizde oluşan bu görüntüleri beynimizin içinde bir gözü olmadan izleyen ve izlediklerinden zevk alan, sevinen, heyecan duyan kimdir?"
    Bu kitapta bu çok önemli iki sorunun da cevabını bulacaksınız.
#21.02.2008 16:20 0 0 0