Karanlığımda cılız ve titrek bir ışık oldun çocuk
birazcık sevinç birazcık coşku birazcık umut oldun
sonra bolca hüzün bolca keder bolca mutsuzluk
karanlığıma titrek ve solgun bir ışık oldun çocuk
ah ne yazık ne yazık karanlığımda boğuldun
oysa kimse beni senin kadar düşünmedi çocuk
ah ne yazık ne yazık karanlığında boğuldum
oysa kimse seni benim kadar düşünmedi çocuk
aşkın yarısı yüzün, diğer yarısı da hüzündür çocuk
yüzüne yaslandım hüzün kesildim bunu hiç bilmedin
oysa kimse seni benim kadar düşünmedi bunu hiç bilmedin
ilk önce sen bıraktın kimsesizliğimi
gözyaşlarıyla sulanan aptal ve yanlış ihtilaller uğruna
sonra kalkıp aşk adına tiksinç yanılsamalar yaşadın
bilmez misin ki tenin tene sürtmesiyle aşk yeşermez
terli ve kirli tenlerin sürtüşmesinden fışkıran aşk değil, fuhuştur
ellerinizle, yüzlerinizle, gözlerinizle, yüreklerinizle, hiçbir işe yaramayan büzüşmüş beyinlerinizle tepeden tırnağa kirlisiniz; baştan sona tüm hayatınız kirli. Bağışıklık kazandığınız kirleriniz arttıkça başkalarına bulaştırıyorsunuz; yılan gibi zehrinizi insanlara akıtıp duruyor, sonra da onları yutarak, içinizde boğup öldürüyorsunuz.
sokaklara atılmış, unutulmuş çocuğum çocukluğum benim
sana ben kirli kentlerin yaralı ve sessiz göçmeni diyorum
bütün aşklardan ve ilişkilerden yanık ve yenik çıkmış sürgün bir şizofren diyorum
sana uzlaşmaz çelişkiler toplamı diyorum
sen ki hayatın çirkin tanrısına kafa tutansın
sen yalnızlığın ve hüznün yatağından
insanlığa yalınayak yürüyen
bir uzun yürüyüşçü militansın
sen insansın ah sen ne insansın
sokaklara atılmış, unutulmuş çocuğum çocukluğum benim
aşkları ve düşleri bozguna uğratılan talihsiz çocuğum benim
yaşından büyük ve küçüklerle oynadığın oyunları hep ciddiye aldın ve hep yenildin
şaşkın ve yapayalnız hıçkırıklarla kendini avutup durdun
kanayan çığlıklarını paslı gecelerin karanlığına saplayıp durdun
tüm atar ve toplardamarlarını kesen celladındır yüreğin
usanmadın yüreğinden bıkmadın celladından
murdar mutluluklarla aşkları bir ganimet gibi
Kordon sefalarında alkole batırıp boğanlara yenildin ama yanılmadın
her sözünün bir karşılığı vardı hayatta
"fossmodern " aşklar yaşayan piyasa ..
feodal diye suçladığı o güzel beynini ve yüreğini öpeyim çocuk
aşkın yarısı yüzün, diğer yarısı da hüzündür çocuk
sesini suskunluğuna, hüznünü yüzüne, yüzünü hüznüne gömüp duruyorsun
kendine hep hüzünlü aşklar buluyorsun
bulduğunda da kaybettiğinde de hüzne boğuluyorsun
hiçbir şeyi anlık yaşamıyor, her şeyin kalıcı olmasını istiyorsun
biliyorsun ki anlık şeylerin anısı yoktur
ama yine de yanılsamalı da olsa anlık şeyler yaşarlar
onların anlık şeyleri gibi anıları da küller gibi yapraklar gibi
savrulur durur küçük esintilerle
cılız ve titrek bir ışığın anısı olmaz çocuk olmadı çocuk
cılız ve titrek bir ışığın anısı biraz incinmişlik, biraz yalnızlık, biraz arabesk acemilik, biraz yaşanmamışlık ya da yarım kalmışlık ve sonra biraz yeni bir ilişkiye sinsice alaturka geçiş faslı ve ardından vicdan aklama operasyonlarıyla örtülmeye çalışılan bolca vefasızlık, bolca belleksizlik ve bir ömürlük unutu(lu)ştur
cılız ve titrek bir ışığın anısı hovardaca harcanan zamanlardır / harcanmışlıktır