17 Temmuz 1958 yılında Bitlis iline bağlı Kolongo yaylasında dünyaya geldi. Babası, İslâm dünyasındaki tanınmış İslâm âlimlerinden Mollâ Sadreddin Yüksel hocaefendi, annesi ise, doğunun meşhur şeyhlerinden Norşinli Şeyh Masum Efendi'nin kerimesidir.
Ailecek hicret edip İstanbul'a geldiklerinde Metin dokuz yaşındaydı. Fatih semtine yerleşiyorlar ve aynı yıl Metin Yüksel Akşemseddin ilkokuluna kaydoluyordu. Daha sonra Gelenbevi ortaokuluna devam eder. ortaokulu devam ederken ikinci sınıftan sonra bırakmak ister. Babasının bütün ısrarlarına rağmen okulu bırakır ve İslâm ilmi tahsilini başta babası olmak üzere birçok yakınından alır.
METİN YÜKSEL'İN CİHADI
Bundan sonra Metin Yüksel'i hep cihad faaliyetleri içinde görüyoruz. Hemen hemen Türkiye'nin her bölgesine koşar. En baştadır, en öndedir mitinglerde, yürüyüşlerde. İslâm'ı tebliğ için afiş yapıştırmalar.
Mahalle çevresinde İslâm Cemiyeti kurmuştu Metin Yüksel, hatta mühür bile yaptırmış, mahalledeki, çevredeki insanları İslâm Cemiyet' ine kaydediyordu. Üye yapıyor, kitap veriyordu. Evinin bir odasını mescid yapmış, tahtadan vaaz kürsüsü, müezzin mahfeli, minber yapmıştı. Mahalledeki çocukları çağırıyor, namaz kılıyor ve mevlüt okuyorlar, sonunda da şeker dağıtıyorlardı. Metin Yüksel'in faaliyetleri bunlarla bitmiyor. Fatih akıncılar derneğini kuruyor ve başkanı oluyordu. Bir yerde miting olsa bütün gün çalışıp bunun afişlerini hazırlayıp İstanbul'un afişler ile donatılması işini ayarlıyordu.
Dernekte haftalık seminerler oluyordu. Yazın hava sıcak olduğu için her hafta oluyordu bu seminerler. Bunların yanında bir de "dispanser" açılmıştı. Doktorlar geliyor halka iki gün ücretsiz bakıyorlardı.
Metin Yüksel dünyaya açılmıştı. İran'dan haberler alıyordu ve şehid olmasaydı İran'a gidecekti. Hatta " Yaşasın İran Müslümanlarının Zâlim Şah'a karşı Direnişi" gibi birkaç yazı yazmıştı.
Afişleri kendisi çiziyor, bayrakları kendisi boyuyor ve güzel karikatürler yapıyordu. Yetenekli ve kabiliyetliydi. Karikatürlerini Şevket Eygi "büyük gazetesi" nde neşrederdi.
METİN YÜKSEL'İ NİYE ŞEHİD ETTİLER?
Bunlarla Fatih semti artık kurtarılmış bir bölgeydi. Bu da komünistlerin, faşistlerin vb. idolojilere ait grupların hoşuna gitmiyordu. Çünkü Fatih semti tamamıyla bunlardan temizlenmişti. Sürekli tehdit ediyorlar ve geceleri silahlar sıkıp kaçıyorlardı.
METİN YÜKSEL'İN ŞEHADETİNİN HABERCİSİ
İlk kurşunu 26 Ekim 1977 senesi Salı günü saat 19:00 civarında İstanbul Daruşşafaka Lisesi önünde sekiz kişilik bir komünist grubun silahlı saldırısına uğradığında almıştı. Çıkan çatışmada ikisi karnından olmak üzere üç kurşun yarası alır. Guraba hastanesinde tedavi altına alınıp ameliyat olur. Bir hafta hastanede kalarak sonunda iyileşir. Burada bir olay olur. Ameliyat masasına yattığında doktorların ameliyat için pantolonunu keseceğini anlayınca , ayağa kalkar ve bir tane pantolonum var der , pantolonunu çıkarıp ameliyat masasına tekrar yatar. Daha sonra onu vuranlarda İslâm'a teslim olurlar, kardeş olurlar
Hiçbir şey yıldırmaz Metin Yüksel'i içindeki şehadet aşkıda bitip tükenmez. Sürdürür cihadını her yeri dolaşarak sloganlarla "Şehadet Şehadet Sururi İnkılâbest" , "şehadet bir çağrıdır tüm nesillere ve çağlara"der .
METİN YÜKSEL'İN ŞEHİD EDİLMEDEN ÖNCEKİ SON ZAMANLARI
Metin Yüksel şehid edilmeden son zamanlarında hep bir dergi çıkarma fikri vardı. Ekonomik durumu müsait olmadığı için yapamadı. Bir dergi kapağı hazırlamıştı konusu da "şehadet"ti.
Şehadet şerbetini içmeden bir gün önce İzmir'e gitti. İzmir'e gitmesinin asıl nedeni şuydu; Mehdi Pur, İran konsolosluğunda bir toplantı yapacaktı. Metin'ide çağırmıştı . Metin İzmir'e onun için gitmişti. Perşembe akşamı İstanbul'a dönmüştü.
PERŞEMBE GÜNÜ FATİH SEMTİNDE NE OLMUŞTU?
Akıncıların devamlı gidip geldikleri Fatih'deki hacılar kahvesi faşistler tarafından taranarak baskın yapılmış, bazı Müslümanlar yaralanmışlardı. Daha sonra kahve çıkışında faşistler tarafından ikinci bir saldırı daha yapılmış, demir çubuklarla Müslümanlar hunharca dövülmüştü. Bunların arasında Metin Yüksel'in ağabeyi Müfit Yüksel'de vardı. Bir gün sonra olaylar çıkacağı belliydi zaten.
