Uğur Işılak

Son güncelleme: 10.09.2014 09:11
  • SEVMESİNİ BİLİNCE

    Dünya tersine döner,
    Sevmesini bilince.
    Hasret büyür, dert diner,
    Sevmesini bilince....

    Aşktır kalbin aynası,
    Aşktır insanın mayası.
    Silinir gönül pası,
    Sevmesini bilince....

    Nefret aşka dönüşür,
    Aşk gönüle danışır.
    Dil susar, göz konuşur,
    Sevmesini bilince....

    Aşk duygusu ezeldir,
    Aşksız ömür gazeldir.
    Çirkin dahi güzeldir,
    Sevmesini bilince....

    Buzlar erir yaz gelir,
    Yarin zulmü naz gelir.
    Ölüm bile vız gelir,
    Sevmesini bilince....

    Ugur Isilak
#12.10.2007 17:20 0 0 0
  • Kıymetli Gönüldaşlarım,



    Uzun zamandan beri Devlet ve Millet olarak vahşet dolu terör manzarasına şahit olmaktayız. Bu durum hepimizi yakından ilgilendirmekle beraber yüreğimize onulmaz yaralar açmakta. Dolaylı veya dolaysız bu işe alet olan hainleri lanetliyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum.



    Din, Devlet, Vatan ve Millet konusunda hassasiyetini muhafaza eden, varlığını bu değerler uğruna ortaya koyan herkesin mübarek Ramazan Bayramını kutluyor, idrak, sadır genişliği, sıhhat ve afiyet diliyorum.




    Muhabbetle,




    UĞUR IŞILAK
    10.10.2007
#12.10.2007 17:50 0 0 0
  • BIR GAZETE RÖPÖRTAJI

    'Şehvetin adını aşk koymuşlar'

    Son albümü "Aşkın Cenazesi Var" ile piyasalarda fırtına gibi esmeye devam eden Uğur Işılak ile Bahçeşehir'deki şirin villasında bir araya geldik.
    - Albümün adını neden "Aşkın Cenazesi Var" koydunuz?
    Çünkü "Aşkın Cenazesi Var"... Malum, yaşadığımız dönemde aşklardan ve gidişattan şikayetten etmeyen yok gibi. Oysa aşk dendiği zaman, akla menfaat gelmez. İnsanlar fedâkârlıklarını ve menfaatsiz sevmeyi bir köşeye atınca, "aşk" cenazesini ilan etmiş oldu.
    - Sporla aranız nasıl?
    3.5 yıl tekvando yaptım. Tenis ve masa tenisi oynadım. Aikido yaptım. Uzun süredir fitness çalışıyorum.
    - Sinema ve televizyon projeniz var mı?
    Dizi teklifleri çok aldım ama senaryoları bana göre değildi. Parayla ilgili değil. Artık bu yaştan sonra hata yapma şansımız yok.
    - Sizin maneviyatınız sürekli göz önünde tutuluyor, neden?
    Allaha şükür inancımız var. Bitmeyecek bir hayat bize müjdeleniyor. Ölüm her zaman kapımızda. Bir gün sevdiklerimizi de kaybedeceğiz. Bir gerçek daha var ki sevdiklerimizle olacağız. Allah'a inancımız var, ahirete inancımız var.
    Görünmeyen aleme inanan muttakılere selam ve muhabbetle...

    ALINTIDIR
#13.10.2007 09:13 0 0 0
  • @esmeralda84 adlı üyeden alıntı:
    Kıymetli Gönüldaşlarım,



    Uzun zamandan beri Devlet ve Millet olarak vahşet dolu terör manzarasına şahit olmaktayız. Bu durum hepimizi yakından ilgilendirmekle beraber yüreğimize onulmaz yaralar açmakta. Dolaylı veya dolaysız bu işe alet olan hainleri lanetliyor, şehitlerimize Allah'tan rahmet ve yakınlarına sabır diliyorum.



    Din, Devlet, Vatan ve Millet konusunda hassasiyetini muhafaza eden, varlığını bu değerler uğruna ortaya koyan herkesin mübarek Ramazan Bayramını kutluyor, idrak, sadır genişliği, sıhhat ve afiyet diliyorum.




