Beyin Göçü

Son güncelleme: 02.11.2022 18:06
  • Ülkemizin hangi temel sorununa çözüm üretmek üzere yurtdışına öğrenci
    gönderildi?
    Ülkemiz belirli aralıklarla geleceğin yetişkin bilim adamlarını
    yetiştirmek için yurt dışına eleman göndermektedir. Kimi YÖK, kimi Milli
    Eğitim Bakanlığı kimi de TÜBİTAK bursları ile gönderildi. İyi niyetle
    başlayan bu projeler maalesef birbirinden kopuk bir şekilde başladı ve şimdi
    sonuçlarının da aynı şekilde koordinesiz olduğu görülmektedir. Ben de o
    dönemde bu furyadan geçtim. Kim hangi amaçla ve gelecekte hangi sorunu
    çözmek üzere gönderildi hiç mi hiç ne soran ne de tartışan oldu.
    Hiçbir kıstasa bağlı olmadan gönderilen öğrencilerin bir kısmı
    çalışmalarını bitirip yurda döndü; bir kısmı bitiremedi, utancından bir daha
    yurda dönemedi. Bu şekilde gönderilenlerin bir kısmı da sonradan kimi
    örgütlerle ilişkisi olduğu gerekçesiyle çalışmalarının yarısında geri
    çağrıldı, bu arada kurunun yanında yaş da yandı. Peki, kimse sormadı mı?
    Kim bunları seçti? Bu gençler yeterli mi değil mi? Ülkenin hangi bilimsel
    eksiğini kapatmak üzere seçildiler. Bu şekilde gönderilen gençler mi
    suçlu, yoksa bunların üzerinden siyasi rant peşinde koşanlar mı?
    Bilindiği gibi Amerika'da 3000 küsur üniversite var ve bir kısmı bizim
    yüksek okullardan daha düşük düzeyde ve sıkça duyulur, para ile diploma
    da veriliyor diye. Maalesef kendine yer bul, yurtdışı bursun hazır
    denildiği dönemde bir çok insan bilerek veya bilmeyerek bir limana yanaşmak
    zorunda kaldı.
    Yırtışından başarı ile dönen bilim adamları ne yapıyorlar?
    Giden gençlerden bir kısmı gerçekten başarılı olduğu için söz konusu
    üniversitelerde ses getiren çalışmalar yapmışlardır. Asıl sorunu
    doktorasını tamamlayıp yurda dönen başarılı bilim adamları yaşadılar ve
    yaşıyorlar. Yurda dönen genç bilimciler adına gönderildikleri üniversitelere
    gittiler ve çoğunun şimdi ne durumda olduğunu siz tahmin edin. Şimdilik
    çoğu üniversite ortamlarının maalesef sekter tutumları nedeniyle kadro
    alamamış, kimi yurtdışına kaçma planı yapıyor kimisi de üniversitelerde
    Ar-Gör veya Yard. Doç. kadrosunda ders veriyor. Çoğu, olanaksızlıklar
    nedeniyle araştırma yapamıyor. Çünkü altyapı yok, yeterince destek
    sağlayacak ortam yok. Kimi baştan karşılıklı önyargılardan dolayı intibak
    sağlayamamıştır. Yurtdışında iyi eğitim alarak dönen bu insanlar doğru
    yer ve imkân tanınmadığı için ne ülke olarak onlardan yararlanılabiliyor
    ne de onlar kendilerini ortaya koyabiliyorlar. Maalesef çok dinamik ve
    taze bilgi ile gelen ve gelecek vadeden bu gençler kapasitelerini
    kullanabilecek ortam bulamadılar. Bütün dünya üniversite yönetimleri en iyi
    bilim adamını kapmak için yarış halinde iken bizde "yönetime yardımcı
    olursan veya yakın isen kadro var, yoksa beklersin", türünden adam
    sendeci yaklaşımlarla bilim insanları gerekli ilginin gösterilmemesi sonucu
    hevesleri tüketilmektedir. Bu konuya ilişkin acı bir haber 18 /12/2004
    tarihli Cumhuriyet gazetesinde Doç. Dr. Neva Çiftçioğlu'nun ülkemizdeki
    üniversitelerde "kadro bulamadığı" için NASA'dan araştırma yapmak için
    çağrıldığını belirtmektedir. Sayın Çiftçioğlu "nanobakteri" konusu gibi
    popüler bir konuda başarılı çalışma yapıyor ülkemizin bu tür gençleri
    değerlendirmek diye bir kaygısı yok. Maalesef ülkemiz bilim kurumlarının
    sürekli bilimsel falitleri canlı ve dinamik olarak sürdürecek bir
    sistemi bulunmamaktadır. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sürekli kadro yerine
    post-dok programı ile belirli sürelerde kafasında projeleri olanlara
    şans tanınabilir. Eğer kişi iyi ise de sahip çıkılır ve daha fazla olanak
    sunulur. Çünkü üretiyor ve iş yapıyor. Yine maalesef bizde sık yaşanan
    "boynuzun kulağı aşması" istenmediği için bazı birimlerde iyi
    elemanları ya birime almamaktadırlar ya da alınanları bir şekilde
    kaçırmaktadırlar. Bakın bazı birimler yıllarca tek kişi ile yürütülmüş bir başkasının
    akademik aşama yapması bir şekilde engellenmektedir. Böylece birimler
    kişilerin bencil ihtiraslarına kurban edilmektedirler.
    Maalesef bugün ülkemiz yüksek öğretimin en ciddi sorunu bilim adamı
    yetiştirme ve üniversiteye kazandırma konusunda ciddi bir planının ve
    programının olmamasıdır. Yasanı ve ekonominin zorluklarını biliyoruz ancak
    buna rağmen üniversiteler doğru bilim adamı seçimi konusunda iyi bir
    sınav verememişlerdir.
    Acaba YÖK veya TÜBİTAK koordineli olarak bugüne kadar kaç kişi doktora
    yapmak üzere yurtdışına gönderdi?
    Hangi alanlarda gönderildi? Ve Yurtdışına ne kadar para akıtıldı?
    Yurtdışından dönen gençlerden kaçı gerçek anlamda bilimsel proje ve
    yayın üretme yeteneğinde?
    Yeni gönderilecekler için bu ülkenin şu anda ihtiyaç duyduğu bilim
    alanları nelerdir?
    Geleceğe yönelik olarak YÖK, Üniversiteler, TÜBİTAK, TÜBA, DPT ve
    ilgili kuruluşlar arasında bir koordinasyon var mı?
    Yoksa kimsenin diğerlerinin ne yaptığından haberi yok mu?

