Oruçla ilgili merak edilen sorular

Son güncelleme: 11.09.2008 15:03
  • ramazan ve oruç ile ilgili merak edilen sorular - özür bulunmaksızın oruç bozmak - oruçla ilgili soru ve cevaplar

    Oruçla ilgili merak edilen sorular
    Oruç, niyet edip tutmaya başlamakla mükellef üzerine borç olmuştur.
    Bu sebeble, meşrû' (hastalık, yolculuk gibi) bir mâzeret olmadıkça, başlanmış orucu bozmak günahtır. Ayrıca bozulan orucun sonradan gününe gün kazâ edilmesi de lâzımdır. Farz olan Ramazan orucunu kasden bozmakta ise kazâ ile birlikte bir de kefaret denilen, iki kamerî ay (yaklaşık 60 gün) aralıksız oruç tutmak cezası vardır.

    Kazâ: Hiç tutulmayan veya tutulmaya başlanıp da bozulan bir orucu sonradan günü gününe tutmaktır.

    Keffâret: Kasden bozulan bir günlük Ramazan orucu yerine, ceza olarak iki ay birbiri ardınca oruç tutmaktır.

    Oruç kefaretinin dayanağı, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem) döneminde vuku bulan bir olay karşında Peygamber Efendimizin uygulamasıdır. Hadise şöyledir:

    Ashaptan birisi "Mahvoldum!" diyerek Allah Resülü'ne (aleyhissalatu vesselâm) gelmiş ve Ramazanın gündüzünde eşiyle cinsel ilişkide bulunduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

    -Köle azat etme durumun var mı?

    -Hayır yok.

    -Peş peşe iki ay oruç tutabilir misin?

    -Hayır. Zaten bu işte sabredemediğim için başıma geldi.

    -Altmış fakiri doyuracak mali imkânın var mı?

    -Hayır.

    Bu sırada Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) bir sepet hurma getirildi. Resûlullah bu hurmayı adama vererek, yoksullara dağıtmasını söyledi. Adam: "Bizden daha muhtaç kimse mi var?" deyince, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gülümseyerek: "Al git, bunları ailene yedir" buyurarak adamı gönderdi."[1][89]

    Ramazan ayında herhangi bir özür bulunmaksızın oruç bozmak, büyük günahtır. Bundan dolayıdır ki, Ramazan ayının bu saygınlığını ihlâl ettiklerinden dolayı bu ağır cezayla karşı karşıya kalmış olurlar ki, işte buna kefaret adı verilmektedir.

    Kefaret yerine getirilirken yukarıda belirtilen üç seçeneğin uygulanmasıyla ilgili olarak, sıra mı gözetilecek, yoksa herhangi birisi tercih mi edilecek hususunda farklı görüşler vardır. Hanefilere göre tercih söz konusu olmayıp, sıralamanın gözetilmesi gerekir. Günümüzde kölelik bulunmadığı için, öncelikle iki ay peş peşe oruç tutulması, oruca güç yetiremeyecek durumda ise, o zaman da bir günde altmış fakiri veya bir fakiri altmış gün doyurmak suretiyle kefaret yerine getirilmesi gerekir.

    Kefaret aynı zamanda toplumdaki fakirlerin gözetilmesi, onlara yardımda bulunulması için önemli vesilelerden birisidir. İslâm, oruç ibadetini ihlal edenlere böyle bir cezayı vermekle, hem onları önemli bir ibadeti ihlal ettiklerinden dolayı cezalandırıp uyarmış, hem de bu vesileyle toplumdaki bir ihtiyacı gidermiş oluyor.

    Bu cezayı, yaşlılık, zayıflık ve hastalıktan dolayı yerine getiremeyen kimse, 60 fakiri sabah ve akşam olarak iki öğün doyurur. Doyurmak; yedirmek suretiyle olacağı gibi, yemek parasını fakirin eline vermekle de olur. 60 fakir yerine bir fakiri, 60 gün doyurmak da câizdir.

    Oruç tutmaya bedenî gücü yetmediği gibi fakiri doyurmaya da mâli gücü kâfi gelmeyen bir kimseden ise, kefaret cezası kalkar. Artık onun yapacağı şey, Allah'tan af ve mağfiret dilemektir.

