Vakıfların Önemi

Son güncelleme: 12.02.2010 14:45
  • Vakıf......: Alıkoyma, hapsetme, durdurma.
    Vâkıf......: Vakıf yapan.
    Mevkûf...: Vakfedilen şey
    Nâzır......: Vakfı denetleyen, kontrol eden
    Vakfiye...: Vakıf şartlarının yazılı olduğu belge
    Mütevelli.: Vakfın yürütülmesinden sorumlu olan heyet,

    Vakfın Tarihçesi:

    Yapılan araştırmalara göre, vakıf müessesinin tarihi çok eskilere dayanmaktadır. Yalnız doğuda değil, batıda da eski çağlarda kurulmuş olan vakıflar görülür. Kâmil manada ilk vakfın temeli, Müslümanlar tarafından atılmıştır. İslâm'da ilk vakfı, Peygamber Efendimiz yapmıştır. Şöyle ki; kendi hurma bahçesini Müslümanlığı koruma amacıyla vakfetmiş ve "Sevdiğiniz mallardan infak etmedikçe cennet sevabına nâil olamazsınız..." mealindeki ayeti okumuştur.

    İnsanları Vakfa İten Sebepler

    İnsanları vakfa iten sebeplerin başında Allah'ın rızasını kazanmak gelir. "İnsanoğlu öldüğü zaman amel defteri kapanır, ancak şu üç sınıf müstesna;
    1- Hayırlı evlat yetiştiren
    2- İlmi eser telif eden
    3- İnsan ve hayvanların yararlanabileceği çeşitli eserler bırakanlar."

    "Sizin en hayırlınız, insanlara faydası dokunandır." "Bir milletin efendisi ona hizmet edendir..." gibi prensipleri kendisine şiâr edinen ecdât, vakıf müesseseleri kurmada âdeta birbirleriyle yarışır hale gelmiştir.

    İnsanları vakfa iten sebeplerin başında insan fıtratında mevcut olan ölümsüzlük duygusu gelir. İnsan vardır doğar, büyür ve ölür. İnsan vardır, doğar, büyür fakat ölmez. Eserleriyle, hizmetleriyle gönüllerde yaşar. İşte öldüğü hâlde ölmeyen insanların başında bu vakıf eserleri bizlere bırakanlar gelmektedir...

    Vakıfların Gayesi:

    Vakıfların üç temel gayesi vardır.
    1- İnsanların saadeti
    2- Dünyanın imarı
    3- Allah'ın rızasını kazanmaktır.

    Ecdâdımızın kurmuş olduğu vakıflar.
    1- Camiler, mescitler... (Bu topraklar üzerinde birer mühür gibidir.)
    2- Medreseler, mektepler, kütüphaneler... (İlim ve irfanın belgesidir.)
    3- Çeşmeler, havuzlar, kuyular... (Zarâfetin ve bediî zevklerin belirtisidir.)
    4- Kervansaraylar, hastaneler, mer'alar... (Bunlar da insan ve hayvanlara verilen değerlerin bir başka göstergesidir.)

    Ayrıca;
    •Yolda kalanlara, ilimlerle uğraşanlara yardım vakfı.
    • Fakir kızlara çeyiz hazırlama vakfı.
    •Yoksul ve kimsesizlerin cenazesini kaldırma vakfı.
    •Esirleri azat etme, onların ihtiyaçlarını karşılama vakfı.
    •Hasta leyleklerin bakımı ve tedavisi için,
    Bursa'da ki Guruba-ı Hane-i LAKLAKAN Hastanesi vakfı.
    •Kitapların ciltlenmesi vakfı.
    •Kaldırımların bakılması ve onarılması vakfı.
    •Öksüz çocukları emzirme ve büyütme vakfı.
    •Sokakları aydınlatma, temizleme ve gece bekçisi görevlendirme vakfı.
    •Çocukları gezdirme ve meyve yedirme vakfı.
    •Camilerin ve medreselerin duvar yosunlarını temizleme vakfı.
    •Su dağıtma vakfı.
    •Güreş ve ok meydanları hazırlama vakfı.
    •Mola taşı dikme vakfı. (hamallar dinlenmesi için)
    •Sadaka Taşı.

    Kısaca, dünyaya gelen bir çocuk vakıf bir evde doğar, vakıf bir beşikte büyür, vakıf bir okulda okur, vakıf bir binada görev yapar ve maaş alır, vakıf bir teneşirde yıkanır, vakıf bir tabutla taşınır ve vakıf bir mezarlığa defnedilirdi. Bu nedenle Osmanlı Devlet-i Âli'ye'ye, bir vakıf medeniyeti desek mübalâğa yapmış olmayız. Zirâ Osmanlı Devleti'nde yapılan hizmetlerin 5/3'ü vakıflar kanalıyla yürütülmekteydi.

    Vakfı bir insan kurar, fakat o ebedi olur. Vakfedilen mal, sahibinin mülkünden çıkar. satılmaz, bağışlanmaz, miras bırakılamaz.