    Muhabbetle,




    UĞUR IŞILAK
    10.10.2007
    Orijinali Göster...



    ozanca konuşmalar yine teşekkürler esmeralda
#17.10.2007 01:09 0 0 0
  • merhaba. bu forumda üstadin sözleri var, bunlari kaynaklari nedir acaba merak ettim, sözler cok güzelde. paylasim icin tesekkürler...
#18.10.2007 22:33 0 0 0
  • resimler süper ellerine salik
#20.10.2007 22:59 0 0 0
  • tşk paylaşım süper.....
#22.10.2007 08:59 0 0 0
  • İyi Bir Yaşam için Dokuz Düşünce....

    Eğitimli insanların dokuz düşüncesi vardır:

    1. Baktılarında berrak görmeyi düşünürler
    2. Dinlediklerinde, iyi duymayı düşünürler
    3. Görünüşleri bakımından sıcak olmayı düşünürler
    4. Davranışlarında saygılı olmayı düşünürler
    5. Konuşmalarında doğru olmayı düşünürler
    6. İşlerinde ciddi olmayı düşünürler
    7. Kuşkuya düştüklerinde soruları nasıl soracaklarını düşünürler
    8. Öfkelendiklerinde sorunları düşünürler
    9. Kazancı gördüklerinde adaleti düşünürler...


    Düşüncelerin pozitif olsun, çünkü düşüncelerin sözlerin olur.
    Sözlerin pozitif olsun, çünkü sözlerin davranışların olur.
    Davranışların pozitif olsun, çünkü davranışların alışkanlıkların olur.
    Alışkanlıkların pozitif olsun, çünkü alışkanlıkların değerlerin olur.
    Değerlerin pozitif olsun, çünkü değerlerin kaderin olur.

    UĞUR IŞILAK
#22.10.2007 22:31 0 0 0
  • güzel olmuş...
#23.10.2007 14:48 0 0 0
  • Gurbetçi Türk toplumunun yetiştirdiği en kişilikli şahsiyetlerden biri olan Uğur Işılak, Aşağı Avusturya`da Felixdorf`da Melodi düğün salonunda konser verdi. Türlü aksiliklerin yaşandığı konserde Uğur Işılak ve ekibinin performansı dinleyenlerin bu sıkıntıları unutmasına sebep oldu. Sazıyla sözüyle medyatik kişiliklerden çok uzak bir görüntü çizen Uğur Işılak, sahne performansının yanı sıra, şarkıları arasında anlattığı nüktelerle büyük alkış aldı. Konser öncesinde görüştüğümüz Işılak, birbirinden ilginç konulara temas etti.

    Almanya kökenlisiniz. Yani bir gurbetçi çocuğu. Sıkça uğradığınız Avusturya`yı nasıl buluyorsunuz?

    Avusturya`nın Tirol bölgesini çok seviyorum. Viyana bana çok hitap etmiyor. Tirol ve Alpdağları bambaşka. Bizi Avusturya`da bağlayan tek şey buradaki Anadolu insanı. Onlar için geliyoruz.

    Almanya`da doğdunuz büyüdünüz. Genelde gurbetçi ailelerin çocukları Türkçeye çok hakim değiller. İşin garibi, bu kültürden gelen Uğur Işılak, şiirleri olsun, sözleri olsun, efendiliği olsun örnek teşkil ediyor. Bu aslında bir tezat olmasına rağmen çok hoş da bir örnek.

    Bazen tezatlar hoş olur. Bazı yerlerde tezatlar ortaya çıksın ki ahenk olsun. Ben de Avrupa`da yaşayan Anadolu insanının bir ahengi olayım. Haşa ben kendimi çok iyi Türkçe konuşan birisi olarak addetmiyorum. Fakat birşey söyleyeyim size, aşırı derecede kitap okuyan birisiyim ben. Türk fikir adamlarının eserleriyle büyüdüm. O kadar üstadın kitaplarını okuyan birisinde de azda olsa bi farklılık olsun. Eğer bizde bir farklılık varsa, bu bizden kaynaklanmıyordur, üstadların bize katmış olduğu güzelliktir.

