Türkçe ezanda çevrilmeyen tek kelime...

Son güncelleme: 01.08.2008 10:32
  • Biliyor muydunuz, Türkçe ezanda Allah kelimesi dâhil her kelimeyi
    değiştirmişler, sadece bir kelimeye dokunmadan olduğu gibi bırakmışlardı.
    Hangi kelime olduğunu izah edeceğim. Ama önce gelin, Diyanet İşleri
    Başkanlığı'nın, 18 Temmuz 1932 tarih ve 636 sayılı genelgesiyle ezan ve
    kametin Türkçe okunacağını bildiren kararının ardından, tam 18 yıl boyunca
    Türkçe okunan ezanın ilk defa Arapça okunduğu gün Edirne'den Artvin'e,
    Sinop'tan İskenderun'a kadar tüm Türkiye'yi gözyaşlarına boğan günün
    hikâyesine bir göz atalım.

    Tarih 16 Haziran 1950.

    Yani tam 57 yıl öncesi.

    Yer Sultanahmet Meydanı.


    Bir dönem Diyanet İşleri Başkan Vekilliği de yapan, 2006 yılı mayıs
    ayında kaybettiğimiz Yaşar Tunagür Hoca verdiği bir röportajda o günü şöyle
    anlatıyor: "Ezanın Türkçe okunduğu günlerdi. Cuma namazlarını Sultanahmet
    Camisinde kılmayı kendime adet edinmiştim. Cuma namazlarını meşhur Hafız
    Saadettin Kaynak kıldırırdı. Yani ilk defa Türkçe ezanı okumuş olan
    Hafız...

    Yine böyle bir Cuma günüydü ve Sultanahmet camisine namaz kılmaya
    gidiyordum. Fakat her zamankinden farklı olarak caminin avlusunda büyük bir
    kalabalık ve telaş vardı. Ben ve yanımdaki arkadaşım, merakla cami avlusuna
    doğru ilerledik. Baktık ki caminin içinden çok, avluda insan var. Onlar bir
    şeyler duymuşlar ama biz henüz bilmiyoruz. Girdik içeri. Avluda baktık ki
    herkes yukarı bakıyor. Camiye giren falan yok. Herkes yukarı bakıyor.
    Birden cami minarelerinin bütün şerefelerinden, "Allahu Ekber! Allahu
    Ekber!" diye Arapça Ezan okunmaya başladı. Meğer caminin imamı olan
    Saadettin Kaynak, her bir şerefeye bir müezzin yerleştirmiş, birbiri ardına
    nasıl ezan okuyacaklarını da onlara güzelce tembihlemişti. Durumdan haberi
    olmayan caminin içindeki cemaat da Arapça Ezanı duyar duymaz kendilerini
    dışarı attı.

    Avlu hıncahınç doluydu. Herkes İstanbul semalarını inleten Arapça Ezanı
    dinliyordu. 14 müezzin 6 minarenin 14 şerefesinden biri başlıyor, öbürü
    bitiriyor, yarım saate yakın sürdü ezan. Bunu, İstanbul'un diğer camileri
    takip etti... İstanbul'un bütün minarelerinden, yıllardır özlemini
    çektiğimiz ezan sedaları yükseliyordu göklere... Bir an için rüyada
    olduğumu sandım. Fakat bu bir rüya değil, gerçekti. Minarelerden Arapça
    Ezan okunuyordu. (Duygulandı ve gözlerinden akan yaşları sildikten sonra
    devam etti): Arapça Ezan sesini duyan herkes olduğu yerde durmuştu. Sanki
    yere çivilenmiştik; ben ve Sultanahmet Meydanı'nı dolduran bütün
    insanlar... Sokakta oynayan çocuklar bile oyunlarına ara verip, Allahu
    Ekber, Allahu Ekber'leri dinler oldular... O an anlatılmaz, yaşanır
    ancak... Büyük bir daüssıladan sonra, öz vatanımıza kavuşmuş gibiydik...
    Allah bir daha göstermesin o günleri..."

    Türkiye ayakta...