    Fidye

    Sürekli bulunan bir hastalıktan veya yaşlılıktan dolayı oruç tutma imkânları olmayan kimselerin, tutmaları gereken her gün için sabah-akşam iki öğün bir fakiri doyurmalarına fidye denmektedir. Kefarette olduğu gibi, fidyede de, hem oruç tutması gereken kimse fidyeyle bu mükellefiyetten kurtulmakta, hem de toplumsal dayanışmanın önemli bir unsurunu teşkil eden fakirleri doyurma meselesi karşılanmış olmaktadır. Bu hususla ilgili olarak Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır:

    "Oruç sayılı günlerdedir. Sizden her kim o günlerde hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruç tutamayanlara fidye gerekir. Fidye bir fakiri doyuracak miktardır. Her kim de, kendi hayrına olarak fidye miktarını artırırsa bu, kendisi hakkında elbette daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer işin gerçeğini bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır." (Bakara 2/184).

    Kefaret Orucu Tutanların Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar

    * Üzerinde kefaret borcu olan bir kimse, bu 2 aylık orucu, hiç ara vermeden peş peşe tutmak zorundadır. Dolayısıyla araya, Ramazan ayı veya kendisinde oruç tutmanın haram olduğu günlerin girmemesi lâzımdır. Aksi takdirde kefaret orucunu tutmaya yeniden başlamak gerekir.

    * Yolculuk, Ramazan orucunun edâsını te'hire sebeb olmakla beraber; kefaret orucu tutmakta olan kimse, yolculukta da bu orucu devam ettirmek zorundadır.

    * Hayız, nifas hâline giren kadının kefareti bozulmaz. Bu günleri geçirdikten sonra, kefaret orucunu kaldığı yerden tutmaya devam eder.

    * Kefaret; orucu tutmamanın değil, tutulan orucu kasden bozmanın cezasıdır. Bu bakımdan, Ramazan-ı şerîf'te oruç tutmaya hiç niyet etmeyen bir kimse, tutmadığı bu oruçları sonradan sadece kazâ eder. Kendisine ayrıca kefaret gerekmez. Yalnız böyle bir şey günahtır. Tevbe edilmesi gerekir.

    Orucu Bozup Hem Kazâ Hem de Kefareti Gerektiren Durumlar

    Ramazan ayında oruç tutarken aşağıda sayılacak hususlardan herhangi birini mecbur kalmadan, unutma durumu olmadan isteyerek yapan bir kimse için hem kazâ, hem de kefaret lâzım gelir:

    1 - Cinsî münasebette bulunmak.

    2 - Yemek, içmek veya ilâç kullanmak.

    3 - Ağzına ihtiyarsız giren yağmur, dolu ve kar suyunu isteyerek yutmak.

    4 - Tütün içmek, tütün veya benzeri bir tütsü maddesini yakıp dumanını içine çekmek.

    5 - Enfiye çekmek.

    6 - İçyağı, pastırma veya çiğ et yemek.

    7 - Dişlerin arasında kalan susam veya buğday danesi kadar küçük bir şeyi yutmak orucu bozmaz. Fakat böyle bir şey dışardan alınıp yutulsa, orucu bozar ve kefaret de gerekir. Ancak böyle pek az bir şey ağza alınıp çiğnense oruca zarar vermez. Çünkü bu ağız içinde dağılır bir zerre haline gelir. Ancak bunun tadı boğaza giderse oruç bozulur. Nohut büyüklüğünden az olup dişler arasında kalan bir şey, ağızdan çıkarılıp sonra yenirse orucu bozar. Ancak sahih olan görüşe göre kefaret gerekmez. Çünkü böyle bir şeyi yemek, olağan dışı bir iştir.

    9 - Zevcesinin veya sevdiği bir kimsenin tükürüğünü, ağız suyunu yutmak.

    Bu saydığımız şeylerde, bedenin tedâvisi veya gıdalanması ve beslenmesi veyahut zevk ve lezzet alması vardır. Bu sebeble kazâ ile beraber kefâreti de gerektirir

    Kefareti Düşüren Haller

    Bile bile oruç bozduktan sonra, aynı gün hayız ve nifas gibi oruç yemeyi mübah kılan bir durum ortaya çıkarsa, kefaret düşer. Sadece kazâ borcu kalır. Oruç tutmaya mâni bir hastalığın zuhuru hâlinde de, hüküm aynıdır.

