Ardyanım külrengi sisler içinde
yitik bir ülke
Önümde sıcak ve rengarenk
güneşli bahçeler,
Dereler, tepeler gelincik tarlaları
Alı al, moru mor
bin bir türlü çiçekle donanmış köşe bucak.
Güneş ılık ışınlarını cömertçe yolluyor üstümüze
Yemyeşilin orta yerinde
elvan elvan çiçek kümeleri
Taptaze bir bahar,
Sanki toplumsal bir gün başlangıcı,
Sanki ilk kez aydınlanıyor dünya,
ilk kez başlıyor yaşam.
Ama kuşlar
..............ötmüyorlar
..........................ağaçlarda,
Gönlü kırbaçlayan esintıler yok
Uçuşan kelebekler gözükmüyor havada.
Her şey,
her yer çiçeğe kesmiş
türlü türlü cinsten,
türlü türlü kokudan,
türlü türlü renkten.
Güneş nerde belli değil
Gök masmavi
Toprak yeşil
Hava ılık
Rüzgar esmiyor neden?
Uzaklarda dereler
Derelerden sular akıyor mu
bilemiyorum?
Uzaklarda tepeler
Tepelerin ötesinde ne var?
Tepelerin ötesi kış mı, bahar mı
seçemiyorum...
Tepelere doğru uzanan bir asfaltsız yol
yürüyorum yol boyu
yolun orta yerinden
gözlerimi ayırmadan menzilinden
çiçek denizine doğru...
Ardımda bana benzeyen başkaları da var
Beyinlerinde ne saklıyorlar
Neden bir gölge gibi duruyorlar
sağımda solumda bilemiyorum.
Bilemiyorum elleri boş mu dolu mu
Bilemiyorum neden oradalar?..
Nereden gelip nereye gidiyorum
Ne zaman çıktım yola
Ve ne zamandır taban tepiyorum
ulaşmak için oralara.
Elimde pankartım
Dilimde
benim bile
duyamadığım bir garip ıslık ezgisi.
Gözlerimde
bin bir renkte
güneş gibi parlayan güneş dizgisi.
Güneş nerede
Fakat rüzgar esmiyor
Yakıyor sıcak yavaş yavaş
yakıp kavuruyor buharlanarak,
Yolun orta yerinde
yere saplı bir hançer gibi
dimdik duruyorum
Ve kendi kendime soruyorum,
- Yol mu sona erdi
yoksa dizlerimde derman mı tükendi?
Ama pankartım elimde
Yirmilik bir çivi gibi
mıhlamışım pankartımın sapını yere.
Güneş nerede
Neden duyulmuyor kuşların cıvıltıları,
Ya çiçeklerin görkemi işgal etti dünyamı
ya da ağaçlar alıp götürdü onların şarkılarını...
Bir yılan akıyor kıvrılmadan karşımdan
İniyor tepelerden derelere
çıkıyor derelerden tepelere,
Uzuyor, uzuyor, uzuyor
başı bana yaklaşıyor
haber yok arkasından.
Yılan bir ırmak oluyor sonra
akıyor masmavi
akıyor ince belli
alev yeleli
yabani bir tay gibi.
İniyor tepelerden derelere
Çıkıyor derelerden tepelere
Çağlamıyor, köpürmüyor, dağılmıyor suları
Aşıyor tırmanarak yamaçlardan
Koşuyor düşe kalka çukurlardan
İnletiyor koyakları gök gürültüsüyle
Sürüklüyor dağı taşı tufan kalabalıkları gibi...
Çiçekler dalgalanıyor yerinde
Ama rüzgar esmiyor neden?
Sıcak kavuruyor
tozlu yolun ortasında gövdemi
Ama nerde
bir türlü göremiyorum güneşi.
Yüzlerce sıralar halinde
yekinip yürüyor çiçekler,
karanfiller
.........gelincikler
..................nergisler...
Yaşam iksiri gibi tütüyor çiçekler,
leylaklar
............güller
..................sümbüller...