    Ülkemizin Bilimsel olarak Öncelikli Alanları Nelerdir?
    Örneğin popüler bir alan olan genetik konusunda yurt dışında doktora
    yapmaya gönderil. Yurtdışında doktorasını tamamlamış her üniversitede
    5-10 kişi bulunuyor. Ancak halen bu anlamda ülkemizde sınırlı sayıda gen
    bilimi ya da genel adıyla moleküler biyoloji ve genetik çalışmaları
    yapılmaktadır. Geniş anlamda sorun çözmeye dayalı bir yapılanma proje ve
    program yok. Genelde biraz da toplumsal yapımızdan kaynaklanan "ben, ben"
    bencil yapımızdan dolayı çoğunlukla nokta usulü çalışıyoruz. Sağlıklı
    bir araştırma ortamının kurulması için uzun soluklu olarak takım
    çalışması yapıp bu konuda amaca ve altyapısı uygun olan alanlara dağınık ve
    verimsiz bilim insanlarının toplatılıp uzun süreli hedeflere yönelik
    araştırma yapmak gerekir.
    Daha önce yazdığım "beyin göçü" adlı yazıya yurtdışında değişik
    üniversite ve araştırma kuruluşlarında çalışan onlarca genç bilim insanı açık
    yüreklikle; 1. Bilim yapmak için alt yapı olanakları sağlansın veya
    proje yapmamız için huzurlu çalışma ortamı sağlansın, 2. Yöneticilerin
    kadro ve idari baskısı olmasın, 3. dışarıda aldığımız maaşın yarısını
    versinler seve seve ülkemize gelmeye ve hizmet etmeye hazırız şeklinde
    beyanda bulunmuşlardı. Yurtdışından dönen bir çok arkadaşım kurumlarında
    gerekli ilgiyi görmedikleri için geri gittiklerini bizzat anlatmışlardı.
    Ne denli haklılar, ayrı tartışma konusu.
    Açıkçası soru şu:
    Ülkemizin ve üniversitelerimizin bilim politikası var mı?
    Varsa önceliklerimiz nelerdir? Stratejik, temel ve uygulamalı bilim
    politikalarımız net mi?
    Varsa bu politikaları yürütecek yetişmiş insan kaynağımızı nasıl
    organize edeceğiz?
    Ülkemizin öncelikle bir bilim politikasını oluşturması ki bu konuda
    kısmen TÜBİTAK "vizyon 2023" ile çizmeye çalıştı, ancak bundan kaç kişinin
    haberi var? Devletin ilgili kurumları ve Üniversiteler bu vizyonu ne
    kadar benimsedi ve bunun için ne tür hazırlık yaptıkları belirsiz.
    Bildiğiniz gibi kâğıt üstünde çok güzel yazılmış projeler var, ancak hayata
    geçirme konusunda ciddi sıkıntımız var.

