Evde her istedikleri yapılan, küçük bir prens ya da prenses gibi özenle büyütülen çocuklar, okula başladıklarında çeşitli sorunlar yaşıyor.
International Hospital'dan Psikolog Ferahim Yeşilyurt, "El bebek gül bebek büyütülen çocuklar okulda zorluklar yaşıyor. Okul fobisi ortaya çıkıyor. Bu fobinin en büyük nedeni, çocukların evden ve aileden ayrılmak istememesi" diyor. Başka çocuklara bakarak kendisinin 'özel' olmadığını anlayan çocuk, okula gitmek istemediğini söylüyor, ağlıyor, alışamıyor. Psikolog Ferahim Yeşilyurt, bu noktada çocukların, topluma karışıp zorluk yaşamaktansa evlerindeki krallıklarına geri dönmeyi istediklerini belirtiyor. Çünkü evde anneleri yemek yemeleri için adeta peşlerinden koşuyor, okulda ise yemeğini yemesi konusunda annesi gibi ısrar eden olmuyor. Ailelerin evin içinde çocuk yedi yaşına da gelse prens ya da prenses gibi davrandıklarını belirten Yeşilyurt, "Okul fobisinin en büyük nedeni çocuğun, evden ve aileden ayrılmak istememesi. Anne çocuğa çok düşkün oluyor ve ayrılmak istemiyor. Çocuk okula gidince annesi yanında olmuyor, karşısında bir öğretmen buluyor. Öğretmenin tüm çocuklarla ilgilendiğini görüyor. Bu defa öğretmenini paylaşmakta zorlanıyor. Bu kalabalığın içinde kendi yerini biraz daha görmesi, diğer çocuklarla paylaşması öğrenmesi de zaman alıyor" dedi.
Anne okula gitmemeli
Bilgisayarın yaygınlaşmasından itibaren çocuklar eskiden olduğu gibi sokakta oynayıp sosyalleşemiyor. Sokakta oynayan çocuklar aynı zamanda kendilerini nasıl koruyacaklarını, paylaşmayı, oyunda yenildikleri zaman üzülmemeyi, tekrar denemeyi, başarmak için uğraşmayı öğreniyordu. Ancak apartmandan dışarı çıkmayan, çıktığı zaman da ailesiyle arabayla bir yerlere giden çocuklar, yeterince sosyalleşemedikleri için zorlanıyor. Çocuk annesiyle okula gelmeye ve dersler bitene kadar beklemeye başlıyor. Bazen bu durum bir ay kadar sürüyor. Ferahim Yeşilyurt, annelerin okula gitmesinin yanlış olduğunu belirterek, "Bu durum çocukların okula başlamasını, alışmasını, diğer arkadaşlarıyla kaynaşabilmesini önlüyor. Çocuk bir türlü okula başlayamıyor" dedi. Öğretmenini başka çocuklarla paylaşmak istemeyen çocuklar, öğretmeni anne ve babasının yerine koyuyor, kendisine özel ilgi göstermesini istiyor, sürekli dikkat çekmeye çalışıyor, bu nedenle yeterince olgunlaşamıyor.
Çocukların merakından rahatsız olmayın
Okulda başarıyı etkileyen en önemli faktör zeka. Ancak sadece zeki olmak da yeterli olmuyor. Ailede sürekli sorunlar, kavgalar ve tartışmalar varsa çocuk ailesindeki sorunları düşünüyor. Ailede desteklenen çocuklara ise, sürekli bunu yapabilirsin, üstesinden gelebilirsin tarzı mesajlar veriliyor. Destek alan çocuklar da bu nedenle öğrenmeye daha istekli oluyor. Merak duygusu da öğrenmeyi önemli ölçüde etkiliyor. Bu doğuştan geliyor, çocuk büyüdükçe soruları da artıyor. Ancak bazı aileler, çocuklarının çok fazla soru sormasından sıkılıp rahatsız oluyor, soruları da cevapsız bırakıyor. Çocuklar da sormaktan vazgeçiyor. Oysa çocuklar sürekli soru sorarak, meraklarını gidermeye çalışıyor. Meraklı çocuk iş çıkaran çocuktur, yaratıcıdır, üreticidir. Sorarak öğrenmeye çalışır. Bu nedenle çocukların sorularına, kısa da olsa bir cevap vermek gerekiyor. Soruların cevaplarıyla bağlantılar kurdukça, zekanın işlevselliği de artıyor. Aile merak duygusunun oluşmasına katkıda bulunduysa, çocuk da kendini geliştiriyor. Ailesine başkalarına sorup bir şekilde merakını gideriyor.
Öğretmenin adaleti iletişimi kolaylaştırıyor
Öğretmenin öğrencilerine karşı adaletli olması, iyi bir iletişim kurması, öğretmenin öğrenciler tarafından model olarak seçilmesi gündeme geliyor. Ancak eğitim hayatındaki bazı sıkıntılar, yaklaşık 70-80 öğrencinin bulunduğu sınıflarda eğitim görmek öğretmenlerin de verimini etkiliyor. Kalabalık sınıflarda, öğrenmede zorluk yaşayan, çeşitli rahatsızlıklar nedeniyle öğrenme güçlüğü bulunan çocukların olması, öğretmenin daha çok bu çocuklarla ilgilenmesine neden olabiliyor. Bu durumda iyi ve orta derecedeki çocuklara ayrılan zaman azalabiliyor. Bu nedenle ailelerin bir şekilde okul hayatını desteklemek zorunda olduğunu belirten Yeşilyurt, şöyle konuştu: "Aileler bir şekilde okul hayatını desteklemek durumundadır, gün içinde tekrarlamadıkça öğrenilen konu unutulabilir. Öğrenemeyen ya da öğrenmede zorluk çeken çocuklara yapılan eleştirilerin dozu iyi ayarlanmalıdır. Çocuklara tembel, haylaz, gerizekalı gibi sıfatlar yakıştırmak doğru bir yaklaşım değildir. Damgalıyorsunuz ve çocuk da kendini böyle nitelendiriyor, nasıl olsa tembelmişim, annem babam da öyle söylüyor yaklaşımıyla kabulleniyor."