Sağlık Kavramı - Aöf Sosyoloji Dersleri

Son güncelleme: 01.06.2011 14:55
  • Sağlık Hizmetlerinin Tarihi SüreciCanlılar dünyasında -varoluşlarından günümüze- hiç değişmeden aynen süren temel içgüdülerin önde gelenleri, sağlığını korumak ve soyunu sürdürmek. Bu davranışlar, o günden bugüne, hayvanlarda hep içgüdü olarak kaldı. İnsanın hayvanlardan ayıran, yücelten beyni vardı. Böylelikle içgüdüleri süreç içinde istemli, bilinçli ve toplumsal davranışlar biçimine dönüştü.

    Bir dönem, her türlü iyilik ve kötülük durumunu yaratan, doğaüstü güçler ve olaylardı insanlar için. Zaman içinde, kimi rastlantılar sonucu, kimi bitkilerin, besinlerin ve maddelerin birtakım dertlere iyi geldiğini gözlemlediler; hastalık durumunda ilaç denebilecek maddeleri kullanmaya başladılar.

    On dokuzuncu yüzyılda, birçok hastalığın etkeni ve oluş mekanizması bilinir duruma geldi. Bu gelişimde, dönemin en sık görülen, en çok öldüren hastalıklarının bulaşıcı hastalıklar olmasının da önemli rolü var. Sonuçta hastalıkların birer antite olduğu anlaşıldı. Her hastalığın ayrı bir etkeninin olduğu, oluş mekanizmasının farklı olduğunun anlaşılmasıyla etkene ve oluş mekanizmasına yönelik tedavinin uygulandığı dönem başladı. Tedavi edici hekimlik anlayışı büyük ilerlemeler gösterdi.

    İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, toplumlara sunulan hastayı tedavi etmeye dayalı sağlık hizmeti anlayışı değişti. Sağlık hizmetlerinde 'halistik yaklaşım' denilen yeni bir anlayış ön plana çıktı. Holistik yaklaşımın getirdiği yeni sağlık hizmetlerinin adı da koruyucu hekimlik'ti. Koruyucu hekimlik, insanı tüm çevresi ile ele alarak ve bireyin sağlığını -ana ve babasının birleşmesinden ölümüne kadar- bütün yaşamı süresince kendi sorumluluğu içinde görür. Bu görüşe göre;

    - İnsan yaşamı, hastalık ve sağlık dönemleri diye bölünemeyecek bir bütündür. Bu nedenle sağlık hizmeti hem hastalara hem de sağlam kişilere götürülmelidir.

    - Kişi ve çevresi birbirinden ayrılamaz. Kişi çevresinden etkilenen ve çevresini etkileyen bir varlıktır. Bu nedenle, kişiler çevreleri ile birlikte incelenmeli, onları hastalıklardan korumak ya da tedavi için çevrelerindeki toplumsal, fiziksel ve biyolojik etkenler olumlu duruma getirilmelidir.

    Holistik yaklaşımın tüm dünyada benimsenmesiyle, harekete geçen Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nü kurdu. Dünya tarihinde ilk kez, her türlü sağlık sorunlarıyla ilgilenen ve tüm dünyayı kapsayan bu uluslararası sağlık örgütü çok geçmeden 7 Nisan 1948 yılında, 26 üye ülke tarafından imzalanarak yürürlüğe giren anayasasını oluşturdu. Bu anayasa, günümüzde sağlık alanında uluslararası düzeydeki en önemli ve değerli belge olma özelliğine sahiptir. Anayasanın önsözünde, tüm insanlığın mutluluğu, güvenliği ve uyum içinde yaşayabilmesi için sunulan temel ilkeler şöyle özetlenebilir:

    - Sağlık yalnızca hastalık ya da sakatlığın yokluğu değil; bedenen, ruhen ve toplumsal yönden tam bir iyi oluş durumudur.

    - Irk, din, dil, politik inanç, ekonomik ve toplumsal durum yönünden hiçbir ayrım gözetmeksizin, olanakların elverdiği en üst düzeydeki sağlık hizmetlerinden yararlanmak tüm insanların temel haklarından biridir.

    - Barış ve güvenlik içinde yaşamanın temeli, tüm kişilerin sağlıklı olmasıdır. Bu, kişiler ve devletler arasında tam bir işbirliği sağlanarak gerçekleşebilir.

    Yüzyılımızın ve gelecek yüzyılların sağlık anlayışını belirleyen Dünya Sağlık Örgütü'nün amacı, tüm insanları olanakların elverdiği en üst sağlık düzeyine kavuşturabilmektir.

