Peri resimleri - hareketli melek resimleri - hareketli peri avatarlari - Mavi Dünyam - Masmavi duygular - Su Perisi Özel - Su Perisi Efsanesi - Mavi Resimler - Mavi Huydur Bende
SEN
Soğuk kentin en sıcak gülüşlü peri'si
Aslında ne mısralar yeter anlatmaya,
Ne de şiirler ifade edebilir eşsiz güzelliğini
Ama,yüreğim ve kalemim konuşacak olursa,
SEN...Soğuk kentin en sıcak yüzlü peri'si
MASALIMSIN SEN...! ♥
Görünüp kaybolan bir Peri misalisin.♥
Acaba sen gerçek misin?
SENI COK SEVIYORUM SU-PERIM MELEGIM HERSEYIM ♥
SU-Perim'e Dair Mas Mavi duygularimizi Destanlastiralim ...
Harikasın leylim ne kadar güzel bir sayfa çok begendim eline emegine saglık canım kardeşim benim:
Su Perisi
Ey su perisi dinle, sözlerim tek sanadır.
Kara gözlerin var ya, içimdeki yaradır.
Yaramı dağlar gibi kapa o gözlerini,
Kalbimden döküyorum cehennem közlerini.
Yıllardır sana yazdım, senin için ağladım.
Ama sen hiç duymadın hep ben kara bağladım.
Uykusuz gecelerim süslendi hayalinle
Seni hep hayal ettim beyaz gelinliğinle.
Kalemimde sen vardın, kağıtta, mürekkepte,
Dinlediğim şarkıda, yazdığım hecelerde.
Haykırışlarım sana, yalvarışım sanaydı.
Seni yaşattığım yer, gönlümdeki saraydı.
Dostlarım aşinaydı tebessümlü yüzüme.
Kimsecikler bilmezdi, kan damlardı özüme.
Senin çileni çektim, hep alınyazım oldun.
Şiirlerime, hep sen, ilham perisi oldun.
Yüzünü görebilmek ya da sesini duymak,
Ah şu fani dünyada senin muradın olmak.
Binlerce kez yeterdi, bu biçare kölene.
Şu anlamsız boş hayat, dönüşürdü şölene.
Burkay' ın hikayesini yeniden kendim yazdım.
Şu dünyadan göçmeden kendi mezarım kazdım.
Diri diri mezara girmek neymiş öğrendim
Bedenim dünyadayken, ahretime el verdim.
Ne hıçkırık tutulur, ne de sevda gönülde.
Ama hapsettim seni veremli ciğerimde.
Cama vuran her damla yağmur ve kar tanesi,
Gizli gözyaşım oldu, görmedin Su Perisi.
Bir yıldız kaydığında bir dilek tutulurmuş.
Umutsuz biçareler bundan mutlu olurmuş.
Çocuklar gibi kaç kez, dilek tuttum yıldıza.
Dileklerim tutmadı, yıldız aktı sonsuza.
Gitarın tellerinden dökülen nağmelerden,
Neyiyle inleyen bir neyzenin nefesinden,
Seni hatırlayarak sana ulaşamamak.
Bilmezsin, ne acıdır, boşluğu kucaklamak.
Seni sensiz yaşayıp derdime dert ekledim.
Çorak gönül tarlamda ümit ile bekledim.
Bekledim, bir gün gelir, güller açılır diye,
Sen gelip güllerimi öpüp koklarsın diye.
Ne Eylül ne Kasım' lar ne Temmuz, Haziranlar
Sessiz sedasız geçti nice ay, nice yıllar.
Ama sen hiç gelip te bahçevanım olmadın.
Sır olarak kaldın hep, bir gün gerçek olmadın.
' Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım '
Şarkısını dinlerken hep seni hatırladım.
' Senede bir gün ' ile beklerken vuslatımı,
' Kavuşmak hayal oldu ', çizdi şu kem bahtımı.
