Haldun Taner - Hikâyelerinden Seçmeler

Son güncelleme: 26.09.2008 00:31
  • HALDUN TANER VE HİKAYELERİ

    Haldun Taner, hikâyelerinde yapma bir edebiyattan ka*çınmayı ve bugünün sosyal meselelerine de değinmeyi amaç edinmiştir. Onun hikâyelerinde mizah ve yergi, güldürme dik*kati çeker. Kahramanlarını kendi şiveleri ile konuşturmaya gay*ret eder. Toplumun aksaklıklarını realist bir şekilde veya gül*dürme yolu ile ortaya koymaya çalışır. Canlı, neşeli bir üslubu vardır. Hikâye kitaplarından bazılarının isimleri şunlardır: Tuş, Ay Işığında Çalışkur, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu.

    HALDUN TANER
    1915-1986 yılları arasında yaşamıştır. Galatasaray Lise*si'ni bitirdikten sonra Heidelberg Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenim görmüştür. Türkiye'ye dönünce, İstan*bul Üniversitesi'nde Alman Dili ve Edebiyatı okumuştur. Ter*cüme gazetesinin başyazarlığını yapmıştır. Milliyet gazetesin*de pazar sohbetlerini yıllarca sürdürmüştür. İlk hikâyesinin adı 'Töhmet' olan yazar, mizah ve yergi gücü yüksek, büyük şehrin yaşamlarını anlatan hikâyeler yazmıştır. Başlıca eserle*ri: Yaşasın Demokrasi, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu, On İki*ye Bir Var, Dışardakiler, Lütfen Dokunmayın'dır.
    HİKÂYELER
    Haldun Taner, hikâyelerinde yapma bir edebiyattan ka*çınmayı ve bugünün sosyal meselelerine de değinmeyi amaç edinmiştir. Onun hikâyelerinde mizah ve yergi, güldürme dik*kati çeker. Kahramanlarını kendi şiveleri ile konuşturmaya gay*ret eder. Toplumun aksaklıklarını realist bir şekilde veya gül*dürme yolu ile ortaya koymaya çalışır. Canlı, neşeli bir üslubu vardır. Hikâye kitaplarından bazılarının isimleri şunlardır: Tuş, Ay Işığında Çalışkur, Şişhaneye Yağmur Yağıyordu.
    Hikâyelerinden Bazılarının Özetleri
    KONÇİNALAR
    Hikâye, yazarın iskambil kâğıtlarını kişileştirip, onlara ha*yali özellikler yüklemesi şeklinde kurgulanmıştır.
    Yazarın iskambil destesinden en sevdiği kâğıt The Joly Jocker'dır. The Joly Jocker'ı uçarı, cambaz, sihirbaz, neşe do*lu bir kişi olarak düşünür. Çünkü bu kâğıtlar her girdikleri oyuna renk ve neşe katmaktadır.
    Destenin en itibarlı kâğıtları, Beyler yani 'As'lardır. Yazar, oldum olası aslardan nefret etmektedir. Onların her birinde bir kral havası vardır. Yazar ise asla as olamayacağı için on*lardan hoşlanmaz.
    Karamaca beyinde uğursuz bir şeyler sezer. Ona göre, onun sarayında karanlık işler çevrilmekte, mahzenlerinde kel*leler uçurulmaktadır.
    İspati beyini ise bir Bizans beyine benzetir.
    Kupa beyi içlerinde kendisini en yakın hissettiğidir. Onu Osmanlı hanedanına mensup olarak hayal eder.
    Karo beyi bir Selçuklu sultanı olmalıdır. Asil, kibar bir ha*vası vardır. Nazik, sevimli biridir.
    Resimli kâğıtlar içinde yazarın en çok kanının ısındığı Ku*pa kızıdır. Kupa kızı; beyaz tenli, etine dolgun, hanım hanım*cık bir kızdır. Liseyi bile okuyamamıştır. Ama dikiş nakış bilir. Evin bütün temizlik işlerini yapar. Evlenince de eşi bulunmaz bir hayat arkadaşı olacaktır. Çünkü bu cins kadınlar çocuk*larına ve kocalarına çok düşkün olurlar. Onunla evlenince kayın, akıllı uslu Kupa oğlu olacaktır ayrıca.
    Babaları Kupa papazı babacan, cana yakın, hoşsohbet bir insandır. Sürekli fıkralar anlatıp güler.
    İspati kızı ise sakin, masum gibi görünür. Fakat içten pa*zarlıklıdır. Ona hiç güven olmaz. Çok temiz gibi görünür; fa*kat ahlaksızın tekidir. Maçanın oğlu ile sinemalara, plajlara gi*der. İspati oğlu ise ablasından beterdir. Sarhoş, kumarbaz bi*ridir.
    Karolara gelince, kişizade, güngörmüş bir ailedir. Baba*lan hariciyeden emeklidir. Kızları matmazellerle el bebek gül bebek büyütülmüştür. Beş senedir İngiliz Filolojisi'ne gider, bir türlü bitiremez. Erkek kardeşi ise oğlandan daha çok kıza benzeyen, şımartılmış, eroin dahi kullanan biridir. Yazar böy*le asil babadan böyle çocukların olduğuna hayıflanır.
    Maçalar bir Ermeni ailesidir. Gedikpaşa'da otururlar. Pe*der, koyu bir Katolik'tir. Oğlu, Mahmutpaşa'da bir tuhafiye iş*letmektedir. Kızı, Maça kızı; esmer, kara kaşlı, kara gözlü biri*dir. Çok tutucudur. Çok kaba sofudur. Ağırbaşlı bir kısmet beklemektedir.
    Resimli kâğıtlardan sonra onlularla dokuzlular gelir. Bun*lar önemli oyunlara katılma imtiyazına sahiptirler. Bu yüzden hâllerinde bir budalalık göze çarpar. Dokuzluları, mabeynci veya stile, uşağa benzetir. Sekizliler ve yedililer ise ancak bah*çıvan yamağı olabilirler.
    Konçinalar'a en son sıra gelir. En pespaye oyunlarda bi*le işe yaramazlar. Oyunları, üzgün ve küskün dışarıdan seyre*derler. Varoluşlarının sebebi, öbür kâğıtlara basamak olmak*tır. Bu yüzden kölelere benzerler.
    Yazar, deste içindeki bu derebeylik sisteminden ve ada*letsizlikten nefret etmektedir. Deste içinde demokrasiyi sağla*yacak parya ile beyleri aynı sınıfta olduracak bir oyun yoktur. Bunu anladığı günden beri yazar, artık her kâğıda eşit değer tanıyan biricik oyun Pasyans dışında oyun oynamamaktadır.