    Orucu bozduktan sonra, kendi isteğiyle veya mecburen seyahate çıkmak, yahut da kendini zorla hasta etmek, kefareti düşürmez.

    Orucu Bozup Yalnız Kazâyı Gerektiren Durumlar

    1. Yenilip içilmesi mutad (normal, alışılmış) olmayan, ve insan tabiatının meyletmediği şeylerin yenilip içilmesi orucu bozar ve sadece kazayı gerektirir. Taş, toprak, çiğ pirinç, çiğ hamur, un gibi insanların normalde yemediği şeyleri yemek orucu bozar ve sadece kazayı gerektirir.

    2. Henüz içi olmamış yeşil cevizi yemek. Veya bademi, fındığı ve kuru fıstığı kabuğuyla birlikte çiğnemeden yutmak.

    3. Arka yola fitil koymak, ilâç akıtmak.

    4. Burna ilâç çekmek.

    5. Kulağın içine yağ damlatmak.

    6. Boğaza huni ile bir şey akıtmak.

    7. Karında veya başta bulunan herhangi bir yaraya sürülen ilâcın vücuttan içeri nüfuz etmesi.

    8. Boğaza kaçan yağmur, kar veya doluyu istemeyerek yutmak.

    9. Abdest alırken boğazına veya burna su çekerken genzine hata ile suyun kaçması.

    10. İsteyerek boğazına veya burnuna duman çekmek. Sigara, anber gibi lezzet ve keyif verici bir duman olursa, kefaret de gerekir.

    11. Ramazan günü zor kullanmak suretiyle yapılan cinsel ilişkiden dolayı, bu işe zorlanan kimseye sadece kaza gerekir, kefaret gerekmez.

    Zor kullanmak, can almak, bir organı kesmek veya bunlardan birine sebebiyet verecek şekilde dövmekle yapılan zorlamadır. Üzüntü ve acı verecek derecede olan dövmek veya sadece hapsetmek suretiyle yapılan bir zorlamadan dolayı Ramazan orucunu bozmak kaza ile birlikte kefareti de gerektirir.
    12. Uyurken boğazına birisi tarafından su dökülmek.

    13. Unutarak yiyip içtikten sonra, orucum bozuldu zannıyla bilerek yiyip içmek.

    14. Dişleri arasında kalan nohut tanesi kadar şey'i yemek.

    15. Kendi isteğiyle dışarı kusmak. Bu kusma ağız dolusundan az da olsa orucu bozar.

    16. Ağız dolusu kendiliğinden gelen veya isteyerek getirilen kusmuğu mideye çevirmek.

    17. Sahur vakti geçtiği halde, geçmedi zannıyla sahur yemek.

    18. Güneş battı, iftar oldu zannıyla oruç bozmak.

    19. Ramazan orucundan başka bir orucu bozmak. İsterse kasden olsun..

    20. Hanımını öpmek, okşamak, sarılma, v.s. sebebiyle erkekten ve kadından meninin gelmesi. Şehvetle sadece mezinin gelmesi ile oruç bozulmaz.

    21. Ramazan orucunu tutmaya niyet etmeden gündüz yiyip içmek de sadece kazâyı gerektirir. Kefaret icab etmez. Çünkü kefaret oruç tutmamanın değil, tutulan orucu bozmanın cezasıdır. Fakat böyle bir şey günahtır. Tevbe etmek gerekir.

    22. Başkasının tükürüğünü veya ağzından çıkan lokmasını yutmak veyahut kendisinin ağzından çıkarıp dışarıda biraz beklettiği lokmasını yemek.. İnsan tabiatı bu gibi hallerden iğreneceği için, sadece kazâ gerekir: Ancak insanın, sevdiklerinin tükürüğünü yutması kefareti de icab ettirir. Çünkü insan bundan lezzet alır.

