Vicks VapoRub, solunum yolları tıkanıklığı ve soğuk algınlığının diğer semptomları için kullanılan çok ünlü bir merhemdir.
Mentol, okaliptus ve kafur gibi bitkilerin ve çeşitli yağlı maddelerin karışımından elde edilir.
Vücudun göğüs, ayak, sırt gibi bölgelerine uygulandığında semptomların yok olmasına yardımcı olan güçlü bir rahatlama hissi meydana getirir.
Bu ürün hem ucuz hem de kullanışlı olduğu için milyonlarca insanın ecza dolabında bulunur.
2. Akneleri yok eder
Merhemin yağlı yapısından dolayı sivilcelerle mücadele için kullanılamayacağını düşünebilirsiniz.
Ancak, iltihap sökücü ve antibakteriyel özellikleri bu problemle mücadele eder ve sivilce oluşumunu hissedilir şekilde azaltır.
Hepsinden de önemlisi cildinizi ekstra nemlendirerek leke oluşumunu engeller.
Kullanımı
Problemli bölgeyi temizleyin ve az miktarda merhem sürün.
En iyi sonuç için günde iki defa uygulayın.
3. Kas ağrılarını rahatlatır
Merhem kas ağrısı olan bölgeye sürüldüğü zaman rahatlama hissi veren bir sıcaklık oluşur.
Bu yöntem, kas ağrıları ve her türlü gerilim için terapi olarak kullanılabilir.
Kullanımı
Ağrıyan bölgeye bir miktar Vicks VapoRub sürün ve nazikçe masaj yapın.
Daha sonra ılık bir bezle sarın ve 15 dakika bekleyin.
Gerektiğinde günde birkaç defa tekrarlayın.
4. Siğilleri yok eder
Siğil, İnsan Papilloma Virüsü’nün (HPV) neden olduğu bir enfeksiyon sonucu oluşan çirkin bir problemdir.
Bunlardan kurtulmak kolay değildir ancak Vicks VapoRub gibi iltihap sökücü özelliklere sahip ürünlerin yardımıyla yok edilebilirler.
Kullanımı
Siğilin üstüne bir miktar merhem sürün ve bandajla sarın.
En az altı saat kapalı tuttuktan sonra bandajı kaldırın ve tekrar merhem sürüp kapatın.
Siğil tamamen yok olana kadar bu işlemi muhtemelen birçok defa tekrarlamanız gerekebilir.
5. Cilt enfeksiyonlarını engeller
Ciltteki yüzeysel yara ve yanıklara yeterince özen gösterilmezse kolayca enfeksiyon kapabilir.
Bu tarz problemlerin oluşmasını engellemek için yara veya yanık bölgesini tamamen temizleyip bir miktar Vicks VapoRub sürmek çok önemlidir.
Kullanımı
Problemli bölgeyi nemli bir bezle temizleyin ve nazikçe masaj yaparak ince bir tabaka halinde merhemi sürün.
Herhangi bir olumsuz durumla karşılaşırsanız acilen bol suyla durulayın.
6. Çarpma sonucu oluşan morlukları azaltır
Bu merhemin söz konusu bölgeye sürülmesiyle kan dolaşımı hızlanır ve morlukların görünümü azalır.
Kullanımı
Küçük bir kabın içinde bir yemek kaşığı Vicks VapoRub ve az miktarda deniz tuzunu karıştırın.
Parçacıklı bir merhem elde ettikten sonra morluk oluşan bölgeye sürün.
Morluğu yok etmek için günde en az iki defa sürün.
7. Hafif baş ağrısını dindirir
Hafif baş ağrısı bu ürünün rahatlatıcı etkisiyle dindirilebilir. Aroması ağrı kesici ve gerginliği azaltıcı etkiye sahiptir.
Kullanımı
Merhemi alnınıza ve şakaklarınıza sürün ve birkaç dakika rahatlamaya çalışın.
Eğer gerekirse tekrarlayın.
8. Kulak enfeksiyonları ile mücadele eder
Bu ürünün içeriğindeki maddelerin iltihap sökücü ve rahatlatıcı güçleri kulak enfeksiyonlarını tedavi etmek için kullanılan sarımsağın antibiyotik etkisini arttırabilir.
Kullanımı
Bir diş sarımsağı soyup mikrodalga fırında 10 saniye ısıttıktan sonra dışını bir miktar Vicks ile kaplayın.
Hemen problemli kulağın üstüne yerleştirin ve bir kaç saat orada bırakın.
