Fatih Sultan Mehmet ölümünden sonra mumyalanarak mı gömüldü
Yahya Kemalin hiçbir şiirinde -fetih hadisesini o kadar yücelttiği halde- Fatihten söz etmediğini biliyor muydunuz? Yazılarında da genellikle isim olarak zikredip geçer. Peyam gazetesinde yayımlanan Çamlar Altında Musahabelerinde, Fatihi Bizanslı mühtedi Zağanos Mehmed Paşanın telkinleriyle antik Yunan ve Latin kültürünün önünü açarak Türk Rönesansını (Türk İntibahı Devri) başlatan padişah olarak tahayyül etmiştir. Türk İstanbul konferansında ise, II. Muradın büyük feragat göstererek onu çocuk yaşta tahta oturttuğunu, bu genç hükümdarı tahtın tam sahibi olacağı zaman neler yapmak lazım geldiği üzerinde düşündürdüğünü, bu terbiye içinde yetiştirdiğini, ona planlar hazırlama fırsatı verdiğini anlatır.
Yahya Kemalin başka bir yazısında da şanlı sıfatıyla söz ettiği Fatihe hayran olduğundan şüphe edilemez. Nitekim denize bakan geniş bir meydana onun bir heykelinin dikilmesini istiyordu. Çünkü o, bir mucize olarak gördüğü fethi gerçekleştiren padişahtı. Abdülhak Hamidin Merkad-i Fatihi Ziyaretinden -ki çok beğendiği ve her vesileyle okuduğu şiirlerdendi- bir mısraını yazılarında da birkaç defa zikretmiştir: Durmuş başında bekler bir kavm türbedarın
Demir kapak açılınca
REŞAT Ekrem Koçu tarafından anlatılan bir hadise, Yahya Kemalin Fatihin hayatıyla ilgili her şeyi çok merak ettiğini ve araştırdığını göstermektedir:
Sultan II. Abdülhamid devrinde, bir yıl, Fatih civarından geçen ana suyolları patlar ve evlerin bodrumlarını su basar. Tam o günlerde Fatih Sultan Mehmed, semt halkından birkaç kişinin rüyasına girerek Boğuluyorum, beni kurtarın! diye yardım istemiştir. Bu rüyalar halk arasında yayılarak kahvehane sohbetlerinin ana konularından biri haline gelir ve hafiyeler vasıtasıyla II. Abdülhamidin kulağına kadar gider. Telaşa kapılarak büyük ceddinin kabrini gizlice açtırmaya karar veren vehimli padişah, bu iş için Fatih İtfaiye kumandanı Mehmed Paşayı -gördüklerini kimseye söylemeyeceğine yemin ettirdikten sonra- görevlendirir. Hemen işe koyulan Paşa, türbede sandukayı kaldırtıp kabri kazdırır. Üç metre kadar derine inildiği halde Fatihin cesedine rastlanmaz. Nihayet karşılarına bir demir kapak çıkar; kapağı kaldırınca bir taş merdiven görür, aşağı inerler. Şahit oldukları manzara hayret vericidir: Geniş bir mahzenin ortasında büyük bir mermer, onun üstünde de bir tabut. Tabut açılınca, büyük hükümdarın mumyalanmış cesediyle karşılaşırlar. Ceset hiç bozulmamıştır, hatta yüzündeki tazeliği aynen korumaktadır. Durum padişaha arz edilir. Mehmed Paşa, padişahın sıkı tenbihlerine rağmen, bu müthiş sırrı bir süre sonra dayanamayıp yakın dostu Mehmed Şerif Paşaya anlatacaktır. O da Yahya Kemale...
Yahya Kemal işin peşinde
Yahya Kemalin, şair muhayyilesini tahrik eden bu rivayeti bir hayli ciddiye aldığı anlaşılıyor. Nitekim yıllar sonra bir gün Mehmed Şerif Paşadan dinlediklerini Reşat Ekrem Koçuya anlatarak ondan meseleyi araştırmasını istemiştir. Başka bir gün de Kocataş Yalısıında aynı meseleyi Necmeddin Mollaya sorar. Yusuf Mardin, Kocataş Yalısı Anılarım adlı kitabında, Büyükbabam bu söylentiyi kendisinin de duyduğunu, hatta Meşrutiyet döneminde bu rivayetin tevsik edilmesi düşünülmüşse de, yapılmamış ve işin müphem kalmış bulunduğunu söyledi. Üstad mumyalanma işinin akla uygun düştüğünü, Selçuk hükümdar ve beyleri arasında da mumyalanarak gömülenler bulunduğuna dair kayıtlar görüldüğünü sözlerine ekledi diyor.
Reşat Ekrem Koçu, 1950 yılında, Resimli Tarih Mecmuasında yayımlanan bir yazısında söz konusu rivayeti Yahya Kemalden dinlediği şekilde anlattıktan sonra, en azından üç kuşak İstanbullu ihtiyarlar arasında dolaşan başka bir rivayetten de söz eder. Fatih, bu rivayete göre, türbesinde değil, camiinin mihrabı altında yatarmış. İmamlar okudukları ayetlerde kaza eseri yanılırlarsa, yer altından gelen bir ses hatayı düzeltirmiş. İki rivayetin birbirini tamamladığını düşünen Koçu, Fatih Camiinin Havariyyun Kilisesinin yerine yapıldığını hatırlattıktan sonra şunları söylüyor:
Bu kilisenin altında da birçok dehlizlerin, yeraltı yollarının ve mahzenlerin bulunacağı muhakkaktır. Mehmet Paşa rivayeti ile bu halk rivayetini birbirine bağlarsak, mezkur mahzenin cami mihrabının altına rastlaması mümkündür. Ah bu rivayetler hakikat olsa! Bu, dünya ölçüsünde bir hadise olurdu.