    BİR MOTORDA DÖRT KİŞİ
    Güverteyi aydınlatan loş ışığın altında dört kişi vardır: San saçlı bir kadın, çiğ et kokan bir kasap, kel bir profesör, pipolu bir delikanlı. Hepsinin ortak özelliği, son; vapuru ka*çırdıkları için uykulu kaptana beş lira vererek bu bu motora atlamış olmalarıdır.
    Motor, karanlık bir denizde giderken, her biri kendi içine kapanmış, farklı şeyler düşünmektedir. Esmer delikanlı az ev*vel ayrıldığı kız arkadaşını, profesör tramvayda okuduğu bir makaleyi, kasap toptancının yolladığı son faturayı düşünmek*tedir.
    Sarışın kadın, üşümüş olduğu için içeriye girer. İçeriye gi*rince yanık bir benzin kokusundan başı döner. Bir pencere*nin önüne oturarak dışarıyı seyretmeye başlar. Çamlıca sırt*larında iki uçaksavarın hareketlerini izlerken arka arkaya he*men yakınından bir ateş böceğine benzeyen ışıltılar görür. Bu ışıltıların ardı arkası kesilmez. Birden duyduğu yanık kokusu*nu hatırlayınca "Yangın var!" diye bağırmaya başlar.
    Her yeri bir duman kaplamıştır. Kasap, şaşkınlıktan min*deri kucaklamış, profesör tek can simidini başından geçirmiş*tir. Sarışın kadın, yüzme bilmediğini söyleyerek gence soku*lur, kurtarması için ona yalvarır. Genç de yüzme bilmediğini söyler. Oysa yalnızca kendini kurtarabilecek kadar yüzebile*ceğine inandığı için yalan söylemektedir. Sarışın kadın, feryat içinde kasaba döner. Kasap onu duymaz bile, kurtulursa üç adak adayacağına dair sözler vermektedir. Profesör, ölüm korkusundan beti benzi atmış bir hâldedir. Oysa bugün bir de derste Sokrates'in hayatı bir çırpıda sildiğini anlatmış, kendi*sinin de aynı şeyi yapabileceğini söylemiştir. Sarışın kadın, bu sefer su dolduran çımacıya yalvarmaya başlar.
    Kaptan, olaya müdahale eder. Hepsine kızar. Motordaki sorun hallolmuştur çünkü. Bir süre sonra her şey yoluna gi*rer ve motor aynı hızla çalışmaya başlar. Güverteyi aydınla*tan hüzünlü ampulün altında dört yolcu yine kendi dünya*larına çekilmiş bir hâlde otururlar.
    Sarışın kadın, sessizleşmiş, elleri titrediği için sigara içememektedir. Genç delikanlı, daha masum bir şekilde pipo iç*mektedir. Kasap ise adadığı üç kurbandan vazgeçmeyi vic*danına kabul ettirmeye çalışmaktadır Profesör, esmer deli*kanlı ve kasap sahile inince hemen motordan atlar. Sarışın kadın, yüksek ökçeleri ile atlamakta zorlanınca biraz önce ha*yatını kurtarması için yalvardığı çımacı yardım için elini uza*tır. Sarışın kadın, bu ter kokulu çımacının elinden tutmamak için kendisi atlayarak oradan uzaklaşır.
#26.09.2008 00:31 0 0 0