Sırtüstü uzanın. Bel çukurunuzun altında üzüm olduğunu hayal edip bu çukuru korumaya çalışın. Bacaklarınızı table tab denilen fotoğraftaki konuma getirin. Ellerinizle başınızı destekleyin ve önce göğüs kafesinizi havayla doldurup bu havayı nefesinizle boşaltırken, yalnızca karnınıza odaklanarak bacaklarınıza doğru kalkın. Bunu 15 kez tekrarlayın.
Yine bel çukurunu koruyarak sırtüstü yatın. Ayak tabanlarınızı birleştirip fotoğraftaki spastik pozisyonu alın. Derin nefes alın, nefesinizi verirken ellerinizle ayaklarınıza doğru uzanmaya çalışın. Bu hareketi 15 kez tekrarlayın.
Pozisyonunuzu bozmadan bacaklarınızı vücudunuza dik konumda havaya kaldırın. Bel çukuruna dikkat! Ellerinizle, yalnızca karın kaslarınızdan güç alarak ayak bileklerinizi tutmaya çalışın. Karın kaslarınızın gerildiğini hissedin. Bu hareketi 15 kez tekrarlayın.
Resimli göbek eritme egzersizleri - hareketleri 4 Karın stebi
Yine bel çukurunu muhafaza ederek sırtüstü uzanın. Ellerinizle poponuza güç verin. İki bacağınızı birlikte yere paralel olacak biçimde kaldırın. Önce derin bir nefes alın ve bu sırada bir bacağınızı göğsünüze yaklaştırın, nefes verirken bu bacağınızla havayı tekmeleyip diğer bacağınızı göğsünüze çekin. Yürüyormuş gibi hareketi 15 kez tekrarlayın.
Resimli göbek eritme egzersizleri - hareketleri 5 Çift bacak hareketi
Pozisyonunuzu bozmadan bacaklarınızı vücudunuza dik olacak biçimde kaldırın. Derin nefes alın, verirken bacaklarınızı gergin biçimde yavaş yavaş yere doğru indirin. Ancak yere değdirmeden nefes alın ve verirken yine kaldırın. Bu hareketi yaparken tüm gücünüzle karın kaslarına odaklanın. Bu hareketi de 15 kez tekrarlayın.
Resimli göbek eritme egzersizleri - hareketleri 6 Yerde dans
Yan karın kaslarını çalıştıran bu harekette, fotoğraftaki pozisyonu alın. Üstteki bacağın ters tarafındaki dirseğinizi yukarıdaki bacağın diz kapağına değdirmeye çalışın. Bu hareketi iki tarafınızla 15 kez tekrarlayın. Belinizi incitmemeniz için mutlaka bel çukurunuzu bozmamaya ve karın kaslarına odaklanmaya çalışın.
Yan olarak yatıp yere bakan kolunuzla fotoğraftaki gibi destek alıp vücudunuzun üst tarafını kaldırın. Dışta kalan bacağınızı gergin bir biçimde yukarıya kaldırırken aynı taraftaki elinizle bileğinizi tutmaya çalışın. Karın yan kaslarınızın gerildiğini hissedin. Bu harekette karnınızın içe çekili ve gergin olmasına özen gösterin. Aynı hareketi bu kez diğer tarafınıza uzanarak yapın. Her bir tarafınızla 15 kez tekrarlayın.
Ellerinizle arkadan destek alıp vücudunuzun üst kısmını fotoğraftaki pozisyona getirin. Göbek eritme hareketleri çok da kolay değil.. Bacaklarınızı dizlerinizden bükülü olarak kaldırın. Birbirine bitişik halde, önce sağa sonra sola doğru sarkaç hareketi yapın. Bu sırada yan karın kaslarınızın gerildiğini hissedin. Hareketi 15 kez tekrarlayın.
Resimli göbek eritme egzersizleri - hareketleri 9 Yukarı şınav
Uzanın. Göbeğimizi eritmek için her yolu deneyeceğiz. Bacaklarınızı fotoğraftaki pozisyona getirin. Karnınızdan güç alarak bedeninizi yükseltin. Kollarınızı gergin biçimde uzatıp ellerinizle bacak bileklerinizi tutmaya çalışın. Bu hareketi de 15 kez tekrarlayın.
