Kehf Suresi Ve Hızır Aleyhisselam

Son güncelleme: 07.05.2009 08:35
  • kuranda hızır aleyhisselam - hızır aleyselam

    Kur'an-ı Kerimde yer alan , Hızır'a yaşatılan yolculuğun anlatıldığı bir bölüm vardır ki dini yönü bir kenara bırakılırsa edebi yönü daha ağırlıklı, metafiziksel düşüncelerin hemen hemen pek çoğunu içinde barındırır.

    Kur'an-ı Kerim'in onsekizinci Sûresi Keyf Suresi'dir. Bir bölümünde ashâb-ı kehf'den bahsettiği için bu adı almıştır. Mekke'de nâzil olmuştur. Yüzon âyet, binbeşyüzyetmişyedi kelime ve altıbin üçyüzaltmış harften ibârettir. Âyet sonlarına ahenk veren fâsılası "elif" harfidir. Yirmi sekizinci âyetin Medine'de indiği rivâyet edilir. Kehf, dağda geniş mağara anlamına gelir. Sûrede üç önemli kıssa yer alır. Ashâb-ı Kehf, Musa ve Hızır (a.s) kıssası ve Zülkarneyn kıssası.

    Pek çok insanın ''neden suçsuz insanlar acı çekiyor?'', neden insanlar daha bebekken ölüyor?'' türünden sorularına Kur'an-ı Kerim Hızır'ın alametlerini örnek göstererek yanıt verir.

    '... katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu...'(18/65) olarak tanımlanan Hızır sonsuz ilmi avuçlarında taşır, gücü tanrısaldır. Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçişte ( bu bazı tarih ve felsefe düşünürlerinde bir tanrı dışındaki tanrıların ''melek'', ''şeytan'', ''kutlu'', ''ulu'' olarak farklı nitelenmesidir) yaşadığı mutasyona Hızır ' da uğrar.

    Hızır sonsuz ilim sahibi olması dışında, zamanda yolculuk da yapabilmekte, ruhlarla ademoğlulları arasında elçilik vazifesi de görmektedir.

    Hızır öyküsünün ve Keyf suresinin başlangıcı Alevi inancında farklı yorumlanmış, böylece Hızır'a da bir açıklık getirilmiştir.

    Hızır, adem ile ruhlar ve erbaalar ile ruhlar arasında bir elçidir (erbaa: Oniki imam).

    Ruhlar dediki Onikilere:

    ― Biz çoğuz, siz bize tabii olun!

    Erbaalara, erbaalar:

    ― Biz esferiz!

    O zaman Hızır, Tebakip isminde bir cevher meydana koydu, ruhlara dedi ki:

    ― Bunu kaldırabilirseniz, siz çoğunluktasınız.

    Kaldıramadılar. Onikiler geldi o cismi kaldırdılar. O zaman ruhlar erbaalara beyat ettiler; yani o zaman ikrar verildi Oniki İmamlara. Zahir-i alem aşikar oldu, melek-i meft azrail aleyselam Hızır'ın ruhunu almaya gitti. Orada bir ayet okudu:

    ― Ben Allah'ın emri ile geldim ya Hızır! Senin ruhunu alacağım! ağladı. Dedi ki:

    ― Ya Hızır kardeşim, senin canın çok mu tatlı?

    ― Hayır, ben kendim için ağlamıyorum. Ben batın aleminde ruhlar ile erbaalar arasında elçi idim, fakat onlar da benim gibi zahir aleme intikal edecek, ben zahir aleminde Hz. Hüseyin'in cemali nasıldır, Kerbela'da nasıl şehit olacak, bunun için ağlıyorum.

    O zaman Allah buyurdu ki, Hızır dünya durdukça ömrüne ihsan geldi. Hızır ölmeyecektir, dünya durdukça.

    (Dede, Seyyid Nuri Cemaleddin / Cemal Abdal Ocağı: Kumarlı Köyü, Kangal / Sivas.)