    Abdurrahim Karakoç`u okuduğunuzu biliyoruz.

    Ezberimdeydi bütün şiirleri. Necip Fazil Kisakürek de ha keza. Şu an için hala önemlidirler. Mevlana okurum, Mesnevi başucu kitabımdır. Bunlarla şarz oluyorsunuz. Bunlar olmasa hayatın bi manası olmuyor. Daha doğrusu ilkeniz oturmuyor, dünya görüşünüz, altyapınız. Bunlar olmasa neye göre yaşayacaksınız, ölçünüz ne olacak? Cetveli doğru olmayan neyi doğru ölçebilir ki?

    Türkiye`de müzik piyasasından çıkan albümlere baktığımızda sözden yoksun, müziği tıngırtıdan ibaret şarkılarla karşılaşıyoruz.

    Malesef öyle bi nesil yetişiyor. Müzik denilince ritim ve eğlence aracı algılanıyor.

    Bir iki ay „hit" kalıyorlar. Bu arada vurgunu yapıyor, ardından unutulup gidiyor.

    Belki hayatta olmayacağız ama bizim ürettiğimiz eserleri 50-100 sene sonra yine dinleyecekler. Farklı çeşitlerde dinlenecektir.

    Buradaki hayranlarınıza ne diyeceksiniz?

    Buradaki hayranlarımız bize hayran olmasin, sevsin yeter. Onlardan isteyeceğim en önemli şey; burda yabancı bir ülkede yaşıyoruz. Yaşadığımız ülkenin kanunlarına saygı duymak mecburiyetindeyiz. Avrup'da yaşayan Türkler hakkında şunu söyleyebilirim. Bir yabancıya, Avusturyalıya, Belçikalıya „bu ülkenin en dürüst toplumu hangisi, hangi ülke insanıdır?" diye sorulsa Türk insanı dedirtmeliyiz. Eğer tam tersini söyletiyorsak bizde bir yamukluk var demek. Bunu düzeltmemiz lazım. Kaybolan imajımızı düzeltmemiz ve Avrupa`da yaşayan milletler arasında en sağlam adamlar olarak anılmamız lazim.


    Albümlerinizdeki sözlere dönersek, dinlendiğinde şöyle bir intiba uyandırıyor bende; Uğur Işılak bunun üstüne daha bir şey yapmaz, bitirmiş. Bundan ötesi lafı gevelemek olur. Bi sonraki çalışmanıza bakıyorum. İnsanın zihnini gıdıklayan sözlerle yeni bir tarzla karşılaşıyoruz.

    İnşallah önümüzdeki çalışmada da yine bu tarz gıdıklayan eserler olacak. Sadrımız ne kadarsa, biz geliştikçe eserlerimiz de gelişiyor. Biz gelişmiyorsak yazılar da geriliyecektir. Bir kural vardır; 2 günü eşit olan hüsrandadır. Dolayısıyla hep ileriye doğru gitmeliyiz. Bu ilerleme herşeyimize yansımalı . Müzikal altyapımıza, bestemize, güftemize, davranışımıza, konusmamıza yansımalı. Eğer bunlarda bir anormallik varsa biz geriliyoruz demektir ki acilen ikaz sinyallerini vermemiz lazım.

    Çevremdekilere hangi eserini daha çok beğeniyorsunuz diye sorduğumda, genelde girift sözlerle, her dinleyişte farklı duygular verenlerin birinci olduğunu gördüm.

    Daha muamma sözler, evet. Herkesin zevk aldığı hoşlandığı şeyler farklı. Birisini daha somut olan sözleri, birisi çok daha soyut ve gizli olanını. Burda tercihi ben dinleyene bırakıyorum. Benim için bile geçerli değil. Ben de ürettiklerimin içinden en çok şunu seviyorum diyemiyorum. Şunu söyleyebilirim, söz ne zaman kıymetlidir? Söylendiği zaman değil, söyletildiği zaman. İşte gönlün o söyletilen kıvamı yakalaması lazım. Bu durumda söyledikeleriniz size ait olmaz, söyletene ait olur.

