Adamın biri, ilk defa gittiği şehrin tarihî çarşısına uğradığında, en yakındaki dükkân sahibine selâm verip:
Hâtıra eşya almak istiyorum, demiş. Ne tavsiye edersiniz?
Dükkân sahibi olan yaşlı zat, sakallarını şöyle bir sıvazladıktan sonra:
Buranın en meşhur malı, aynalarıdır evlâdım, demiş. Ama onları almaya güç ister. Adam, hiç tereddüt etmeden:
Ben, yaşadığım şehrin en zengin insanıyım, demiş. Benim için para mühim değildir.
İhtiyar adam, başını iki yana sallayıp:
İnşallah gücün yeter, demiş. Çünkü krallar bile alamadı onları.
Adam, ses tonunu iyice yükselterek:
Benim elde edemeyeceğim şey yoktur, diye atılmış. Fiyatları ne kadar?
İhtiyar adam:
Seçeceğin aynaya bağlı, demiş. Günümüze ait aynaları normal fiyata alabilirsin. Fakat eski aynalar pahalıdır. Hele hele antikalara gücün yetmez. Ama geleceğin aynası bedavadır, fakat onu görsen pek beğenmezsin.
Adam, merakından çatlayacak gibiymiş. Aynaları bir an önce görmek istediği için, yaşlı adamın koluna girip dükkânın arka bölümüne geçmiş.
İhtiyar adam, elindeki baston ile İşaret ederek:
Sana ilk önce günümüze ait aynayı göstereyim, demiş. Çerçevesi gümüştendir. Fiyatıysa sadece üç altındır.
Adam, duvarda asılı duran kristal aynayı kısa bir süre incelemiş. Ve ona bakarak kendine çeki düzen verdikten sonra:
Bunun bir özeliiğini göremedim, demiş. Evimde de bundan üç dört tane var.
Yaşli adam, seke seke ilerleyerek:
O halde bu aynaya bak, demiş. Çeyrek asır öncesine aittir. Çerçevesi bakırdandır. Fiyatı ise yüz kese altındır. Adam:
Herhalde şaka yapıyorsunuz, diye gülümsemiş. Böyle bir ayna, on altın bile etmez. İhtiyar adam, can sıkıntısıyla:
Ben sana söylemiştim, demiş. İsterseniz vazgeçin.
Adam, biraz tereddüt ettikten sonra aynanın karşısına geçtiğinde, bağırmamak için kendini zor zaptetmiş. Gözlerim ovuşturarak baktığı aynadaki görüntü, onun yirmibeş yıl önceki hâline aitmiş. Ne başının büyük bölümünü saran beyaz saçlar varmış bu görüntüde, ne de yüzünü kırış kırış eden derin çizgiler.
Adamın aynaya takılan gözleri, biraz sonra fal taşı gibi açılmış- Çünkü aynadaki gençlik görüntüsünün hemen arkasından, sevdikleri geçiyormuş birer birer.
Hayret içinde:
Aman Allahını! diye bağırmış. Bu geçen annem değil miydi? Hem de henüz kanser olmadan önce.
Hemen sonra en sevdiği teyzesi ve dayısı da geçmişler, adamın görüntüsü ardından. Her ikisi de çeyrek asır önceki halleriyle.
Adam, dayanamayıp başını çevirmiş aynadan, ihtiyar ise ona sokularak:
İstersen seni götüreyim buradan demiş. Zaten bir çok insan da öyle yaptı.
Hayır, diye itiraz etmiş adam. Annemi özlemiştim, dayımla teyzemi de.
Peki, demiş yaşlı adam. Şu gördüğün de antika aynadır. Çerçevesi ahşaptır. Değeriyse bin kese altın eder.
Adam, son derece ürkek adımlarla ilerlerken, korkusundan vazgeçmiş. Ama merakını yenemeyip aynaya baktığında, çocuklar gibi çığlık atmış. Yedi sekiz yaşlarında bir çocuk duruyormuş karşısında. Soluk yüzlü, incecik, dişleri dökük ve saçları dağınık bir çocuk.
Aman Allahım! demiş. Bu benim çocukluğum. Cebimdeki sapan bile duruyor.
Adam, biraz sonra sendeleyerek duvara tutunmak zorunda almış. bu sefer, yirmibeş otuz yaşlarındaki halleriyle anne ve babası geçiyormuş geriden. Daha sonra da nur yüzlü annesı, onu her görüşünde olduğu gibi öpüvermiş yanağından. Babası ise, her zamanki şakacı haliyle ensesine bir şaplak atmış yavrusunun.