Vicks VapoRub kremi daha önce bu amaçlar için kullanmış mıydınız? Gördüğünüz gibi bu merhemi sağlık için kullanmanın birçok yolu vardır.
Denemek için tereddüt etmeyin!
Kaynak
http://sagligabiradim.com/vicksin-az...bbi-kullanimi/
Kalp krizini önlemek için yapılması gerekenler, genel olarak kalp damar hastalıklarından korunmak için yapılması gerekenleri içerir. Bunlar da "kalp damar hastalıklarındaki risk faktörleri" ile mücadele demektir. Yine de bunları tek tek ele alalım:
Kan basıncınızı kontrol edin, yüksek tansiyon (hipertansiyon) mutlaka tedavi edilmelidir.
Kötü kolesterol (LDL kolesterol) seviyelerinizi kontrol edin. Kolesterol kontrolüne yardımcı olmak için doktorunuz statin grubundan ilaçlar yazabilir,
Eğer içiyorsanız sigara içmeyi bırakın,
Meyve ve sebze bakımından zengin, az hayvansal yağ içeren diyetler uygulayın,
Şeker hastalığınız varsa mutlaka kontrol altında tutun,
Fazla kiloluysanız kilo verin,
Kalp sağlığınızı korumak için her gün ya da haftada birkaç kere yürüyerek ya da diğer egzersizlerle vücudunuzu çalıştırın (Fakat önce kalp hastalıkları uzmanınıza danışın.),
Stresten uzak durun, gerekirse bunun için profesyonel yardım alın (yoga, meditasyon, psikiyatrist vb),
Eğer kalp krizi için bir ya da daha fazla risk faktörü taşıyorsanız aspirin alıp almamanız konusunda doktorunuza danışın.
En önemlisi bu yukarıda yazdıklarımı klasik doktor lafları olarak algılamayın! Unutmayın; etrafınız, sağlığı ile dalga geçip genç yaşta kaybedilen insanların yakınları ile dolu!
Bir kalp krizinden sonra doktorunuzun önerilerine (egzersiz, beslenme, ilaç tedavisi ve gerekirse hayat tarzı değişikliği) uymak, ikinci bir kalp krizi riskini azaltmak açısından önem taşımaktadır. Doktorunuz genelde yavaş yavaş normal bir yaşam stiline dönmenize yardımcı olmak için gerekli kardiyak rehabilitasyon programı önerecektir
Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş.
Kadın kocasına:
-Bak, çamaşırları yeterince temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki de doğru sabunu kullanmıyor. demiş.
Kocası ona bakmış, hiçbir şey söylememiş, kahvaltısına devam etmiş.
Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah aynı yorumu yapmaya devam etmiş.
Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırmış "Bak" demiş kocasına : "Çamaşır yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum, kim öğretti acaba?"
Kocası:
-Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi sildim, diye cevap vermiş
Ateş denizi.
Gül bahçesi.
Renk fırtınası
Aşk seması.
Işık ve bakış,
Su üzerinde buluşuyor.
Renk ve ahenk,
Suya koşuyor.
Aşkın yüzü suyu hürmetine
ateş suya konuk oluyor.
Gül suda diriliyor yeniden
Renk kalbin derûnuna damlıyor.
Su coşuyor, aşk oluyor,
ateş oluyor, alev alıyor.
Su yakıyor ve yanıyor.
Rahmet su yüzüne çıkıyor
Celal ve Cemal dalga dalga nöbetleşiyor.
Bir manevi yangın oluyor
Ve bir uhrevi serinlik sunuyor ebru...
Yerçizgisi ile gökçizgisi suya düşen renklerde birleşiyor.
Öylesine belirsiz, öylesine elden gelmez bir form oluyor ebru
Ve ebruzen
Yer ile gök arasında..
Göklerin ötesini yere indirmeye çalışıyor.
Kalbinde beslediği sözsüz şiirleri su üzerine nakşetmeye çalışıyor.
Hep güzel gören gözleri, güzel bakışlarla süslüyor.
Ebru, gören gözün ışığı ebru.
Rengini gönülden alıyor.
Ve gayba aşina gönlün,
gördüğüne razı gelmeyen aklın ayinesi,
Işıltılı, büyülü, ayartıcı.
Aşkı ve tevhidi bir kor tereddüdüyle
Avucunda tutmaya çalışıyor ebruzen.
Gözleri güzelle süslemeye niyetli.
Boyanın su üzerinde kaotik dansından
nice gönüllere güzeller devşiriyor.