Göbek eritmek için bu sefer yan yatın. Üstteki bacağınızı belinizin üstü hareket etmeden ileriye doğru gerin. Vücudunuzun üst kısmını ise ters tarafa döndürmeye çalışın. Bu sırada ellerinizle başınızı destekleyip kollarınızı fotoğraftaki pozisyona getirin. Aynı hareketi farklı iki tarafınıza yatarak 10 kez tekrarlayın.
Evet aşk benim diyebilenindir ya benim değil diyense karşındaki ?
Aşkına ne kadar sahip çıkarsan çık faydasız...
Çok güzel bir paylaşım teşekkürler arkadaşım...
Kızımın saçları zaten kıvır kıvır ama daha çok kıvırcık olması için bizde mutfak bezi olur ya hani sarı vileda gibi markalar olur aynı yöntemle onlarla yapmıştık
Görünmeyen yerden başlayıp, sonsuza giden dalga...
Dalganın kıyıya aşkı...
Hep aşkla, kavuşma özlemiyle atılır kıyıya...
Dalga sevendir, kıyı ise sevilen.
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga...
Ama kıyı dalgayı umarsamaz tavırda...
Dalga her dokunuşundan sonra döner hep geriye...
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya...
Her bir dokunuşunda damla damla aşkına verir bedenini hesapsızca...
İçindekileri döker kıyısına...
Öper usulca... Bazen de tutkuyla dokunur dudaklarına...
Haberi olmaz kıyının...
Yine de vazgeçmez, pes etmez dalga....
Bir gün kavuşacaktır sevgilisine belki de...
Bilir misiniz dağ başında açan uçurum çiçeğini?
Uçurum çiçeği bilir oysa, açsa görünmeyecek yine de..
Sevilmeyecektir doyasıya...
Koklanmayacaktır hiç... Belki de...
O güzelim her bir yaprağı okşanmayacaktır...
Ama yine de inatla açar...
Aşkla, sevgiyle, özlemle...
ve de umutla...
Bir gün ... Belki de...
Bekler gelmeyecek sevgilinin gelmesini...
Onu kucaklayıp, okşayarak öpmesini...
İpek böceğini bilir misiniz?
İpek böceğinin o narin ipliğe aşkını...
Bilir ipek böceği aslında ördüğü ipliğin kendisini yokedeceğini...
Yine de devam eder kozasını örmeye...
Kendini feda ederek, aşkı için yokolmayı göze alır....
Ve belki de bir gün o iplik sarılacak bedenine...
Kelebek olmayacak ama aşkı içindir herşey...
Bekler... Kendi ölümüne...
Ya toprağın yağmura aşkını bilir misiniz?
Kurumuştur sıcağın, güneşin altında...
Açtır, özlemektedir yağmuru...
Bekler toprak sevdiği yağmurunu...
Nisan ayında ilk kavuşmaları ...
ya sonra... Belki... Belki yine bulutlar izin verir yağmuruna...
Gelir öper, okşar sakince...
ve sarar kollarıyla...
O da öperek, koklayarak içine çeker doya doya...
Belki "gelir" yine...
Bir de dalın çiçeğine aşkı vardır...
Dillere destandır bu aşk...
Mevsimini bekler sabırla...
Kış örtüdür kendine...
Sabrına bir çentik...
Baharı bekler çiçeğine kavuşacaktır...
Bir kuş konar üzerine...
Haber verir baharın geldiğine...
İçi içene sığmaz bekler dal...
Çiçeğinin açmasını...
ya nisan ya da mayıs ayında...
Belki... "Belki gelir" yine...
Ah! Bir de bir çift gözün aşkı vardır...
Uzun zamandır beklediği bir çift göz...
Sabırla, aşkla, sevgiyle sevdiği o bir çift gözü bekler...
