YILDIZNAME-BURÇLAR-ASTROLOJI-FAL-BÜYÜ-GAYB'I BİLMEK

Son güncelleme: 14.12.2012 22:44
  • Bismillah ir-Rahman ir-Rahim

    Selamün Aleyküm;

    Bu yazıyı 15 Mart 2009 tarihinde, bir arkadaşın bana yolladığı aşağıdaki e-posta üzerine araştırdım ve toparladım

    Yazıyı kendisine takdim ettiğim gibi sizlere de iletiyorum. Büyük ihtimalle içeriğinde ki bilgileri sizde biliyorsunuzdur, ama belki bilmeyen vardır düşüncesiyle ve daha da önemli olarak inşallah hayırlara vesile olur umudu ile aktarıyorum. Saygılarımla.

    Kurtuluş


    -----------------------------------------------------


    YILDIZNAME-BURÇLAR-ASTROLOJI-FAL-BÜYÜ-GAYB'I BİLMEK

    Arkadaşın bana yolladığı e-posta metni:
    "Selamün aleyküm,artık beyinlerimizi çalıştırıp, 5 duyuyla kayıtlı mahluklar olarak yaşama seviyesinden; Allah'u Tealanın kendisine "halife"olarak meydana getirdiği, "en şerefli" olma mertebesine ulaşma yolundaki çalışmalarımıza yeni bilgilerle ışık tuttuğun için çok teşekkür ederim,Allah senden razı olsun. Allah hepimize Hakikatı idrak ettirecek ilmi ve onun ile hal sahibi olmayı nasibetsin inşaallah. İki gün önce bitirdiğim bir kitabı sana nasıl ulaştırabilirim konusunda çok düşündüm. Adresini bilmiyorum ki eve postalayayım, soyadını da bilmiyorum merkez postanesine göndereyim. "Din-Bilim ışığında insan ve sırları" adlı kitabi Ahmet Hulusi yazmış Zahir yönüyle, dinin dayandığı gerçekler, Batın yönüyle dinin insana idrak ettirmek istediği, Hakikatı Kitab; Allahın azameti ve evrendeki yerimiz, güneş sistemi, ışınlardan ibaret evren ve burçlar,astrolojinin isbatı, burçların oluşturduğu 16 grup anlatılmış. Kuran içinde ki "SIRLAR" acaba nelerdi?Kitap içinde (yıldıznameye işaret eden) Astronomi/Astroloji ilmini öğrenmeyi ve araştırmayı emreden ayeti kerimeler verilmiş:
    Yunus 101
    Ra'd 41
    Nahl 79
    Enbiya 30
    Neml 93
    Lokman 20
    Sebe 9
    Fussilet 53
    Zuhruf 48
    Ahkaf 33
    Kaf 6
    Gasiye 18

    "Astronomi ilimlerini bilmeyen milletlerin vay haline" demiş yazar Al-i İmran 190-191 Ayetlerine işaret ederek. Bu kitabı okumanı gerçekten çok arzu ederim. Gönderebilme durumum olursa seve seve yardımcı olmak isterim Allah'a emanet ol"






    Benim ona yolladığım cevap:

    BÖLÜM 1 - Yıldızname, Astroloji Nedir, Nasıl Oluşmuştur?:

    Öncelikle "Astronomi" ve "Astroloji" arasında ki kavram farklarını öğrenmemizin gerekli olduğunu düşünnüyorum. Astronomi, uzay cisimleri bilimi adıdır, nasıl Meteoroloji gökyüzü bilimi üzerinde hava şartlarına dair olan bilimin adı, Jeoloji yeryüzü fiziki yapı biliminin adı ise, Astronomi de uzayda bulunan allah'ın yarattığı cisimlerin fiziki bilimine verilmiş bir ad'dır. Astroloji ise uzay cisimlerinin fiziki konumları ve değişkenlikleri üzerinde oluşturulmuş bilime dayanmayan batıl inançtan gelen bir fal çeşidinin adıdır.

    Sözlüğe baktığımız da "Astroloji" kelimesinin, eski latince ve grekçe den gelen bir kelime olduğunu, "astro" =yıldız, "loji"=name anlamına gelmekte olduğunu gösterir, bugün ki Türkçemize çevrildiğinde "Yıldızname" kelimesine denk gelmektedir. Aslında bu "astroloji" kelimesinin kökü çok daha eskiye, eski Türklere dayanmaktadır. Hepimizin bildiği gibi yeryüzüne, her kavime Alla'ın kendi dinini (İslam'ı) anlatan, mesajcılığını yapan elçiler Peygamberler yollamıştır, takriben 120 bin küsür olarak telafüz edilen Peygamberler gönderilmiştir Allah tarafından.

    Son ResulAllah Muhammed Mustafa'dan (sas) önce her kavime birer Peygamber gönderildiği gibi bizim Türk kavmimize de Allah'ın dinini (İslam) telkin eden bir Peygamber gelmiştir. Bilindiği gibi bugün İncil diye kabul ettiğimiz kutsal kitap içinde Allahın sözünü, Hz İsa (as) gerçek sözlerini, zamanının Sabahelerin yazmış olduğu İsa'dan (as) gelen Hadisleri ve uydurma nice hikayeleri, hatta pornografiyi bile içermektedir. O sebeple bugün İncil diye adlandırdığımız kitap orijinalinden çok uzaklaşmış ve Kurani Kerimde de belirtildiği gibi "Allahın yolundan şaşmışlar" inancı olan Hıristiyanlığa sebep vermiştir. Bu tahribata rağmen mevcut İncil'de Allah'ın sözü olan, aktarılmış gerçeklerde (Kuran ile çelişmeyen) vardır. İncil'de yer alan Adam & Havva (as) dan sonra takip eden Peygamberler soyağacına bakarsak Türk kavminin Nuh'un (as) torunu olan Yafes'ten (as) türemişlerdir, (İbranice & Arapçanın kök dili olan) Aramaikce'de "Japheth/Yapheth" olarak geçmektedir Yafes'in (as) adı. Aynı soyağacına göre Arap kavmi İsmail'den (as), İsrailoğulları ise İşhak'dan (as) türemiştir ve İsmail & İşhak (as) kardeştir Elbet kesin kerçeği, ve herşeyi bilen Allah'tır.

    Türk kavmine de gönderilen Peygamber sebebiyli Türklerin bir bölümü müslüman olmuş bir bölümü inkara gitmiştir, her kavme gönderilen her Peygamberden sonra olduğu gibi Türkler kendilerine gönderilen Peygamberden sonra zaman içinde dine bidat katarak dinden uzaklaşmış ve zaman içinde Türklere özgü "şamanizm" inancına dönmüştür, Türkler kendilerine gönderilen Peygamberi cennete göçünde sonra dinlerinde eksiltme, ekleme ve unutma yaşata yaşata nesiller sonrası şaman inancını oluşturmuş, bu şaman inancında da adını "GökTengri" verdikleri tanrı'ya tapmaya başlamışlardır.

    Şimdi konumuza açıklık getirmesi burada biraz Etimoloji (dil bilimi) biliminden faydalanmak gerekmektedir. Eski Türkçemizde "As/Uz" Bilge kişi demektir, vaktinde Türk kavmine gelen Peygambere de Türkler (nasıl günümüzde Hıristiyanlar Hz İsa (as) ilahlaştırdılarsa) Türkler kendilerine gelen bu Peygamberi (as) nesiller sonra ilahlaştırmıştır ve ona "AS/UZ-DUR/TUR-O" (Bilge'dir o/Bilge olan o) demeye başlamıştır, ki bu sebeple de bu Türk kavmi zamanla kendilerine, kendi topluluğuna/milletine'de "OUZ-OĞUZ" demeye başlamıştır, Oğuz Türkleri kavramı da buradan gelmektedir.