    Antite: Tıp tarihindeki iki görüşten biri. 1.) Hasta bireye odaklanan, hastalıktan çok hasta bireyin biyografisini vurgulayan Fizyolojik Tıp. 2) İnsandaki hastalığı bir antite, kendine özgü, bağımsız bir varlık alanı olarak ele alan Hipokratik (Varlıkbilimsel/Ontolojical) Tıp. Hipokratik Tıp, zamanla, Fizyolojik Tıp'a belirgin bir üstünlük sağladı.

    Holistik: İnsanı ruh ve beden olarak bölünmeyen bir bütün olarak kabul eden felsefe görüşü.

    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ): 1946 yılında, NewYork'ta, dünyadaki tüm insanların sağlık durumlarını iyileştirmek amacıyla, Birleşmiş Milletler tarafından kurulan, araştırma, insangücü yetiştirme, hizmetleri halka sunma konularında ülkelere her türlü teknik ve parasal destek sağlamayı, dünyada sağlık politikaları ile ilgili ilkeleri belirleyerek ülkelere yol göstermeyi ilke edinen, merkezi Cenevre'de olan örgüt.

    Fizyoloji: Canlıların vücutlarının (organ ve dokularının) nasıl çalıştığını inceleyen bilim dalı.

    Bu tanımlardan da anlaşılabileceği gibi; sağlık, hastalık ve sakatlığın olmaması yanında bedenen, mhen ve toplumsal yönden tam bir iyilik durumudur. Diğer bir anlatımla, insan sağlığı, hastalığın olmayışının çok daha ötesinde bir özelliktir. Sağlık, yukarıda sıralanan tüm boyutları kapsayan bir anlayışla ele alınır.

    Sağlığın Fiziksel Boyutuİnsanlar sahip oldukları fizyolojik ve yapısal karakteriyle yaşamlarını sürdürmeye çalışır. Fiziksel boyuta; insan vücudu, görme ve işitme kapasitesi, kas dayanıklılığı, hastalıklara direnme ve iyileşebilme gücü örnek olarak verilebilir. Kimi durumlarda, sağlığın fiziksel gücü en önemli boyut olabilir. Holistik görüşten önce tıp tarihinde egemen olan geleneksel görüş, bu nedenle, sağlığı fiziksel sağlık boyutuyla ele alır.

    Empati: Kişinin kendisini, başka birisine ya da davranışlarına yakın görmesi.

    Adölesan: Çocukluktan erişkinliğe geçiş evresi. Başlangıç ve bitiş zamanları kişiden kişiye ve cinsiyete göre farklılık gösteren 10-19 yaşlar arası yaş dilimi.

    Sağlığın Ruhsal Boyutuİnsanın büyüme ve gelişmesine ruhsal karakteri de yardım eder. Sağlığın ruhsal boyutu stres ile başa çıkabilme, rahatlama gücü ve çatışmalara çözüm üretebilme yeteneğini içerir.

    Çocuklar, büyüme ve gelişme döneminde geçirecekleri ruhsal travmaların etkisiyle toplumsal kuralları kabul etmeyen, üretkenliği ve başarısı düşük bireyler olarak yetişebilir. Günlük yaşamdaki kızgınlık, mutsuzluk, korku, empati, günah, aşk ve nefret gibi ruhsal durumlar sağlığı yakından etkileyen olaylardır. Ruhsal sağlığı geliştirmek için yapılacak her türlü girişim, bireylerin daha mutlu olmalarını ve yaşamdan daha çok zevk almalarını sağlar.

    Sağlığın Toplumsal BoyutuSağlığın üçüncü boyutunu, toplumsal beceriler ve görevler oluşturur. Çocukluk döneminde bakım başka bireyler tarafından yapılır, birçok beceri deneyim yoluyla elde edilir. Adölesan ve genç erişkin dönemde bireyleri kuşatan toplumsal dünyanın yapısı ve algılanması değişir. Bağlantı kurulan kişilerin sayısı artar. İş sahibi olmak, ana-baba olmak ve toplumda bir yer edinmek gibi özellikler edinilir.

    Sağlığın kompozisyonu ve bu kompozisyondaki rolü 'kişinin belirli genetik özelikleriyle ve ilişkin olduğu çevrenin içerisinde yaşama uyum gösterme yeteneği' olarak çıkar.


    alıntı
#01.06.2011 14:55 0 0 0