Ebruzen aşkını suda arıyor.
Ve buluyor da....
Güzellik bakanın gözündedir ezelden.
Bakılanı güzel eyleyen bakıştır.
Aynı zamanda, aşkın en yalın tarifi bu
Mecnun Leyla’nın gözünde güzeldir.
Yusuf Züleyha’nın bakışıyla güzeldir.
Ve kevn Mevla nazar ettiği için güzeldir.
Mecnun’un Leylası neyse, ebruzenin ebrusu o.
Önce ebruzeninin gözünde güzel ebru
Ebruzen güzel baktığı için güzel görüyor,
güzelin yüzünü öylece su üzerine düşürüyor.
Bu defa Leyla Mevla’ya yol oluyor.
Ebrunun verdiği huzur, toprağa yakın oluşundan gelir
Sanatkar, semayı temsil eden herşeyi toprak renklerine yansıtır.
Suya düşürür ve toprağa kazır ve çamura bular.
Modern sanatın aksine, çığırtkan ve saldırgan renklerle değil,
mutevazı toprak renkleriyle açar gönülleri.
Ebru, su üzerindeki toprak renklerinden oluşur.
O yüzden, ebru biraz dünya biraz insan...
Ebru, aslında bir nefis terbiyesi.
Modern yaşamın herşeyi
determinist kalıplara vuran anlayışının aksine,
belirsizliğe razı olmayı belletiyor,
beklemeyi ve tevekkülü öğretiyor.
Ebruzen eserinin son halini başından belirleyemiyor.
Suyun ve boyanın esrarlı dansı,
renklerin ve biçimlerin salınışları arasında
sadece bekliyor.
Tek bir yaprağın kıpırtısına bile bigane kalmayan Külli İradenin
niyetini gerçeğe döndürmesini bekliyor ebruzen.
Ebru biraz da kaderi öğretiyor.
En küçük ve sıradan eylemlerin
Kainatın Sahibince nasıl da ciddiye alındığını farkediyor.
Sonsuz gökyüzü altında ve yeryüzünde
değersiz ve terkedilmiş olmadığını anlıyor insan.
Rengarenk bir ayinede, ebruda, kendini yeniden keşfediyor..
Ebruyu elinizle değil gönlünüzle yaparsınız diyor ebruzen.
Sanatkarın yeni bir şey yapmadığını, zaten var olanı yansıttığını kaydediyor.
Tasavvuf tabiriyle, batını zahire çıkarıyor Ebruzen.
Kainat sayfalarında saklı güzellikleri gün yüzüne çıkarıyor.
Ebru, su üzerine kurulu evreni yine su üzerinde tasvir ediyor.
Ve aslında bu fonksiyonuyla aşkın, yine başladığı yere,
yani bakışa, güzel bakışa dönüşünü temsil ediyor.
Ebru, kainatla birebir örtüşüyor.
Modern fiziğin teorik tasvirlerle yakalamaya çalıştığı gerçeği
çoktan beri biliyor ebruzen: hiçbir olayın tekrarı yoktur.
Hiçbirşey tekrar edilebilir olmadığı gibi,
Göründüğü gibi de değil.
Eşyanın rengi, biçimi ve hacmi,
İnsanın eşyaya eklenmesi ile
gerçeküstüne doğru kanatlanıyor.
Ebru, suretin sirete dönüşünü,
Gözün gördüğünün gönüle düşüşünü temsil ediyor.
Ebruzenin su ile serüveni ebru..
Herserüven gibi nerede başladığı bilinse de,
Nereye vardığı kestirilemiyor.
Ve hangi kalbi fethedeceği bilinmeyen bir akın.
Hangi gönülde durulacağı bilinmez bir coşku..
Ruhunu renge ve ahenge tekne yapıyor ebruzen.
Boyayı kalbinden damlatıyor.
Göze bir sürme gibi çekiyor gönlünün karasını.
Rengi ve ahengi, aşk denizine salıyor
Aşkı suya düşürüyor..
Yakıyor suyu..
Tevhid sırrının yüzüsuyu hürmetine kesret ateşine salıyor,
Ve ahenkle ve renkle serinletiyor insan yüreğini.
Yandıkça su, alev alıyor aşk.
Ve yüreğimiz kanlı bir ebruya dönüşüyor.
Son zamanlarda bir lise mezuniyet balosunda bulundunuz mu hiç? Gitseniz, gördüğü...nüz ağır makyajlı, cesur dekolteli, yüksek topuklu, cep telefonlu kızların 16 - 17 yaşında olduğuna inanabilir miydiniz acaba?