    Tabi Türkler "As/Uz'tur O" diye adlandırdıkları bu Peygamberin göçünden sonra geriye kalan vahiylerinden dolayı (Ahireti, Cehennemi-Cenneti, Gökleri, Allahın Arşını anlatmasından dolayı) bu Peygamberin "Göklerden" geldiğine inanmış, zaman içinde de Türkler Gök'ün kutsal olduğuna inanmaya başlamış ve kendilerine aynı zamanda "Gök Türk" demeye başlamıştır. Gök yüzünü kutsal saymaya başlayan Türkler, GökTengri yi tapar olmuş şamanizm oluşmuştur. Tanrı kelimesinin kaynağı da, eski Türkçede Güneş, Tan'ın, doğuş yerine verilen TanYeri kelimesinden nesillerle gelişerek "Tanrı" şeklini almıştır, yani Türk kavmi İslami vahiy eden Türk kavmine gelmiş Peygamberi ilahlaştırıp, gök ile bağlantı kurmuş ve o Peygambere "As/Uz'tur o" = Bilge Olan O'dur deyip ve GökTanrı'ya inanır olmuşlar.

    Tabi zamanla Türklerde oluşan bu sapmalar beraberinde batıl inançlar getirmiş, Türk'ler "As/Uz'tur O"un bilgisine sahip olabilmek için gök yüzünde ki cisimlere, yıldızlara bakarak batıl düşünceler oluşturmuş ve 12-16 hayvanlı takvim oluşturmuştur. Türk'ler göç ettikçe bu inanışlarını Çin'e yaymış, eski Çinlilerde bugün dahil kullandıkları "hayvanlı" Çin takvimine sebebiyat vermiştir, benzer şekilde Türklerin göçü ile diğer coğrafyalara inannışlarını taşımışlar, Hindistan yarım adasında benzer inanışlara sebebiyat vermişlerdir. Aynı şekilde Türkler eski çağlarda Anadoluya ve Doğu Avrupa'ya göç etmişlerdir. Bugün Milli Eğitim Bakanlığımızın dahil bastığı kitaplarda belirtildiği gibi Türkler Anadoluya 1071 Malazgirt savaşından sonra gelmemiştir, bu sahte tarih anlatışı Oryentalist ideoloji güden batılılar tarafından empoze edilmiş sahte ve eksik bir tarihi anlatımdır ve maalesef halen günümüze kadar kendi devletimiz bile buna alet olmaktadır. Halbuki Türk kavminin Anadoluya ve Doğu Avrupaya göçü on bin yıla yakındır, ve kendi başına düzinelerce ciltler yazılabilecek kapsamda ve derinliktedir.

    Velhasıl, Türklerin binlerce yıl önce Anadolu ve Doğu Avrupaya doğru göçü sırasında, bildiklerini ve inanışlarını da beraberinde getirmeleri söz konusu olmuştur. Bu göçlerinden dolayı Türkler bu bölgede yaşayan ve daha sonra bu bölgeye göç eden diğer halklarla (Grekler, Daçyalılar, İliryalılar, Makedonlar ve Slavlar) ile karışmıştır. Türkler, "As/Uz'tur O" diye kabul ettikleri Bilge İnsanın (Türklere gönderilmiş Peygamberin as) dinini anlamak için uyguladıkları yıldızları okuyup tanımlama batıl inancını bu halklara özellikle Greklere (bugün Yunan dediğimiz millete) aktarmıştır, bugünki Yunanlıların ataları da bu AS/UZ olan kişinin dinini anlamak için bu batıl inancı almışlar ve uygular olmuşlar, buna da AS/UZ-TUR-O-LOJİ kelimesi ile adlandırmışlardır bu batıl sanatı, yani ASTROLOJİ ingilizce de ASTROLOGY. Eski Grekçede "-logy" "-loji" bir mevzunun "bilimi" anlamına gelir, yukarıda bahsettiğimiz "meteor-oloji", "jeo-loji" veya "psiko-loji" de olduğu gibi, "logy/loji" eki bir nevi bugünümüz Türkçemizde kullandığımız "name" eki gibidir. Bu sebeple ASTROLOJİ kelimesi de Türklerden geçmiş olan, "AS/UZ-TUR-O"nun yani Bilge Olan Peygamberin dinini anlamak için uydurulmuş bir batıl inancın Grekçeleşmiş ve ASTROLOJİ olan şeklidir, ve günümüzde astroloji kelimesinin güncel Türkçe şekili "YILDIZNAME"dir.

    Yıldızname uydurması gördüğümüz gibi, bilindiği üzerine eski Türkler tarafından kendilerine gelen Peygamberin zamanından sonra vahyedilen dinden uzaklaşmaları, ekleme/çıkartma yaparak nesiller sonrası oluşturdukları batıl inançlarından gelmektedir ve İslamiyet dışı bir şer uydurmasıdır ve Türklerin göçlerle değişik coğrafyalara yayılması ile birçok millete aktarılmış, ve o milletlerin de kendi batıl inanışlarında yer almaktadır, eski putperestlerin çoğu Yıldızname inanışlarını taşımaktaydı, Hintliler, Grekler, Çinliler,Sümerler ve Araplar bunlardan birkaçıdır.

    Yukarıda ki paragraflarda yaptığım tespitlerin hepsini tarihçiler, iki örnek olmak üzere, Kazım Mirşan ve Polat Kaya'nın yaptıkları derin ve aydınlatıcı araştırmalarında bulabilirsiniz. Çok değerli çalışmaları olan bu iki bilgin bilimcilerin çalışmaları maalesef "mason hegomanyası" altında olan eğitim sistemimiz ve kültürümüzde pek susturulmaya çalışılmaktadır, ama samimiyeti ile araştırmak isteyenler için düzinelerce kaynaklar bulunmaktadır.
#03.03.2010 01:03 0 0 0
  • BÖLÜM 2 - "Din-Bilim Işığında İnsan ve Sırları" (Yazar Ahmet Hulusi) Adlı Kitapta Yıldızname İçin "sözde delil" Olarak Sunulan Ayetlerin İncelenmesi:

    Şimdi gelelim ismi geçen, yazarı Ahmet Hulusi olan, "Din-Bilim Işığında İnsan ve Sırları" adlı kitaba. Bu kitapta yer alan ve batıl inanış olan "yıldızname" için Kuran'da sözde delil olarak gösterilen listelenmiş Ayetlere. Bu Ayetleri tek tek inceleyelim, bakalım gerçekten bu Ayetlerde ne anlatılmakta ve acaba gerçekten kitabın yazarı olan Ahmet Hulusi'nin iddia ettiği gibi "yıldıznameye" işaret eden Allah'ın bir sözü var mı bunların içinde?

    Bu incelememiz için, hem Kurani Kerimizde yer alan Arapça yazılışına bakacağız, hem İngilizce çevirmesine, hemde bunları Türkçemize çevireceğiz. Ayrıca her Ayet'in İngilizce çevirisini tek bir kaynaktan değil, dünyaca ünlü ve en yagın kullanılan dört farklı çevirmesini kullanacağız, bunlar Muhsin Khan, Yusuf Ali, Pickthal ve Sahih İnternational, bu şekilde çevirmeden kaynaklanabilecek olabilir "mana değişiklikleri" farklılıklarını da sıfıra indirgemiş olacağız.