Gelin alayları gibi beziyorlar tepeleri,
menekşeler
...................yaseminler
.....................................çiğdemler...
Dal dal uzuyorlar göğe doğru
Çeyiz kilimleri gibi beziyorlar toprağı
Esans gibi siniyorlar havaya
Yerden mi sekiyorlar
Gökten mi uçuyorlar
....................
Adımlarını ağır atıyorlar
Yaklaştıkça derinleşiyor gözleri
Havada rüzgar yok
Güneş nerede bellı değil,
Dalgalanıyor saçları denizler gibi
Alınlarında ateşler yanıyor
Dökülüyor gözlerinden ışıklar yıldızlar gibi...
Böceklere ne oldu
görünmüyorlar ortada
Nereye gitti kuşlar
bırakıp şarkılarını ağaçlarda.
Yanımda bana benzeyenler vardı hani
Yok olup gittiler gerilerde
toz gibi dağılarak sisler içinde.
Ve şimdi ben
yapayalnızım
bir tozlu yolun orta yerinde...
Pankartım her zaman elimde dimdik
Pankartıma ne yazmışım hatırlamıyorum,
Pankartım onlar için kuşkusuz
Onları yücelten bir belgi
...................................belki
...................................pankartımdaki,
Belki de karanlıktan firarımın belgesi.
Yakıp kavuruyor güneş,
İri ve ağır adımlarla
yaklaşıyorlar durmadan,
Ateş veriyorlar yüreğime
ellerime
.............yüzlerime
............................gözlerime ateş!
Rüzgar esmiyor
Fakat saçları
ırgalanıyor havada
buğday tarlaları gibi.
Sırma sırma, tül tül olup savruluyor
savrulup yanıyor alev alev elleri...
Bölük bölük çıkıp geliyor ayçiçekleri
Akıyorlar ırmaklarca
Yakıyorlar kalbe düşen ilk sevdalar gibi,
Meltem gibi esiyorlar
Yaklaştıkça renkleniyor gözleri...
Onlar devleşip yaklaştıkça üstüme üstüme
Ben küçülüp uzaklaşıyorum sanki
tozlu yolun gerilerine.
Sanki güneş
tam ense köküme mekan kurmuş
yanıp kavruluyorum.
Üstümden silindir geçmiş gibi yapışmışım yere
Kaynar bir ter boşanıyor her yanımdan
Toz - toprak içinde yapış yapış tenim,
Gürül gürül akıyor terim
sel suları gibi
Şiddetli bir toz istilasında
bayır bayır yanıyor gözlerim...
Gelip başıma dikiliyor ön saftakiler
Konuşmuyorlar hiç, dilleri yok sanki
Sanki "dilsizler" bunlar.
Neden başımı kaldırıp
bakamıyorum gözlerinin içine?
Suçlu muyum yoksa onlara karşı?
Düşünüp bir yanıt bulamıyorum.
Neden sıvışıp gitti benimle yola çıkanlar?
Ben niçin koydum serimi bu yollara?
Ben niçin teptim bunca tozlu yolu?
Niçin
onları selamlamak için
kutsal bir bayrak gibi taşıdım kollarımda
elımden hiç yere düşürmediğim pankartı?..
Garip bir nesneye
bakar gibi bakıyorlar bana,
Tekrar tekrar okuyorlar pankartımı,
İki çelik mengene el yapışıyor kollarımdan
Tutup kaldırıyorlar yerden
Tatlı bir serinlik çarpıyor suratıma.
Yanıyor gözbebekleri kıvılcımlanarak,
Çeviriyorlar başlarını günbatımına
Bakıyorum
güneş akşam kızıllığı içinde
kocaman bir kan portakalı gibi
salınıp kalmış ufkun üstünde.
Dalgalanıp uçuyorlar güneşe doğru
akın - akın,
Saçları savruluyor havada,
Esiyor rüzgar serinleterek efil- efil,
Bir demet gül oluyorlar
bir demet kızıl karanfil...