    Farklı bir duruşunuz var sanat camiası içinde. Bunun herhangi dezavantajı olduğunu hissettiniz mi?

    Eskiden bizim farklılığımızı dezavantaj olarak görüyorlardı da, şimdi değişti. Keşke böyle olsak diyorlar. Benim ölçüm, duruşum, kriterlerim eskiden sanat camiasında tatamiyle olumsuzdu. Beni ayıplayanlar şimdi bu şekil bi tarz tutturmaya çalışıyorlar. Yavanlığın, yayvanlığın fazla pirim yapmadığını herkes gördü. Küçük hesaplarda takılmamak lazım. Benim hesabım burada değil. "20 sene sonra şu durumda olurum" şeklinde düşüncem yok. Yarın öldükten sonra sonsuz bir hayatta yerin neresi? Önemli olan bu. Benim için yaşamanın tek gayesi, orda Cemalle vuslat anını yakalamak, merhametle muamele görmek. Onun ötesinde hiçbirşey önemli değil. "Hayat bir rüyadan ibaret. insanoğlu uykudadır, öldüğü zaman uyanacaktır."

    Eskiden tavrım öylemi gözüküyordu? Dezavatajmıydı yani benim için?

    Tam olarak denmese de, bir örnek vereyim. Televizyon programlarına Uğur Işılak çıktığında acaba ne olacak, bi lüzumsuzluk yapacaklar mı diye tedirgin olurduk. Karşı tarafın tavrı ile uyuşmuyacak diye düşünürdük.

    Tavır olarak bizim dikkat etmemiz gereken şudur; aykırı olmak değil, kendin olmak. Ben şurada aykırı durayımda tepki çekeyim de değil. Konu sen olmak, gönül adamı olmak. Marjinal durayım, dikkat çekeyim bu da hoş değil. Yapmacıklık, başka birşey değil.
#25.10.2007 07:45 0 0 0
  • Bu Adama Diyecek Bişey Bulamıyorum...!
#03.11.2007 22:27 0 0 0
  • @engülsar adlı üyeden alıntı:
    Bu Adama Diyecek Bişey Bulamıyorum...!
    Orijinali Göster...


    bencede denilecek bir söz yok adam gibi adamdır uğur bey
#04.11.2007 00:15 0 0 0
  • yakında görüşücez inşallah kendisiyle
#17.11.2007 08:57 0 0 0
  • O'NUN SEVDASI BERRAK : UĞUR IŞILAK


    "Ah Dedikçe" türküler besteleyip, şiirler yazan; Anadolu aşığı, çağdaş ozan Uğur Işılak 'la röportajdan ziyade keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. "Erenlerin Sofrasında" n nimetlenip, "Eylül Yağmuru" 'nda ıslanan Işılak, gönül dergahında ki "Sır Düğümü" nü çözmeye çalışırken tek söylediği "Umudumu Yitirmedim". "Dostlukların Hatırına" "Dilini Kana Bulama" sa da, "Gemileri Yakıyorum" diye haykırıyor. Çünkü "Ben Ağlarsam Kıyamet Kopar" dedi bir kere. Aşık olduğu topraklara "Haydi Anadolu" nidasıyla seslenip, "Gönül Türküsü"nü söylemeye "Gel Hele Bize Gel" davetiyle herkesi çağıran Çağdaş Ozan "İbrahimce" ateşe kafa tutuyor. "Delicesine" bir coşkuyla inandığı doğruları sanatına da aksettiren Uğur Işılak için "Geçen Gün Ömürdendir". Bu yüzden konserler vermek, sevenleriyle buluşmak üzere "Diyarlardan Diyarlara" koşuyor ve her ne kadar "Sözlerim Yorgun" dediyse de "Sekizinci Nota" dan bizlere seslenmeye devam ediyor. Son söz yine O 'na ait: "Sevmesini Bilince", "Sevmek de Hoş Sevilmek de".

    Almanya 'da doğdunuz ve öğreniminizi orada tamamladınız. Yabancı memleketlerde yetişen gençlerimizin kültür çatışmasına maruz kaldıklarını görüyoruz. Siz bundan etkilendiniz mi? Gurbetçi vatandaşlarımızın, yurt dışında yetiştikleri konuştukları Türkçe 'den, tavırlarından anlaşılıyor. Bu değişim sizde oldu mu?