    Kur'an-ı Kerim'de yine aynı surede Hızır'dan şöyle bahsedilir;

    Bir gün Hz. Mûsâ İsrâil oğulları arasında vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadığı sorulmuştu. Hz. Musâ: "Hayır, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-ı Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavuşum yerinde) kullarından salih bir kul olan el-Hadır (Hızır)'ın kendisinden daha âlim olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanlı ile Hızır'ı bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, yolculukta yemek üzere azık olarak yanlarına aldıkları balıklarını unutmuşlardı ve balık bir delikten kayıp denizi boylamıştı. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklaştıktan sonra yemek için delikanlıdan balığı çıkarmasını istediği zaman balığın denize dalıp kaybolduğunu fârkettiler. Hz. Mûsâ'nın Hızır'ı bulmasının alâmeti, bu balığın kaybolması olduğundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hızır (a.s.)'ı buldular. Bundan sonra Hz. Mûsâ'nın Hızır ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatılan yolculuğu başladı.

    Hz. Mûsâ'nın yolculuğunda azık olarak taşıdığı balığın Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalıp kaybolması, bazı rivayetlerde ve çeşitli İslâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-ı hayat olduğu, ölüleri bile canlandıran, içenleri ölümsüzleştiren bir hayat iksiri olduğu şeklinde izah olunmuş, burada balığın canlanıp denize dalması meselesinde bir peygamberin hayatının ve Cenâb-ı Hakk'ın kudretinin söz konusu olduğu unutulmuştur. Buna bağlı olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yaşayan birisi olarak Hızır (a.s.)'a da ölümsüzlük isnâd edilmiş ve kendisine beşer üstü güçler ve yetkiler verilmiştir.

    Hızır aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculuğunu Kur'ân-ı Kerîm kısaca şöyle anlatır: Hızır (a.s.), yolculukta karşılaşacakları olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceğini kendisine hatırlatmış ve O'ndan sabır için söz almıştır (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmişlerdi. Hızır (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmıştır. Musa (a.s.) sabredemeyip şöyle demiştir: "Gemiyi, yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın" (el-Kehf; 18/71). Yolculuğun sonunda, ilk bakışta görünmeyen ve perde arkası bilgi niteliğindeki sebebi Hızır (a.s.) şöyle belirtir: "O, deldiğim gemi, denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuğa devam ederse, ileride her sağlam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanları) vardır" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sırasında, diğer çocuklarla oynamakta olan bir çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): "Kısas olmadan, masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptım, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocuğun bu erken yaşta vefat ettirilme sebebi Hızır (a.s.) tarafından şöyle açıklandı: "Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince; onun anne ve babası mü'min kimselerdi. İleride onları isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbı Hak'kın, anne-babanın hayırlı kimseler olması sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sıkıntılara sokacak bir çocuğu erken yaşta vefat ettirip, onun yerine daha hayırlı bir evladın verilmesinin, gerçekte o aile için " hayır" olduğuna işaret ediliyor.

    Yolculuğun üçüncü merhalesi Kur'an'da şöyle anlatılır: "Musa ve salih kul yollarına devam ettiler. Sonunda bir köye varıp, halkından yiyecek istediler. Halk ise onları misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi. Salih kul şöyle dedi: İşte bu seninle benim aramızın ayrılması demektir. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana anlatacağım" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (hızır) şöyle açıklar: "Bu ev, Şehirde iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Bunların babaları salih bir kimseydi. Rabbin, onların rüştlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunları kendiliğimden değil, Allâh'ın emriyle yaptım. İşte, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

    Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanların günlük hayatta karşılaştıkları bir takım olayların, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asıl perde arkasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bazan şer olarak görülen olayların arkasından büyük hayırların ortaya çıktığı görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde şöyle buyurulur: "Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz" (el Bakara, 2/216). ... Eğer karılarınızdan hoşlanmıyorsanız. olabilir ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, sizin için çok hayır takdir etmiştir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah (s.a.s.), Hızır (a.s.)'ın ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı şöyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek şöyle dedi: Allâh'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, şu serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir" (Buhârî, İlm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. İbn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ânı'l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185). (Hamdi DÖNDÜREN-Ahmet ÖNKAL)
#06.05.2009 18:07 0 0 0
  • güzel paylaşım teşekkürler canım
#07.05.2009 08:35 0 0 0