TÜRK - ERMENİ İLİŞKİLERİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ

Son güncelleme: 02.06.2007 11:23
  • TÜRK - ERMENİ İLİŞKİLERİNİN DÜNÜ BUGÜNÜ

    Tarihte Anadolu topraklarında, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşamış olan Ermeniler, Selçuklu Türklerinin hakimiyetine girmeleriyle, Bizans'ın zulüm idaresinden kurtarıldılar ve insanca yaşama hakkına sahip oldular. Fatih döneminde ise Ermenilere din ve vicdan hürriyeti en üst düzeyde verildi, Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek üzere Ermeni Patrikliği kuruldu.

    Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu'nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu'ya girişlerinden sonra, Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici töre ve inancından yararlandılar. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. yüzyıl sonlarına kadar süren devir, "Ermenilerin altın çağı" oldu.

    Osmanlı Devleti'nin çalışkan, dürüst ve üretken her teb'asına sağladığı imkanlardan Gayr-i Müslimler içinde en çok faydalananlar da Ermeniler oldu. Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde ettiler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka" olarak kabul edildiler.

    İstanbul Ermeni Patrikliği'nin kuruluşu tarihte eşine zor rastlanır bir olay: Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden sekiz yıl sonra, 1461'de, Batı Anadolu'daki Ermeni episkoposluğunu, çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliği'ne dönüştürmesi, Fatih'in ve Osmanlı Sultanlarının diğer dinlere gösterdiği hoşgörünün çok açık bir örneği. Tarihte bir dine mensup bir hükümdarın, başka bir dinin üyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi ne Fatih'ten önce, ne de sonra görülmüştür.

    "Yeni bir bin yıla girerken dünyada yaşanan gerginlikleri, özellikle yakın çevremizdeki savaş ortamını göz önünde bulunduracak olursak, 538 yıl önce gerçekleşen bu olayın değerini, dinler ve kültürler arası hoşgörünün önemini, sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz" diyen günümüzün Ermeni Patriği II. Mesrob'un sözleri de bu olayın önemini doğruluyor.

    Nitekim, Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane bakanlıkları, müsteşarlıkları yapanlar ve hatta Osmanlı Devleti'nin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler yazanlar oldu.

    Ancak Osmanlı Devleti'nin zayıflamaya başladığı dönemlerde, bazı devletlerin vaatlerine kanan Ermeniler, on binlerce Türk ve Ermeni'nin ölümüyle sonuçlanan isyan ve katliamlara başladılar ve bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamak istediler. Osmanlı Devleti, baskınların ve katliamların hızla artmasından duyulan kaygı nedeniyle son çare olarak, bölgedeki Ermenileri ülkenin güvenli bölgelerine "tehcir"e tabi tuttu. Bu uygulama, hem Türklerin hem de Ermeni halkın can güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak gerçekleştirildi.

    Ermenistan ve Ermenileri kullanmakta olan bazı unsurların, yer değiştirme uygulamasını ve 24 Nisan'daki tutuklamaları, bir "soykırım" gibi göstermek üzere giriştikleri yoğun propaganda faaliyetleri sonucu günümüze gelindi. Sözde soykırım iddialarını gündemde tutmak üzere harekete geçen Ermeni örgütleri, 1970'li yıllardan itibaren yurtdışındaki Türk temsilciliklerine yönelik terör eylemlerine yöneldiler. Bu saldırılarda 42 diplomatla 4 yabancı hayatını kaybetti, onlarca kişi de yaralandı.

    Türkiye'ye yönelik sözde soykırım iddiaların temelinde ise Taşnaksütyun Partisi ve Diaspora Ermenileri geliyor.

    1890'da Tiflis'te, Ermeni milliyetçiler tarafından kurulmuş olan Taşnaksütyun Partisi, 1890-95 yılları arasında gerçekleşen Ermeni isyanlarının hemen hepsinde etkili rol oynadı, Birinci Dünya Savaşı'nda Rus ordularıyla işbirliği yapmak üzere Ermeni gönüllüler toplayıp silahlandırdı, müslüman köylerine yapılan saldırılarda ve sivillerin öldürülmesinde başı çekti.

    Varlık koşulunu Türk düşmanlığında bulan bir parti olan Taşnaksütyun'dan başka hiçbir Ermeni kuruluşu, günümüzde Türkiye'den toprak istemiyor. Taşnak Partisi, "Türkiye sözde Ermeni soykırımından dolayı resmi bir özür dileyene, soykırım kurbanlarına tazminat ödeyene ve 'Büyük Ermenistan'ı oluşturan toprakları devredene kadar, Türklerle her türlü ilişkiye karşı çıkan" aşırılık yanlısı bir parti konumunda.

    Ermenistan uluslararası platformda güç kazanmak ve sesini duyurabilmek amacıyla, ağırlıklı olarak diasporadan faydalanıyor. Bulundukları ülkelerdeki etkinlikleri nedeniyle, sözde soykırım iddialarının kabul edilmesini sağlamak için kullanılan en güçlü unsur da yine diaspora.

    "Türk düşmanlığı" ideolojisi altında bütünleşmiş olan diaspora, uzlaşmaz ve saldırgan hareket tarzıyla, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinde büyük engel teşkil ediyor. Öyle ki, Ermenistan yönetiminin ve diasporanın soykırım aldatmacası üzerine kurulmuş uzlaşmaz yaklaşımları, Türkiye'de yaşayan Ermeni toplumunun da sabrını taşırarak, "Diaspora Ermenilerinin çözüm değil intikam istediklerini ve ölüler üzerinden siyaset yaptıklarını, oysa Türkiye Ermenilerinin huzurlu bir yaşantıları olduğunu ve bundan diasporanın rahatsız olduğunu" belirten açıklamalara yol açıyor.
#16.05.2007 07:13 0 0 0
  • Paylaşım İçin Saol Eline Sağlık..
#21.05.2007 19:25 0 0 0
#22.05.2007 16:26 0 0 0
  • Emegin icin Tessekürler !
#22.05.2007 21:15 0 0 0
  • hiç bir işe yaramöayacak bi bilgi bence her şey ortada uzatmaya gerek yok dününede bugununede
#02.06.2007 11:23 0 0 0