Sen kum nedir bilmezsin
Deniz Görmedin ki.
Yum gözlerini, zamani düsün,
Deniz bir gözünde
Kum bir gözündedir.
Sen tas nedir bilmezsin
Daga çikmadin ki
Yürü ufuklara dogru,
Dag bir ayaginda
Tas bir ayagindadir
Sen kül nedir bilmezsin
Ates yakmadin ki,
Uzat ellerini gökyüzüne,
Ates bir elinde
Kül bir elindedir
Sen kan nedir bilmezsin
Ölmedin, öldürmedin ki,
Yat topraga boylu boyunca
Ölüm bir yaninda
Kan bir yanindadir
Sen ask nedir bilmezsin
Beni sevmedin ki
Agla, aglayabildigin kadar
Bütün güzellikler sende
Ask bendedir
Şiir:Ümit Yasar Oğuzcan
eylül!daha çocukluğumdan
beri size bakardım ben
bir yazın azalmakta olan
sözcüklerinden nasıl da
ansızın sökülürdünüz
bahçelerle ve kül
dolardı içim...eylül!
eylül! kırılgan mevsim!
cam hançeri güzün
dağılırdı kalbimde
birden gecenin ve gündüzün
perdesiyleörtülürdünüz
tenhâyla vetül
dolardı içim...eylül!
eylül! unuttum sizi
dağ kızarır yol sararırdı
ve ben dönüşlerebakardım
o amanvermez belleğin
paramparçagüldüğüydünüz
aynalarla ve gül
dolardı içim...eylül!
Çok düşünmeyince,
Çok önemsemeyince,
Çok güvenmeyince,
Kimseden çok da bir şey beklemeyince,
Kimse için çok üzülmeyince,
Ve
Çokta değer vermemen gerektiğini öğrenince,
Üzenleri boş verebilince,
Devamında "çok da tın" diyebilince,
Ayakta kalıp her şeye rağmen gülebilince,
Birde bebeklere 'ceee' yapıp onları güldürünce,
Hayat çok güzel.
Deneyin..!
"Dinleyin çocuklar!
Müfredata girmemiş şeyler anlatacağım size. Hazır okullar da açılıyorken bilmeniz gerektiğini düşündüğüm konular...
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tavsiye kararı almadığı, ders kitaplarına girmeyen, öğretmenlerin anlatmadığı konular.
Öncelikle şunu bilin ki hayat dediğimiz, ders kitaplarından öğrenilebilir bir şey değildir. İyi vatandaş olmakla iyi insan olmak arasında, söylenmemiş, üstü örtülmüş bir fark vardır. Uygar ve uysal olmak adına anlatılan şeyler, hayatın derin anlamına nüfuz edemezler. Bu yüzden hayat çoğu zaman gayrı resmi bir yolculuktur. Çok zaman kaçak kalırsın yaşamak kompartımanında.
Sana hayat bilgisi diye yutturulan konular gerçekte seni sıkıştıracakları dar bir elbisedir. Ve asla elbiseyi sana uyduracak değiller bunu unutma.
Sana yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağmurlu bir coğrafyada yaşadığımızı söyleyecekler. Gerçek olan senin mevsimindir oysa. O günün nasıl geçeceğini anlayabilmek için gökyüzüne bakman gerekmez. Dönüp yüreğine bak. Yağmurlar ve güneş yüreğinden süzülür. Gerçek olan yüreğinin mevsimidir, senin mevsimindir. Her sabah uyandığında gözlerinden dünyaya saçılandır mevsim. Güneş senden doğar ve yağmur senin gözlerinden düşer yeryüzüne.
Sana atlaslar, haritalar gösterecekler. Adına sınır dedikleri bazı çizgilerle çevrildiğini göreceksin yaşadığın yerlerin. Bütün bunlar kurmaca. Gerçekte tüm yeryüzü Allah’ındır ve gerçekte yürüyebildiğin kadar senindir tüm coğrafyalar.
Haritalar da gerçeği söylemez. Kuzey Amerika’yı Afrika’dan büyük gösterecekler sana. Doğru değil. Afrika altı milyon kilometrekare daha büyüktür. Avrupa’ya kıta deyip duracaklar. Doğru değil. Asya’nın uzantısından başka bir şey değil Avrupa dedikleri.