    (Not: Aşağıda ki her Ayetin Arapça orijinal yazılarını da eklemiştim fakat yazımı e-postaya/foruma aktardığımda çıkmamıştır, Kurani Kerim açıp bakabilirsiniz).

    Yazar Ahmet Hulusi'nin "yıldıznameye" sözde delil olarak listelediği Ayetlere tek tek bakalım:


    Sure 10 Yunus, Ayet 101
    Bu Ayetin takribi açıklamasını anlamak için Yunus Suresi'nin bir önceki 100cü Ayetine bakmak lazım, 100cü Ayette Allah dilediğine iman verdiğini, anlamak istemeyenleri (imanı reddedenleri) cezalandırdığını belirtir. 101ci Ayette ise Allah Muhammed'e (sas) şöyle demesini emreder: " Söyle: 'Gök ve yerdeki delillere bakın, zaten görmek istemeyenlere görünecek bir delil veya bir uyarı olmayacaktır, çünkü onlar zaten görmek istemez". Burada Allah tüm kainata, yeryüzünden evrene, işaret edip kurduğu muazzam denge ve ahenki sisteme işaret edip insanı düşünceye iter, çünkü yaratılışın ta kendisi Yaratanın delilidir, iman etmesi için yeter, fakat kalbinde iman olmayan insanların bu gerçeğe kör olduğunu belirtir, insan iman etmeden sırf materyal duyularıyla bu dünya hayatında yaşarsa, sonsuz olan hayata kör, sağır ve işitmesiz kalır Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Say: "Behold all that is in the heavens and the earth," but neither Ayat (proofs, evidences, verses, lessons, signs, revelations, etc) nor warners benefit those who believe not. Yusuf Ali: Say: "Behold all that is in the heavens and on earth"; but neither Signs nor Warners profit those who believe not. Pickthal: Say: Behold what is in the heavens and the earth! But revelations and warnings avail not folk who will not believe Sahih International: Say, "Observe what is in the heavens and earth" But of no avail will be signs or warners to a people who do not believe.

    Sure 13 Ra'd, Ayet 41
    Bu Ayetin takribi açıklaması: Ra'd Suresi 41 Ayette, Allah der ki "Görmezmisiniz biz nasıl yerküreyi uclarından nasıl azaltırız, Allah dilediğini yapar ve kimse mani olamaz, Allahın yargısı/adaleti kesin ve tezdir." Bu Ayet yeryuzunde, son dönemlerde bilimce keşfedilmiş oluşan kutup buzullarının erimesine işaret eder. Allah Kuran'da defalarca insana zamanla keşfedeceği bilimsel gerçeklere işaret edip insanın aklen bunu sorgulaması ve imana gelmesini hedefler, Allah rahmetinden yarattığı bizlere bu imtihan dünyasında ve ahiret hayatında felaha ulaşmamış için delil üzerine delili yine rahmetinden verir ve insanı düşünceye sevkeder, insanı yaratılışı (kendisi dahil) sorgulamaya davet eder ve her sorugunun sonucunda hakikatı (Allah'ı ve İslam'ı) bulmasını diler imtihan içinde olan insanın. Ya Rabb bizi hakikatı anlayan ve hakikatın (Senin) kölelerinden olanlardan nasip eyle, amin. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: See they not that We gradually reduce the land (of disbelievers, by giving it to the believers, in war victories) from its outlying borders. And Allah judges, there is none to put back His Judgement and He is Swift at reckoning.
    Yusuf Ali: See they not that We gradually reduce the land (in their control) from its outlying borders? (Where) Allah commands, there is none to put back His Command: and He is swift in calling to account.
    Pickthal: See they not how we aim to the land, reducing it of its outlying parts? (When) Allah doometh there is none that can postpone His doom, and He is swift at reckoning.
    Sahih International: Have they not seen that We set upon the land, reducing it from its borders? And Allah decides; there is no adjuster of His decision. And He is swift in account.

    Sure 16 Nahl, Ayet 79
    Bu Ayetin açıklaması takribi olarak: "Göklerde uçan kuşları görmezler mi? Bunları havada tutan Allah'tan başkası değildir. İman etmek için bu bile size bir delildir". Bu surede Allah aerodinamik bilimine, hareket eden katı kütlelerin havayla etkileşimlerini inceleyen bilim dalını, yani "havacılık bilimini" delil olarak gösterir ve insanlığı imana çağırır. Bildiğimiz gibi havacılık bilim dalı son yüz senede keşfedilmiş ve yeni yeni gelişmeye başlamış ve halen gelişmekte olan yeni bir bilim dalıdır, fakat Yaratan bu bilime de 1400 sene önce işaret edip, bu bilimin fizik, kimya ve matematik kurallarını Kendisinin kurduğunu, bu dahil herşeyin Yaratıcısı/Kurucusu kendisinin olduğunu delil olarak belirtir, ki insan, imtihan içinde ki insan iman etsin. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Do they not see the birds held (flying) in the midst of the sky? None holds them but Allah [none gave them the ability to fly but Allah]. Verily, in this are clear proofs and signs for people who believe (in the Oneness of Allah).
    Yusuf Ali: Do they not look at the birds, held poised in the midst of (the air and) the sky? Nothing holds them up but (the power of) Allah. Verily in this are signs for those who believe.
    Pickthal: Have they not seen the birds obedient in mid-air? None holdeth them save Allah. Lo! herein, verily, are portents for a people who believe.
    Sahih International: Do they not see the birds controlled in the atmosphere of the sky? None holds them up except Allah. Indeed in that are signs for a people who believe.

    Sure 21 Enbiya, Ayet 30
    Bu Ayetin açıklaması takribi olarak: "İman etmeyenler görmezler mi Biz yeri ve göğü bir iken onları ayırdık ve tüm yaşamı su'dan çıkardık? Bunu söylememize rağmen hala inanmazlar mı?". Bu Surede Allah, bildiğimiz evrenin yaratılışının başlangıcında oluşan "Big Bang-Büyük Patlamayı" kendi kudretinden olduğunu delil olarak gösterir, ve bildiğimiz bu evrenin başlangıç noktasını delil olarak sunduktan sonra, gezegenimizde hayatın su'dan başladığını ikinci delil olarak gösterir, bu gerçekler daha yakın zamanlarda bilim adamları tarafından bulunmuş ve ıspatlanmıştır. Tüm Kuran'ın olduğu gibi bu Ayet'de aslında Rabb'ın birçok sıfatını hatta tüm sıfatlarını barındırmaktadır, elbet ben kısıtlı ilmim ve bilgimle noksan tariflemede bulunabilirim, Allah affetsin, ama en azından bizleri düşünceye sevk etmesi için bu ayetin aklımıza getirebileceği/işaret edebileceği bazı Allahın birkaç isminden örneklemek, bahsetmek isterim. el-Hâliku celle celâluh: Yoktan var eden, herşeyin varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan. el-Bâriu celle celâluh: Herhangi bir modeli örnek almaksızın bütün varlıkları yaratan. Herşeyin (bilmediklerimiz dahil, bildiklerimiz dahil en küçük yaratılıştan atomu teşkil eden parçacıklardan, en büyüğüne evrensel sistemini), organ ve kısımlarınıuygun ve dengeli bir halde yaratan. el-Latiyfu celle celâluh: Herşeyin yoktan var edicisi olarak, onların ihtiyaçlarını en ince ayrıntısına kadar bilen ve sezilmez yollarla bu ihtiyaçları karşılayan. İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran. En ince işlerin bütün inceliklerini bilen. Nasıl yapıldığına nüfûz edilemeyen, en ince şeyleri yapan. el-Mubdiu celle celâluh: Herşeyi maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan. el-Kayyûmu celle celâluh: Herşeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinâtı idare eden. Gökleri, yeri ve herşeyi tutan. el-Vâliy celle celâluh: Kâinâtı ve her an olup biten olayları tek başına düzenleyen ve yöneten. Kâinatın tek hakimi ve yöneteni. el-Muksıtu celle celâluh: - Bütün işlerini denk, birbirine uygun ve yerli yerinde yapan. Adaletle hükmeden. el-Bediy'u celle celâluh: Bütün varlıkları eşi ve örneği olmadan sanatkârâne bir şekilde yaratan; örneksiz, hayret verici âlemler icâd eden. Yani anlaşılacağı gibi Allah hem Yaratan hemde istediği gibi evrimleştiren/geliştirendir, Allah'ı bilim dışında tutmak hakikatı engellemekle eş değer olduğu gibi yapılan bilimsel tahminler de yarı doğru veyahut tamamen yanlış olacaktır, örneğin Darwin teorisinde ve birçok diğer bilim dallarında olduğu gibi, tüm bilimin kaynağında Allah vardır. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Have not those who disbelieve known that the heavens and the earth were joined together as one united piece, then We parted them? And We have made from water every living thing. Will they not then believe?
    Yusuf Ali: Do not the Unbelievers see that the heavens and the earth were joined together (as one unit of creation), before we clove them asunder? We made from water every living thing. Will they not then believe?
    Pickthal: Have not those who disbelieve known that the heavens and the earth were of one piece, then We parted them, and we made every living thing of water? Will they not then believe?
    Sahih International: Have those who disbelieved not considered that the heavens and the earth were a joined entity, and We separated them and made from water every living thing? Then will they not believe?

    Sure 27 Neml, Ayet 93
    Bu Surenin 93cü Ayetini anlamak için önce 91&92ci Ayetlere bakmak lazım, bu Ayetlerde, Allah Muhammed'e (sas) insanlara elçi olduğunu söylemesini ve Kuran okuyup doğru yolu bulmaları/iman etmeleri için çabalamalarını ve iman edenlerin kendilerini kurtarmış olacağını söylemesini emreder, 92ci Ayette iman etmeyenlere de kendisinin sadece elçi/uyarıcı olduğunu söylemesini emreder Allah. 93cü Ayette ise Allah iman etmeyenlere şöyle söylemesini emreder: "Ve onlara söyle ki: "Allah'a hamd olsun, O size kendini tanıtacaktır (cezasıyla) ve siz O'nu o zaman (geç) anlayacaksınız. Hükümdarınız (Allah) ne yaptığınızı (imansız olmanızı) bilmez değil". Burda takriben şu manayı da çıkartabiliriz, iman etmeyen insanların'da gerçeği anlayacağını ama bu imansızlıklarında inat eden kişilerin ahirete imansız girmeleriyle bu gerçeği fark etmelerinde pişmanlık duyacaklarını ama pişmanlığın çare olmayacağına işaret ediyor. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: And say [(O Muhammad SAW) to these polytheists and pagans etc]: "All the praises and thanks be to Allah. He will show you His Ayat (signs, in yourselves, and in the universe or punishments, etc), and you shall recognise them. And your Lord is not unaware of what you do."
    Yusuf Ali: And say: "Praise be to Allah, Who will soon show you His Signs, so that ye shall know them"; and thy Lord is not unmindful of all that ye do.
    Pickthal: And say: Praise be to Allah Who will show you His portents so that ye shall know them. And thy Lord is not unaware of what ye (mortals) do.
    Sahih International: And say, "[All] praise is [due] to Allah .He will showyou His signs, and you will recognize them. And your Lord is not unaware of what you do".

    Sure 31 Lokman, Ayet 20
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Görmezmisiniz ki Allah size gökte ve yerdekileri faydanıza kılmıştır, ve sizleri kendi iyiliğinden (Rahmetinden) lutuflandırmıştır, hem ruhsal iyilikler vermiştir (din, vicdan, bilgi, ilim) hem materyal iyilik vermiştir (yiyecek, içecek, sağlık, dünya güzellikleri)? Bilgi sahibi olmak istemeyen, Kitap'ın nur'unun yol göstericiliğini anlamak istemeyenler cahilce Allah'a iman etmezler". Anlaşılacağı gibi bu Ayette, Allah tüm yaratılışı insanın iman etmesi ve huzur bulması için yarattığını belirtir, ama yine de bazı insanların bunu anlamadığını ve Kitap'tan (Kurani Kerim) ışığından aydınlanmak istemediklerini belirtir. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: See you not (O men) that Allah has subjected for you whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth, and has completed and perfected His Graces upon you, (both) apparent (ie Islamic Monotheism, and the lawful pleasures of this world, including health, good looks, etc) and hidden [ie. One's Faith in Allah (of Islamic Monotheism) knowledge, wisdom, guidance for doing righteous deeds, and also the pleasures and delights of the Hereafter in Paradise, etc]? Yet of mankind is he who disputes about Allah without knowledge or guidance or a Book giving light!
    Yusuf Ali: Do ye not see that Allah has subjected to your (use) all things in the heavens and on earth, and has made his bounties flow to you in exceeding measure, (both) seen and unseen? Yet there are among men those who dispute about Allah, without knowledge and without guidance, and without a Book to enlighten them!
    Pickthal: See ye not how Allah hath made serviceable unto you whatsoever is in the skies and whatsoever is in the earth and hath loaded you with His favours both without and within? Yet of mankind is he who disputeth concerning Allah, without knowledge or guidance or a scripture giving light.
    Sahih International: Do you not see that Allah has made subject to you whatever is in the heavens and whatever is in the earth and amply bestowed upon you His favors, [both] apparent and unapparent? But of the people is he who disputes about Allah without knowledge or guidance or an enlightening Book [from Him].

    Sure 34 Sebe, Ayet 9
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Bakmazlar mı önlerinde ve arkalarında gökte ve yeryüzünde ne var? İstesek, onları yeryüzüne yutturur, veya İstesek gökten onların üzerine cisimler düşürürüz. Allahına kendini teslim etmek için bunlarda birer delil vardır". Burada Allah iki açıdan insana delil sunar, bir taraftan yeryüzü üstünde ki jeolojik bilimsel olaylarına, tektonik tabakalara ve gökyüzünden yeryüzüne düşen meteorlara işaret eder, diğer taraftan yaratılışta ki muazzam dengeyi işaret eder, yeryüzü üstündeki oluşum biraz daha farklı olsa insanın üzerinde yürüyebileceği/yaşayabileceği bir gezegen olamayacağına, diğer tarafta aynı denge gök cisimlerde olmasa oluşabilecek gökcisim çarpışmaları sonucu yeryüzünün yine aynı şekilde insan yaşamı için uygun olmayacağını delil olarak gösterir, Allah kendi muazzam dengeli yaratılış kudretinden örnek verir inanmamız için delil olarak, çünkü Allah rahmetinden yarattığı bu insana imtihanından imana ulaşıp rahmetinden dolayı felaha ulaşmasını ister. O sebeple Rabb insanın yarattıkları arasında en üst olduğunu ifade etmiştir, ama iman etmiş olan insan böyledir, çünkü imtihanı geçmek için mücadele eden insan, kendi etrafını faunus gibi kapsanayan nefsini aşmış, tüm kainatın içinde bulunan Allah'ın nefsini idrak etmiş ve Rabb'ın nefsiyle birleşmiş olur. Hakikat ancak Rabb'in nefsindedir, kanundadır, İslam'ındadır. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: See they not what is before them and what is behind them, of the heaven and the earth? If We will, We shall sink the earth with them, or cause a piece of the heaven to fall upon them. Verily, in this is a sign for every faithful believer that [believes in the Oneness of Allah], and turns to Allah (in all affairs with humility and in repentance).
    Yusuf Ali: See they not what is before them and behind them, of the sky and the earth? If We wished, We could cause the earth to swallow them up, or cause a piece of the sky to fall upon them. Verily in this is a Sign for every devotee that turns to Allah (in repentance).
    Pickthal: Have they not observed what is before them and what is behind them of the sky and the earth? If We will, We can make the earth swallow them, or cause obliteration from the sky to fall on them. Lo! herein surely is a portent for every slave who turneth (to Allah) repentant.
    Sahih International: Then, do they not look at what is before them and what is behind them of the heaven and earth? If We should will, We could cause the earth to swallow them or [could] let fall upon them fragments from the sky. Indeed in that is a sign for every servant turning back [to Allah ].

    Sure 41 Fussilet, Ayet 53
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Biz, onlara (inanmayanlara) delillerimizi gökte ve kendilerinde göstereceğiz ve Kuran'ın doğru olduğunu anlayacaklar, fakat onlara (inanmayanlara) herşeyin delilini sunan Şahit'in Hükümdar (yani Rabb)'ları olduğunu, O olduğunu inandırmaya yetmez mi?" bu metaforik bir sorudur, insan düşünsün iman etsin diye. Bu Ayeti anlamak için önce 52ci Ayete dönmek gerek sonra 54cü Ayete bakmak lazım. 52ci Ayette Allah Muhammed (sas) inanmayanlara söylemesi için emreder ki: " Söyle 'Bakın bakalım Kuran'da yazılanlar Allah'tan mıdır değilmidir inceleyin, eğer Allahtansa ve hala iman etmezseniz inkarınız nankörlükten başka ne olabilir?'", 53cü Ayeti takip eden 54cü Ayette ise takriben şöyle der "Şüphesiz onlar (inanmayanlar) Hükümdarlarına döndürüleceklerinden emin değiller (çünkü Yaratılışı ve Yaratanı kibirlerinden doğan inkarlarından kavrayabilmiş değiller), Şüphesiz O (Hükümdar/Allah) herşeyi kapsayandır (kalpleri/akılarıda bilen/gören)". Anlaşılacağı gibi 53cü Ayette Allah inanmayanlara vakti geldiğinde son günde gökte ve kendilerinde kopacak Kıyametten haberdar etmektedir ve o gün onlarında (inanmayanların) Kuran'ın doğru olduğunu anlayacağını belirtir ama onlar için geç olacağını belirtir. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: We will show them Our Signs in the universe, and in their ownselves, until it becomes manifest to them that this (the Quran) is the truth. Is it not sufficient in regard to your Lord that He is a Witness over all things?
    Yusuf Ali: Soon will We show them our Signs in the (furthest) regions (of the earth), and in their own souls, until it becomes manifest to them that this is the Truth. Is it not enough that thy Lord doth witness all things?
    Pickthal: We shall show them Our portents on the horizons and within themselves until it will be manifest unto them that it is the Truth. Doth not thy Lord suffice, since He is Witness over all things?
    Sahih International: We will show them Our signs in the horizons and within themselves until it becomes clear to them that it is the truth. But is it not sufficient concerning your Lord that He is, over all things, a Witness? .

    Sure 43 Zuhruf, Ayet 48
    Bu Ayete bakmadan önce aynı Surenin 47ci Ayetine bakmak lazım, orada Allah iman etmeleri için kendilerine delil gönderilen insanlardan bahseder ve nasıl sırt çevirip güldüklerini anlatır. 48ci Ayette ise Allah takriben şöyle der: "Ve Biz onlara öyle deliller gösterdik ki her yeni delil bir öncekinden daha sağlam/büyük/inandırıcı ve imansızlıktan sakınırlar imana gelirler diye "kibirden kaynaklı olarak inkar içinde ki nefislerini" korkuttuk". 49cu Ayette Allahın merhametine rağmen bu insanların iman etmediklerini anlatmaya devam eder. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: And not an Ayah (sign, etc) We showed them but it was greater than its fellow, and We seized them with torment, in order that they might turn [from their polytheism to Allah's Religion (Islamic Monotheism)].
    Yusuf Ali: We showed them Sign after Sign, each greater than its fellow, and We seized them with Punishment, in order that they might turn (to Us).
    Pickthal: And every token that We showed them was greater than its sister (token), and We grasped them with the torment, that haply they might turn again.
    Sahih International: And We showed them not a sign except that it was greater than its sister, and We seized them with affliction that perhaps they might return [to faith].

    Sure 46 Ahkaf, Ayet 33
    Bu Ayetin takribi anlamı: "Görmezler mi Allah, gök ve yeryüzünü Yaratandır, ve bunları yaratırken yorulmamıştır, ölüye can verebilendir? Evet, O dilediğini yapabilir". Bu Ayeti anlayabilmek için Ehli-Kitap sayılan (İslam'ı müjdelemiş/öğretmiş, İslam'ın bir peygaberi olan) Hz İsa'ın (as) ümmetinden yoldan sapıp hıristiyanlaşmış insanları ve hıristiyanlık içindeki inancı bilmek gerekiyor, hıristiyanlar kutsal saydığı "Bible" kitaplarında tanrı'nın yaratılışı yarattıktan sonra ki 6cı gününde yorğun düştüğünü ve istirahate çekildiğini yazar ve böyle inanırlar ki bu Allah'ın sıfatlarına aykırıdır, estagfrullah. Hak Kitabı, Kurani Kerimde Allah bu sapkın inanca istinaden Evreni Yaratırken yorulmadığını, ölüye bile can verebildiğini, yoktan var edebildiğini, dilediğini herşeyi yapabilecek olduğunu belirtiyor, mükemmel olan O'dur çünkü, Subhan'Allah. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Do they not see that Allah, Who created the heavens and the earth, and was not wearied by their creation, is Able to give life to the dead? Yes, He surely is Able to do all things.
    Yusuf Ali: See they not that Allah, Who created the heavens and the earth, and never wearied with their creation, is able to give life to the dead? Yea, verily He has power over all things.
    Pickthal: Have they not seen that Allah, Who created the heavens and the earth and was not wearied by their creation, is Able to give life to the dead? Aye, He verily is Able to do all things.
    Sahih International: Do they not see that Allah , who created the heavens and earth and did not fail in their creation, is able to give life to the dead? Yes. Indeed, He is over all things competent.

    Sure 50 Kaf, Ayet 6
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Göklere bakmazlar mı, görmüyorlar mı nasıl süslemişiz, içinde bir kopukluk/yırtık görürler mi?" Evren/uzay bilimin yeni keşfettiği gibi, bir biriyle kopuk parçaları taşıyan bir boşluk değildir, "kara madde" denilen ve uzay boşluğunun yongasını oluşturan yeni keşfedilmiş bir madde ile doludur, yani evrende ki her gök cisimi, yıldızlar, güneşler, gezegenler vs vs hepsi bir biri ile ilişkindirler. Bu gerçek bilim tarafından günümüzde keşfedilmiştir, ama Allah, herşeyi Yaratan ve Bilen Allah bunu da delil olarak Kuranda insana aktarmıştır, iman etmemiz için. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Have they not looked at the heaven above them, how We have made it and adorned it, and there are no rifts in it?
    Yusuf Ali: Do they not look at the sky above them?- How We have made it and adorned it, and there are no flaws in it?
    Pickthal: Have they not then observed the sky above them, how We have constructed it and beautified it, and how there are no rifts therein?
    Sahih International: Have they not looked at the heaven above them - how We structured it and adorned it and [how] it has no rifts?