Aylardır belki de yıllardır biriktirdiği özlemleri yüklemiştir kendine...
Bir "an" da olsa sevdiği gözlerin bakışlarını görebilmektir arzusu...
Sadece bir "an" da olsa gülen, güldüren, huzur veren
kucaklayan o bakışları...
Damlalarını özgür bırakan... Islanan, ıslatan...
O bir çift gözü bekler ...
Belki... Belki bir gün gelir umuduyla...
Bir de parmakların aşkı vardır...
Başka bir elde ki parmakları sever...
Aynı seven, aynı okşayan...
Kalemi aynı tutup, okunan romanın sayfalarını aynı çeviren...
İki ayrı elde olup... Dokunuşlarında dillendirdiği aşkı...
Kenetlenip bir ömürde hep beraber olmak için...
Bekler... Bekler...
Bir gün belki de kavuşacaklar....
Bekleyip de... "sonsuzluğa(...) " diye yazacaklar...
Tabloya resimlerini beraber çizecekler...
Beraber şiirler dökecekler beyaz sayfalara...
Bekler "belki bir gün gelir umuduyla" ...
Dilden dile dolaşan bir kalbin aşkı vardır bir de...
Suskun kalır bazen... Coşar akar, damlaları arasıra...
İçinde gezinen kan değildir oysa...
Gereklidir nefes alabilmesi için...
Hüzün ve sevinç de...
Kavuşacakları günü bekler karanlığın içinde...
Oysa ki bilir aydınlığa çıktığında yaşayamaz ölür...
Ama yine de bekler sevdiği kalbi...
Belki ... Belki "bir gün gelir" diye....
Yok olmayı bilir misiniz peki?
Yok - olmak... Yok - etmek...
Ama şimdi yazık değil mi bütün bu aşklara?
Nasıl yok olmalarına izin verebilirsiniz?
Nankörlük değil midir bu?
Sevmelere, istemelere, beklemelere
Beklerken geçen zamana...
Eğer illa da "yok olacaksa bir şeyler"... "Ben" yok olurum...
Taki yaşamak istediğim yürekte doğana kadar...
ve o yürekten silininceye kadar...
Profesör Doktor İbrahim Saraçoğlu zayıflamanın sırrını açıkladı.
Salatalarda yeni tatlar deneyin.
İbrahim Saraçoğlu, "Sofraya oturmadan 15 dakika önce bir yemek kaşığı dereotu yerseniz sofradan daha erken kalkarsınız. 10 dakika sonra tokluk hissi artar.
Daha az yemek yersiniz. Diyet yapanların özellikle dereotu yemesi gerekir. Açlık duygusana fren yaptıran dereotudur.
İştahınızın yavaş yavaş kalktığını görürsünüz" dedi.
TİROİDİ DÜZENLİYOR
Daha önce yapılan bilimsel araştırmalarda dereotunun tiroidin hızlı ya da az çalışması durumunda da etkili olduğu saptanmıştı.
3 ay boyunca bir yemek kaşığı dereotunun sabah, öğle ve akşam öğünlerinden 15 dakika önce tüketilmesinin tiroidleri düzene soktuğu belirtiliyor.
Geçen yıl kızımın merakı ile bende koza tırtıl ipek böceği sevdasına düştüm.
Arkadaşı getirmişti tırtıl halinde onları dut yaprağı ile besledik daha sonra koza ördüler..
Rabbim neler yaratıyor neler veriyor insanın aklı hayali duruyor.
İnanılmaz güzel evrelerini gördük yaşadık şu anda da yumurtaları duruyor hala.
Ahmet Altan sapla samanı karıştırmayı bıraksın sonra fikirlerini yazsın !!
Yazılacak çok şeyler var ama forum kurallarına uymak zorunda olduğumuz için detaylara girmiyorum...
Sen benden, ben tutkulardan tedirgin
Buluşturduk gözlerimizi gecenin asi yüzünde
Etmeden tek bir kelime bile
Bıraktık hasreti sessizliğin nefesine
Ve aşk mavisi yağdırdık yıldızlardan kör gözlü geceye
Eksik anlatılmış bir öyküyü tamamlamak üzere...