    23. Ön veya arka yolların içine parmakla veya başka bir vasıta ile, su yahut yağ gibi bir yaşlığın iletilmesi. Bu itibarla oruçlunun istinca (Büyük ve küçük abdestlerden sonra temizlik) yaparken dikkatli olması, elindeki yaşlığı ön ve arka mahallerin içine değdirmemesi şarttır.

    24. El ile meni getirmek (istimna' - mastürbasyon).

    25. Kan yutmak. Çoğunluğunu tükürük teşkil eden ağızdaki az kanı yutmak orucu bozmaz.

    Kaza Edilmesi Gereken Ve Gerekmeyen Oruçlar

    Yolculuk veya hastalık gibi bir özre binaen Ramazan orucunu tutmamış olan kimse, bunları kaza etmeye elverişli bir vakit bulamadan önce ölürse, üzerinde oruç borcu olduğu halde ölmüş bir kimse değildir. Varislerinin de onun ardından fidye vermeleri gerekmez.

    Ancak tutamadığı oruçları için fidye verilmesini kendisi vasiyet etmiş ise varislerinin malının üçte birinden bu vasiyetini yerine getirmeleri gerekir.

    Yolculuk veya hastalık sebebi ile Ramazan orucunu tutamamış olan bir kimse, bunun tamamını veya bir kısmını kaza edebilecek bir zaman bulmuş olduğu halde, bunları kaza etmeden ölürse, malı varsa, kazaya kalan her gün için malının üçte birinden ödenmek üzere bir fidye ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Bu fidye fakirlere verilir. Bir özrü olmaksızın kasden Ramazan orucunu tutmayan kimse de, öldüğü zaman malının üçte birinden fidye verilmesini vasiyet etmelidir. Bu şekilde vasiyet etmesi, üzerine vacipdir. Kaza edecek zaman bulamasa da hüküm aynıdır. Çünkü yapılması mümkün olan bir ibadeti terk etmiştir. Vasiyet etmediği takdirde, varislerin bu fidyeyi vermeleri üzerlerine vacip değildir. İsterlerse kendi mallarından bir bağış olarak verebilirler. Varisler ve varis olmayanlar, ölü adına orucu tutmak suretiyle kaza edemezler. Böyle beden ile yapılan ibadetlerde, başkasına vekâlet edilemez. Ancak kendileri için tuttukları oruçların sevabını ölüye bağışlayabilirler.

    İmam Şafiîye göre, kişi vasiyet etsin veya etmesin, onun geriye bıraktığı malın tamamından kazaya kalmış oruçlarının fidyesi verilir. Böyle bir kişi adına da velisi oruç tutabilir.

    - Tutulamayan oruçlardan dolayı fidye verilmesi, Ramazan orucu ile Ramazan ayından kazaya kalan oruçlara ve nezir (adak) oruçlarına mahsustur. Yemin ve adam öldürme kefaretleri için gereken oruçları tutmaktan aciz kalan kimsenin, daha hayatta iken fidye vermesi caiz değildir. Fakat bu oruçlar için vasiyet etmesi caizdir.

    - Bozulan herhangi bir nafile orucun kazası gerekir. Bu orucu bozma işi ister oruçlunun kendi isteği ile olsun, ister olmasın fark etmez. Bunun için, nafile oruç tutmaya başlayan bir kadın, âdet görecek olsa, bu orucu kaza etmesi gerekir. Çünkü başlanmış bir ibadeti yarıda bırakmamak ve yüklenilen bir din görevini yok etmemek vacibdir, gereklidir.

    Şafiîlere göre, böyle bir oruçlu serbesttir, dilerse bu orucu kaza eder, dilerse etmez. Çünkü üzerine vacib olmayan bir ibadete başlamıştır. Yerine getirmediği fazladan bir ibadet için kendisine kaza gerekmez.

    - Bir kimse, fecrin doğuşundan sonra kaza orucuna niyet etse, bu oruç kaza yerine geçmez, nafile bir oruç olur. Çünkü geceden niyet edilmesi gerekirdi. Bu orucu bozacak olsa, ayrıca kazası gerekir.