METİN YÜKSEL'İN ŞEHADETİ
23 Şubat 1979 tarihinde tüm uyarılara rağmen Metin ve arkadaşları Cuma namazına silahsız gitmişlerdi. Faşistlerden bazıları Metin'i takip etmek için namaz kıldılar. Diğerleri ise sinsice pusularını kurmuştu. Cuma namazının bitmesinden sonra herkes çıkıyordu. Metin namazdan sonra sünnetleri kılar, duasını yapar ve camiden çıkar. Avluya geldiği sırada "Metin" diye bir ses işitir ve sol elini uzatarak gel konuşalım der demez alnına müslüman'ım diye geçinen zalimlerin kurşunu isabet eder, sol ayağı bükülür ve yere düşer. Gözü dönmüş zalimler yere düşen Metin'i kin ve nefret kusarcasına , hunharca bir eda ile kurşunları alnına sayıyorlar ve ağzından getirdiği tekbirle dalga geçerek kaçıyorlardı.
Metin Yüksel o anda şehadet şerbetini içmişti. Yaradanının huzuruna varmıştı, hastaneye kaldırmışlardı ama O çoktan şehid olmuştu. Babası Sadreddin Yüksel ağlayarak yanına gelenleri teselli ediyordu
Zalimler daha kısa bir süre önce Edirne'de Erdoğan Tuna kardeşimizi on altı bıçak darbesi ile şehid etmişlerdi. Şehid kardeşimizin vücudundan çıkarılan kurşunlar dört değişik silaha aitti.
METİN YÜKSEL'İN DEFNEDİLİŞİ
Pazar günü öğle saatlerinde Fatih camisine akın akın gelen Müslümanların hüzünlü toplantısına şahit oluyordu herkes, ikindi namazı yaklaşırken tabut omuzlar üzerinde camiye getirildi. Allahû Ekber nidalarıyla karşılandı. İkindi namazında Müslümanlar dışarıda mermerler ve çimenler üzerinde saf bağladılar. Cenaze namazını Mahmud Efendi kıldırdı. Hoca'nın sualine "iyi biliriz" diye haykırırken kardeşleri gözyaşlarını tutamıyorlardı. Ellibin müslümanın katıldığı cenaze namazından sonra İstanbul-Edirnekapı Necatibey Şehidliğinde (Ortabağ mezarlığı 1407 No.lu yer) toprağa verildi.
Baş ucundaki mezar taşına Arapça dörtlük yazılıdır, Türkçeye çevirisi şöyledir;
Yarab! Ruhum, konuk olarak sana geldi
Sen afv-u mağfiretini ona ikram buyur.
Ruhum azabından korktuğu gibi rahmetinden'de ümitlidir
Sen, onu hayal kırıklığına uğratma.
ŞEHADETİNİN ARDINDAN SONRA BASIN ORGANLARI Metin Yüksel'in şehadetinin ardından gazeteler, dergiler günlerce, haftalarca hatta aylarca Metin Yüksel'den söz etti. Bitip tükenmeyen taziye mektupları şehadetinden kaç ay sonra bile devam ediyordu. Her sene şehadetinin gününde Fatih camii avlusunda anmalar, kabri başında fatihalar okumalar ve şehadet geceleri düzenleniyordu. Fatih camii avlusu kırmızılara boyanıyor ve şehidimiz anılıyordu. Bu günde devam etmektedir ve inşallah bundan sonra da devam edecektir.
ŞEHADET BİR ÇAĞRIDIR TÜM NESİLLERE VE ÇAĞLARA
Şirk, küfür, fuhuş, isyan ve tuğyanın hakim bulunduğu bir ortamda yaşamak bahtsızlığı ile karşı karşıya bulunan, günümüz müslüman toplumu içerisinde, gayr-i islâmî böyle bir yapı içerisinde erimeden fıtrât-ı asliyesini mükemmel bir tarzda koruyabilen çok ender bahtiyarlar vardır. Ki, bunlardan biri de hiç şüphesiz Şehid Metin Yüksel'dir. Gençliğinin en heyecanlı yıllarını sadece islâm'a hizmetle, islâm'ın izzet ve haysiyetini korumak gayretiyle geçiren, bunun için de geceli-gündüzlü zindeliğini ve teyakkuz durumunu koruyarak hareket halinde bulunan Merhum Metin Yüksel, fıtrâten islâm inkılabı ile mutabık bir çizgi takip etmiş, adeta islâm Inkılabı'nın tabîî bir uzantısı şeklinde bir hayat ve hareket sergilemiştir.
