Kerbela

Son güncelleme: 02.02.2007 20:06


  • Kerbela'yı okudum, içim yandı, kavruldu



    Muharrem'in şu günleri...

    İslam tarihinin en acı sayfalarına tanıklık etti.

    Ve aşura günü, bütün İslam tarihine yetecek bir acı yaşandı.

    Dün Kerbela'yı okudum. İçim yandı, kavruldu.

    Nasıl, nasıl, nasıl olur bütün bu işler? İnsanlık nasıl böyle insanlığından soyunur


    İslam dünyasında nasıl, Peygamber'in torunu, torununun çocukları, aç kurtlardan daha vahşi bir topluluğun ok, mızrak, kılıç darbeleri altında can verirler?

    Koca Fırat'tan bir damla su içmelerine müsade edilmeden hem de...

    Hem de kesilmiş başları mızrak uçlarına takılıp dolaştırılarak...

    Bu insan denen varlık nerelere sürükleniyor böyle?

    Diyor ki, Allah Rasulünün reyhan kokulu torunu, karşısındaki, peygamber hukukundan azıcık nasibi olabileceğini düşündüğü, Peygamber hatırasına azıcık hürmet edebileceğini umud ettiği, içlerinde yürek taşıdığını sandığı canavar gürühuna:

    "Ey insanlar! Soyumu söyleyin, ben kimim? Sonra kendinize gelin, nefsinizi kınayın. Bakın, beni öldürmeniz, hürmetimi gözetmemeniz size caiz midir? Ben, Peygamberinizin kızının oğlu değil miyim? Ben, Peygamberinizin vasisi ve amcası oğlunun oğlu değil miyim? Ben, herkesten önce Allaha iman eden ve Peygamberin risaletini tasdik eden kimsenin oğlu değil miyim? Seyyid-uş Şüheda olan Hamza, babamın amcası değil midir? Cafer-i Tayyar amcam değil midir? Peygamber'in benim ve kardeşim hakkındaki: ;Bu ikisi cennet gençlerinin efendileridir; sözünü duymamış mısınız?

    "Eğer sözümü tasdik ederseniz, bu söylediğim sözler bir gerçektir. Allaha andolsun ki, Allah Tealanın yalancıya gazab ettiğini ve uydurduğu sözün zararını kendisine çevirdiğini bildiğim günden beri yalan söylemiş değilim. Eğer beni yalanlarsanız şimdi müslümanların arasında Peygamberin ashabından olan kimseler mevcuttur; bunu onlardan soracak olursanız size söylerler. Cabir b. Abdullah-i Ensari, Ebu Said-i Hudri, Sehl b. Sad-is Saidi, Zeyd b. Erkam ve Enes b. Malikten sorun, öğrenin; şüphesiz onların hepsi, Resulullahın benim ve kardeşimin (Hasanın) hakkında buyurduğu sözü duymuşlardır. Bu sözler, sizi kanımı dökmekten alıkoymuyor mu?

    Ben ve kardeşim hakkında Peygamber'in buyurduğu bu sözde şüpheniz varsa benim Peygamberinizin kızının oğlu olduğumda da mı şüphe ediyorsunuz? Allaha andolsun ki, doğu ve batı arasında (bütün dünyada), sizin ve dışınızdakiler arasında da Resulullahın benden başka torunu yoktur. Yazıklar olsun size! Acaba öldürdüğüm bir kimse veya zayi ettiğim bir mal ya da (size vurduğum) bir yara karşılığında mı beni cezalandırmak istiyorsunuz?

    "Ey insanlar! Allaha andolsun bundan sonra süvarinin bineğe binerek meydanda gezdiği süre miktarınca dünyada kalırsınız. Bu sözü babam, ceddim Resulullahtan bana nakletti. Bilin ki Hüseynin ümidi ancak yüce Allahadır. Çünkü hayatı Allahın kudreti elinde olmayan kimse yoktur. "

    Yok, yok, yok!

