Sewiyorum

Sewiyorum

Üye
20.10.2007
Teğmen
16.555
Hakkında

  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimageSayımız az fakat hepsiyle başa çıkabilecek güçteyiz! Her zaman olduğu gibi yine Aksiyon,Savaş dolu harika bir Call of Duty macerasına hazırlanın.Call of Duty Ghosts sizleri bir adım daha ileriye taşıyacak ve eğlenceli sinerji dolu bir savaş oyunu içinde bulacağız kendimizi.Yeni Call of Duty oyunu Ghosts’da serinin en dinamik özellikleri bir arada bulunacak.Ulusumuza Özgürlük için mücadele edeceğiz ama sadece özgürlük…


    İşletim Sistemi: Windows 7 64-Bit / Windows 8 64-Bit
    İşlemci: Intel ® Core ™ 2 Duo E8200 2.66 GHZ / AMD Phenom ™ X3 8750 2.4 GHZ veya daha iyi
    Ram: 6 GB RAM
    Video: NVIDIA ® GeForce ™ GTS 450 / ATI ® Radeon ™ HD 5870 veya daha iyi
    DirectX ®: DirectX ® 11
    Sabit Disk: 40 GB alan
    Ek Notlar:Windows XP ve Vista Desteklemez.Ayrıca Windows 7 32 Bit ve Windows 8 32 Bit’te de çalışmaz,64 Bitlerde çalışır sadece.
#22.02.2014 19:48 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage





    1.oyunuyla büyük ses getiren The Witcher serisi serinin 2.oyunuyla 2 kat daha fazla ses getirmeyi başarmış bir yapım olmuştur,gerek hikayesiyle gerek oynanışıyla her kitleye hitap eden bir yapımdır 2.serinin bu sürümünde cd-projekt yapımı olan türkçe yama oyuna dahil oluyor ve oyunu türkçe altyazılı bir şekilde oynayabiliyoruz iyi oyunlar.










    İşletim Sistemi: Windows XP/Vista/7
    İşlemci: Intel 2.2 GHz Çift Çekirdek veya AMD 2.5 GHz Çift Çekirdek
    Ram: 1.5 GB (Win XP), 2GB (Win Vista/Win 7)
    Sabit Disk: 16 GB
    Ekran Kartı: GeForce 8800 (512 MB) veya Radeon HD3850 (512 MB)
#20.08.2012 09:27 0 0 0
  • Konu: Max Payne 3
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage





    Karanlık bir alanda, sadece kan izlerini takip ettiğimi hatırlıyorum. Uzaktan gelen bebek ağlamalarını, Max'in heyecanla evine girdiğinde hayatı boyunca unutamayacağı acıyla karşılaştığını. Sam Lake denen adamın (Ki oyunun hem yüzü, hem de hikayesinin yazarıydı) yüz tasarımının kullanıldığı, "Limon yemiş adam" esprilerinin yıllarca yapıldığı bir karakteri hatırlıyorum. Eklenen minik bir modla, dönemin popüler dizisi Deli Yürek ezgileriyle Bullet Time moduna geçtiğini, düşmanlarını kevgire çevirdiğini hatırlıyorum. Bullet Time demişken, bu özelliğin de oyunlarda ilk kez Max Payne'de olduğunu biliyorum.

    Yıllar evvel Windows 98'de oynamayı denediğim, ama yarım kalınca Windows XP'de bitirdiğim bir oyundu Max Payne 1. Ekran kartımdan olsa gerek, bazı bölümlerin kaplamaları gelmiyordu Win98'deyken. İkinci oyun ise, ilkine nazaran çok çok kısaydı, ama değişen pek bir şey yoktu. Max, her şeyi bir bir hallediyordu belki, ama her defasında kaybeden o oluyor ve giderek içine kapanmaya, o karanlıkta boğulmaya devam ediyordu.

    Remedy, harika bir iş başarmıştı. Öyle bir serüvendi ki bu, etkilenmemek mümkün değildi. Çizgi roman tarzda hazırlanan ara geçiş sahneleri, etkileyici müzikler, duygusal hikaye akışı ve en çok akıllarda yer edilen Bullet Time modu.