    - Ramazanın başından sonuna kadar baygın bir halde olan kimse, sonradan kendine gelince, üzerine kaza gerekmez. Bunda ittifak vardır. Çünkü bayılma hali bir hastalıktır. Fakat böyle bir halin bu kadar uzaması da çok az olur. Nadir olan şeylerdeki güçlük de izne sebeb olamaz.

    - Delirmiş olan bir adam, Ramazan içinde kendine gelip iyileşse, geçmiş günleri kaza eder. Fakat bir kimsenin delirmesi Ramazanın başından sonuna kadar veya son günün zevalinden sonraya kadar devam etse, sonradan iyileşmekle kendisine kaza gerekmez. Çünkü bunda güçlük vardır. Yine böyle delirmiş olan kimse, Ramazan gecelerinden birinde iyileşip de, sonra fecirden itibaren yine delirse, üzerine kaza gerekmez.

    Delirmiş olan kimsenin iyileşmesi, kendisindeki delirmenin tamamen ortadan kalkması ile olur.

    - Orucu kazaya kalan kimse, bunu kaza etmeden ileriki Ramazana yetişince, gelen Ramazan orucunu, kaza orucundan önce tutar. Çünkü kaza için zaman geniştir, daha sonra tutar.

    Şafîîlere göre, bir ramazana ait kaza orucunu, diğer Ramazan gelmeden önce tutmak gerekir. Önceki Ramazan orucu tutulmadan ikinci bir Ramazan gelince, hem kaza ve hem de her gün için bir fidye vermek gerekir. Çünkü kaza vaktinden çıkarılmıştır. Kazayı vaktinden sonraya bırakmak ise, yerine getirilmesi gereken bir ibadeti sonraya bırakmak gibidir. Hanefi mezhebinde, kaza için belli bir vakit gösterilmemiştir.

    - Çocukların oruç tutması namaz gibidir. Bunun için on yaşında bulunan bir çocuğa oruç tutması emredilir. Tutmazsa hafifçe dövülebilir. Bununla beraber tutmazsa, kaza etmesi gerekmez. Bir de çocuğun oruca gücü yetmelidir. Oruçtan zarar görecek olan çocuğa: "Oruç tut!" diye emredilmez.

    Orucu Bozmayan Şeyler

    1 - Unutarak yemek içmek ve cinsî münasebette bulunmak, unutarak yapılan bu işler orucu bozmaz. Ancak oruçlu olduğunu hatırladığı anda, bu işleri yapmayı bırakması gerekir.

    Birinin unutarak yiyip içtiğini görürsek ne yapmalıyız?

    Eğer yiyip içen adam, güçsüz, zayıf ve ihtiyar birisi ise, hatırlatmamak daha iyidir. Zira bu, Allah'ın, o kimseye, güçsüzlüğüne merhameten orucunu unutturmak suretiyle ikram ettiği bir rızıktır. Unutarak yiyip içen kimse güçlü, kuvvetli biri ise, hemen hatırlatılmalıdır.

    2 - Uyurken ihtilâm olmak.

    3 - Hanımını öpmek, elle tutmak, okşamak.. Bu durumda meni gelmedikçe oruç bozulmaz.

    4 - Kadına el sürmeden sadece bakmak, veya şehevî konuları düşünmek sebebiyle tahrik olup meninin gelmesi.

    5 - Geceden cünüp olan kimsenin, yıkanmayı sahurdan sonraya, oruçlu vaktine bırakması.

    6 - Ağza gelen balgamı yutmak.

    7 - Kafasından burnun içine gelen akıntıyı çekip yutmak.

    8 - Denize, yahut başka bir suya dalınca, kulağa su kaçması.

    9 - Kendi isteğiyle olmayarak boğazına sigara dumanı gibi keyif verici bir duman girmek.

    10 - Boğazına toz veya sinek kaçmak. Gözyaşı veya yüz teri ağza girecek olsa, eğer bir-iki damla kadarsa orucu bozmaz. Ancak tuzluluğu bütün ağız içinde hissedilecek kadar çok olup oruç hatırda iken yutulursa orucu bozar.

    11 - Sahurdan dişleri arasında kalmış nohut tanesinden küçük bir şeyi yutmak.. Nohut tanesinden büyük olursa, orucu bozar.