    Sure 88 Gasiye, Ayet 18
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Ve Gök, nasıl yüsekte tutulduğunu?". Bu Ayeti anlamak için bir önceki Ayete, 17ci Ayete bakmak lazım, orada Allah der ki: "Bakmazlar mı develere, nasıl yaratılmışlar diye?" Yani özetle, Allah Kuran'ı indirdiği insanlara yakın olan bir yaratılan olan deve'den örnek vermiş ve takibinde bir başka yarattığı olan göğü örnek vermiş, ve 19 Ayettede tekrar yeryüzünden örnek vererek dağlardan bahsetmiş, Allah, yeryüzünde ve evrende yarattıklarından bahsederek insanı imana çağırmakta. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: And at the heaven, how it is raised?
    Yusuf Ali: And at the Sky, how it is raised high?
    Pickthal: And the heaven, how it is raised?
    Sahih International: And at the sky - how it is raised?

    Ve Son Olarak: "Astronomi ilimlerini bilmeyen milletlerin vay haline" demiş yazar kitabında Al-i İmran 190 ve 191 Ayetlerine işaret ederek, acaba bu Ayetler gerçekten böyle mi diyor, şimdi onlara bakalım:

    Sure 3 Al-i İmran, Ayet 190
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Şüphesiz! Evrenin ve yeryüzünün yaratılışında, gecenin ve gündüzün oluşunda anlayan insanlar için O'nun delilleri vardır". Yani Allah, insanın gördüğü herşeyin kendisinin yarattığı ve kurduğu düzene işaret ettiğini belirtmekte, insanı imana davet etmekte. Bu Ayet'te gece ve gündüzün oluşumunun gök cisimlerinin, belirli yörüngelerde Allah'ın tayin ettiği ahenk içinde hareket halinde olduğunu, yeryüzünün güneş etrafında döndüğünü bu sebeple gündüzün/gecenin oluştuğunu ifade eder. Eski çağlarda, hatta Kuran'dan sonra dahi bazı topluluklar gezegenimizin evren merkezinde olduğunu, Güneşin dahil Yeryüzü etrafında döndüğüne inanırlardır. Ayrıca, Allah'ın kurduğu kurallar çerçevesinde hareket halinde olan Yerküremiz dahil, bu gece/gündüz oluşumunun gezegenimiz üzerinde ki ekosistemi nasıl denge üzerinde tuttuğu yakın zamanlarda bilimce ıspatlanmıştır. Gecenin veya gündüzün yeryüzünde daha uzun veya daha kısa sürmesi durumunda, gezegenimizin belli yerleri super-soğumaya (aşırı soğuk hale) bazı yerleri süper-ısınmaya (aşırı ısınmaya) gideceği için bildiğimiz ekolojik sistemin tamamen altüst olması hatta canlı yaşamı için uygun olmayacağı tespit edilmiştir. Allah bu ve nice ayetlerle Kendisinin yarattığı Yaradılışın içinde ki denge ve ahenki devamlı gösterip insanı imana çağırmaktadır, ama tabi anlayana. Ya Rabb, bizleri seni anlayanlardan ve sana secde edenlerden nasip eyle, amin. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Verily! In the creation of the heavens and the earth, and in the alternation of night and day, there are indeed signs for men of understanding.
    Yusuf Ali: Behold! in the creation of the heavens and the earth, and the alternation of night and day,- there are indeed Signs for men of understanding.
    Pickthal: Lo! In the creation of the heavens and the earth and (in) the difference of night and day are tokens (of His Sovereignty) for men of understanding.
    Sahih International: Indeed, in the creation of the heavens and the earth and the alternation of the night and the day are signs for those of understanding.


    Sure 3 Al-i İmran, Ayet 191
    Bu Ayetin takribi açıklaması: "Allah'ı ayakta, oturarak veya yatarak zikreden/tefekkür eden, ve yeryüzünde ki ve evrendeki, yaratılışın hepsini düşünen görecektir ki Hükümdarınız (Allah) bunları sebepsiz yaratmamıştır, (size delil olarak her birini yaratmıştır), bu düşünce ile Allah'ı herşey'den üstün görüp tafekkür eden ve ateşten (cehennemden) korunmak isteyeneler şöyle desin: 'Ey Hükümdarımız (Allah), hiçbirşeyi sebepsiz yaratmadın, herşeyden üstün Sensin, bizi cehennem'den koru". Eğer 191 Ayetten devam edip 194cü Ayete kadar okursak bu dua devam eder, ve özetle okuyanı, Allah'a eş koşmayanlardan nasip etmesini, zalimlerden nasip etmemesini, Peygamberlerine inananlardan, Allah'ın Yüceliğine inananlardan nasip etmesini dileyenlerden ve Dinine uyanlardan ve Ahirette haşr edilmeyenlerden nasip etmesini dilemekle geçer. Ve bu Ayetlerin takibinde ki 195ci Ayette'de Allah bu dualara ve amellere cevap vereceğini, böyle iman edenleri bağışlayacağını bahseder. Bu Surenin bu Ayetinde (burclara işaret eden) astronomi veya astroloji ile ilgili bir söz yoktur.
    Muhsin Khan: Those who remember Allah (always, and in prayers) standing, sitting, and lying down on their sides, and think deeply about the creation of the heavens and the earth, (saying): "Our Lord! You have not created (all) this without purpose, glory to You! (Exalted be You above all that they associate with You as partners). Give us salvation from the torment of the Fire.
    Yusuf Ali: Men who celebrate the praises of Allah, standing, sitting, and lying down on their sides, and contemplate the (wonders of) creation in the heavens and the earth, (With the thought): "Our Lord! not for naught Hast Thou created (all) this! Glory to Thee! Give us salvation from the penalty of the Fire.
    Pickthal: Such as remember Allah, standing, sitting, and reclining, and consider the creation of the heavens andthe earth, (and say): Our Lord! Thou createdst not this in vain. Glory be to Thee! Preserve us from the doom of Fire.
    Sahih International: Who remember Allah while standing or sitting or [lying] on their sides and give thought to the creation of the heavens and the earth, [saying], "Our Lord, You did not create this aimlessly; exalted are You [above such a thing]; then protect us from the punishment of the Fire.
#03.03.2010 01:04 0 0 0
  • BÖLÜM 3 - Kurani Kerim ve Hadisler Bu Uyduruk Batıl Olan "Yıldızname" İçin Ne Der?:

    Bir önceki iki bölümde, Yıldızname/Astroloji'nin oluşum süresini öğrendik, nasıl ve nerden böyle bir batıl inanışın günümüze geldiğine baktık Ayrıca bahsi geçen kitabın sözde delil olarak Kuran'ı alet etmesinin ne kadar yersiz ve gerçeğe dayanmadığına şahit olduk Şimdi, Kuran'i Kerimin ve Allah'ın son Peygamberi Muhammed Mustafa'nın ( sas ) bu konu ve benzeri konular üzerine ne dediğini inceleyelim:

    "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur" ( Neml Sûresi, Ayet: 65 )

    "Gaybın anahtarları onun katındadır. Onları ancak O bilir" ( Enam, Ayet: 59 )

    "Ey iman edenler! şarap, kumar, putlar, fal ( yıldızname/astroloji dahil ) ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki felaha erişesiniz" ( Maide Suresi, Ayet: 90)

    "Rasülullah (sav) buyurdular ki: "Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrisi için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse sihirden bir şube iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhinde sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir" ( İbn Abbas )

    Ebu Katade ( ra ) "Faris-i Rasulullah" = Rasulullah'in süvarisi lakabiyla meshur bir yigit, Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Zu Kared gazvesinde özel iltifatina mazhar bir cengâver'dir ve demiştir ki: "Allah bu yıldızları üç şey için yaratmıştır: Onları 1 ) semanın zineti kıldı, 2 ) ( semaya yükselip haber toplayan ) şeytanlara atılacak taşlar kıldı, 3 ) kendileriyle istikamet ( cografik-yeryüzün'de ve astronomik-feza'da yön ) tayin edilen alametler kıldı Kim yıldızlar hakkında başka yorumlar yapmaya kalkarsa hata eder ve nasibini zayi eder, kendisini ilgilendirmeyen ve bilgisi olmayan hatta bilmekte peygamberler ve meleklerin bile acze düştükleri (bilmedikleri) bir hususta kendini külfete sokar" ( Kütübüs Sitte, Hadis No : 5759 )

    "Peygamber Muhammed ( sas ) : Göklerde ve yerde gaybı Allah'dan başka bilen yoktur, kahin ve falcıya (yani gaipten haber veren kişiye) inanan kimsenin 40 gün namazı kabul olmaz", ona inanan kişi, bana indirileni ( kitap ve vahyi, İslam'ı ) inkar etmiş olur" buyurmuştur. Bu itibarla yıldızname ve benzeri fal kitaplarına itibar edilmesi ve bu tür şeylere inanılması caiz değildir" ( Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı 27 Ocak 1987, K6214-9/93 )

    "Peygamber size ne emretti ise onu alın ( O un dediği ile amel edin ). Size neyi yasak etti ise ondan sakının" ( Haşr Sûresi, Âyet: 7 )

    "Rabbinizden size indirilene uyun. O'nu bırakıp başka dostlara (batıla, yıldızname gibi bidat'a) uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz " ( Araf Suresi, Ayet: 3 )

    "Helake sürükleyen yedi şeyden biri büyüdür ( yıldızname dahil )" ( Buhari )

    "Büyücüye (yıldızname dahil) inanan kimse, Cennete giremez" ( İ Hibban )

    "Falcıya fal (yıldızname dahil) baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldığı namaz kabul olmaz" ( Müslim )

    "Bilinsin ki; insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur (hayırlı niyet & amel edene Allah'tan hayır vesile olur, şer ve bidat eden yıldızlar dahil hiçbirşey fayda sağlamaz)" ( Necm Suresi, Ayet: 39 )

    "Bir toplum, kendilerinde olanı değiştirmedikçe Allah, o topluma verdiğini değiştirmez" ( Ra'd Suresi, Ayet 11 )

    "Peygamberimiz Hz Muhammed (sas) şöyle söylemiştir: Kuşun ötmesinden, uçmasından uğursuzluk kabul etmek, ufak taşlar (nohut, bakla, fasulye, iskanbil kağıdı, kahve telvesi vs) ile fal açmak, kum üzerine hatlar çizmek, bunlardan (ve yıldızlardan) geleceğe dair hükümler çıkarmak SÎHİR ve KEHANET nevindendir" ( Riyazüs-Salihin, c. 3, Hadis No: 1702 )

    "Rasülullah ( sav ) buyurdular ki: "Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrisi için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse sihirden bir şube iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir; kâhinde sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir " ( İbn Abbas )

    "Muhammed (sas) der ki: Kim yıldızlarla ilgili bir ilim iktibas etmişse sihirden bir şube iktibas etmiş demektir. ( Yıldız ilmi ) arttıkça ( sihir ilmi de) artar" ( Ebu Davud )

    Kütübüs-sitte cilt 1, syf. 181 deki hadisin mealinde İbraz ibn Sariye (ra) dediki: "Bir gün Rasulullah( sav ) bize namaz kıldırdı,sonra yüzünü cemaate çevirerek çok beliğ çok manidar bir vaazda bulundu öyleki; dinleyenlerin gözleri yaşla kalpleri heyecanla doldu,cematten biri: Ey Allah'ın rasulü sanki bu bir veda konuşmasıdır, bize ne tavsiye ediyorsunuz dedi? Buyurdularki: "Size, Allah'a karşı takvada bulunmanızı, başınızda bir Habeşli köle olsa bile emrini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar (bidatlar) görecekler. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hulefai Raşidinin sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve Kuran'a dört elle sımsıkı sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere (bidata) karşıda son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira(sünnette bulunana zıt olarak) her yeni çıkarılan şey bid'attir, her bid'atte dalalettir ( sapıklıktır )" ( Tirmizi ve Ebu Davut )

    Yıldızname ve her türlü fal haramdır, Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:

    "Falcının, büyücünün söylediklerine inanan, Kur'an-ı kerime inanmamış olur" ( Taberani )

    "Fal baktıran, falcıya inanmasa bile, kırk gün namazı kabul olmaz" ( Müslim )

    "Büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir buyuruldu" ( Bezzar )

    "Cin ile tanışan falcılar, ( Yıldızname )ye bakıp, sorulan her şeye cevap verenler böyledir. Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazen doğru çıksa bile, Allah'tan başkasının her şeyi bildiğine ve her dilediğini yapacağına inanmak olup, küfürdür" ( Hadika )

    "Uğursuzluğa inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden ( yıldızname dahil ), büyü yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden değildir, Kur'an-ı kerime inanmamış olur" ( Buhari & Muslim )

    "Cinci tarikatçıya inanmak, insanı cinden kurtardığına inanarak, ona ücret vermek caiz değildir. Büyü çözene de para vermek caiz değildir" ( İbni Ebi Zeyd )

    "Bir kimse, ben çalınanları, kaybolanları bilirim dese, diyen de, buna inanan da kâfir olur. "Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum " derse, yine kâfir olur. Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah bilir" ( Birgivi Vasiyetnamesi )

    "Büyü; ilme, fenne uymayan ( yıldızname dahil ), gizli sebepler kullanarak, garip işler yapmayı sağlayan ilimdir. Büyü öğrenmek de, öğretmek de haramdır. Müslümanları zarardan korumak için öğrenmek de haramdır" ( İbni Âbidin )

    "Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü haramdır" ( İmam-ı Rabbani )

    "Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, imanı gittikten sonra büyü tesir eder" (Hadis-i Şerif, c3, m41)

    "Hayırlı iş yapmak için de haram işlemek caiz değildir" ( Hadika )

    "Büyü yapmak (gayba ait yıldıznameye inanmak) büyük günahtır" ( İmam-ı Nevevi )

    "Gaibden haber vermek maksadı ile yıldız ilmi ile uğraşan kimse, büyücü gibi günaha girer" ( İbni Mace )

    "Fal bakmak, yazı ve çizgi (yıldızname) ile haber vermek, puta tapmak gibidir" ( Ebu Davud )

    "Resulullah ( sas ), gördüğü şeyleri hayra yorar, hiçbir şeyi uğursuz saymazdı" ( İ Ahmed )

    "Uğursuzluk düşüncesinin (yıldızlar dahil), kendisini, ihtiyacı olan bir işi yapmaktan alıkoyan kimse, Allah'a şirk koşmuş sayılır" ( İ Ahmed )

    "Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, 13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanılır. Dinimizde ise, bir şeyi uğursuzluğa yormak yoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur ( Yıldızların uğur/uğursuzluk getirmesi ve yıldızname yoktur )" ( Mektubat-ı Rabbani 3/41 )

    "Dinimizde uğursuz gün olmadığı gibi, uğursuzluk diye bir şey yoktur (bunlara inanmak şeytandandır" ( İmam-ı Gazali )

    "Bir şeyi (yıldızlar dahil) uğursuz/( uğurlu ) sayan, ona itibar etmesin ve işinden geri kalmasın!" ( Taberani )

    Her âlim, Cennetlik demek değildir. Onlardan da Cehenneme giden olacaktır. Kur'anda, bunlar bahsedilmiştir. Kötü âlimler hakkında hadis-i şeriflerden bazıları da şöyledir:

    "Âlimlerin iyisi, insanların en iyisi, kötüsü de, insanların en kötüsüdür" ( Bezzar )

    "Yazıklar olsun kötü âlimlere ki, ilmi ticarete alet ederler" ( Hakim )

    "Amelsiz âlim, mum gibidir, kendini yakar, insanları aydınlatır " ( Bezzar )

    "Ümmetim, kötü âlimler, cahil abidler yüzünden helak olur" ( Darimi )

    "Kıyamette en şiddetli azap, ilmi kendine fayda vermeyen âlime olur" ( Beyheki )

    "İlmini, insanlara öğretmeyen âlime, kıyamette ateşten yular bağlanır" ( Tirmizi )

    "Kıyamette bir din adamı Cehenneme atılır. Tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Yapın" dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der" ( Buhari )

    "Öyle bir zaman gelir ki, âlimler fitne ( bidatlar icat eder örneğin yıldızname ) unsuru olur" ( Ebu Nuaym )

    Demek ki âlimlerin iyisi de, kötüsü de oluyor.

    "İnsanların kötüsü, kötü âlimlerdir. Bunlar, din, iman hırsızlarıdır. Kur'an-ı kerimde mealen, (Onlar kendilerini Müslüman sanıyor. Onlar son derece yalancıdır, şeytan onlara musallat olmuştur. Allahü teâlâyı hatırlamaz ve ismini ağızlarına almazlar, şeytana uymuşlar, şeytan olmuşlardır. Biliniz ki, şeytana uyanlar ziyan etti, ebedi saadeti bırakıp, sonsuz azaba atıldı uyuruluyor" ( İmam-ı Rabbani )

    "Tâbi'inden olan büyük âlimleri, onların yolunu, kurdukları mezhepleri beğenmeyip, dört mezhepten farklı kitap yazıp, (Biz bir mezhebe göre değil, İslam'a göre yazıyoruz) diyen cahiller, kendilerinin büyük âlim olduklarını söylüyorlar. Halbuki hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Âlimim diyen cahildir)" ( Taberani )

    "Bid'at ehli bu sapıklar, kâfirlerden daha zararlı olur. En büyük kâfirlerden biri Deccal olduğu halde, hadis-i şerifte, (Sizin için Deccal'den daha çok, sapık önderlerden korkuyorum) buyuruldu". ( İ Ahmed )

    Anlaşıldığı gibi Yıldızname/Astroloji/Burçlar/Zodyak hurafedir. Her burçta doğan aynı karaktere sahip olsa, bütün dünyadaki insanlar burç sayısı kadar yani 12 karakterli olurlar. Aynı burçta doğan iki kişiden biri âlim, diğeri zalim, biri sert, öteki yumuşak olabilir. İnsanların karakterlerini burçlar tayin etmez.

    Halk arasında, Yıldızname/Astroloji/Zodyak ( burçlar kuşağı ) üzerinde yer alan 12 takımyıldıza "burçlar" adı veriliyor. Yıldızname, gökyüzünde güneş ve başlıca gezegenlerin yolu üzerinde bulunduğu tasarlanan hayali bir kuşaktan ibarettir. Burçlar kuşağı olarak da söylenir. Güneşin burçlara karşı olan durumunun değişmesi yüzünden, bugün burçlardan hiçbiri kendi adıyla anılan bölgede bulunmamaktadır ve zamanla değişmektedir. Bu yüzden 20. yüzyılda Güneş, 1 Ocak'ta Oğlak burcunda olmayıp Yay burcundadır, buna rağmen bu batıl uydurma bazıları tarafından gerçekmiş gibi kabul edilir.

    Ayrıca biri Türkiye'de ve diğer örneğin Japon'ya da aynı tarihte doğan iki insan aynı tarihte doğmasına rağmen farklı kuşaklara denk gelir, ama buna rağmen yıldızname mantığına (mantıksızlığına) göre aynı kuşaktan adlandırılır, ve tamamen saçmalıktır, batıldır. Bu nedenle de burçlarda doğanların belli bir karakter sahibi olduğu söylenemez, bilime de sığmaz, akıl dışıdır, İslam açısından da kullanılması haram'dır yasaklanmıştır, günahtır.

    Cehalet, örf-adet ,gelenek-görenek, menfi propaganda, çıkar hesapları, kişisel zaaflar, inanç zayıflığı, insanların saf (temiz) inançlarını istismar, dini yanlış anlatma-anlama veya yanlış yorumlama gibi bir çok sebebler hurafe ve batıl anlayışların ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden olan faktörlerdir, yıldızname de bunun bir örneğidir.

    "Rasülullah (sav) buyurdular ki: "Kim, Allah'ın zikrettiğinin gayrisi için yıldızlar ilminden bir bab iktibas ederse sihirden bir şube iktibas etmiş olur. Müneccim kâhindir;kâhinde sihirbazdır, sihirbaz da kâfirdir." (İbn Abbas)

    Ebû Katâde (ra) "Fâris-i Resûlullah" = Rasûlullah'in süvârisi lakabiyla meshur bir yigit...Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimizin Zû Kared gazvesinde özel iltifatina mazhar bir cengâver'dir ve demiştir ki: "Allah bu yıldızları üç şey için yaratmıştır: Onları semanın zineti kıldı, (semaya yükselip haber toplayan) şeytanlara atılacak taşlar kıldı, kendileriyle istikamet (cografik-yeryüzün'de ve astronomik-feza'da yön) tayin edilen alametler kıldı. Kim yıldızlar hakkında başka yorumlar yapmaya kalkarsa hata eder ve nasibini zayi eder, kendisini ilgilendirmeyen ve bilgisi olmayan hatta bilmekte peygamberler ve meleklerin bile acze düştükleri (bilmedikleri) bir hususta kendini külfete sokar." (Kütübüs Sitte, Hadis No : 5759)

    "Peygamber Muhammed (sas): Göklerde ve yerde gaybı Allah'dan başka bilen yoktur, kahin ve falcıya (yani gaipten haber veren kişiye) inanan kimsenin 40 gün namazı kabul olmaz", ona inanan kişi, bana indirileni (kitap ve vahyi, İslam'ı) inkar etmiş olur" buyurmuştur. Bu itibarla yıldızname ve benzeri fal kitaplarına itibar edilmesi ve bu tür şeylere inanılması caiz değildir." (Diyanet İşleri Başkanlığı, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı 27 Ocak 1987, K6214-9/93)

    "Peygamber size ne emretti ise onu alın (O un dediği ile amel edin). Size neyi yasak etti ise ondan sakının" (Haşr Sûresi,Âyet: 7)

    "Ey iman edenler! şarap, kumar, putlar, fal (yıldızname/astroloji dahil) ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki felaha erişesiniz" (Maide Suresi, Ayet: 90)

    "Göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur" (Neml Sûresi, Ayet: 65)
#03.03.2010 01:05 0 0 0
  • bu bilgiler icin tşk edıyorum
#14.12.2012 22:44 0 0 0