    Max Payne, neredeyse 10 yıldır sessizdi, ta ki 15 Mayıs günü gelene kadar. Rockstar, Remedy'nin oyun dünyasına armağan ettiği Max Payne serisini aldı ve üç numaralı yapımı bizlere sundu. Yapım koltuğunda bu kez Remedy yok, ancak gelişim sürecinde fikir beyanlarında bulunmuşlardı.

    Peki bu, gerçekten de Max Payne miydi?

    Yayımlanan ilk ekran görüntüleri, birçok oyuncuyu şaşırtmıştı. Zira karşımızdaki, Max'den çok daha farklı bir adamdı. Saçlarını tamamen kazımış, bitkin bakışlara sahip ve gür sakallı bir adam. Evet, bu Max galiba. Biz oyuncuların dikkatini çeken ikinci nokta ise, Max Payne'in bir GTA kopyası olabilme ihtimalinin bulunmasıydı. Böyle bir gelişmeyi kimse istemezdi eminim. Bu arada hey! Sam Lake de yoktu bu defa ekipte. Zaten yeni tasarlanan karakterin ona pek benzemediği ortadaydı. Dan Houser almıştı kalemi Max için eline. Hikaye artık ondan sorulacaktı, baktığımızda isim dışında her şey değişmişti aslında. Yapımcılar da bu durumu saklamıyordu işin aslı. "Bu, Max Payne'in hayatında yepyeni bir dönem" diyorlardı oyunu tanıtırken. Peki bu döneme gerçekten ihtiyaç var mıydı?

    Yeni bir ülke, yeni bir başlangıç

    Yapımcılar hani "Bu, Max'in hayatında yeni bir sayfa" açıklamasını yapmıştı ya, işte oyun başlar başlamaz aynı sözleri bir kez de Max'in ağzından duyuyoruz. Böylelikle yapımcıların söyledikleriyle ikna olmayan Max Payne hayranları, Max'in kendi sözleriyle kendilerini daha iyi hissedebilir belki.

    Oyuna ilk adım attığımda, bazı şeylerin hala aynı kaldığını hissettim. Max'i ilk görüşüm, anlattıkları ve arkaplanda çalan müzik (İlk oyunu hatırlayın), hikaye anlatımı konusunda Max Payne 3'ün de öncekileri aratmayacağını gösteriyor. Ara geçiş sahnelerinde kullanılan birden fazla görüntü ve karakterlerin söylediği önemli sözlerin ekranda belirmesi, neyi ciddiye alıp, neyi ciddiye almamamız gerektiğini vurguluyor belki de.


    Adamımız pek bir yorgun. İçmeyi pek seviyor, kaçmayı da öyle. En azından görünen böyle. Başlıyor kendi kendine konuşmaya. Yeni bir başlangıç, eskileri geride bırakmak güzel olabilir. Evet, belki olabilir. Max böyle düşünüyor, ama buna belki o da inanmıyor. Çünkü geçmiş, her zaman onu yaralayan en büyük unsur. Şu an yaşadıkları da tuz biber oluyor belli ki. Peki neler yaşadı ki Brezilya'da?

    Yeni hikayemiz, Max'in New York'dan ayrılıp, Brezilya - Sao Paulo'ya gitmesiyle başlıyor. Burada zengin bir ailenin güvenlik işleriyle uğraşmaya başlayan Max, terörist gruplarca gerçekleştirilen saldırılar sonucu tehlike altına giren güvenliği geri sağlamak için harekete geçiyor.

    Bu sokaklar çok tehlikeli

    Rockstar yetkilileri, oyunun çıkmasına az süre kala birçok döküman ve resim yayımlamıştı. Bu belgelerde Brezilya'daki yaşamdan, bulunan terörist gruplardan, güvenlik yöntemlerinden ve hatta ne gibi ekipmanların kullanıldığından dahi bahsediliyordu. Anlayacağınız, adamlar etkili oyun deneyimi için Brezilya'ya gitmiş, araştırmalarda bulunmuş. O gezilerde tehlike yoktu belki, ama oyunumuzda güvenli nokta yol bile denilebilir.


