oylum köyü lebeniye günü

Son güncelleme: 03.05.2010 21:20
  • Mümbit Hilal" denilen tarihsel coğrafyanın günümüz Türkiye topraklarında kalan bir kısmım Kilis ili ve civarı oluşturur (Türkiye, Suriye, Irak, Lübnan, İsrail, sınırları içinde kalan doğu Torosların güneyinde, Basra Körfezi'nin kuzeyinde kalan verimli topraklarla kaplı hilal şeklindeki bölge Mümbit Hilal Yayı veya Levant denmiştir).



    Bu konumuyla da Kilis tarih boyunca ilgi görmüştür. Özellikle de Kilis'in hemen batı çıkışındaki Oylum köyü hemen her dönemde iskân edilen bir yer olmuştur. Eski zamanlardan beri iskân yeri olması nedeniyle arkeolojik açıdan büyük önem teşkil eden Oylum köyünde aynı adla tanınan ve Kilis ovasına hâkim bir höyük vardır. Geçmişi Helenistik döneme kadar uzanan höyük üzerinde yaklaşık 20 yıldır kazı çalışmaları sürdürülmektedir.


    Oylum koyunun ve Oylum Höyük'ün bu tarihsel öneminin yanında, bir "inanç merkezi" elması, buna bağlı olarak da kültürel etkinliklere ev sahipliği yapması bakımından önem arz ettiğini görmekteyiz.

    Oylum Höyük'ün tepe noktasında bir türbe bulunmakta, burada Yusuf İzzettin (2) adında bir din büyüğünün yattığı söylenmektedir. Bu türbe etrafında çeşitli inanmalar ve bu inanmalara bağlı olarak bir takım uygulamalar oluşmuştur. Yusuf İzzettin Türbesi etrafında teşekkül eden inanma ve uygulamalara geçmeden önce Türk kültüründe türbe ve mezarlık ziyaretlerinin tarihî kökenine değinmekte fayda görüyoruz.



    Türk Dünyası olarak adlandırılan coğrafyada pek çok dağın-tepenin üzerinde kutsal kabul edilen birinin türbesini görürüz. Türkler buralarda yatan kimseleri kutsal kabul ederler ve onların türbelerinden bir takım beklentileri söz konusu olur. Bu beklentilerin gerçekleşmesi için veya gerçekleştikten sonra buralarda bir takım uygulamalarda bulunurlar. Bu ortaklık arz eden uygulamalar Orta Asya, Anadolu ve Balkanlar'da canlı şekilde yaşatılır.



    Bugün "türbe-yatır-mezar-ziyaret" gibi adlarla anılan yerler etrafında oluşan uygulamalar İslamî çerçevede değerlendirilir. Ancak İslamiyet'in kabulünden önce Türklerin eski dinleri içinde (Şamanizm) yer alan ve belirgin bir inanç olan atalar kültü ile bu uygulamalar arasında bariz bir bağ olduğu görülmektedir.



    Kült kavramı insanların kutsal kabul ederek saygı gösterdikleri veya tapındıkları varlıklar için kullanılır. Eski Türklerde bu saygı ve tapınma belli zamanlarda dua, kurban ve dinsel törenler şeklinde uygulanırdı. Atalar kültünde ölen atalar unutulmaz, onların üstün ruhlu olduklarına, ruhlarının kendilerini koruyacağına, atalar memnun edilmezse kendilerini cezalandıracaklarına inanılır. Bu bağlamda İslamiyet'in kabulünden sonra atalar kültürüne dair uygulamalar, Türkler arasında ziyaret kültürünün oluşumunda etkili olmuştur. Ataların ruhlarına saygı gösterme ve ondan bir şey bekleme İslam'la bağdaştırılmıştır.



    Bu geçişi en belirgin şekilde ata, baba, dede kavramlarının kullanım sürecinde görmekteyiz. Bütün Türk coğrafyalarında gördüğümüz "baba" türbeleri, daha önceleri "ata" mezarlarıydı. Anadolu'nun Türk ve Müslüman kimliğe bürünmesi sürecinde kutsallık atfedilen kişilerin mezarlarına, atanın devamı olarak baba denilmeye başlanmıştır. Atalar küllünün bir gereği olarak Orta Asya'daki ata uluları, Anadolu'da önce babaya; bundan da dedeye dönüşmüştür. Türk toplumu ata kavramından baba-dede kavramına geçişte, atalarının ruhlarına, dolayısıyla atalar kültüne İslamî bir renk katmıştır. Başka bir deyişle, İslam dinini ulusal kimliğine uyarlayarak benimsemiştir. Görüleceği gibi, Türklerin İslamiyet öncesi inanç sistemlerine ait bazı uygulama ve inanmalar İslamî karaktere bürünmüştür. İslamî devrede de ata mezarlarım ziyaret, onlara hürmet gösterme, mezarları koruma süregelmiştir.