islâm Inkılabı'nın gerçekleşmesinden sonra, "Pasdarı islâm", (islâm Muhafızı) misyonunu üstlenen, muayyen (malum) merkezleri teslim alma eylemlerini sürdüren İslâm'ın bu yiğit evladı, böylece tağutî güçlerin ve onların bekçilerinin şimşeklerini üzerine çekmiştir. Kendini birçok kez karakollarda, nezarethanelerde bulan Merhum Metin Yüksel, bir ara komünist fraksiyonlardan birinin suikastına uğramış, olayı yaralı olarak atlatabilmiştir
İslâmî bir yafta taşımayı da ihmal etmeyen, tağutî bir düzeni koruma görevini üstlenmeği kendileri için şeref ve iftihar vesilesi kabul eden, fakat ilâhî takdirin azametli cilvesi ile yine hizmet ettikleri ve korudukları tağutî düzen ve güçler tarafından ezilen, aldatılmış, biçare ve zavallı "Kavmiyetçi" mihrâklerce "Büyük Düşman" ve hedef ilan edilen Merhum Metin Yüksel, 23 Şubat 1979 tarihinde Fatih Camii'nde kıldığı "Cum'a" namazını müteâkib çıktığı camii avlusunda, kurşun yağmuruna tutulmuş, böylece şehâdet şerbetini içen milyonluk kafileye iltihak ederek Yüce Mevlâsına kavuşmuştur
Bu kutlu şehâdetiyle Metin Yüksel, gerek ailesi, gerekse bütün müslümanlar için gerçekten de bir iftihar vesilesi olmuş; bundan dolayı da O'nun şehâdet gününün, Türkiye müslümanları için "Şehidler Günü" olarak ilân edilmesi, gayet isabetli olmuştur. Ki; bu vesile ile tüm şehitlerimizin hatıralarını yaşatma ve yollarını sürdürme imkânı doğmuştur
Şehâdet yıldönümü vesilesiyle, Merhum Metin Yüksel'i rahmetle anarken, aşk ile bağlı olduğu "İslâm İnkılabı" çizgisinin, "Tek Ümmet" ve cihan-şümul İslâm kardeşliğinin güçlenmesi hususunda, Yüce Rabbimizin sonsuz rahmetini ve nusretini niyaz eyleriz
Şubat ayında Metin Yüksel'i hatırlarız;yiğit metin'i,mücahit metin'i,şehid metin'i...
Her senenin 23 Şubatında metin,bir kere daha düşer yüzbinlerin yüreğinde kara toğrağa.o bir karanfildir,şehidler bağında.o bir semboldür yaşayanların ahında...
23Şubat 1979cuma...cuma namazında fatih camii yine çok kalabalı.yürekleri pırıl pırıl aydınlık namaz kılanların.iranlı müslümanların gerçekleştirdikleri inkılap ve afganistanı işgal eden ruslar'a karşı afgan mücahidlerinin destansı savaşları bütün müslümanların bayramı olmuştu.
fatih caminin avlusunda yer yer kar kalıntıları vardı.hava kış gününün soğuğunu taşıyordu cemaat camide namaz kılarken avluda beş heyecanlı kişi dolaşıyordu.havaya karışan nefesleri duman duman çıkıyordu.kararmış yüzlerindeki gözlerinin akları da karaya çalmıştı.
-metini gördüm.karadeniz yurdu tarafına yakın,hemen kapının yanında oturuyor.
-camiden çıkıştı ben yanına giderim.siz şurada ilerde durun.ben onu o tarafa çekerim sonra da gerkeni yaparız.
-onu topluluktan ayırabilek misin?
-tanıdığı için şüphelenmez.dağılalım.bizi beraber görüp şüphelenmesinler.
cemaat namazı bitirmişti.afganlı mücahidlerinmuzaffer olması için de dua ederek ellerini yüzlerine sürüp camiden çıkmaya başladılar.
metin,cemaatin en önünde bir grup arkadaşıyla beraber camiden dşarı çıktı.merdivenlerden aşağı inerken fatih caminin gölgesinde büyüyen asırlık çınarların dibinden metinin tanıdığı bir yüz,bir münafık;1979'da genç müslümanların hamzasına doğru yaklaşıyordu.kursağında metinin evinde yenmiş yemek vardı,içilmiş su vardı.yabancı değildi bu yaklaşan ,sinsi sinsi kuyruk sallayan bir yaltakçıydı.ve metine sokuldu zavallıca riyakarca söylendi:metin gardaş özel olarak söyleyeceğim şeyler var.
bir cuma gününde kıldığı namazla gönlü bir kere daha arınmış olan yüreği afgan cihadının iran inkılabının heyecanıyla donanan daha bu sabah seyahatten dönen metinin yüreğind düşmanlıklar yoktu.insanlara karşı sevda vardı.ALLAH için sevmek ALLAH için buğz etmek vardı bütün insanlığın kurtuluşu için çarpan zalimlere isyan eden bir yüreği vardı.ve metin daha bu sabah seyahatten dönmüştü cuma namazının coşgusu yüreğindeydi.
-seni dinliyorum.dedi metin gülen gözlerle yirmi yaşın verdiği dinçlikle.
-yalnız konuşmalıyız biraz ayrılalım.
metin kurulmuş pusuyu bilmeden hainin koluna girdi yürüldü arkadaşları geliyordu hain geri baktı onlar gelmesinler dedi.metin arkadaşlarına dönüp
-siz bekleyin dedi.gözleri yine pırıl pırıldı yüzü gülücüklerle apaydınlıktı.
hainin eli boş durmamıştı.çekti silahı geriye bakan metinin şakağında dayamış ve tetiğine basmıştı.öteki hainler de çıkmıştı ortaya ve ardarda patlamışlardı silahlar.metin yükselin bedeni fatih cami avlusuna bir dağ gibi uzanırken keşmirde bir hindu bir müslümanı afganistanda bir kızıl asker bir mücahidi filistinde bir siyonist bir müslüman gerillayı şehid ediyordu.metini şehid edense bir ırkçıydı karanlık güçlerin ISLAM düşmanlarının temsilcileri kaçıyordu ve kaçarken zafer naraları atıyorlardu.
metin yoktu artık genç müslümanların hamzası yoktu.zaman donmuştu kan donmuştu sğuk havaya karışmayan nefes donmuştu.metinin şehadeti dalg dalga yayılmıştı.iranda inkılap çocuklarının,peşaverde afganlı mücahidlerin duvarlarına metin yükselin posteri asılmıştı.
metin! ey metin!daha bir gün önce izmmirde değil miydin?izmirli akıncı kardeşlerinle omuz omuzaydın bütün canı teninde olanlar gibi konuştun,çay içtin ,yemek yedin.bütün kardeşlerin sana gözbebeklerine tatlı tatlı bakıp içleri ısınmıştı sen metin yüksel din ve seni canları gibi seviyorlardı.garajdan yolcu ederken bunu bir mecburiyet biliyorlardı.aslında seni bırakmak istemiyorlardı.22 şubat akşamıyla 23 şubat öğleni bu kadar mı uzaktı?asırlar mı vardı yoksa arada.
ya biz?buz kentte:yani erzurumda eksi kırk derecenin altında ve fırtınalı ayaz bir gecenin karanlığında almıştık şehadet haberini donup kalmıştık buz kesmiştik cumhuriyet caddesindeki vakıf evlerinin saçaklarından daha da buz kesmiştik bu vurulan metindi kim kıyabilirdi metin gibi bir yiğide?mekkeli müşrikler hz.hamzayı vurmasına karşılık vahşiye özgürlük vaad etmişlerdi peki metini vuran hain ellerin sahibine ne verilicekti?buz kesilen bedenlerimizin içinde volkanlar kaynıyordu.bu volkan erzurumun buzlarını eritmeye yeterdi.kimdi bu zalim,bu hain,bu satılmış eller?
bazılarımız, bazılarımızın önlerine dikildi:biz ki babanın suçundan dolayı çocuklarının günahkar kabul etmeyen bir davanın erleriyiz.istanbul'da ki bir hainin hesabını erzurumdakine nasıl sorarız?bedenlerimiz buza kesip,yüreklerimizde yangınlar boy verirken yüreklerimiz acılar içinde yanıyor,kavruluyordu.
Metinin şehadet fidanının dalında binlerce metin açmıştı.
FAKAT METİN YÜKSEL TEK BAŞINA BİR ORDUYDU...
M.Ali Tekin :1955 yılında Konya'nın Bozkır İlçesi Kuşca Köyü'nde doğdum. Ailemle birlikte 1964 yılında İstanbul Fatih'e göç ettim. Aşemsettin İlkokulu'nu bitirdikten sonra 1969 yılında İstanbul İmam Hatip okuluna kaydoldum. 1978 yılında iki yıl gecikmeli olarak mezun oldum. Aynı yıl Ankara Ün. İlahiyat Fakültesi'ne girdim. 1980 yılında pasaportsuz, dağlardan kaçak olarak, Afganistan cephesine gittim. Herat şehri yakınlarında, Rus kuşatması esnasında dağdan düşüp yaralandım ve iki buçuk ay İran'ın Meşhed şehrinde tedavi gördüm. Daha sonra Türkiye'ye dönüp sırasıyla Erzurum Edebiyat Fakültesi, Ankara Dil-Tarih Coğrafya Fakültesi'nde okudum ve en son olarak İstanbul Edebiyat Fakültesi'nden 1986 yılında mezun oldum. 1990 yılında bir grup arkadaşla birlikte Tevhid Dergisi'ni 3 yıl çıkardık. Tevhid dergisi'nde çalışırken Bosna Hersek'teki savaşı izlemek üzere iki kez Bosna'ya gittim. Daha sonra, 1993 yılında yayına başlayan Haftalık Selam Gazetesi'nin Yazı İşleri Müdürlüğünü yaptım. Selam Gazetesi'nde çalışırken 1995 yılı Haziran Ayı'nda, gazetemizin Ankara Temsilcisi Talip Özçelik ile birlikte, Çeçenistan'a gidip Rus Çeçen savaşını izlemdim. aynı yıl ikinci kez gittiğim Çeçenistan'da Rus askerleri tarafından esir alındık. Sekiz ay Dağıstan'da tutuklu kaldık. Türkiye devletinin girişimleri sonunda 1996 Temmuz ayında serbest bırakıldık. 28 Şubat sürecinde, Selam Gazetesi çalışanlarına yönelik olarak, 2000 yılı Mayıs ayı başlarında yapılan Umut Operasyonu'nda 9 arkadaşımla birlikte göz altına alındık. Önce İstanbul, sonra da Ankara Terörle Mücadele Müdürlüğünde 9 gün sorgulandık.Bu sorgulama bir kitap yazılacak kadar; dehşetli ve tiraji-komik bir şekilde yapıldı. Uğur Mumcu'yu öldürmekle itham edildik ve tutuklanıp Eskişehir Özel tip Cezaevi'ne konulduk. 5 yıllık yargılama sonucunda, Ankara'da 1988-1999 yılları arasında tüm siyasi cinayet ve patlamaları güya gerçekleştiren yasadışı 'Selam Tevhid Örgütü'nün lideri olmaktan, 29 Temmuz 2005 günü 12,5 yıl cezaya çarptırıldım. Mahkeme, 4659 sayılı Topluma Kazandırma Yasası'ndan yararlandırılmamıza karar vererek cezamızı yarı oranında indirerek 6 yıl 3 aya hükmetti. 5 yıl 2 aydır cezaevinde olduğumuz için de tahliye etti.
Hâlen İstanbul'da aylık olarak yayınlanan, Konya Haber Gazetesi'ni çıkarmaktayım.
Metin Yüksel'le tanışmamıza gelince; Metin ile aynı mahallede (Hüsanbey Mahallesi) oturuyorduk. Metin benden daha küçüktü. İkimiz de, Akşemsettin ilkokulunda okuduk. Ben İmam Hatip orta bölümünde okurken MTTB'nin Merkez Ortaöğretim Komitesi'nde Tiyatro Bölümü'nde çalışmalar yaparken, MTTB'de 1974 yılında Metin'i tanıdım. 1976 yılı yaz aylarında Fatih Akıncılar Derneği'nde, Metin Yüksel ile birlikte çalışmaya başladık. Beraberliğimiz Metin'in şehadetine kadar, hiç ayrılmadan sürdü.
"Yaşasın Dünya Müslümanlarının İslami Kıyam ve Mücadelesi!"
.......: Şehid Metin Yüksel'in hayatına kısaca değinebilir misiniz?
M.ALi Tekin : Metin, Bitlis'in Tatvan İlçesi Norşin Köyü'nde 1958 doğdu. Ailesi 1962 yılında İstanbul'a göç etti. Akşemsettin İlkokulu'nu bitirdikten sonra; Gelenbevi Ortaokulu'na kaydoldu. Burada bir sene okuduktan sonra İslami çalışmalarına engel oluyor diye, okulunu terk etti. O yıllarda üniversite gençliğinin kuruluşu olan MTTB'nde çalışmalara başladı. Burada kendisinden yaşça çok büyük kimselerle birlikte İslami faaliyetlere katıldı. Diğer taraftan da, yaşı küçük olmasına rağmen, becerikli ve birikimli olduğu için, Milli Nizam Partisi ve daha sonra da Milli Selamet Partisi'nin çalışmalarına destek verdi. 1976 yılında faaliyete başlayan Akıncılar teşkilatı'nın Fatih Şubesi'nin kuruluşunu gerçekleştirdi. Fatih Akıncılar teşkilatı, o dönemin siyasi ortamında; İslami camiada yaptığı çalışmalarla, Tüm Türkiye Müslümanları arasında ünlendi.
"Mutlak Fikrin İktidarı, Kurulacak Mutlaka"
......: Şehid Metin Yüksel'in amacı tam olarak neydi?
M.A.Tekin : Metin Yüksel'in en büyük hedefi; o yıllarda Filistin'de, Afganistan'da, Filipinler'de, Eritre'de mücadele veren Müslümanlarla birlikte savaşmaktı. Hatta bu hususta 5 arkadaşıyla ahitleşip ve şehid olmasaydı; Türkiye'nin Doğubeyazıt sınırından kaçak olarak İran'a geçip, bir müddet İran'da kaldıktan sonra Afganistan'a; orada bir müddet kaldıktan sonra sırasıyla Filipinler'e, Eritre'ye ve Filistin'e giderek; oradaki Müslümanlarla birlikte savaşa katılmayı ve şehid olmazsa Türkiye'ye dönüp çalışmalar yapmayı planlamıştı, hayal ediyordu.
"Sen Oradan Kıracaksın Zincirleri Biz Buradan Kıracağız Zincirleri"
....... : İslam'ın ırkçılığa bakışını biliyoruz. "Irkçılık davası güdenler ve bu dava üzerine savaşanlar bizden değildir" hadisince şehidin ırkçılığa bakış açısını anlatabilir misiniz?
M.A.Tekin : Metin'in her mevzuda olduğu gibi bu konuda da bakış açısının temelini İslami anlayış oluşturuyordu. Metin'in bütün hayatı her türlü zulme karşı çalışmayla geçti. Irkçılık davası da Anadolu toplumunu parçalayan bir zulüm aracı olduğunu söylerdi. Metin, yıllarca ümmet bilincini oluşturmak için, o yıllarda yapılan miting ve izinsiz gösterilerde, 4 dilde slogan attırırdı. "Müslümanlar Kardeştir", sloganını Türkçe, İngilizce, Arapça ve Kürtçe olarak atardık. Bu sloganlardan da açıkça belli olmaktadır ki; Metin Yüksel için herhangi bir ırk, kavim ön planda değildir. Metin Yüksel'in tek önceliği vardı: İslam.
"En Büyük İbadet Hakkı Müdafaa Etmektir"
........ : Şehid Metin Yüksel'in mezhepler arasındaki çatışmalara karşı bakışı nasıldı?
M.A.Tekin : Metin Yüksel'in yaşadığı dönemde, her şeyin bağnazlığı toplumlara hakimdi. O dönem Türkiye'deki İslami hareketleri şöyle bir inceleyecek olursak klasik bir Ehl-i Sünnet anlayışından öte, bağnaz bir Ehl-i Sünnet anlayışının hâkim olduğunu görürüz. 'Dört Hak Mezheb' diye bir tabir vardır. Bu tabir o dönemlerde çok revaçta idi. Bu anlayışın dışında bir fikir dillendirdiğinizde, tüm İslami çevreler tarafından 'sapıklık'la itham edilirdiniz. 1977 yılının başlarında İran'daki İslami Hareket'in miting ve eylemleri Türkiye'de duyulmaya başladıktan sonra; Metin Yüksel bu hareket ile ilgili olarak, Muhterem babasından aldığı 'İran'daki halk Müslümandır. Şii mezhebinden olmakla birlikte onlar İslam dairesi içindedir.' Fetvasına göre haraket etmiştir. O güne kadar, çeşitli vesilelerle Filistin, Filipin, Moro, Eritre, Keşmir vb hareketlere nasıl destek verdiyse; İran'daki İslami hareketede destek vermiştir. Yani İran halkının mezhebine değil, İslami değerlerine göre hareket ederek, onlara destek vermek zorunluluğunu hissetmiştir. Metin Yüksel, bir harekete destek vereceği zaman, o hareketin İslami olup olmadığına bakardı. İslami bir hareket olduğuna kanaat getirirse, o harekete elinden gelen desteği vermeyi kendine şiar edinmişti.
"Şehadet Bir Çağrıdır Tüm Nesillere Ve Çağlara"
İslami Yöneliş : Şehid'in Kudüs davası ile ilgili düşüncelerini anlatabilir misiniz?
M.A.Tekin : MetinYüksel'i en çok etkileyen hareketlerden birisi ve belkide birincisi Filistin'deki İslami mücadeledir. Filistin'deki mücadeleye candan destek vermiştir. Filistin'deki İslami mücadelenin ana ekseninin Kudüs'ün kurtuluşu olduğu idraki içerisindeydi. Mescid-i Aksa'nın kurtuluşunu görmek, en çok arzuladığı şeylerden birisiydi.