    Daha yirmi bir yaşındayken, çağlarla oynayan Fatih Sultan Mehmet, daha o zaman, koruyucu ve tedâvi edici hekimliğin temelini atmıştır.

    1- Koruyucu Hekimlik: Birinin elinde kireç, diğerinin elinde kül kovası olan iki kişi, İstanbul'u sokak sokak dolaşarak insanı rahatsız edici neyi görseler, bu iki görevliden birisi üzerine kireç, diğeri de kül dökerdi...
    2- Tedavi Edici Hekimlik: Biri cerrah, biri diş hekimi, biri de hasta bakıcı olmak üzere, üç kişi ev ev dolaşarak, evlerde hasta olup olmadığını soracak, şayet evde hasta varsa yerinde, yok eğer hastane tedavisi gerekiyorsa hastaneye yatırılarak tedâvisi yapılacaktır...

    Yine Fatih Sultan Mehmet, kendisine ait yüz adet silahını vakfetmiş, bu silahlarla av yasağının olmadığı zamanlarda balkanlarda ava çıkılmasını, av hayvanlarının etleriyle fakir ve hastaların beslenmesini sağlamıştır...

    Cumhuriyet Döneminde Vakıflar:

    Günümüzde vakıflar, 5 Mart 1924'te çıkartılan 429 sayılı kanunla, Şer'iye ve Evkaf Vekâletinden alınarak Umûmi Evkaf Müdürlüğüne verildi. Daha sonra çıkarılan bir kanunla da, Haziran 1935'te Vakıflar Umum Müdürlüğü kuruldu.

    Vakıfların idaresi daha sonra 17 Haziran 1938'de çıkarılan başka bir kanunla yeni esaslara bağlanmıştır. Buna göre, 1935 yılında kabûl edilen Vakıflar Kanunu esas alınarak kurulan Vakıflar Umum Müdürlüğü tam yetkili olup, Türkiye'deki bütün vakıfları yönetip, temsil etmeğe, bütün vakıfları koruyup, imar etmeğe ve imar meclisinin yönetimi altında bu vazifeleri yapmağa memur edilmiştir...

    Vakıflar hakkında (bu günlerde) yeni bir kanun çıkarılmış olup köklü değişiklikler yapılmıştır.

    Osmanlılardan bize intikal eden vakfiye sayısı 26.798 tanedir. Bu vakıflardan 7228 tanesi hâlen yaşamaktadır. Cumhuriyet döneminde bir çok vakıf müessesesi kurulmuşsa da bunlar vakıftan çok dernek şeklinde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bu gün bu vakıflar öyle bir hâle gelmiştir ki, alacağı teberrularla ayakta durmaya çalışmaktadırlar.

    Dünkü vakıflar vermeden, bugünkü vakıflar ise almadan yana...


    Yeni çıkarılan kanuna göre vakıflar başlıca iki kısma ayrılmıştır.

    1- Mazbut Vakıflar: Yönetimi doğrudan doğruya Vakıflar Umum Müdürlüğüne bağlı olan vakıflar...
    2- Mülhak Vakıflar: Yönetimi ve denetimi devlete, fakat sevk ve yürütmesi şahıslara ait olan vakıflar...

    Vakıflar İdaresi bugün de yurdumuzda kendi çapında hizmetler göstermektedir. Eski eserleri onarmak, fakir çocuklar için yurtlar inşa etmek, fakirler için az da olsa imaretler açmak ve muhtaçlara aylık bağlamak gibi sosyal hizmetler yapar...

    Vakfın meydana gelmesi için dört unsura ihtiyaç vardır.
    1- Vakfı kurma iradesiyle hareket eden şahıs.
    2- Vakfın bünyesini teşkil eden mal topluluğu.
    3- Malın tahsis edileceği gaye
    4- Malın bu gayeye tahsis edileceğine dair irade beyanı.

    Kısacası Türk ve İslâm ülkelerinde, insanın hafızasına gelen her şey için hizmet gayesi ile çok çeşitli vakıflar kurulmuştur. Bu vakıflar yüz yıllar boyunca Türk-İslâm dünyasında içtima-i nizamın her türlü sarsıntı ve zedelenmeden korunmasına, fertler arasında yardımlaşma ve dayanışma yolu ile karşılıklı sevgi bağının kurulmasına, başka bir ifade ile insanlığın dünyevi ve uhrevi saadetine hizmet eden birer sosyal kuruluş olarak önemli bir mevki edinmiştir. Ayrıca vakıflar âhrette de sevap kazanmak için kurulmuş müesseselerin başında gelmektedir.

    Vakıf, doğrudan doğruya bir ibadet değil, sevap kazanmak için yapılan bir iştir...

    Ölünce insanoğlu, geride yoksa eser
    Defteri rafa kalkar, kalemi ona küser...

    Selâm... Sevgi... Duâ ile...

    Hanifi KARA
#12.02.2010 14:45 0 0 0