Sen bir su perisisin, hep peri kalacaksın.
Çağlayan pınarlarda gezip dolaşacaksın.
Sır olan güzelliğin, hep yakacak bağrımı.
Ölsem de çekeceğim yaman gönül ağrımı.
Aşkın tarifini ben, birtürlü yapamadım.
Mutluluk şarabını, birtürlü tadamadım.
Yolların sonlarında tükenirken şu ömrüm,
Dilden dile söylensin benim sevdalı türküm.
Artık gitme vaktidir, her şey kalsın geride.
Dökülsün tüm yapraklar, soğuk güz mevsiminde
Yüzüm meçhule dönük, yolum kader çizgisi.
Seni sevdim, hep sevdim, hep sevdim Su Perisi
yüzün düşüyor aklıma,
bir yaz akşamı önümü kesen
muzip yasemin kokuları,
öpüşlerin alnımda dudaklarımda,
hani denizden çıkıp sabun kokulu bir havluya sarılırsın ya,
ve yakamozlar dökülür saçlarından
denizcilerin sonsuz mavi sevdası,
tenine bulaşır
ve kokun gelir uzaklardan
yorgun bir deve kervanı,
mavi ipekler taşır rüyalarına
sensiz
kayıp bir türkü ruhum,
ve beni çağırıyor
denizin dibine düşen saklı düşler...
seni özlüyorum
mavi olsun adın
aşktan koyu
düşlerden açık...
bir gün
vapurda öpüşelim
adalara giderken
bir yaz vakti
sabahtan
martılardan utanma
hele denizden
ve de bulutlardan asla!
bir gün vapurda öpüşelim
rüzgar uçururken saçlarını
ağzında acıbadem tadı
çocuğumuz olursa
adı "deniz" olsun
bir gün vapurda öpüşelim
adalara giderken
ve senin yanında yaşlanayım...
aşk elinden tutar
ve sen anlamazsın
yaşam nerde başlar?
nerde biter kardelen çiçekleri?
aşk 'dır bu dersin
göğsüne yaslanmış bir genç kız
bir serçe ürkekliğinde nefes alır
sesin gümüşi bir aynadan yansır
billur bir ırmak kıvamında.
bakışların derin uçurumlarda açmış
nazlı bir çiçek..
sessizce salınır
her bir hüzün rüzgarında...
bana "umut nedir?" diye sorma
sadece sıkıca elimi tut...
bakışların
bazen gri bir kış bulutu
güneş gizlenmiştir hüznünün arkasına
ve sanki bir adım var trenin kalkmasına
ve de
ayrılığa...
bazen türküler donanır
karayı görmüş bir gemi coşkusunda
geçmişin gölge düşürür
geleceğinin ışığına.
..
Nerden geliyor
bu portakal çiçeği kokusu?
bu denizin tuzu?
bu mavi, bu dokunuş, bu öpüş
nereden geliyoruz?
nereye gidiyoruz ?
diye
sor-
mu-
yo-
rum
sadece seni seviyorum
Dökülür parmaklarından
eski bir hüznün mavileri.
geçmiş,
geleceğin aynasında hüzünlü bir gülüş
ve bir ışık akar
geçmişten geleceğe,
zaman derim sadece,
ve boşluk her zaman bir anlama gebe.
dudaklarımda kafiyelenen
tenine yazılmış şiir,
sadece ateş, tuz ve mavi düşler.
Diyorum ki,
bir gün sevdamı yüreğime yüklesem,
alıp gölgemi yanıma dağ deniz çekip gitsem
insanın olmadığı uzak kıyılara.
Ormanlar dolaşsam, dağlar, denizler
Ağaçlar diksem bulutsuz adalara,
çiçekler sulasam keyfimce,
yıldızlar arkadaşım, kuşlar yoldaşım olsa
Şiirler toplasam gün boyu mavi göğün altında
Bir sevda rüzgarı esse uzaklardan,
bir ılık meltem, alıp götürse
hayallerimi bilmediğim, tanımadığım uzak yerlere
Gözlerimi kapatıp dalıyorum mavi düşlere,
Bir demet süsen kokusu yağıyor üzerime ,
bir demet sümbül kokusu.