O eksiklikler asla tamamlanmaycak biliyorum...
Çok güzel bir şiirdi Serap, teşekkürler...
Hiç Düşündünüz mü? Ya Özürlü Olsaydınız... Arşivden
Siz hiç dış dünyayla irtibat kuramayan, iç dünyasında yalnızlık oyunu oynayan birini gördünüz mü?
Siz hiç oturma çağını ya da yürüme çağını geçtiği halde oturamayan, yürüyemeyen birini gördünüz mü?
Siz hiç konuşamayan, derdini anlatamadığı için alay konusu olan birini gördünüz mü?
Siz hiç göremediği için karanlık bir dünyada yaşayan, alay edilen hatta taciz edilen birini gördünüz mü?
Siz hiç yaşıtlarının anladığını anlayamayan, onlardan daha geç anladığı için bu durumun üzüntüsünü yaşayan birini gördünüz mü?
Siz hiç hareketlerini kontrol edemediği için sallanarak yürüyen, ama sağlıklı insanların deli diyerek korkup kaçtığı birini gördünüz mü?
Siz hiç en olmadık yerlerde (sokakta-otobüste) sara-epilepsi nöbeti geçirip kaskatı olan, çırpınan, etrafındaki insanları ne yapacaklarını bilemez hale getiren birini gördünüz mü?
Bu saydıklarımdan birini ya da birkaçını mutlaka görmüşsünüzdür. Şimdiye kadar görmediyseniz, dışarı çıktığınızda etrafınıza dikkatle baktığınızda mutlaka görürsünüz.
Şimdi bir dakikanızı bana ayırmanızı istiyorum. Sadece bir dakikanızı.
Kapatın gözlerinizi ve bu insanlar gibi bir engeliniz olduğunu düşünün.
Yürüme engelinizin olduğunu düşünün. Yürüyemiyor, koşamıyor hatta kendi işlerinizi bile yapamıyorsunuz. Yani, hep birilerinin yardımına ihtiyacınız var.
Konuşamadığınızı ve duyamadığınızı düşünün. Bir şeyler söylemek istiyorsunuz olmuyor, sesiniz çıkmıyor. Birileri size bir şeyler söylüyor ama duyamıyorsunuz. Duyamadığınızı da söyleyemiyorsunuz. Karşınızdaki yanlış anlıyor, size kızıyor. Üzülüyorsunuz ama elinizden bir şey gelmiyor.
Göremediğinizi düşünün. Hazır gözleriniz kapalıyken, biraz deneme yapın. Bir şeyler yapmaya çalışın gözleriniz kapalıyken, etrafınızdaki nesnelere çarpmamaya çalışarak. Karanlığın, insana güvensizlik verdiğini hissedin. Her an, başınıza gelebilecek tehlikeleri göremediğinizi düşünün. Sonra görme engelli insanların bu korkuları, bu duyguları hayatları boyunca hissederek yaşadıklarını düşünün.
Ya da fiziksel olarak sağlıklı olduğunuzu ama zihinsel olarak problemli olduğunuzu düşünün. Anlamıyorsunuz. Size söylenenleri anlamıyorsunuz. Bakkala gitmeyi beceremiyorsunuz. Otobüse yalnız binemiyor hatta yalnız dışarı çıkamıyorsunuz. Çünkü yalnız çıkarsanız kaybolabilirsiniz.
Zor değil mi? Bir dakika böyle olmak bile zorken, engelli insanlar hayatları boyunca engelleriyle yaşamak zorundalar, onların hayatlarını bir nebze olsun kolaylaştırmaksa biz sağlıklı insanların işi.
Engelli insanların sağlıklı insanlarla, aynı toplum içerisinde yaşayabilmeleri ve kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek duruma gelebilmeleri -ki bu, engellerini bir nebze kontrol altına almalarıyla sağlanabilir- için engellerine göre Özel Eğitim almalarıyla mümkün olabilir.