    O gün ülkenin dört bir yanında benzer manzaralar yaşandı.
    Ezanın Arapça okunmasına imkân kılan Meclis kararı o gün radyolardan ilan
    edilince, Türkiye'nin dört bir yanında halk sevinçten sokaklara döküldü.
    Tüm gözler minarelere çevrildi ve ilk ezan sesi beklenmeye başlandı. Halk
    sevinçten çılgına döndü. Gözyaşları tüm Türkiye'de sel olup aktı. Yasanın
    17 Haziran 1950 tarihli resmi gazetede yayınlandığı gün, aynı zamanda
    Ramazan ayının da ilk günüydü. Bu durum halktaki duygu yoğunluğunu daha da
    artırdı.
    Gelelim yazıya başlık olan ayrıntıya.

    Aralarında Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız Nuri gibi isimlerin
    bulunduğu komisyonun çevirisini yaptığı "Türkçe ezan" metni şöyleydi:

    'Tanrı uludur, Tanrı uludur
    Şüphesiz bilirim, bildiririm
    Tanrı'dan başka yoktur tapacak.
    Şüphesiz bilirim, bildiririm
    Tanrı'nın elçisidir Muhammed.
    Haydin namaza, haydin namaza
    Haydin felâha, haydin felâha
    Tanrı uludur, Tanrı uludur
    Tanrı'dan başka yoktur tapacak.''

    İşte o kelime...

    Ezanın Türkçeye çevrilmeyen tek kelimesi 'felâh' oldu.
    Sebebi, halkın felah kelimesinin 'kurtuluş' anlamına geldiğini
    bilmemesini sağlamak ve ezan okunurken, "haydin kurtuluşa" manasına gelecek
    bir çağrıda bulunmamaktı.

    Allah'a ulaşmak özgürlüklerin en güzelidir. O an tüm dünyevi ayak

    bağlarından sıyrılır ve başka bir boyuta geçer insan. Namaz bu duygunun en
    yoğunluklu yaşandığı andır. O an kendine gelir ve her şeyiyle Rabbine döner
    insan. Kula kul olmaktan kurtulur. Hani Milli Şairimiz Mehmet Akif, "O rükû
    olmasa dünyada eğilmez başlar..." der ya... İşte namaz insana, Allah'tan
    başka kimseye boyun eğmemeyi talim ettirir.
    İşte ezanı Türkçeye çevirenler, 'felah' kelimesini de Türkçeye çevirip
    "haydi kurtuluşa" anlamına gelen bir çağrıya zemin hazırlamamakla, namazın
    temel fonksiyonunu acaba nasıl etkisizleştirebiliriz düşüncesinde
    olmuşlardır. Şimdilerde ara ara aynı düşünceyi seslendirip "millet
    anlamıyor, Türkçe okunsun" diyenlerin amacı milletin anlaması değil,
    değerlerinden kopmasının kapısını aralamaktır.

    Milletin değerleriyle cebelleşmeyi kendine vazife edinen dünyanın başka
    neresinde bu tür insanlar vardır acaba? Çok yazık. Çok şükür o günler
    geride kaldı. Geri getirme heveslilerinin çabaları da kursaklarında kalmaya
    mahkûmdur.

    Allah bugünlerimizi aratmasın.


    Osman Özsoy
#02.07.2008 14:45 0 0 0
  • çok güzel bi bilgilindirme teşekkür ederim
#02.07.2008 21:38 0 0 0
  • saol kardeş değerli bir bilgi Allah Razı olsun
#16.07.2008 20:29 0 0 0
  • BU GÜZEL VE FAYDALI BİLGİ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM
    ALLAH RAZI OLSUN İNŞ
#18.07.2008 10:50 0 0 0
  • super olmus kardes
#18.07.2008 10:56 0 0 0
  • tesekkurler abla
#18.07.2008 11:53 0 0 0
  • helal olsun bilgi süper
#30.07.2008 09:20 0 0 0
  • Ellerine saglik
#30.07.2008 10:30 0 0 0
ous ous foto
  • süper bir paylaşımdı. çok gerekliydi.. ALLAH razı olsun senden kardeşim...
#01.08.2008 10:32 0 0 0