    Yürekler harekete geçmez. Yüreklerin içi boşalmıştır sanki... Orada, göğüslerin içinde yürek yerine bir kaya parçası vardır sanki...

    Oklar, kılıçlar ve mızraklar konuşur yürekler yerine... kan konuşur. Söz, vahşetindir.

    Hazreti Hüseyin'le birlikte Medine'den gelenler birer birer şehit olurlar. Herbirinin şehadeti ayrı bir destandır. Onlardan biri Ebuzer-i Giffarinin kölesi Cevn'dir. İşte onun can pazarına yansıyan pırıltısı:

    "Cevn, İmam Hüseyinin huzuruna çıkarak meydana gitmek için izin istiyor.

    Hazreti Hüseyin: Ey Cevn, diyor, sen afiyet ve asayiş ümidiyle bizimle buraya kadar geldin şimdi kendi yoluna gidebilirsin.

    Cevn Hazreti Hüseyin'in (a.s) ayaklarına kapanarak şöyle diyor: Ey benim imamım! Ben kötü kokulu, hasebi düşük ve rengi siyah bir köleyim. Güzel kokulu, şerif hasebli ve beyaz renkli olmam için cennete girmeme müsade edin. Allaha andolsun ki, benim siyah kanım siz Resulullahın (s.a.) Ehl-i Beytinin pak kanlarına karışıncaya kadar sizi bırakmam.

    Bunun üzerine Hazreti Hüseyin Cevna izin veriyor. Cevn meydana gidiyor, vuruşuyor ve şehid oluyor. Hazreti Hüseyin onun başı ucuna gelerek buyurdu ki: Allahım! Onun yüzünü ak et, kokusunu güzelleştir, onu salih kişilerle haşret ve onu Muhammed ve Ehl-i Beytiyle haşret.

    Artık sıra Ehl-i Beyttedir. Ehl-i Beyt'ten savaş meydanına ilk çıkan Hazreti Hüseyin'in büyük oğlu Ali Ekber olur. Ali Akber, torunlar içinde Rasulullah Efendimize en çok benzeyendir. O savaşa giderken Hazreti Hüseyin Allahım! Şahid ol ki, halk içinde Peygamberin Muhammed'e en çok benzeyeni bu kavmin üzerine gidiyor. Biz Peygamber'i görmek istediğimizde ona bakıyorduk. Allahım!" diyerek uğurlar. Ali Ekber parça parça edilir vahşet güruhu tarafından.

    Hazreti Hasan'ın oğlu Kasım, girer savaşa ve şehit olur. Henüz 13 yaşındadır.

    Hiçbir şey, hiçbir şey yüreklerinde bir kıvılcım oluşturmaz vahşet güruhunun.

    Sonra... sonra... Hiç anlatılamayacak şeyler oldu. Savruldu göklere Şehit Hüseyin'in ve Ehl-i Beyt'in muazzez kanları...

    Ondan beri dinmeyen bir ağıt vardır mü'minlerin gönlünde... Bir yara... Bir sancı... Bir fay hattı, bir uçurum...

    Bir de ders olsa keşke...

    Neleri nasıl unutuyor insanlar, gözleri ve gönülleri kararınca... Neleri nasıl çiğniyor... Peygamber emanetine kılıç çekmek... Bu nasıl bir şeydir! Ve Peygamber (s.a.)'in ahirete irtihalinden sadece yarım asır sonra... Peygamber neslinin henüz yeryüzünden çekilmediği bir zamanda! Nasıl bir şey!

    Bir ders! İktidar hırsını, kabile - kavim asabiyyetini Müslümanlığının, mukaddes değerlerinin, Peygamber hatırasının önüne geçirmemek için iz'an...
#02.02.2007 18:37 0 0 0
#02.02.2007 19:51 0 0 0
  • bunu nezaman ve nerde görsem çok büyük duygu seli yaşarım,sanki o günleri yaşamış gibi olurum,Efendimizin öpüp kokladığı torunlarına yapılan zulümdü bu emeğine sağlık
#02.02.2007 20:06 0 0 0