    Üniversitelerin Yurtdışı Büroları Daha Güçlü Konuma Getirilmelidir
    Dünyada bilimsel gelişmişliği olan üniversitelerin en önemli
    merkezlerinden birisi yurtdışı ilişkiler bürolarıdır. Bilgi çağında bilim göçü
    yerine bilim gücü dolaşımı hakim olduğu için uluslar arası bilim
    organizasyonları ile bilim adamı, öğrenci, bilgi dolaşımı yüksek düzeyde
    koordine edilmektedir. Bir çok üniversitede yurtdışı uluslararası ilişkiler
    büroları veya organizasyonları var, ancak maddi desteğin olmamsı yanında
    liyakatin dikkate alınamadığı sık sık şikâyet konusu olmaktadır.
    Mutlaka üniversitelerin yurtdışı ilişkiler büroları konuyu bilen eller
    tarafından çok boyutlu olarak yönetilmesi gerekir. Birkaç dil bilen insanlar
    yanında bilimden anlayan ve diplomat nitelikli yetkin, kültürel
    altyapısı sağlam kişilerle bu büroların yürütülmesi gerekir. Özellikle AB
    sürecinde Sokrates ve Erasmus programları yanında FP6 projelerinin önemi
    nedeniyle üniversitelerin birinci derecede ağırlık vermesi gereken
    birimleridir.
    Ülkemizin milyonlarca dolar vererek yurtdışında yüksek eğitim
    yaptırdığı ciddi derecede potansiyel bilim adamları şu anda dağınık, eli kolu
    bağlı olarak bekliyorlar. Sonra bu gençleri bir araya getirecek bir
    koordinasyon da yok. Bundan dolayı yeterli derecede verim alınamıyor. Bir
    organizasyonla bu insanlar belirli merkezlerde toplanarak biz merkezli
    çalışan iyi yöneticiler ile uzun vadeli projeler üzerinde çalışılabilir
    ve bu ülkemiz biliminin gelişmesi için önemli ufuklar yaratabilir.
    Buralarda gelişen, yayın yapan dünya çapında bilim adamları çıkacağını
    bekliyorum. Aksi takdirde hepimiz iyi niyetle yurtdışından doktoramızı
    tamamlar geliriz, fakat bir süre sonra başta ekonomik kaygılar olmak üzere
    kadro beklentisi vs. nedeniyle kimimiz yurtdışına kaçarız, kimimiz de
    sisteme uyumaya çalışırız. Dışarıda gördüğüm başarılı insanlar burada da
    koşullar sağlanırsa bu işi yaparlar. Bu iş çok zor değil. Yeter ki
    istensin.
    Bu da ülkemizin bilim politikası ve bilim kuruluşlarının doğru
    yönetilmesi ile doğrudan ilgilidir. Maalesef ülkemiz bu konuda verimsiz bir
    tablo sergilemektedir. Daha öncede belirttiğim gibi ülkemiz bilim üreten
    ve bilimden fayda sağlayan bir ülke olmadığı için bilim ve bilim
    adamının önemini kavrayamıyor. Bilimin önemini kavramak için ayrıca bilim
    felsefesine sahip olmamız gerekir. Kısacası AB sürecinde sık sık adını
    kullandığımız ancak hakkında bir cümle bile okumadığımız Sokrates ve
    Erasmus'un ne yapmak istediğini bilmemiz gerekir. Maalesef ülkemiz
    üniversiteleri en önce olması gereken bilim tarihi ve felsefesinden yosun. Hal
    böyle olunca neden dünyadaki ilk 500 sıralamasına giremiyoruz diye
    hayıflanıyoruz.
    Ünlü bir söz vardır "bilim ve sanat takdir edilmediği yerde durmaz"
    diye. Bu takdir halen ülkemizde arzulandığı gibi oluşmadığı için bugün bu
    durumdayız.

#10.04.2005 20:31 1 0 0
  • San’at güzelliğin ifadesidir... Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa müzik, resim ile olursa ressamlık, yontma, oyma ile olursa heykeltraşlık, bina ile olursa mimarlık... olur.

    ATATÜRK
#11.04.2005 13:40 0 0 0
  • Paylaşım için Teşekkürler Ellerine Sağlık Emeğine sağlık
#02.11.2022 18:06 0 0 0