Levent'te bir estetik kliniğinde görevli bir uzmanla görüştüm. Dinlediklerime inanamadım 14 - 15 yaşında kızlar, ana babalarından habersiz gelip kaşlarını kaldırmak, fazla yağlarını aldırmak, selülit tedavisi yaptırmak istiyor"muş.
Geçenlerde bir kız elinde Angelina Jolie'nin fotoğrafıyla gelmiş ve "Bununki gibi dudak istiyorum" demiş 18'lik bir kiz da göğüslerini büyütmesi için yalvarmış. "En büyük istekleri" neymiş biliyor musunuz? Zara'nın ya da Diesel'in 34 bedenine sığmak...
Bunun için yarışıyorlarmış: "Çünkü televizyon da gördükleri mankenler 34 beden giyiyor. Onu giyebilmek için 44 kilo kalmaları lazım. Bunun için resmen aç geziyorlar. Gün boyu yedikleri, bir kase yoğurt, iki tas salata, sigara, kahve ve kola... 500 kaloriyle yaşamaya çalışıyorlar. O yüzden vücutlarında demir, sodyum eksikliği var. Yanlış beslendikleri için vücutları hızla deforme oluyor, müdahale için de bize geliyorlar." Uzman, bunun son 3 yılda gözlenen bir "patlama" olduğunu söylüyor: "Ben de anneyim, 18'lik 'lipolu' (yağ aldırmış) kızları görünce dehşete kapılıyorum. Biriktirdiği 300 - 500 milyonla gelip 'Dudağımızı şişir' diyenleri 'Bırakın dudağınızı da gidin kafanızı şişirin' diye geri yolluyorum."
Genelde üst gelir grubundan hastaları bulunan bir jinekoloğun gözlemleri daha da çarpıcı: Genç nüfusta müthiş bir uyanma var" diyor. 17 - 18 yaşlarında lise öğrencilerinin kürtaj için başvurduğunu söylüyor ve bazı gözlemlerini aktarıyor: Batı'da ergenlik yaşı 16 - 17'den 11 - 12'ye geriledi. Amerika'da 10 yaşa kadar düştü. Genç kızlar annelerinden çok daha erken adet görüyor artık... Bunun, iklimden beslenmeye kadar pek çok nedeni olabilir ama en önemli nedenlerinden biri "psiko - seksüel uyarımın artması"... Yani, okulda, çevrede ve özellikle de medyada cinsel teşhirin yaygınlaşması...
Baştan çıkarıcı klipler, uyarıcı filmler, cinsellik yüklü diziler, çıplaklığa çağıran reklamlar, beyinde ergenliği erken uyandırıyor, cinselliğin keşfini hızlandırıyor. Özellikle varlıklı kesimden gençler, lise çağında, özentiyle büyük ve seksi görünme derdine düşüyor. Karşı cinsi de sadece bir seks nesnesi olarak görüyor. Anneleri mi? Onlar da kızlarının ponponlu çorapları ve lastik ayakkabılarıyla genç görünme çabasında...Küçükler büyük, büyükler küçük görünmek için yarışıyor adeta...
Kimseyi suçlamayalım; bu tablo bizim eserimiz: İyi bir kalça sahibi olmanın, iyi bir kafa sahibi olmaktan daha fazla prim yaptığı bir ülkeden ne bekliyordunuz ki? Kafasını çalıştıranların kafasını koparırken, kalçasını çalıştıranları baş tacı eden bir toplumda nasıl çocuklara "Göğsünü değil, kütüphaneni büyüt" öğüdü verebiliriz ki? Yasak çare değil... Beyin faaliyetine itibar kazandırmaya ve öncelikler konusunda topyekün bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var.
Hayal kurdu; yetiştirip tohumluk çekirdeğini satarsa köşeyi dönecek…
Çapasını yaptı, gübresini verdi, suyunu eksik etmedi… Her sabah
erkenden gidip baktı, kavun çıktı mı?..