    Bende olmadı, fakat onun anlaşılması çok doğal.Çünkü netice olarak orada doğup büyüyüp, oranın kültürü ile değişiyor.Orayla hemhal oluyor. Oranın suyunu içiyor, toprağında yaşıyor bu da ayrı bir etken. Yani bulunduğunuz belde de, yaşadığınız toprağın sizin üzerinizde, enerjinizin üzerinde etkisi vardır.Çünkü insan gücünü topraktan alır. Her beldenin verdiği güç, toprağın verdiği güç farklıdır. Bu manada Almanya coğrafyasının, toprağının bir etkisi var. Bu manevi etki, görünmeyen bir etki diyelim. Bununla beraber görünen etkiler var.Görünen etki nedir? İlk,orta, liseyi orada okuyor. Dolayısıyla oranın diliyle, oranın kültürüyle yetişiyor. Çocukluğunu, oranın kültürü ile yetişen insanlarla birlikte geçiriyor. O kültürle bütünleşiyor. Onun hareketlerinin üzerinde bunların etkisinin olması çok doğal.Orada 20 senesini geçiren birinden,Türkiye Cumhuriyeti 'nde yaşayan bir insanın hal ve hareketini beklemek doğru olmaz. Bu anormal olur. Gurbetçi vatandaşlarımızı onun için yadırgamamak lazım. Onları Türkiye 'de, özellikle metropollerde yadırgayan insanlar var. İşte Türkçe bile bilmiyor diyor mesela, aynı adam acaba 30 yıl orada kalsaydı, orada yaşasaydı, orda okula gitseydi, Türkçe 'den bir eser kalacak mıydı; bu tartışılır. Tabi gurbetçi vatandaşlarımız doğarken şanslı mı doğdular yoksa şansız mı doğdular, bu noktada bir şey diyemeyeceğim. Yalnız şu bir gerçek ki, ekonomik olarak çok şanslı yerde doğdular.Kültürel bakımdan çok ciddi manada kendi öz kültürünün kaybolmasına, yaralanmasına sebebiyet veren bir coğrafyada yaşamaları münasebetiyle de şanssız yerde doğdular. Bunun hem artı hem eksi tarafları var.

    Peki bende bu durum nasıl böyle farklı cereyan etti? Bende ki durum aslında çok istisnai bir durum. Doğal bir seyir değil, olağanüstü bir durum. Bu olağanüstülüğü "vay be, ben neymişim" manasında da söylemiyorum. Mesela çok iyi Almanca konuşsaydım, bundan da gurur duyardım. Almanya 'da bir Türk avukat olsaydım, Almancayı çok iyi konuşan birisi olsaydım; şu anda Türk edebiyatı noktasında bulunduğum konum kadar o da etkili olurdu diye düşünüyorum .Sadece benim Avrupa 'da yaşayıp, işte iyi bir Türkçe demeyeyim de beni idare edecek kadar Türkçe konuşmam ve halk edebiyatıyla haşır neşir olmam, nasıl bir artıysa , Almanya 'da yaşayıp Türk olmasına rağmen çok iyi bir şekilde Almanca konuşabilmek, çok önemli bir artıdır diye düşünüyorum. Fakat benim durumum gerçekten istisnai bir durum. Çünkü orda yaşayıp da hem Türkçe 'ye vakıf olacak, hem edebiyata vakıf olacak, bütün bunlara vakıf olmakla beraberde edebi olarak bir şeyler icra edecek; bu istisna. Bize nasip oldu diyelim. Çevre buna müsaitti. Yani benim böyle yetişmeme müsaitti.



    Ailenin etkisi ne derecedeydi?