Cümle büyük harfle başlar, nokta ile biter.
Noktadan sonra boşluk bırakılır, yeni cümle başlar.
" gelcem, gitcem, gidiyom" denmez "geleceğim, gideceğim, gidiyorum " denir.
" Herkez " denmez " herkes " denir.
" Yaaaa " çok laubali bir sözdür.
" bU şEkiLDE " yazmak sadece okuyanı yorar.
" Yanlız " değil " Yalnız " denir.
" ğ " harfi " g " şeklinde yazılamaz.
" Dahi " anlamındaki " de " ayrı yazılır. Yani " Bende, sende " denmez, " Ben de, sen de " denir.
" Geldimi? " yazılmaz " Geldi mi? " yazılır. Soru takıları ayrı yazılır. " OKmi? " değil, " Tamam mı? " denir.
" ahmet, belgin, duru " denmez. " Ahmet, Belgin, Duru " denir. Özel isimlerin, illerin, ülkelerin ilk harfleri büyük yazılır.
" ki " eki, bağlaç olarak kullanılıyorsa ayrı, ilgi zamiri ve yapım eki olarak kullanıyorsa birleşik yazılır. Ayşe'ninki, evdeki, sabahki, dünkü, bir de baktim ki.. gibi.
" v " yerine " w " yazılmaz
Yani Türkçe, Türkçe yazılır. MSN Türkçesi'yle değil.
İlk mektup tadında yazılmalıydı.Bir aşkın son satırları da. Sana ilk mektubum say bunu. Belki seni çok özleyeceğim, ama bil ki seni hep çok sevdim ve her zaman seveceğim..
Seni çok seviyorum
Her zaman seveceğim
Bin kalbim olsa sana
Hepsini vereceğim
Bir gün kaparsak gözlerimizi
Son hıçkırık göklerde
Buluşturacak bizi
Sana bu kez okeyden çaldığımız taşları değil, yüzünün kıblesine okuyamadığım duaları yazdım. Ne ezberleyip unuttuğumuz hicaz şarkıları, ne de zula da söndürdüğümüz sigaraları. Beyaz yalanlarımızın ince hesaplarını da değil, yıllardır içimden sayıkladıklarımı yazdım sana. İdamımın son dileğine taşıyamadığım itiraflarımı, çaldığın yıllarımı yazdım bu kez sana. İçimin en iç yanığı, sakın ağlama sen.Yokluğumu da at pencereden şimdi ve okuduğun her satırda yırt beni.Duvarlara astığın her asi sitemini tak peşime de gönder hadi. İçimin acıyan yüzü, sakın ağlama sen. Ağzımdan her kaçanı ezberle sadece ve söyleyemediğim diğer yalanları da. Bu mektup Allah'ın emriyle.Bu mektup sana tüm hasretimle..
Seni çok seviyorum
Her zaman seveceğim
Bin kalbim olsa sana
Hepsini vereceğim
Bir gün kaparsak gözlerimizi
Son hıçkırık göklerde
Buluşturacak bizi
Tıpkı gözlerinin renginde mürekkebim. Satırlarım bahtının karanlığında kaybedilmiş bütün savaşlarım adına. Yenilmişliğimin mahçup cesaretine sığınıp da, sensizliğe ve hep sessizliğe biriktirdiklerimi, içimde dağları deviren gizleri yazdım sana Bir gün bu hikayenin biteceği de aslında hep aklımda. Sana veremediğim bütün sözler artık son satırlarımda. İçimin en iç yanığı. Bendeki bir enkaz yığını, seni terketmenin bile başkaydı tadı. Sana hasretlenmek zaten bana mübahtı.Baksana bu ayrılık ikimize de çok yakıştı. İçimin acıyan yüzü, sakın ağlama sen. Bendeki bir ayrılığın hüznü sende kaybetmişliğin acı telaşı. İnan seninki çabuk geçer, ama benim ayrılığım kim bilir kaç ömür sürer?
Bir gün kaparsak gözlerimizi
Son hıçkırık göklerde
Buluşturacak bizi