Çıktı…
Yapraklarını bile saydı…
Yanına korkuluk yaptı, kendi eski ceketini giydirdi, kasketini taktı
korkuluğa ki tilki, karga yaklaşmasın…
Geceleri kavun hayalleri kurdu…
Altına Mercedes çekecek…
*
Kavun çiçek açtı…
Sarı sarı…
Birkaç hafta sonra ceviz büyüklüğünde kavun gözüktü…
Sabredemeyip sağa sola zengin olacağını bildirdi,
isteyene dünyanın en iyi kavununun tohumluk çekirdeğini satabileceğini duyurdu…
Oldu nihayet…
Biraz bekledi ki tohumları olgunlaşsın…
Ve o gün geldi, kavunu eve getirdi…
Kesti…
Baktı…
Çekirdeği yok…
*
İsrail, tohumu olmayan, dünyanın en iyi kavununu yetiştirmişti…
Ki her seferinde tohumu kendisinden alsınlar…
*
İsrail’de her beş çocuktan dördü teknik eğitimde…
Seçmeli dersleri motor, mekanik, bilgisayar, havacılık, gemicilik,
tasarım, inşaat, tarım, vs…
Bir de sen seçmeli derslerini say istersen…
*
Yarısı çöl İsrail dünyaya tohum satıyor… Tarım ülkesi Türkiye tohumunu
dışarıdan (173.9 milyon dolara) alıyor…
45.7 tonu İsrail’den…
*
Savaşta dersen…
Şu anda uçan uçaklarımızın son bakımını İsrail yaptıydı…
Pilot oturunca şüpheleniyor zaten, yanında sanki gözükmeyen bir İsrailli pilot mu var ne?..
Tankların revizyonunu İsrail yaptı…
İnsansız İsrail uçaklarını daha geçen gün iade ettiler, yedek parça
vermediler diye…
Sen imam yetiştir…
Üfürsün, artık kim uçarsa…
*
Bu sebeptendir…
Dünyanın en hukuksuz, en haksız, en ahlaksız savaşını sürdüren
İsrail’in nüfusu 7.5 milyon…
Çevresinde 300 milyon Müslüman…
Ama tümünü pataklıyor…
*
Kavun meselesidir bu…
Şarkısı da vardır:
"Ah felek zalim felek Kimine kavun yedirdin kimine kelek…"
Günaydın güneş gibisin ay gibi geceyi de gündüzü de aydınlatıyorsun ışık gibi parlıyorsun ışık yüzlüm."
"Güzelliğin bir rüya gibi, gözlerin bir rüyanın en muhteşem eseri. Bugün seninle rüyalarımı süsledin, seninle güne merhaba dedim günaydın sevgilim."
"Günler aydınlık zamanın huzurlu olsun günün aydın olsun günaydın olsun sana bir tanem…"
"Günlerimde anlamlar gizli bakışların gibi, günlerimde heyecanlar gizli sana baktığımda kalbimin atışı gibi, günlerimde hep sen varsın sevgili, günaydınlar olsun sana.."
"Günaydın; benim viran gönlümün sultanı, günaydın; dost bağımın gonca gülü, günaydın; süreyya yıldızım, günaydın: ay yüzlüm, günaydın; canımın cananı, günaydın…"
"Karanlık geçmiş silindi ömrümüzden ışıkla bakıyoruz artık geleceğimize günaydın sevgilim…"
"Şimdi yanımda olamasan da adınla başlıyorum yeni hayata, yüzünü görmesem de hayalinle yürüyorum adını yazdığım sokaklarda, günaydın sevgilim.."
"Her şey seninle başlar. Seninle bir her günüm seninle doğsun. Seninle batsın günaydın günümün en güzel varlığı."
"Sensiz doğsa da güneş odama, biliyorum kalbimiz bir ayrı olsak ta, şimdi yanında olamasam da, güneşe bak sana gülüyorum usulca, seviyorum seni günaydın sevgili."
Ömür dediğimiz nedir ki ?
Çay bardakta
Soğuyana dek geçen zaman
Çayınız bardakta soğumadan
Tadıyla için hayatı
Soğutmadan sevgileri
Soğutmadan sevdaları
Soğutmadan dostlukları
Yaşayın doyasıya
Seviyorsanız koşun ardından
Beş dakika bile duracak zaman yok
Kırmadan , incitmeden
Sevin İnsanı
Kırmaya zaman yok
Çayınız bardakta soğumadan
İçin çayınızı hayat geçiyor
Yaşamamak yüreklere zarar…
Can Yücel
Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler. Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş ve:
--Bu ateş aydınlatıcı bir şey! demiş... İkinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş. Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş… Demiş ki:
--Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey!Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, Biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş… Şöyle demiş:
--Ve bu ateş yakıcı bir şey! Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş. Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş. Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş. Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş. Ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek "poff !" diye ortadan kayboluvermiş... Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş ama geri dönüp söyleyememiş… Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi, ancak içinde kaybolan bilebilirmiş!