"Uzlaşma Yok Son Çağrımızı Yapıyoruz! Ya ALLAH Nizamının Vakarlı Çizgisi, Ya da Hiç Biri..."
....... : Metin Yüksel'in ideal Müslüman kişiliği hakkında neler söylersiniz?
M.A.Tekin : Metin Yüksel'in ideal Müslüman tipi: dünyanın neresinde bir İslami hareket varsa; oradaki Müslümanlara destek vermek için, elinden gelen gayreti gösteren bir anlayışa sahip kişiliktir.
Bekle Çocuk! Uzanıyor namluya öpülesi eller
Geliyor! Can pahası, kan pahası
İnsanca yaşamak isteyen ve yaşatmak isteyenler.
.........: Şehid Metin Yüksel zamanında akıncılar ve ülkücüler arasındaki ilişki ve iletişim nasıldı? İslami kılıflar altında hareket eden ülkücülük akımına karşı safımızı nasıl belli etmeliyiz ?
M.A.Tekin : Metin Yüksel'in yaşadığı dönem, sıcak savaş diyebileceğimiz bir dönemdi. O günün Türkiyesi'nde tüm siyasi hareketler birbirlerine karşı çok acımasız bir karşıtlık içindeydi. Böyle bir atmosferi düşünün; öylesi bir atmosferde karşıt hareketlere mensup kişilere karşı, mümkün olabilecek yumuşaklıkta bir ilişki biçimini benimsemişti. Bu yumuşak davranış, biçimine en canlı misal olarak, kendisini şehid eden Ali Bilir'i Fatih camii avlusunda, tam bir yıl önce, bir gece yarısı, benim de şahid olduğum biranda silahını aldı. Ve O'na 'buralarda silahla dolaşılmayacağını söylemedik mi? Buralarda herkes emin bir şekilde dolaşabilmesi için, bu bölgelerde silahla dolaşılmayacak demedik mi? Niye silahla buralara geliyorsun? Bir daha silahla buralara gelmeyeceksin' diyerek, sadece silahını aldı. Kendisine başkaca hiçbir şey demedi ve gitmesine izin verdi. Bu olayın hemen akabinde Ali Bilir, Mahmut Efendi hazretlerine giderek, durumu anlatmış ve silahını istetmişti. Mahmut Efendi'nin Metin'e gönderdiği elçi vasıtasıyla silahını geri vermişti.
Buradan şunu anlatmak istiyorum, Metin Yüksel; Ülkücülük adı altında kavmiyetçilik, ırkçılık yapanlara karşıydı. Yoksa, ülkesini, bu toprakların insanını sevmeye hiçbir zaman karşı değildi.
"Çin'in veya dünyanın herhangi bir yerinde, Müslümanın ayağına batan bir dikenin acısını, bütün dünya Müslümanları paylaşması lâzımdır."
........ : Metin Yüksel'in bir dergi hayali vardı. Hatta kapağını hazırladığını fakat maddi durum yetersizliğinden bu dergiyi çıkaramadığını biliyoruz. Şehidimizin çıkarmak istediği bu derginin içeriği hakkında bilgi verebilir misiniz?
M.A.Tekin : Metin Yüksel, 1976 yılında o günlerin en duyarlı dergisi olarak gördüğü 'Gölge'yi Anadolu'nun hemen her tarafında dağıtmıştı. Bu dergiyi Türkiye'nin her tarafına yayılması için gereken tüm desteği vermişti. Daha sonra çıkan Şura ve Tevhid isimli haftalık gazetelere de, aynı hassasiyetle destek vermişti. Anadolunun bir çok yerinde bu gazate ve dergileri dağıttığı için, bir çok kereler göz altına alınmıştı. Hatta bir keresinde Sivas'ta tutuklanıp, kısa bir süre hapis de yatmıştı.
Metin Yüksel'in destek verdiği ve gönlündeki gazete ve dergilerin ana özelliğini kısaca şöyle özetleyebiliriz.: İslami hassasiyete sahip, mezhep ve meşrep asabiyeti olmayan, tavizsiz bir tebliğ dilini ve söylemi yakalamış olması.
"Her şey aydınlığa çıkmak için, her şey 'Mutlak Bir' için,
Her şey İslam için!"
......... : Hocam biliyoruz ki Metin Yüksel son yıllarda arkadaşlarının çoğu tarafından terkedilmişti... İftiralar vs. sözkonusuydu. Bu söylenen sözlere ve olaylara nasıl bir tavırla karşılık vermişti?
M.A.Tekin : Evet, Fatih Akıncılar Derneği dernekler Masası tarafından süresiz kapatılmıştı. Şehid olmadan 7-8 ay önce Metin Yüksel hakkında; mesnedsiz iftiralar atılmıştı. O günlerde Bu iftiraları duymuş ve biraz da inanmış olan Ağabeyi Edip yüksel bana gelip, 'Bu durum nedir?' diye sorduğunda ben kendisine, ayrıntılı olarak durumu anlatıp, söylentilerin doğru olmadığını ve iftira olduğunu anlatmama rağmen ikna edemediğim için; Metin Yüksel'in kaldığı söylentilerin cereyan ettiği, o zaman Yalova'nın nisbeten ıssız bir bölgesi olan Çınarcık'a götürdüm. Orada metin Yüksel'in kaldığı yere gittik. Anlatılanların çok etkisinde kalmış olacak ki; Metin'in yaşadığı yeri ve neler yaptığını gördükten sonra; sahilde Metin'le yürüyerek konuşmaya başladığında Metin'e bir tokat attı. Metin, kendisine karşılık vermedi, ve aklımda kaldığı kadarıyla şu mahiyette sözler sarfetti: 'Sen birilerinin dolmuşuna binip, buraya gelmişsin. Başkalarının dolmuşuna binme. Eğer Ağabeyim olmasaydın senin bu yaptığını karşılıksız bırakmazdım.' Ben Reisle konuşup, bir iki saat sonra Edip ile İstanbul'a döndüm.