    Silahımı elime alır almaz, ilk görevim, bir kaçırılma vakasını engellemekti. Tabii ki spoiler vermeden devam ediyorum. Gamepad ile Max'i kontrol etmeye başladığımda, bu adamın gerçek Max olduğuna henüz ikna olmamıştım. Düşmanlar bir bir geliyor ve ben de onları indiriyordum. Derken bir siper çıktı karşıma, Gears of War tarzında geçtim arkasına ve bekledim.



    Düşmanlar beni beklemeye niyetli değildi, çıktım oradan ve çatışmaya devam ettim. Pek akıllı değillerdi, ama fark ettim ki ortalık yerde olduğum sürece onlar da ateş etmekten çekinmiyordu. Bir kurtuluş gerekiyordu ve o an ekranda beliren düğmeye basarak zamanı yavaşlattım. Evet, Bullet Time modu beni bir anda 10 yıl öncesine götürdü. Yavaş çekim modunda sağa doğru atlarken, hedef imleciyle tek tek karşımdakileri indirmenin verdiği hazzı sizlere anlatamam. Bu arada lafı açılmışken, oyunda birkaç çeşit hedef seçeneği bulunuyor. İsterseniz komple hedef yönergelerini siz ayarlayabilirsiniz, isterseniz Auto-Aim özelliğinden de yardım alabilirsiniz.

    Birçok bölümde genellikle tek başımıza ilerliyoruz. Araya giren sinematik sahneler, az da olsa soluklanmamıza ve konu hakkında bilgi elde etmemize yardımcı olurken, yapacağımız en ufak hatanın da hayatımıza mal olacağı gerçeğiyle adımlarımızı atıyoruz. Bu önemli, çünkü Max Payne'de dinlen ve iyileş yöntemi yok. İlaç alarak sağlığımızı yenileyebiliyoruz, ki bu ilaçları da her zaman bulmak kolay değil. Tabii üst üste birkaç kez ölürseniz, otomatik olarak sahip olabiliyorsunuz. Ek olarak, bazen Call of Duty'deki The Last Stand moduna benzer olarak otomatik Bullet Time modu giriyor devreye. Biz ölmek üzereyken bu sırada karşımızdaki düşmanı öldürürsek, tekrar hayata dönüyoruz.

    İş birliği önemli

    Çok dinamik bir oyun yapısına sahibiz gerçekten. Bazen dostlarımızla birlikte hareket ediyoruz. Birimiz koruma sağlarken, diğerimiz de düşmanlarla ilgilenebiliyor. Bazen kaçan, bazen de kovalayan pozisyonundayız. Üstelik karada, havada ve suda. Evet, çeşitlilik konusunda Rockstar bizi hayal kırıklığına uğratmıyor.


    Bu arada, Bullet Time modu var dedik de, bu yıllar evvelki modun aynısı mı dersiniz? Hayır, değil. Tamam, yine zamanı yavaşlatarak olabildiğince hızlı davranmamız gerekiyor, fakat bu kez daha sinematik bir bakış açısı getirilmiş. Artık işin içinde artistik kamera açıları da bulunuyor ve odak noktası sadece Max değil. Bu moddayken birini kafasından vurursanız, kamera kurşunla birlikte hareket edebiliyor. Üstelik o hareket esnasında siz ateş etmeye devam ederseniz, bu kez düşmanın üzerinde açılan yaraları ve sıçrayan kanları görüyorsunuz. Bu değişimler gerçek zamanlı olarak yaşanıyor ve bir sinema filminde rol alıyor gibi hissedebiliyorsunuz.

    Arada yakın dövüş tekniklerini de kullandığımız macerada, bazen limitlerin dibine dibine vuruyoruz. Nasıl mı? Misal düşmanlar size el bombası attı diyelim, bombaya hedef alarak onu havada patlatabiliyorsunuz. Eğer becerebilirseniz, iki düşmanın arasına girip bir anda çıkarak, birbirlerine ateş etmelerini dahi sağlayabiliyorsunuz. Aksiyon konusunda kesinlikle hiç sıkıntımız yok. Mıntıka temizliği yaparken arada etraftan bulduğumuz notlarla da yeni bilgiler elde edebiliyoruz. Bu arada, her bölümde, etrafa biraz dikkatli bakarak bulabileceğiniz altın silahlar da mevcut.

    Tabii ki bu tamamen düz bir ilerleyiş değil. Bir bakmışsınız, Max'i odasında içerken buluyorsunuz. Üzerinde pis atleti, ayaklarında neredeyse derman yok. Ama bir de bakmışsınız, o klasik deri paltosunu giymiş, Amerika'daki barlarda kaybeden adam rolünü oynuyor. Max Payne 3'te belki yeni hayat kurma peşindeyiz, ama sıklıkla geçmişe seyahat ediyoruz.

    Yapay zeka ne durumda

    Az evvel de belirttiğim gibi, ortalık yere çıktığımızda kolay kolay hayatta kalmamız mümkün değil. Kısa sürede bizi kevgire çevirebiliyorlar ve bu sahneler de kare kare ekranlarımıza yansıyor. Lakin, yine de pek akıllı düşmanlarımız yok. Ya da şöyle diyelim, bir terslik var sanki. Ben, herkes arkasını dönükken onlara bakacak olsam, onların beni görmeyeceğini bilirim. Gelin görün ki bu oyunda durum farklı. Tüm düşmanlar arkasını dönükken kutunun arkasında saklanıyorsam, kimsede ses seda yok; ancak ayağa kalktığımda, herkes orada olduğumu anlıyor ve ateş etmeye başlıyor. Demek ki böyle kodlamış sevgili yapımcılar, ama biraz yapmacık olmuş bu doğrusu.

    Çoklu oyuncu varsa, çoklu ölüm vardır

    Max Payne 3'te seride ilk kez multiplayer oyun modları da bulunuyor. Bir karakter profili oluşturduktan sonra, ister tek başınıza, isterseniz de bir takımla birlikte hareket edebiliyorsunuz. Yapımcılar, son yılların tercih edilen sistemi "karakter gelişimi"ni entegre etmiş Max Payne'e. Ne kadar başarılı olursanız, o kadar puan alıyorsunuz ve gelişim gösteriyorsunuz. Tabii kullanacağınız ekipman ve silah çeşidi de artıyor. En ilgimi çeken olay ise, paranoya perk'i. Bu özelliği aktif ettiğimizde karşı takım elemanları şaşırıp, birbirlerine düşman kesilebiliyor. Ayrıca Bullet Time özelliğinin multiplayer'da da olduğunu söylemeliyim.

    Bir de arcade modu var yapımın. Bu sekmeyi seçtiğimizde, senaryo modunda oynadığımız bölümlerin önemli kısımlarını tekrar oynayabiliyoruz, ancak tek farkla: Bu kez en yüksek puanı elde etmemiz gerekiyor. Karakterleri kafalarından vurursak ayrı puan, ayaklarından vurursak ayrı puan alıyoruz. Tabii ölmemeye de dikkat etmemiz gerekiyor. İlaç kullansak sağlığımız için iyi belki, ama puan seviyemizi düşürebiliyor. Oysa ki bu modun en önemli amacı zaten en yüksek skoru elde etmek. Tek başınıza yapamıyorsanız, arkadaşlarınızdan da yardım isteyebilirsiniz.

    Tanrım beni baştan yarat!

    Max Payne 3'ün X360 versiyonunu oynadım. Karakter tasarımları ve yüz animasyonları göze hoş gelirken, ışık-gölge efektlerinin de etkileyici olduğunu söylemeliyim. Islaklık efektleri, Max'in üzerindeki giysilerin hareketlerine göre kırışması ve tabii ki karakter animasyonları hoşuma gitti. Kaplama kalitesi de genel olarak iyiydi. Vuruşa göre vücutların tepki göstermesi de gerçekten önemli. Örneğin, merdivenden koşarak gelen bir düşmanı ayağından vurursanız, vurduğunuz ayağı sendeliyor ve öylece yuvarlanmaya başlıyor. Eğer kolundan vurursanız, o tarafa doğru savruluyor, hatta yarasını tutuyor. Animasyon çeşitliliği gerçekten güzel olmuş. Adamımız Max de vurulduğunda, üzerinde kurşun izleri beliriyor. Her ne kadar arada ufak animayon problemleriyle karşılaşsak da, çevredeki objelerle etkileşim de dahil fizik efektleri başarılı.

    Bir diğer konu, müzikler de başarılı. Tempoya göre değişiklik gösteren, özellikle vurmalı çalgılardan elde edilen melodiler, sizi rahatlıkla atmosferin içine çekiyor. Yine ilk oyundan da tanıdık olduğumuz müzikle birlikte, bizi duygusallığa sevk eden melodiler de duyuyoruz. Karakter diyalogları ve Max'in oturaklı sesine de bir sözüm yok doğrusu. Sadece, bazı düşmanlarımız İngilizce konuşmuyordu ve alt yazılar da İngilizce değildi. Bu garibime gitmişti. Ama cevap Max'ten gecikmiyordu. Konuşulanlar hakkında Max de "Hiçbir şey anlamıyorum" diyordu ve belli ki bu bilinmezlik duygusunu biz oyunculara da yansıtmak istiyordu. Bence iyi bir yöntemdi.

    Sonuç olarak

    Max Payne 3, iyi bir aksiyon oyunu olmuş. Zaman zaman geçmişi hatırlatan, ancak genellikle yeni tarzı ve hayatıyla kendini oyunculara kabul ettirmeye çalışan bir oyun. Hem yapımcıların, hem de Max'in kendi ağzıyla söylediği gibi, "Max'in hayatında yeni bir perde bu." Bence seveceksiniz, ancak eski oyunlardaki etkiyi aramaya çalışmamak kaydıyla. İyi oyunlar.









    İşletim Sistemi: Windows 7/Vista/XP PC (32 or 64 bit)
    İşlemci: Intel Core 2 Duo 2.4 GHz/AMD Athlon II X2 2.6 GHz
    RAM: 2 GB
    Ekran Kartı: NVIDIA 8600 GT/Radeon HD 3400 / 512 MB RAM
    HDD: 35 GB
    DirectX: 11

#20.08.2012 09:25 0 0 0
  • Konu: Ys Origin
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage





    Set 700 years before the first title in the Ys series, the Ys Origin’s story focuses on the twin Goddesses and the mysterious Black Pearl made famous in Ys I & II, and follows the adventures of several playable characters as they ascend the menacing Darm Tower. Players select from one of three playable characters, each with their own unique storyline and vastly different style of play. After the Story Mode has been completed the real challenge begins as players test their mettle in Time Attack, Boss Rush and Arena Mode. Falcom’s much-lauded Sound Team JDK is back once again to provide the hard rocking music that players have become accustomed to hearing as they take on the brutal old-school platforming and puzzle challenges that the Ys series is known for.










    İşletim Sistemi: Windows XP / Vista / 7
    İşlemci: Intel Pentium 4 / 1.3 GHz
    RAM: 1 Gb
    HDD: 2 Gb
    Ekran Kartı: 64 Mb
#20.08.2012 09:23 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage





    Bu yıl Londra şehrinde düzenlenecek Olimpiyat oyunları için oyunun hakları SEGA tarafından alındı.Olimpiyat stadlarını gerçeğe uygun olarak tasarlayan SEGA oyunculara 30'dan fazla olimpik oyunu deneme şansını vericek.Ayrıca yeni oyunlarda London 2012'de sizlerle olucak,bu oyunlar arasında bisiklet,dalış ve trambolin bulunuyor.Sizleri ALTIN madalya için kapışmaya davet ediyoruz.
    İşletim Sistemi: Windows SP2+/Vista/7
    İşlemci: Çift Çekirdek 2.8 GHz
    Bellek: 2 GB RAM
    Ekran Kartı: ATI 2600 / NVIDIA 8600
    DirectX: dx10
    HDD: 10 GB disk alanı
#20.08.2012 09:22 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage





    Lego oyunlarının büyük kitleye ulaşması nedeniyle yapımcılar neden Batmanide koyamayalım demiş ve bize LEGO Batman 2 DC Super Heroes’yi sunmuşlar,normal oyun karşılaştığımız karakterler bu oyundada mevcut amacımız ise aynı Gotham Cityi kötülerden temizlemek.










    İşlemci: Intel Core 2 Duo 2 GHz veya AMD Athlon 64 X2 3800 + – 2x 2000 MHz
    Ram: 1 GB RAM
    Sabit Disk: 10 GB
    Ekran Kartı: NVIDIA 7600, 7800, 8xxx veya daha iyisi, ATI 1950 veya daha iyisi
#20.08.2012 09:20 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage






    Artık bu işin onurla,eşitlikle veya savaşla alakası yok.Kabul edilmesi gereken kazanmak yada kaybetmek,ölmek yada yaşamak.Geleceğin askerleri sizin için geliyor ! Geleceğin teknolojilerini ilk siz kullanın ve savaşın kaderini belirleyin.
    Ghost Recon: Future Soldier geleceğin teknolojisini kullanan bir takım özel askerlerden oluşuyor.12 saatlik senaryo moduyla sizlere eşssiz bir deneyim sunuyor.”Gunsmith” bölümüyle silahlarınızı kişiselleştirmek ise size kalmış.Ghost Recon : Future Soldier ile sizde Ghost ekibine katılın ve dünyayı tehdit eden teröristleri geleceğin teknolojiriyle etkisiz hale getirin.









    İşletim Sistemi: Windows Vista (SP2) / Windows 7 (SP1) [XP şimdilik desteklemiyor patch geleceği söyleniyor.]
    İşlemci: Intel Pentium D 3.0 GHz veya MD Athlon X2 4400+ 2.2 GHz A (Intel Core 2 Quad Q9450 veya AMD Phenom II X4 940 ve üstü önerilir)
    Bellek: Windows XP için 1 GB / Windows Vista ve 7 için 2 GB RAM (3 GB önerilir)
    Ekran Kartı: DirectX 9.0c-uyumlu Shader Model 4.0 ve üstü destekli 512 MB ekran kartı (see supported list)*
    Sabit Disk: 25 GB
#20.08.2012 09:19 0 0 0
  • Konu: Prototype 2
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage




    İlk Prototype en başlarda bana eğlenceli ve güzel gelmişti, sonradan sıkmaya başladı. Açık dünyada dönüp, dolaşıp aynı işlere girdikçe kendini tekrarlıyordu. Senaryo görevleri durumu gene kurtarsa da, yan görevler birbirinin kopyasıydı. O kadar üstüne yazılıp, çizilen yapım, bir kere bitince tozlu raflardaki yerini alan oyunlar kervanına katıldı. Benim gibi düşünen birçok kullanıcı var. Radical Entertainment, bu kısımları yontup, düzeltip ikinci oyunu hazırlıyor.

    Avcı av oldu!

    İlk olarak 2010 Spike VGA’da açıklanan Prototype 2’nin merkezinde James Heler adındaki karakter yer alıyor. Heller’ı kontrol edip, ilk oyundaki kahramanımızın yani Alex Mercer’ın peşine düşüyoruz. Nedeni ise ölen ailesinin intikamı! Radical Entertainment, ismi gibi bazı radikal kararlar alarak oyundaki özellikleri daha geliştirip, bizlere sunacak. Bunda ilk payı alan taraf güçlerimiz. Eskisine göre daha fazla özelliğimiz olacak, ilk oyunda yetenekler gelişiyor, ama bir yerden sonra tıkanıyordu. Yeni oyunda güçlerimizden bir tanesi BioBomb. Gizlice yaklaştığımız bir insanın içine Blacklight virüsü enjekte ederek, kurbanımızı biyolojik bombaya çevirebileceğiz.




    Yapımcılar oyun içinde kullanıcılara daha fazla güç vermesi açısından sarmaşıklar (Örümcek Adam’ın ağları gibi) eklemiş. İlk oyundan da hatırlarsak toplu katliam yapmak için Alex’in (Son dakikalarında) vücudundan sarmaşıklar çıkıyordu. Bu uzuvlar Heller’in kolundan fırlayacak. Objeleri birbirine çarptırmak, fırlatmak, tutmak ve daha fazla aksiyon için kullanacağız. Örümcek Adam’ın ağları gibi sarmaşıklarla düşmanlarımızı saldırılara karşı savunmasız bırakabileceğiz.










    İşletim Sistemi: Windows XP/Vista/7
    İşlemci: Çift çekirdekli 2.6 GHZ işlemci (4 çekirdek 2.7 GHz önerilir)
    Bellek: 2 GB RAM (4 GB önerilir)
    Ekran Kartı: Nvidia 8800GT/ATI HD4850 (512 MB) | Nvidia GTX460/ATI HD5850 (1 GB) önerilir
    HDD: 10 GB disk alanı
#20.08.2012 09:18 0 0 0
  • [video=youtube;228kgJJ0Tws]http://www.youtube.com/watch?v=228kgJJ0Tws[/video]

    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage




    Mahşerin dört atlısında, sıra Death'in! Kardeşi War yanlış zamanda kopan kıyamet ve üstüne yıkılan suçlamaları sırtlanmasına yardımcı olmak için aynı zamanda yola koyulan Death, ilk oyuna paralel bir zaman dilimi içerisinde geçecek.

    Hatırı sayılır şekilde daha büyük bir dünya vadeden, silah ve zırh seçeneklerinde geniş bir içerik sunan ve bunun karşısında yeni düşman ve bosslarla amansız bir meydan okumaya şahit olacağımız Darksiders II, ilk oyunun köklerinden yepyeni bir deneyim sunuyor!






    Minimum Sistem Gereksinimleri:

    • İşletim sistemi – Windows XP, Windows Vista SP1 veya Windows 7
    • İşlemci – 2.0Ghz Intel® Core™2 Duo Processor veya eş değer AMD işlemci
    • RAM –2GB
    • Sabit Disk – 20 GB boş alan (Yüklemeden sonra 10 GB'lık boş alan)
    • Ekran kartı – NVIDIA 9800 GT 512 MB Video Card veya eşdeğer AMD ekran kartı
    • Online Steam hesabı

    Önerilen Sistem Gereksinimleri:

    • İşletim sistemi – Windows 7
    • İşlemci – Any Quad-core AMD or Intel Processor
    • RAM –2GB
    • Sabit Disk – 20 GB boş alan (Yüklemeden sonra 10 GB'lık boş alan)
    • Ekran kartı – NVIDIA GeForce GTX 260 512MB Video Card veya eşdeğer AMD
    • Online Steam hesabı
#20.08.2012 09:15 0 0 0
#20.08.2012 09:06 0 0 0
#24.03.2012 22:46 0 0 0
#16.10.2011 05:40 0 0 0
#29.09.2010 07:39 0 0 0
#29.09.2010 03:40 0 0 0
  • insan 7 sinde neyse 70 inde o olur ilerde olursun sen yine emo.. Ne emo ne Demo Yaşasın Anadolu Çoçuğu MEMO :D
#22.09.2010 08:11 0 0 0
#22.09.2010 08:05 0 0 0
#09.09.2010 09:54 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage


    With Moto GP failing to wow the world of Superbike racing this year, Tradewest and Black Bean have a real opportunity to pull into first place with SBK X World Superbike Championship.

    In an interview with CVG, