Hayat karlı kumsallardaki valstir

Son güncelleme: 01.03.2010 16:27
  • Hayat karlı kumsallardaki valstir



    Akşamın karanlığı şehrin üzerine , tıpkı bir kitabın sayfaları gibi ard arda kapanmaktaydı . Tüm kötülükleri örteceğinin sözünü önceden verirmişçesine bir anlam taşıyordu gizliden . Oysa buna rağmen bir sürü bilinmezlikler , sırlar , kaoslar ve entrikalar ... her an cebinden kırmızı kart çıkaracak gibi duran bir hakem misali , gecenin gizlerinde bekleşiyor , orda öylece duruyorlardı . Anlıyordunuz işte göremeseniz de . Karanlığın cebi kimbilir neleri saklıyordu derinlerinde .
    Siyah ve esrarlı bir tülle sarınmış olan şehir , her akşamki rutin değişimini , bir kez daha yaşıyor ve yaşatıyordu . Düşünmeden edemediğim şeyse şuydu . Işıkların geceyle bu denli dost oluşu ve birbirlerine bu denli yakışmaları bir tesadüf değildi herhalde . Aydınlıkla karanlığın , gizlilikle açıklığın , coşkuyla hüznün ve ağlamayla gülmenin sentezi de tıpkı böyle bir şey olmalıydı . Tıpkı negatifle pozitifin birbirlerine olan büyük çekimi gibi .

    Hayatım boyunca , ayağımın altındaki zeminin ne kadar buzlu ve kaygan olduğunu hep hissetmiş ve yılları iyiden iyiye devirdiğim şu son zamanlarda ise bundan adamakıllı emin olmuştum . Her yol ayrımında , her önemli karar aşamasında bu duygu bağıra bağıra gelip içime oturmuş , beni şiddetle korkutmuştu . Yaşarken her an düşmek , kırılmak , incinmek ve yaralanmak öylesine kolay ve mümkündü ki . Bense tuhaf bir şekilde ,bundan hem delice korkuyor ... hem de nedenini asla bilmediğim bir merakla bu vurgunu yaşamak istiyordum . Niyeydi bu acı çekme merakı ... ve bu konuda Anne'me karşı verdiğim o vazgeçilmez direnişle savaş niyeydi halâ bilmiyorum . Mazoşist yanımız sandığımızdan daha mı baskındı yoksa ? Ya da biryerlerde saçma sapan bir yazı okumuş ve olgunlaşabilmek için bu acıları yaşamam gerektiğine , bunun şart olduğuna mi inandırmıştım kendimi ? Durmadan bu eziyeti mi uyguluyordum kendime acaba ? Bilmiyorum !.....

    - Lütfen beni korumayı bırak Anne !... Bırak ki kendi kendimi korumayı öğrenebileyim !.... Derken ne kadar komik olduğumun farkında bile olmayışım , zaten Anne'mi yeterince haklı çıkarıyordu . Ama , bunu görebilmek için de gereken olgunluğa sahip değildim ve Anne'min tüm telâşı da bundandı ve bana asla anlatamayacaktı bunu . Tıpkı , benim de sizin de çocuklarımıza anlatamayacağımız gibi tuhaf bir kısırdöngüydü bu . Kimse anlamıyor , ama yalnızca anladığını sanıyordu , o kadar . Anne'me bu ukalâ cümleyi sarfederken , kendime ne kadar samimiydim acaba ? Bu felsefeyi nerden bulup buluşturmuş ve bir duruş olarak benimsemiştim ? Anne'mi büyüme sürecimden bu kadar uzakta tutmak isteyişimin altında yatan neden neydi ? ... Rekabet mi ?... Belki de ...

    O en toy zamanlarımda , zemin ayağımın altından kayacakken , Anne'm elimi tutup düşmemi engellese ve ben bir yerimi kırmadan acıların ucundan dönsem ne kaybederdim sanki ? ... Asla olgunlaşmayan , aptal bir yaratık olmamak için ... mutlaka sorunlarda , acılarda kıyasıya debelenmem mi gerekiyordu yâni ?... Bu muydu ? ... Yoksa yüzlerce yara almam şart mıydı ? ... İlle de bir başına bırakılmak , illâki savunmasız ve korunmasız olduğunu hissetmek mi büyütecekti beni ?... Şimdi düşününce ne saçma geliyor ... üstelik tüm bu savaşı , üzerime konan bir sineği , tenime esen rüzgârı bile öldürecek kadar beni esirgeyen Anne'me karşı verdiğimi bilmek bugün içimi çok acıtıyor . Bu hangi mantıktı acaba ? ... Hangi kıt akıllıdan çıkıp da insan uygarlığına dalmış ve Anne - Evlât ilişkisini böylesine talan etmişti anlayamıyordum .

    60'lı ve 70'li yıllarda ortaya çıkan bu düşünce akımı , günümüzde artık bir kasırgaya dönüşmüş durumdaydı ne yazık ki .Bu gerçekten çok üzücüydü .

    İnsan'ın evrimleşmesinin , gelişmesinin en temel yasasını , temelinden sarsmak ve yıkmak değil de neydi bu ?... Anne güvencesini saf dışı bırakmak ve savunmasız bir gençliği istediği rüzgârlarda savurmak , Aile bütünlüğünü ve bu inanılmaz dayanışmanın doğurduğu güven duygusunu yok etmek , sonsuz ve sınırsız bir garanti süresinin dayanılmaz ferahlığını ertelemek ... hatta tepelemek niyeydi ve kime ne kazandırırdı ?... Bunun çok çeşitli cevapları vardı elbette . Ama gençler anlamamakta ısrarcıydılar . İnsanoğlunun üzerinde böyle çirkin bir oyun oynandığını yaşı ilerleyenler anlıyorlar ama anlatacak kimseyi bulamıyorlardı .

    Sıcacık ve güven dolu bir ortamdan hatalar ,yanlışlar yapan bir genç çıkaramazdınız . Bunu bilen , çeşitli ard niyetli insanlar tüm dünyaya yeni özgürlükler furyasını salıyor ve sonra da kendilerine kazanç sağlayacak türlü bataklıkların zeminine gerekli olan sahipsiz , sevgisiz insanları bulup kullanıyorlardı . İşte buydu sebep .

    - Senin deneyimlerinle ders alamam ki , bırak da benim de canım acısın ... ancak böyle olgunlaşacağım !

    Bu sözleri ben Anne'me söylerken onun hissettiği o taşlaşmış çaresizliği , kızım bana aynı sözleri söylediğinde anlayabilmiştim ancak . Kayıp zamanlar , teselli çabalarımın üstüne bir toz bulutu gibi inip , ruhumu durmadan örseliyor şimdi . Kendimi ve gençliğimi haklı çıkarmaya uğraştıkça , yitirdiğim Anne'li zamanlarımın kıymetini bilemeyişim gerçeği , derin ve karanlık kuyuların en dibine çekiyor beni . Ve ardından da huysuz bir rüzgâr , ansızın esip bu günlere savuruyor , sonra hızla daha ileri zamanlara ... kızımın Anne'sizliğinde hissedeceği vicdan savaşlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor benliğimi . Umutsuzluk içinde bir şeyler yapamayacağımı keşfedip , defalarca kahroluyorum . Bu gidip gelmelerde , doğanın değişmez yasası med-cezir'lerin , binlerce canlı varlığın boğulup ölmesine sebep olduğu gerçeğini düşünmeden edemiyorum . İçim delice acıyor ... Anne'm için ... kendim için ... kızım için !....

    Ziyan edilip harcanmış zamanlar için ve değerini bilmeyip buruşturup çöpe attığımız Aile'nin garanti kapsamındaki o güven kokulu günler için , içim acıyor.

    Oysa her birimiz , bizim için dünyayı durdurup inmesi gerekenleri indirecek ve sonra yeniden yörüngeyi çalıştırabilecek güce sahip Anne ve Baba'lara sahibiz . Bunu anlayabildiğimiz zaman , bazı sersem kafaların ürünü sersemce düşünceleri buruşturup çöpe atacağız ve hayat o zaman daha güvenilir olacak bizim için . Yanmamayı öğrenmek için, elimizi ateşe değdirmemiz gerekmeyecek . Bunu test edenlerin sözüne güveneceğiz yalnızca ... o kadar . Böylesi daha kolay değil mi ?... En pahalı ipek elbisemin yanacağı gerçeğini , ütüleyip yakarak mı öğrenmeliyim yâni ?... En sevdiğim tek taşımı kaybettiğimde duyacağım acıyı hissetmek için , onu bilerek kaybetmeli miyim yoksa ?...

    Nedir bu meraklar silsilesi ?...

    Nedir bu acıların tiryâkiliği ?...

    Annem'siz bir dünyayı hiç hayâl etmemiştim . Her aradığımda telefonu açacaktı bana sanki . Nedense buna inanmıştım . Oysa onu yitirdiğimde , hayatımdaki güven duygusunu da alıp götürüşüne tanık olmuştum .Kimsesizlik hiç bu kadar yoğun olmamıştı duygularımda .

    Yaşam bir dönence ve kaygan zeminlerdeki hızlı ritmli bir dans adeta . Önemli olan tüm ruhumuzla ve bedenimizle bu ritme uyabilmek . O ahengi yakalayabilmek .

    Ayağımızı ve duygularımızı sakatlamamaya çalışmak , yoksa nasıl dansedebiliriz ki !.....



    Hayattaki tüm dansçılara , başarı dileklerimle ....

    Nilgün Paksoy
#01.03.2010 15:06 0 0 0
  • gülyarası teşekkürler
#01.03.2010 16:27 0 0 0