    Ailenin çok önemli etkisi var. Dayım da orada yaşıyor, kendisi hukuk okudu Almanya 'da, Türkçe 'ye de çok hakim birisi. Onun çok önemli etkisi oldu. Ama en önemli etki, benim 12 - 13 yaşında halk edebiyatında çok ciddi araştırmaları olan insanlarla tanışmam oldu. Ozan Yusuf Polatoğlu var mesela, Erzurumlu, yurt dışında yaşıyor uzun süreden beri. Onun hayatımda çok büyük etkisi oldu. İyi ki o vardı. Çünkü O da olmasaydı, birçok noktada eksiklerim olacaktı. Ben ona inanıyorum. Halk edebiyatına vakıf olamayacaktım.Şu anda da vakıf olduğum söylenemez.Ama bu kadar bile olmayabilirdi. Halk şiirini belki bu kadar irdeleyen, kılı kırk yaran bir yapıda olmayacaktım. Çünkü halk şiiri köy ağzıdır. Ben köy ağzından çıkardım halk şiirini.

    Gadanı alim gibi mi?

    Yok, köy ağzı derken, köy veya halk tabirlerini kullanmak manasında değil. Çok derin felsefesi yoktur halk şiirinin. Örneğin divan edebiyatının derin bir felsefesi vardır. Halk şiirinin, halk ağzı vardır. Halk şiirine çok ciddi manada bir format kazandırmış,daha doğrusu ruh kazandırmış, kimlik kazandırmış olan en önemli şairlerden bir tanesi Necip Fazıl 'dır. Mesela yazdığı vezin şiiri, kafiyeler tam kafiyedir; ölçülü şiirde de halk şiiri yazar. Ama halk şiiri demek, doğru değil ona, halk ağzı yoktur. Şiirin elitini yazar, şiirin zirvesini yazar. Necip Fazıl hiçbir divan şairini aratmayacak derecede vezne, vezin şiirine hakim olan ve onun içini kendi ruhunu en güzel şekilde oraya yansıtarak, heceyi de bozmadan bu işi başaran adamdır.

    Necip Fazıl serbest şiir yazanları eleştirirdi.

    Şöyle bir tarifi vardır O 'nun; "Şiir bir iskelet. Şiirin iskeleti şiirin kafiyesidir, veznidir. İnsana baktığınız zaman nasıl ki iskeletini görmezsiniz, işte şiiri okuduğunuz zaman da iskeleti olacak, ama iskeletini görmeyeceksiniz. Mana o kadar iskeleti çerçevelemiş olacak,kaplamış olacak." Müthiş bir tariftir bu. Bir insan düşünün iskeleti yok, işte serbest şairleri ben buna benzetiyorum. İskeleti olmayan, omurgası olmayan insana. Onun için ben onlara şiir demekten ziyade düz yazı demeyi tercih ediyorum. Bizim kültürümüzde iki tarz şiir vardır. Biri aruz ölçüsünde yazılmıştır, birisi hece ölçüsünde yazılmıştır. Öbürleri düz yazıdır bana göre.