Yağmurdan sonraki mis gibi kokan toprağın kokusu...
Çocukluğum,
ilk gençliğim düşüyor aklıma;
sanki bir dağbaşındaymışım,
bir göl kıyısında suya daldırmışım a
yaklarımı rüzgarla konuşuyorum.
Suların nazlı nazlı akışını duyuyorum,
serin serin esişini rüzgarların,
bir kelebeğin kanat vuruşunu duyuyorum,
bir ceylanın ürkekliğini, bir kumrunun yakarışını...
Mavinin masumluğunu, kırmızının sıcaklığını,
yeşilin cıvıltılarını hissediyorum.
Sesimi alıp götürüyor sular uzak denizlere ...
Mavi ve dalgalı bir denizlerde küçük bir tekne oluyor kalbim;
ki, rengi düş mavisi.
Duygusal bir limana sığınma çabalaması içinde.
Mavi yolculuklarını düşlediğim uzaklar,
cennetin sonsuz güzelliğini andırıyor.
Günahsız bir yaşamın yeri olan cenneti.
Dans eden güvercinler, bembeyaz kanatlarındaki her bir tüyü
kalbimin içine topluyorum.
Bembeyaz papatya tarlalarından
papatyalar savuruyorum gökyüzüne
. Beyaz güvercinlerin pencereme bıraktığı s
evgileri yolluyorum gökyüzüne...
Sonra mavi düşleri koynuma alıp uyuyorum.
Bir yağmur sonrası güneşin sıcaklığıyla beraber
gökkuşağının renkleri doluyor içime.
Kalbim ve ruhum huzura ulaşıyor.
Mutluluğa kavuşuyor bedenim.
Hiç bitmesin istiyorum bu huzur dolu dakikaların,
sonu gelmesin istiyorum.
Uyanınca mavi düşlerden
gerçeklerin katılığına takılıyor gözlerim,
bakıyorum bahar uzakta daha, l
eylakların açmasına çok var,
sancılı her mevsim sonrasında yeşerecek dalları vardır ağaçların.
Bu bahar hangi dalım kurumuş,
hangisi yeşil anlayacağım.
Hiç yeşermezsem bilki kurumuşum artık gölgemde olmayacak...
Yine de uzaklar hep bir sevda ritmi taşıyor yüreğime,
bir aşk masalı, bir rüya iklimi taşıyor.
Bir leylak mevsimi, bir huzur kokusu, bir gönül iklimi taşıyor
Göklerin yanağından süzülen bir damla gözyaşıyım ben,
gözleri buğulu bir sevda yolcusu,
oysa hiç bir liman almıyor beni,
hiç bir gemi tanımıyor, hiç bir insan anlamıyor.
Uzaklar, içimde tanımadığım iklimlere akıp giden
derin bir ırmaktır artık.
Her akşam hüznünü kuşanır gözlerim, sığınır uzaklara
Ben ki, hep uzak yolculuklara yüklerim sevda düşlerimi,
hep yarınlara ertelerim.
Yarınların ne getireceğini bilmeden...
Yokum artık yokumsayın, boşuna aramayın beni,
dalgalı bir denizde kırık bir tekneyim şimdi.
Bir sevdam kaldı ardımdan,
bir de ayak izlerim sokaklarda
Ben, ben ki, varılmayan uzak mavi yolculukların yolcusu
Maviydi hayat rengim...
Sensiz geçirdiğim senli günlerde
uçuk mavileri rafa kaldırdım
mavi yelpazemden...
Gri lacivert arası gidip gelmelerde günler...
Belki de sonbahar renklerini seçerim kendime artık...