Bazı şehirlerin uzakta olduğunu anlatacaklar sana.
Uzaklık ve yakınlık aslı astarı olmayan ölçütlerdir.
Kudüs’ü öğren mesela. Saraybosna’yı, Şam’ı, Bağdat’ı, Mekke’yi, Medine’yi, Hicaz’ı, Caharkale’yi...
Öğren buralarda ne yetişir, insanlar ne yer ne içer, denizleri nasıldır, tarihte neler yaşamışlar, çocukları hangi oyunları oynar, anneler hangi ninnileri söyler, genç kızlar ne işler, erkekler ne işe koşar.
Öğren hangi şarkıları söyler buraların halkları. Neye ağlar, neye gülerler.
Öğren bu şehirler, ne zamandır senden uzakta.
Öğren bu şehirler senden niye uzakta.
Okuduğun yazıların, şiirlerin sonunda yabancı olduğunu söyledikleri kelimeleri sıralayacaklar. Dikkatli oku bu kelimeleri. Bil ki çoğu senindir bu kelimelerin. Bir hayata, bir medeniyete yabancılaşmış insanların, yeryüzüne yabancılaşmış insanların bir kenara bıraktığı kelimelerdir bunlar.
Senin kelimelerin...
Bir hayatı, bir düşünüşü, bir duyumsamayı, bir hayali, bir rüyayı anlatabileceğin kelimeler var bunların içinde. Kendi yabancılaşmalarını gizleyebilmek için bizim kelimelerimizi çalan insanlar göreceksin.
Kitaplara girmemiş adamlar var bir de.
Şiirlerini, öykülerini, romanlarını, piyeslerini müfredatlarda göremeyeceğin iyi ve sıkı adamlar. Gelecek güzel günlerin habercileri...
Onları itinayla okumalısın. Yedi güzel adamı tanıyıp, Hızır’la kırk saatin nasıl geçtiğini öğrenmelisin. Derviş hüneri nasıl olurmuş onlardan öğreneceksin. Bir de kalem kalesini inşa etmeyi...
Okumaya nasıl başlayacağını Kitap’tan öğrenebilirsin ancak.
Yaradan Rabbin adıyla oku!
Böyle okursan varlığının anlamı kalın harflerle yazılır yeryüzünde. Böyle okursan insan olmanın ne demek olduğunu bilirsin.
Böyle okursan anlarsın Hasan ve Hüseyin’in dedesi neden omuzlamış ağır bir yükü...
Birlikte yürüdüğümüz yolun uzunluğunu değil, yaşadığımız yolu hesapla!
Ben sana yağmur yağarken, gökyüzüne bakıp sevinmeyi öğrettim!
Sevinmeyi hesapla!
///
Gün gelir; ölürüm…
Yokluğumu hesapla!
///
Kainat boşluğunun sonsuzluğunda ritmik bir noktacık; dünya…
Koca dünyada ritmik bir noktacık; kalbim…
Rabbimin “Hiçbir yere sığmam; oraya sığarım” övgüsüyle yüce…
Ve ama, hırsının örsünde vahşice;
Kırılmayı hesapla!
///
Başucundaki eski bir kitap gibiyim çocukluğunu fısıldayan…
Beni değil, kendini verirsin eskiciye!
Ve seni kime sorarlar sonra?
Sen kime sorarsın kendini?
Kaybolmayı hesapla!
///
Beni bulabilirsin belki…
Ama belki…
Güvercinlerin olduğu yerde;
Fatih’te, Eyüp’te veya Yenicami’de…
Bir avuç yemi savururken havaya…
Sessizce ağlarken,
Veya.
Bıraktığın yerde;
Bulabilmeyi hesapla…
///
İlla ki ölürüm…
Yokluğumu hesapla!
büyüklerden çok şey öğreneceğimizi düşünsek de yaşça küçük olanlardan o kadar öğreneceklerimiz var ki...
Bir resimden ne güzel bir muhabbet çıktı..
Ben de sevgileri gönderiyorum...Canım