    12 - Hariçten susam veya buğday tanesi kadar bir şey'i ağzına alıp yavaş yavaş ve tadı boğazına varmayacak şekilde çiğneyip yok etmek.

    13 - Kendiliğinden gelen kusuntu, yine kendiliğinden geriye gitse, ağız dolusu bile olsa orucu bozmaz. Kusma isteğiyle ağza getirilen az miktardaki kusmuk ise, kendiliğinden içeri gitse, orucu bozmaz. Fakat miktarı ağız dolusu ise, orucu bozar.

    14 - Kan aldırmak.

    15 - Göze sürme çekmek.

    16 - Ön ve arka yola kuru olarak sokulan parmak da orucu bozmaz. Ancak parmak yağlı ve ıslak olursa oruç bozulur.

    17 - Derideki gözeneklerden (mesamattan) içeri giren şeyler orucu bozmaz.
    Buna binaen, vücuda sürülen yağ veya yıkanılıp soğukluğu içeri nüfuz eden su, orucu bozmaz. Çünkü bunlar mesamat yoluyla içeri girerler.

    18 - Baş veya karındaki bir yaraya konulan ilâç, vücuttan içeri girmedikçe oruç bozulmaz.

    Aşı ve İğneler Orucu Bozar mı?

    İnsan vücudunda gıdalanmaya esas olan kanal ve yollar iki kısımdır:

    a. Burun, kulak, ön ve arka yollar gibi tabiî ve aslî kanallar. Bunların herhangi bir yerinden vücudun iç kısmına geçecek olan maddeler ittifakla orucu bozarlar. İç kısma ulaşmayanlar ise, orucu bozmazlar.

    b. İkinci kısım yollar ise, sonradan meydana gelen ârızî kanal ve yollardır. Vücuddaki bir kesik, yara, v.s. gibi. Bu yollardan içeri geçiş kesinlik kazandığı takdirde orucun bozulacağında yine ittifak vardır. Ancak iç kısma geçiş şüpheli durumlarda ise İmam Ebu Yusuf ve Muhammed (İmameyn)e göre oruç bozulmaz, İmam-ı A'zam Hazretlerine göre ise oruç bozulur.

    Görüldüğü gibi İmam-ı A'zam ile iki talebesi arasındaki ihtilâf esasta değil, keyfiyet üzerindedir. Yani içe nüfuz kat'iyet kazandığı zaman, onlara göre de oruç bozulmuş olmaktadır.

    Bir de iğne, mermi, ok gibi bir şey'in vücuda saplanıp vücudun içinde kaybolma durumu vardır ki, bu durumda da oruç bozulur. Ancak vücuda saplanan bu maddelerin bir kısmı vücud dışında kalırsa oruç bozulmaz.

    Bu genel kaideler ışığında iğne ve aşıları incelediğimizde şu durum ortaya çıkmaktadır:

    Çiçek aşısı gibi deri üzerinden yapılan aşı ve ilâçlamalar, orucu bozmaz. Çünkü deri vücudun dış kısmını teşkil eder.
    Bunun dışında kalan iğne ve aşılar, genel olarak damardan, kaba etten ve deri altından yapılmaktadır. Her üç halde de ilâç verilmeksizin vücudun derinliğine batırılan iğnenin bir tarafı dışta kaldığı için, yalnız batırmakla oruç bozulmaz. Ancak içeri ilâç, su gibi maddeler enjekte edilirse oruç bozulur. Çünkü bu maddeler vücud içinde kararlaşıp yerleşir.

    Damardan verilen ilâçlar ise, doğrudan doğruya kana intikal eder. Oradan organlara dağılır. Kaba et ve deri altındaki ilâçlar da yine içeriye nüfuz etmiş sayılır. Bu itibarla vücuda ilâç zerketmek için yapılan aşı ve iğneler, orucu bozarlar. Ancak kefaret icab etmez. Yalnızca kaza kâfi gelir.

    Önemli hastalığı olanlar, zaten oruçlarını bozabilirler. Bunlara oruçlu halde yapılan iğne ile oruçları bozulur. Sağlık durumları düzeldiğinde oruçlarını kazâ ederler. Bu gibi kimselerin mümkünse iğneyi geciktirerek iftardan sonra yaptırmaları daha iyidir.