Huzurun anlamı kalmadı nasılsa...
Hüznün tonuysa griyi çoktan aştı...
Mavi düşlerimde büyüttüğüm,
Gülümsemelerimde avuttuğum sevgiliydin sen.
Dalgalardan saç yapmıştım tualime,
Gözlerini okyanuslardan biriktirmiştim,
Yüreğime yer açmıştım gökyüzü derinliğinde.
Maviliklere salmıştım yüreğimi,
Cam şişenin içinde.
Özlemlerimi ekleyip rüzgarın kanadına,
Düşlerine gönderdiğimdin sen.
Mavi düşlerimde büyüttüğüm,
Aynalarda en güzel seçtiğimdin.
Karlı kışlara inat, sıcacık kalan yanımdın
Tebessümlerime kattığım.
Mavi yanımdın, özgür yanımdın.
Dudağımda sakladığım ıslığımdın benim,
Gözlerinden ışık çaldığımdın sen.
Mavi düşlerimde büyüttüğüm,
Sarhoş şarkılarımdın.
Aydınlıkların kıskandığı sevgiliydin sen.
Deniz dibindeki en gösterişli inci,
Gökyüzündeki en parlak yıldızımdın.
Şiirlerimin tek tanığıydın sen.
En gizli yanımdın.
Mavi düşlerimde büyüttüğüm,
En masum çağımdın.
Hiç gitmeyecek sandığım sevgiliydin sen.
Oysa; maviliklerimin büyüklüğünden kaçtın.
Takılıp bir rüzgarın ardına,
Düşlerimi sensiz bıraktın.
Leylim PARGALI harikasınız çok güzel bir sunum olmuş emeginize yüreginize saglık.
SU PERISI Masalı
Bir gün, güzel mi güzel bir Su Perisi deniz kıyısında oturmuş düşünüyormuş; kendisinin bir işe yaramadığını, yaşamın anlamsızlığını, insanların duyarsızlığını, orada niye bulunduğunu... Bir yandan da denizdeki dalgalara bakıyormuş. Dalgalardan küçük olanlar kıyıya kadar ulaşıp yumuşacık geriye doğru akarken, karşıdan köpürerek gelen büyük dalgalar kendi kendini kırıyor, hızı kesildiği için de kıyıya ulaşamıyormuş. Dalgaları insanlara benzetmiş birden. “O küçük dalgalardan biri neden ben olmayayım?” diye düşünürken bir şimşek çakmış aniden. Her yer aydınlanmış. Gördüğü tek şey sapsarı, parlak, gözleri kamaştıran bir ışık... Ardından yer gök kararmış, bir şey göremez olmuş. Sanki hortum gibi bir şeyin içinde oradan oraya savrulduğunu duyumsuyor ama ne olduğunu anlayamıyormuş.
Sonra bir sessizlik, sakinlik... Uykudan uyanırmışçasına gözlerini açmış. Etrafına bakmış, denizi görememiş... Dağların tepesinde bir yerdeymiş. Çevresinde ağaçlar ve gökyüzünde süzülen kuşlardan başka bir şey yokmuş. Bu arada gökyüzündeki kuşların da martı olmadığını fark etmiş. Ne yapacağını, ne yöne gideceğini bilmeksizin yürümüş, yürümüş, yürümüş...
Yorgunluktan ve susuzluktan bitkin düşmüş. O sırada bir elma ağacının yanından geçmekteymiş. Hemen bir tane koparmış. Susuzluğunu ve açlığını giderir diye... Elmayı ısırmak için tam ağzına götürecekken, kurtlu olduğunu fark etmiş. Umutsuzca elmayı arkasına doğru fırlatacağı sırada... O da ne? Elmadan bir ses:
-“Ne olur atma! Sen elmayı ısırmazsan ben buradan çıkamam.”demiş.