Metin yaz mevsimi bittikten sonra oradan İstanbul'a döndü. O sıralarda Fatih Akıncılar Derneği, valilik tarafından açılma izni verildi. Derneğin olağan genel kurul seçimleri yapılması da gerekiyordu. Metin Yüksel hakkındaki iftiralar maalesef etkisini göstermiş, Fatih Akıncıları içerisinde, çok küçük bir azınlık hariç, çoğunluğu iftiralardan etkilenmiş, Metin'e karşı bir cephe oluşmuştu. Zaten iki elin parmakları kadar olan Metin'e güvenenler, etrafında yer almıştı. O'nu yalnız bırakmadık. Metin, o aylarda İran ve Afganistan Müslümanlarının mücadelelerine destek vermek için; önce İran'a gidip bir müddet mücadeleye destek verdikten sonra, Afganstan'a geçmek istiyordu. Oradaki mücadeleye de destek verip; eğer şehid olmazsak Filipinlere gideriz. Oradan da dönmek nasip olursa, Filistin'e gitmeyi düşünüyordu, daha doğrusu bu arzu ile yanıp tutuşuyordu diyebiliriz. İşte tam bu sırada bu iftiralar atılmıştı. Muhalif grubu, istediği anda etkisiz hâle getirebilirdi.Bir kaç kere bunu birlikte müzakere bile ettik. Sonra şunu söyledi: 'Biz onlar gibi dar görüşlü değiliz. Onlara engel olmayacağım ve Genel kurulda onlara oy verip seçilmelerini sağlayacağım. Afganistan, İran Müslümanlarına destek vermeye gidelim, enerjimizi oralara hasredelim' diyerek, muhalifleri ekarte etmekten vazgeçti ve öyle de yaptı. Seçimlerde muhalif gruba engel olmadı ve seçilmelerini sağladı. O seçimden sonra da Ankara'ya gittik ve şehid olmadan, 15 gün öncesine kadar da Ankara'da kaldık.
"Hakkın Ordularının Saflarına Katılın.."
........ : Şehadet en büyük aşk, şehid en büyük aşıktır. Fakat şehid şehadeti körü körüne istemez.İslam bayrağının yeryüzünde özgürce dalgalanması için bu görevi üzerine alır. Şehidimizin şehidlere sahip çıkma bilincini anlatabilir misiniz?
M.A.Tekin : Metin Yüksel'in en çok arzuladığı şey şehidlikti. Erdoğan Tuna, Edirne'de şehid edildikten sonra O'nunla ilgili olarak, Fatih, Şehzadebaşı ve Beyazıt civarındaki duvarlara, şehadetiyle ilgili yazılar yazmamızı emretmişti ve birlikte bu yazıları yazmıştık. Yazdığımız duvar yazılarını bir hafta kadar gece nöbeti tutarak, silinmeden kalmasını sağlamıştık. Bizimle birlikte gece bu yazıları korumak için devriyeye çıkar, o duvar yazılarının üzerine yazı yazılmasını önlemeye gayret gösterirdi.
Sen Eritre'desin çocuk, sen Moro'da
Sen yıllarca zulmedilensin Azerbaycan'da, Kırım'da
Kan denizinde boğulansın Ortadoğu'da
Mahzunsun Kıbrıs'ta İran'da
Çığlık içimde düğüm, çığlık gözümde yaş
Yitik bir manadır verdiğim savaş.
...... : Şehid Metin Yüksel misali gençlerin bu topraklar üzerinde yetişmesi için neler yapılabilir?
M.A.Tekin : Çok zor bir soru. İslami tebliğ çalışmalarını artırmak için elimizden gelen çalışmaları yapmalıyız.. Bir de Metin Yüksel gibi örnek şahsiyetleri devamlı olarak gündemde tutarak, gençlerimizi Metin Yüksel gibi olmaya özendirmeliyiz.
Türkiye İslami hareketinin ölümsüz önderlerinden Şehid Metin Yüksel'in kitabı yayınlandı. Şehid Metin'in yakın dava arkadaşlarından Mehmed Ali Tekin tarafından yazılan kitap, şehidimizin hayatını ve şahsiyetini bütün yönleriyle ortaya koyuyor.
Böyle diyordu şehid Metin Yüksel... Çağları aydınlatacak yegane yolun ALLAH yolunda ölmek olduğunu haykırdı Fatih Camiinin avlusuna akan temiz kanlarıyla. O aşk ehliydi. Şehadete susamışlığı ve kendisinden sonra gelenlere emanet ettiği mücadele bilinci uğruna hayatını verdiği sevdasıydı...
Metin Yüksel, her zaman kardeşlerinin yardımına koşabilmek ve kardeşlerinin dertlerine derman olabilmek için çaba sarfediyordu. Hayatını İslam Ümmetininin dirilişine adamıştı. Mahalle mahalle, şehir şehir koşuyordu İslam'ı tebliğ edebilmek için.
Metin bir gün gençlerle ders yaparken diğer bir gün fakirlere yardım için koşuyordu. Bir gün mitingde en önde yürürken diğer bir gün Müslümanların izzetini korumak için İslama savaş açanlara karşı mücadele veriyordu.