    Vücuda dışardan kan vermek, ilâç vermek gibidir. Orucu bozar. Fakat kan aldırmak orucu bozmaz.

    19 - Abdestte ağza su verip geri boşalttıktan sonra, arta kalan yaşlığın tükürük ile beraber yutulması orucu bozmaz.
    20 - Dişlerin arasından çıkan kan, az olup tükürük içinde kaybolmakta ise, bu kanın yutulması oruca zarar vermez. Ancak kan tükürüğe galebe çalacak çoğunlukta ise, bunu yutmakla oruç bozulur.

    Oruçlu İçin Mekruh Olan Ve Olmayan Şeyler

    - Bazı âlimlere göre, oruçlu bir kimsenin yaş ve kuru misvak kullanmasında bir sakınca yoktur. Fakat İmam Ebu Yusuf'a göre su ile ıslatılmış bir misvakı kullanmak mekruhtur.
    İmam Şafiî'ye göre, öğleden sonra misvak kullanılması mekruhtur. İhtiyata uygun olan, oruçlu iken hiç misvak kullanmamaktır.

    - Oruçlu kimsenin istincada (büyük abdest temizliğinde) ve abdest alırken ağzına, burnuna su verirken aşırı gitmesi, fazla su doldurup taşırması mekruhtur.

    - Oruçlunun bir özrü bulunmaksızın pişirilen yemeği yalnız ağzı ile tatması mekruhtur. Bir kocanın kötü huylu olması, karısı için bir özürdür, böyle bir kadın, pişireceği yemeğin, yutmaksızın, tadına ve tuzuna bakabilir.

    - Oruçlu bir kimsenin satın alacağı bal ve yağ gibi şeylerin iyi olup olmadığını anlamak için yalnız ağzı ile onlardan tatması mekruhtur. Bir görüşe göre, muhakkak satın alınması gerekiyorsa yahut aldanmaktan korkuluyorsa, boğaza kaçırmamak şartı ile tadına bakılmasında bir mahzur yoktur.

    - Oruçlu kimsenin, sakız çiğnemesi caiz değildir.

    - Oruçlunun kan aldırması, orucunu koruyamayacak şekilde zayıf düşmesinden korkulursa mekruhtur, böyle bir durum söz konusu değilse mekruh olmaz. Bununla beraber bu işi iftardan sonraya bırakmak yerinde bir davranış olur.

    - Ramazanda harareti azaltıp serinlenmek için ağza ve buruna su almak ve soğuk su ile yıkanmak, İmamı Azam'a göre mekruhtur. Çünkü bu şekilde davranılması, yapılan ibadetten bir sıkılma, bir daralma göstermek demektir. İmam Ebû Yûsuf'a göre, böyle yapmak mekruh değildir. Zira böyle yapmakla ibadete yardım edilmiş ve tabiî olarak sıkıntı giderilmiş olur. Fetva da buna göredir.

    - Kendine güvenemeyen bir oruçlunun zevcesini öpmesi ve okşaması mekruhtur.

    - Oruçlu kimsenin cünüb olarak sabahlaması veya gündüzün uyuyup ihtilam olması orucuna zarar vermez. Fakat mümkün olduğu halde geceleyin yıkanmamak mekruhtur.

    - Oruçlu kimsenin gül ve misk gibi kokuları koklaması da mekruh değildir. Sürme çekmesi, bıyık yağı kullanması da mekruh değildir.

    Ancak erkeklerin süs maksadı ile sürme çekmeleri ve bıyıklarına yağ sürmeleri mekruhtur.


    kaza edilmesi gereken oruçlar, kaza edilmesi gerekmeyen oruçlar, oruçla ilgili merak edilen sorular, oruçlu için mekruh olan şeyler, oruçlu için mekruh olmayan şeyler, orucu bozmayan şeyler, orucu bozup kazâ gerektiren durumlar, orucu bozup kefareti gerektiren durumlar, orucu bozup yalnız kazâyı gerektiren durumlar, ramazanda kefareti düşüren haller
#11.09.2008 14:00 0 0 0
  • bu site çok güzel
#11.09.2008 15:03 0 0 0