Su Perisi, kendisiyle konuşanın bir elma kurdu olduğunu anlamış:
-Elmayı ısırırsam, sana zarar verebilirim. Başka bir yolu olmalı. Eğer gerçekten istersen çıkabilirsin oradan.
-Ya diğer elmalardaki arkadaşlarım? Onlar da çıkmak istiyorlar. Bize yardım eder misin?
-Elimden geleni yapmaya çalışırım. Ama bunu başaracak olan yine sizlersiniz.
Şimdi beni iyi dinleyin; elmaların kabuğunu dışarıdan silerek inceltmeye çalışacağım. Sizler de içeriden dışarıya doğru bir tünel kazmaya çalışın. Kolay olmayacak biliyorum ama ışığı duyumsamanız gerek. Işığa doğru yaklaştığınızı hissettiğinizde iş kolaylaşacaktır.
Ne kadar sürmüş bilmem ama, Su Perisi açlığını da susuzluğunu da unutmuş, durmaksızın her bir elmayı binlerce kez tek tek silmiş...
Elma kurtları, -Su Perisinin hortumda duyumsadığı gibi- karanlık ve durmadan derinleşen bir tünel açarak ilerlemişler. Işığa yaklaştıklarını duyumsadıklarında çok yorgunmuşlar. Tam elmayı delip başlarını dışarıya uzattıklarında ışıktan gözleri kamaşmış. Dışarıya çıkacak gücü kendilerinde bulamamışlar.
-Haydi artık, işin sonuna geldiniz. Çıkın dışarı! diye seslenmiş Su Perisi. Su Perisinin yemek için kopardığı elmadaki kurt ;
-Ama ben korkuyorum, aşağısı bir uçurum... Ya düşersem?
-Tüneli kazıp ışığa doğru ilerlerken ne kadar değiştiğinizin farkında değilsiniz sanırım. Yine de düşecek olursan ben seni tutarım. Haydi bakalım!...
-A...a...an...anneee!... Düşüyorum... Yoo uçuyorum... Ama benim kanatlarım var!...
Tüm elma kurtları kendilerini elmadan aşağıya uçuruma atmış ve kanat çırparak Su Perisine teşekkür etmiş.
Su Perisi de onlara yardım edebilmenin mutluluğunu tatmış. Bu sırada susuzluğunu duyumsamış. Aklına masmavi sular gelmiş. Derken yine bir şimşek, gök gürültüsü ve ardından yağmur... Su Perisi, denizdeki minik dalgalar gibi geriye doğru akmış, gitmiş...
Elma Kurtları; “Dur, gitme! Bizi bırakma!...” diyecek olmuşlar, ama Su Perisi onlara; “Bundan böyle bana ihtiyacınız olmayacak. Siz ışığı yakaladınız, aydınlığa çıktınız. Her şeyin farkındasınız. Eğer isterseniz, dünyayı değiştirebilirsiniz. Bir damla olarak hep yanınızda olacağım.” diyerek uzaklaşmış.
Elma kurtları, gökyüzüne her baktıklarında denizin mavisini, kuşların kanadında martının beyazını, yağmurun her yağışında, yanaklarından süzülen her damla yaşta Su Perisinin sıcaklığını duyumsamışlar.
Sen bir su perisisin, hep peri kalacaksın.
Çağlayan pınarlarda gezip dolaşacaksın.
Sır olan güzelliğin, hep yakacak bağrımı.
Ölsem de çekeceğim yaman gönül ağrımı.
Aşkın tarifini ben, birtürlü yapamadım.
Mutluluk şarabını, birtürlü tadamadım.
Yolların sonlarında tükenirken şu ömrüm,
Dilden dile söylensin benim sevdalı türküm.
Artık gitme vaktidir, her şey kalsın geride.
Dökülsün tüm yapraklar, soğuk güz mevsiminde
Yüzüm meçhule dönük, yolum kader çizgisi.
Seni sevdim, hep sevdim, hep sevdim Su Perisi