yaşamak, nefes almak değilse yalnızca;
derin nefeslerle soluyorum seni İstanbul.
damarlarımda dolaşan kanla akıtıp da seni,
ruhumun ta derinliklerine çekiyorum soğuk bedenini.
ızdıraplı kalbimin yalnızlığa her vuruşunda,
bir ürperti misali iliklerime işliyorum buzdan nefesini...
boğazın derin sessizliğine
azad etmişsin yine martı çığlıklarını.
vurup da dalgalarını kayalık yalnızlığıma
deşme artık şu yüreğimin kanayan yarasını...
madem ki sen açtın,
sen işledin acıyı kalbime;
madem ki sen başlattın çığlıklarımı,
sonra yine sen kilitldin kalbimin gömülü mezarına;
onu benden aldığın gibi geri ver öyleyse!
ya da... beni de göm;
boğazın o derin dipsiz ve sessiz sularına...
yaşamak; seni solumaksa eğer,
ve artık boğuyorsa keskin nefesin beni;
önce nefesimi boğazıma düğümleyip
kendimi o derin dipsiz ve sessiz sularına bırakacağım.
sonra da; onu benden çaldığın gibi,
beni de ben senden çalacağım...
ama sanma ki beni de karanlık zindanlarına hapsettiğini,
İstanbul;
ben; seninle, senin içinde
ve senden çok çok uzaklarda olacağım!
düşünsen de sen ruhumu bedenimden kendin ayırdığını;
gözlerimi son kez, ben kapatacağım...