    Kilis'in Oylum Köyü'ndeki Yusuf İzzettin Türbesi ve türbe etrafında oluşan uygulamalar da eski atalar kültü çerçevesinde İslamî renk kazanmış bir kültürel faaliyettir. Şeyh İzzettin adıyla da bilinen Yusuf İzzettin'in hayatı hakkında tam bir bilgi mevcut değildir. Köy halkı ziyaret ettikleri bu zatın kimliğiyle ilgili tutarlı bilgiler verememektedirler. Kilis ve civarında "sahabe" mezarlarının olması sebebiyle burada yatan kişinin de bir sahabe olduğu düşünülmektedir. Höyük'ün tepesindeki türbenin bundan 30 yıl kadar önce, köylülerden bir kadının rüyasına giren Şeyh İzzettin'in isteğiyle yapıldığı, hatta yapılan ilk yapının yıkıldığı, daha sonra da şimdiki halini aldığı söylenmektedir. Şeyh İzzettin Türbesi, her zaman ziyaret edilebilmekle birlikte, Nisan ayının son Cuma günü ziyaret edilmekte ve türbe etrafında Kilis'in yemeklerinden olan lebeniye ile etli bulgur pilavı yapılarak ziyarete gelenlere dağıtılmaktadır.



    Bu yıl her zamankinden farklı olarak nisan ayının son cumartesi "Lebeniyye Günü" ve ziyaret gerçekleştirildi. Kilis Belediyesi'nin katkılarıyla köyün meydanına kurulan çadırlarda ziyaretçiler ağırlandı. Kuran, Mevlit ve Dualar toplu olarak dinlendi. Bu bir gün sonrasına ertelemeyle ilgili olarak, dışarıda çalışan insanların da katılımının sağlanması bakımından iyi olduğu dile getirenlerin yanında, "geleneklerin (gününün) değiştirilmesinin yanlış" olduğunu söyleyenler de oldu.

    Hatta bu düşüncede olanların bazıları ziyaretlerim ve yemeklerini cuma günü yaptılar. Bazı köylüler ise kurbanlarım kesip yemeklerim pişirerek misafirlerini evlerinde ağırladılar.



    Bu türbe ziyareti ve buna bağlı olarak gelişen uygulamalarda yukarıda değindiğimiz atalar kültürünün izlerim görürüz. Burada yatan şahsın kimliği tam olarak bilinmese de ona bir kutsallık izafe edilmektedir. Bu kutsallık, zamana bağlı dinî karakterli törensel bir uygulamayı beraberinde getirmiştir. Bir başka deyişle dinsel bir inanmadan folklorik uygulamalar doğmuştur. Türk insanı kutsal kabul ettiği şahıs ve nesnele-re büyük saygı duyar ve bunların aracılığıyla Tanrı'dan çeşitli dileklerde bulunur. Dilekler ve adakların adanması sırasında ve dahi bu dileklerin gerçekleşmesiyle adanan şeyin (genelde bir koyun-keçi kurban edilir) yerine getirilmesinde topluca veya bireysel bir takım uygulamalar geliştirmiştir. Şey İzzettin Türbesi etrafındaki uygulamalar da bu durumla ilgilidir. Bir dileği olan kişi (Çocuk isteme, kısmetin açılması, çeşitli hastalıkların sağaltılması, rızk arttırma, çocuğunun veya kocasının kötü alışkanlıklardan kurtulması, bir iş sahibi olma... gibi), "Allah'ım burada yatan Şeyh İzzettin senin sevgili bir kulundur. Bunun hatırı için, benim çocuğum olmuyor, benim de bir çocuk sahibi olma-mı nasip et" şeklinde bir dilekte bulunur. Eğer maddî gücü varsa bir kurban keser. Kurbanın etiyle adet üzere lebeniye ve etli bulgur pilavı yaparak gelenlere ikram eder. Dilekte bulunanların çoğu dileklerinin gerçekleşmesi halinde yerine getireceklerine Tanrı huzurunda söz verdikleri bir adak adarlar. Örneğin çocuk dileyen birisi, çocuğu olursa seneye bu vakitte veya uygun bir zamanda kurban keser. Bunu ya yemek yaptırarak ya da öylece dağıtır.

    Bunun dışında türbenin içinde çeşitli uygulamalar da dikkat çekmektedir. Geleneksel ziyaret gününde daha fazla olmak üzere, özellikle kadınlar -çünkü erkekler izdiham nedeniyle içeri girememektedirler- sandukanın etrafında oturarak dualar etmekte, hasta olanları türbenin içinde yatırmaktadırlar. Yine türbeye tespih, seccade gibi nesneler bırakılmaktadır.



    Yukarıda kaynağım ve uygulanış biçimini anlattığımız Oylum Köyü'nün bu törensel gününe katılanların tamamının aynı hislerle orada bulunduklarım söylemek mümkün değildir. İnanç merkezi yahut kutsala karşı takınılan tavrın neticesi olarak, verilen ziyafetin çoğu kişi için kutsaldan daha öne geçtiğini söylemek de mümkündür. İtiraz edenler olsa da bu gün için kullanılan "Lebeniye Günü" söyleyişi bu görüşümüzü destekler. Hatta bu günün sosyal fonksiyonu için katılanlar da az değildir. Evlilik çağma gelmiş oğlan annelerinin kız bakmaları ve birlik-beraberlik duygusunu sağlamlaştıracak kaynaşmalar, haberleşmeler gibi sosyal olgular yaşanmaktadır. İşte işin folklor yanım oluşturan nokta burasıdır.



    Biz her ne kadar bu tür uygulamaları İslam adına yapıyor olsak da Müslüman milletlerde çok fazla yaygın değildir böylesi uygulamalar. En azından bu tür uygulamalar çok belirgin şahsiyetlerin mezarları etrafında toplanmıştır. Türklerde ise durum tamamen farklıdır. Bir mezar-türbe etrafında birtakım uygulamaların olması, orada yatan şahsın tarihi kimliğinin bilinmesi, kişinin meşhur olmasına bağlı değildir. Hatta çoğu mezar-türbede yatan kişinin tanınmayan bir şahsiyet olması, o yerin ziyaret edilmesi ve bir takım uygulamalar geliştirilmesi açısından daha şanslı durumdadır. Çünkü şahsın belirli olmaması bir gizem yaratmakta ve bu da o mezara veya yere atfedilen kutsiyeti arttırmaktadır.



    Sonuç olarak. Oylum Köyü'nde Şeyh İzzettin Hazretleri'ne bağlı olarak yapılan Lebeniye-Ziyaret Günü, Türk kültürünün en eski çağlarında var olan bir inancın İslamî renge bürünmüş şekli olarak devam ettirilmektedir. İnanç tarafının yanında zamanla sosyal yönleri de öne çıkmıştır. Gelenekselleşmiş bu uygulama kültürün devamlılığım sağlayacak önemli unsurlardan biridir. Bilindiği üzere gelenekler pek fazla dışarıdan müdahaleyi sevmez. Ziyaretin gününün değiştirilmesi hususunda yerel seslere de kulak verilmelidir.



    (1) Yrd. Doç. Dr. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen Ed. Fak. Türk, Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğrt.Üyesi.

    (2) Yusuf İzzetin Efendi hakkında yapmış olduğumuz küçük bir araştırmaya göre, (Salih Efendi Zadelerden) Tiraje (Salihoğlu) KEÇİK Hanımefendi'nin (83) anlattık-larına dayanan, şu bilgilere ulaşılmıştır: "Harputlu Hasan Efendi adında soylu bir alim, (o zaman Diyarbekir'e bağlı kasaba olan Harput'tan), oğlu (Torun) Ali'yi, medrese eğitimi için Kilis'e yolluyor. Kilis'te Salih Efendi Zadelerden, Müderris (Kara) Salih Efendi de din ve fıkıh konularında verdiği derslerle ünlenmiş. Oğul Ali Efendi, burada aldığı eğitim sonrası, memleketine dönecekken, Hocası Salih Efendi, bu pek beğendiği zeki, terbiyeli ve yetenekli delikanlıya; 'Evladım, bak ben seni çok beğendim, kal burada sana kızımı vereyim' diyerek, takdir ve sevgisin; ortaya koyunca, delikanlı; 'Çok alicenap ve lütufkarsınız efendim, basımın tacıdır efendim. Ancak, geleneklerimize göre, bir büyüğümüzün buraya gelerek sizden kızınızı istemesi için bana müsaade büyürünüz!' demesi üzerine, bu delikanlı Harput'a döner, babası hasta olduğu için, amcası Şeyh İzzetin Efendi ile dönerek kızım isterler. Düğün yapılır. Dönüşünde Şeyh İzzettin Efendi hastalanıp ölür. O zaman kendisini buraya gömerler. (1700'lü yıllar)
    .
#03.05.2010 21:20 0 0 0