    İşte bütün bunları irdeleyen bir araştırmacıdır ozan Yusuf Polatoğlu. Belki halk ozanı olarak Türkiye de dahil olmak üzere , halk şiirinde en geniş arşivi olanlardan bir tanesidir, hatta birincisidir diyebilirim. Türkçe 'yi çok iyi bilir. Aynı zamanda Türkçe 'yi de çok irdeleyen bir adamdır.Konuşurken mesela hangi kelimeyi yanlış telaffuz ediyoruz, hangi kelimeyi yanlış yerde kullanıyoruz, bunları irdelerdik beraber. Çoğu kelimelerin halk arasında yaygın bir şekilde yanlış kullanıldığını görürdük zaman zaman. Uzatmalar, inceltmeler hep yanlış kullanılır bizde. 13-14 yaşında bir çocuk bunlarla uğraşıyor. Bunlarla yetişiyorsunuz düşünün , bunların çok önemli artısı oldu benim için. Kalitesiz şair okumazdım, kalitesiz bir şiir gördüğüm zaman veyahut şairin kitabını gördüğüm zaman alır atardım. Gittiğimiz programlarda bize şiir kitabı hediye ederler, şair demeyelimde şiir yazan insanlar. Hem şiiri bilmiyor hem şiir kitabı çıkarıyor. Bu katilliktir, katilliğin başka bir türüdür. Ne gerek var bunlara. Kimden icazet aldın? Şiirleri yaz, doldur, evde olsun ama , şairlik iddiasında bulunma. Kaç tane otoriter sana icazet verdi? Kim sana müsaade etti? Kaç tane otoritere danıştın? Bir defa kaç tane otoriter şairi okudun? Böyle bir şey olur mu? Kaç tane otoriter şairin şiirlerini ezberledin? Ben çok biliyorum manasında söylemiyorum. Bazısı işte böyle atar, tutar; bu da rahatsız ediyor beni. Diploması olmayan tıp okumamış adam, çıkar doktor beğenmez ya! Ondan sonra uyduruk uyduruk ilaçlar yapar, 3-5 tanesi bir şekilde tutmuştur, ondan sonra çevredeki insanlarda filanca yerde doktordan daha üstün bir adam var, müthiş ilaçlar yapıyor .Hem de hiçbir yan etkisi yok.Şimdi bütün doktorlara ihanettir bu. Ben saygı duymuyorum böyle adamlara. Bir de doktor aleyhinde konuşurlar. ! Doktor liseyi bitirmiş, liseyi bitirdikten sonra 6 sene tıp okumuş, 2 sene uzmanlık okumuş, yükseğini, stajını görmüş. Yani 20 yıllık bir öğretim hayatından sonra ancak muayenehane açabiliyor. Ben bunlara zerre miktarı saygı duymuyorum ve hiçbir surette de yanlarına gitmiyorum.

    Farklı müzik türleri dinliyor musunuz?

    Dinliyorum , batı klasiklerini dinliyorum, tasavvuf musikisi dinliyorum, zaman zaman sanat müziği dinliyorum.

    Abdurrahim Karakoç?

    Abdurrahim Karakoç 21. yüzyılın en büyük üç halk şairi varsa, üçünden biridir.

    Sizin şiirlerinizle Abdurrahim Karakoç 'un şiirleri benzerlik gösteriyor.Ben bir iki örnek buldum. Mesela Karakoç 'un Bebeğe İhtar şiirinde, dünyada olup biten olumsuzluklar anlatıldıktan sonra;

    Vaziyet bambaşka vaziyet oldu
    Yaşamak işkence, eziyet oldu
    Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
    Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek
    Sözümü dinlersen hiç doğma bebek.

    Derken siz, Çocukluğumu Özledim isimli şiirinizde ;

    Ağlayıp, emeklesinler
    Biraz daha beklesinler
    Tek dileğim bu dünyada
    Çocuklar büyümesinler.

    Diyorsunuz. Zıt kelimeleri kullanmanızda ortak yanlarınızdan. Karakoç "Suları Islatamadım" derken siz "Yağmurlar Islanmasın" diyorsunuz.

    Bu her şairin hastalığıdır. Zıtlıkların arasında ahengi bulmak. Bir şairlik yarışıdır. Teşbihiniz şiirde ne kadar orijinalse, o kadar şairsiniz. Vezin, kafiye bunları zaten hesaba katmıyorum.Çünkü şart olan, vazgeçilmez olan şeyler. Ama teşbih sanatınız, benzetme sanatınız ne kadar gelişmişse, ne kadar iyiyse, ne kadar otoriteyse o kadar şairsiniz. İşte bu orijinali yakalama meselesidir. Mesela benim son yazdığım şiirlerden bir tanesi "Hedefe Yürüyen Adam Ol Yeter",

    Ne hakim, ne savcı, ne doktor ol
    Hedefe yürüyen adam ol yeter


    Sadece şu iki mısra, bir orijinalliği ifade ediyor. Bu konuları herkes bilir, ama bu konuları hiçbir şiirde göremezsiniz. Konu orijinal bir defa, benzetme orijinal. Necip Fazıl 'a baktığınızda, diyor ki Sakarya şiirinde;

    Kafdağı 'nı assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

    Diyor, buyur çık işin içinden! Benzetmeye bakın. Kafdağı'nı assalar, belki onu bir kıl çeker diyor. Ama bu ifritten sualin kılını çekmez akıl diyor. Bu kadar olur.
#01.12.2007 15:10 0 0 0