Örümcek Kadının Öpücüğü

Son güncelleme: 17.03.2012 23:16
  • Örümcek Kadının Öpücüğü Yazısı - Örümcek Kadının Öpücüğü Elif Şafak - Elif Şafak Yazıları

    EN sevdiğim romanlardan biridir Örümcek Kadının Öpücüğü. Bende, gençliğimde iz bırakan eserlerden. Türkçe'ye kıymetli kalem Nihal Yeğinobalı tarafından kazandırılmış. Yazarı ise Arjantin'in usta edebiyatçılarından Manuel Puig.

    Belki farkında değiliz ama Güney Amerika'ya hemen her gidenin rahatlıkla gördüğü bir ayrıntı var: Arjantin ile Türkiye çok sayıda ortak özelliklere sahip. Karmaşık geçmişleriyle hesaplaşan/hesaplaşamayan iki çetrefil, dinamik, renkli ve geleceğe odaklanmış ülke; zor topraklar, dinmeyen tartışmalar, bireyini hırpalayan topluluklar, hüzün ve isyan ve her şeye rağmen buram buram gelişen sanat, edebiyat, aşk...

    Daha sonra bir de filmi yapıldı bu romanın. O da çok güzeldi. Unutulmaz Raul Julia ve William Hurt başrollerde. 1970'li yıllarda tam da askerlerin yönetimi ele geçirdiği dönemlerde hapishanede kendilerini aynı hücrede bulan iki kişinin öyküsüdür bu.
    Biri Marksist, devrimci Valentin. İdealist, sert, erkeksi, mücadeleci. Diğeri ise kimliğinden dolayı hep aşağılanan, horlanan, duyarlı, duygusal, güzeli ve estetiği seven, kendince var olma mücadelesi veren eşcinsel Molina.

    Valentin ilk başlarda hiç hoşlanmaz tasvip etmediği Molina ile aynı mekânı paylaşmaktan. Saklamaz da bunu. Alabildiğine ters davranır ona. Lakin zaman içinde, aynı işkencelerden geçe geçe, birbirini daha iyi anlayan ve tanıyan bu iki insan, emsalsiz bir ruh birliği yakalar. İnsanın içini karartan bir hapishane hücresinde onlar yoldaş olur birbirlerine, arkadaş ve ruhdaş...



    Bülent Ersoy geçen hafta Deniz Gezmiş'i tanıdığını söyledi. Ardından kızılca kıyamet koptu. Gelen tepkileri eleştirdiğim Habertürk yazıma ve Twitter adresime gelen yorumlardan anlıyorum ki, ne yazık ki, fazlasıyla homofobik ve transfobik bir toplum olmaya devam ediyoruz. Dünyayı kucaklamaya daha açık olması gereken gençlerin önyargılarını görmek daha üzücü.

    "Yapmayın Elif Hanım, bu tipleri hoş mu görelim yani?" diye sormuş bir kadın okurum. Hoş görmeyeceğiz, hayır. Çünkü bu "hoşgörmek" lafını artık sevemez oldum. Tepelerden bakmak var içinde, gizli bir mesafe.

    "Daha doğru olanın", "yanlış veya eksik" gördüğü kişiyi tolere etmesi var. Bir nevi kadife kibir. Yumuşak, dışarıdan ama kibir son tahlilde.

    O yüzden, eşcinselleri, travestileri, transseksüelleri "hoş" görmeyeceğiz. Eşit göreceğiz. Bir göreceğiz. Aynen benim gibi, senin gibi, ne bir eksik ne bir fazla; Adem oğlu Adem, Havva kızı Havva insan! Etten ve kemikten ve duygudan ve umuttan ve sırça bir kalpten müteşekkil... Bu kadar basit. Artık "İyi ama onlar..." diye başlayan cümlelere ihtiyacımız yok bizim.

    Sizi bilmem ama ben Bozkurt Nuhoğlu'nun Pembe Hayat Derneği'ne gönderdiği özür mesajından çok etkilendim. Tavrını, özeleştirisini hem samimi hem cesur buldum. Bilhassa kimsenin kolay kolay hatasını kabul etmediği, yumuşamaya yanaşmadığı bir ortamda örnek bir davranış sergiledi. En sevdiği filmlerden birinin Örümcek Kadının Öpücüğü olduğunu söylüyor:
    "Bilenler bilir, filmin kahramanlarından biri olan devrimci karakter, bir eşcinselle aynı hücreyi paylaşır. Ve filmin yarısında yılların ezberiyle hücre arkadaşına bir devrimciye yakışmayacak şekilde davranır. Ama sonra hatasını anlar.

    Ben de o devrimcinin durumundayım. Filmin ilk yarısında yılların alışkanlığıyla, koşullanmışlığıyla, ezberiyle hatalı davrandım. Başta Bülent Ersoy olmak üzere, verdiğim beyanlarla hırpaladığım, kırdığım, incittiğim, üzdüğüm herkesten özür diliyorum. "



    Demek ki biz hâlâ bir yerlerde buluşabiliyor, birbirimizin sesini, incinmişliğini duyabiliyoruz. Hepimizde var değişmesi gereken önyargılar.

    Türbanlı kadın fobisi olan bir kadının bir türbanlıyla, Kemalist nefreti olan birinin bir Kemalist le, Ermeni takıntısı olan birinin bir Ermeni'yle, Kürt sevgisizliği taşıyan birinin bir Kürt'le, Alevileri aşağılayan birinin bir Alevi'yle...

    Velhasıl şu ya da bu şekilde hepimizin kalbimizde ve zihnimizde ötelediğimiz o öteki insanla aynı hücreye düşmemiz mi gerekiyor kendimizi sorgulamak, dogmalarımızı ve kireçlenmiş önyargılarımızı aşmak, özünde ve son tahlilde sadece ve sadece insan olduğumuzu hatırlamak için?

    Elif Şafak
#17.03.2012 23:16 0 0 0