İslam coğrafyasındaki olayları çok iyi takip edip, zulüm gören kardeşlerine destek için en önde haykırıyordu hakkı. Şehidlerin ardından imrenerek bakardı hep. ''Şehadet inkılabın habercisidir'' diyordu. Cihadı kuşanıp, Şehadeti koymuştu dualarının başına.
Daruşşafaka Lisesinin önünde kurşunlandığında Şehadet şerbetinin tadını hissetmişti... Koministlerin silahından çıkan üç kurşun vucuduna isabet etmişti. Davası için yaptığı faaliyetlerde hiç bir zaman korkmadı, geri durmadı, tereddüt etmedi Metin. Kafirlerin karşısında Uhud Dağı gibi Dimdik ayakta durdu. Mücadelesini hayatının sonuna kadar yılmadan, yorulmadan devam ettirdi. Geceleri kendi eliyle hazırladığı afişlerle Fatih'i süslerken, gündüzlerini de İslam Davasının daha çok insana ulaşması için çalışıyor, gençleri organize ediyor. Fatih Akıncılarının İyiliği Emreden ve Kötülüğü yasaklayan, eşsiz bir Kur'an nesli olması için elinden geleni yapıyordu. Hayatının hiç bir döneminde boş durmadı. O her zaman zulmün bu kadar yaygınlaştığı bir asırda Müslümanım diyen bir kimsenin boş durmasının mümkün olmadığını söylerdi. Arkadaşları bile onun bu azmi karşısında hayretlerini gizleyemiyorlardı.
Metin ağabeyimiz şehadeti arzuluyordu ve bu emeline kavuşmak için çok çalışması gerektiğinin farkındaydı. Resulullah'ın yasakladığı Kavmiyetçilik/Milliyetçilik davası güdenler ile yapılan bir çok kavgaya katılmıştı. Şehadetinden bir kaç gün önce gerçekleşen kavgada milliyetçilerin elindeki bütün silahları toplamıştı. Daha sonra bu silahları onlara geri vermişti.
Ve 23 Şubat 1979 Cuma...
Soğuk bir Şubat günü... Fatih camii avlusunda insanlar cuma namazı için hazırlık yaparken, Metin'de arkadaşlarıyla birlikte Camiin yakınındaki Vakıflar Yurdunda abdestini almış, arkadaşları ile birlikte Fatih Camiine doğru yola çıkıyordu. Silahını yanına almakla almamak arasında gitti geldi. Allahın evine ibadet amaçlı gittiğini düşündü ve silahını bıraktı.
Ağır adımlarla Fatih Camiine doğru yürüdü. İçinde tarif edemediği bir his, adını koyamadığı bir duygu vardı. Namazını kıldıktan sonra uzunca dua etti... Camiiden çıkmak için yavaş adımlarla kapıya yürüdü, ayakkabılarını aldı ve Unkapanı tarafındaki büyük kapıdan dışarı çıktı. Merdivenleri yavaş yavaş indi ve Malta tarafındaki kapıya yöneldi, bir kaç adım atmıştı ki Cami avlusu ''Metin'' sesiyle titredi. Arkasını döndü ve sesin geldiği yöne doğru baktı. Bir el silah sesi duyuldu Cami avlusunda. Yere düşmeden evvel Tekbir getirdi Metin... Ve Allah'ın arzı bir kez daha hayatına imanına şahid tutan bir yiğidin haykırışıyla sarsıldı... Olduğu yere yığıldı Metin... Kalleşçe arkadan vurmayı şiar edinenler yere düşen Metin'in başına iki kurşun daha sıktılar... Bir karışıklık oldu avluda... Karışıklıktan istifade eden karanlık yüzlü katiller münafıkça bir tavırla tekbirler getirerek kaçtılar...
Dünyada kalanların telaşesine ve içinde bulundukları kaosa inat, Metin Allah'ın yalnızca şehidlere nasib ettiği bir iç huzur ile, özlemini çektiği şehadete kavuşuyor ve Rabbinin cennetlerine kanatlanıyordu... Tarih bir kez daha, Tevhid Mücadelesinin sancaktarlığını yapan yiğit bir gencin verdiği söze sadık kalışını kaydediyor ve O'nun mücadelesini kendinden sonra gelenlere emanet ediyordu...
Metin Cennete'e kanatlandı... İyi insanların onurlu ölümlerle Rablerine kavuşmalarının gerekliliğini hatırlatarak gitti... Açıkta kalan gözleri ile tamamlanmış, zafere ulaşmamış bir kavgayı bize emanet ederek gitti... Şehadetin ucuz olmadığını, Şehid olabilmek için ancak bir şehid gibi yaşamanın şart olduğunu öğreterek gitti... Gidişiyle de bir ders verdi bize... Ve kanı, filizlenmek için kanını bekleyen bir neslin toprağını bereketlendirdi...
O bizim öğretmenizdi... Karlı ve soğuk bir Şubat Günü, Fatih Camiinin avlusuna dökülen kanlarıyla bize son dersini verdi... Ve gitti...
29 sene geçti Metin Yüksel'in bir cemre gibi toprağa düşmesinin üzerinden... Ve bugün, yüzlerce Metin, tevhid sancağını dalgalandırmak için canlarını vermeye hazır olduklarını haykırmaktadırlar... Karanlığın dünyanın dört bir yanına yayıldığı 21.Asırda insanları İslam Medeniyetinin aydınlığına davet etmek için, Metin'in açtığı yolda kararlı adımlarla yürüyen binler vardır şimdi meydanlarda... Ve Ahzab 23'ün taptaze tefsiri ile bir kez daha sarsılır dünya...
"Mü'minlerden öyle erler vardır ki, Allah'a verdikleri söze sadık kaldılar ve şehid oldular...Kimileri de şehitlik beklemektedir... Onlar hiç bir surette sözlerini değiştirmemiştirler." (Ahzab 23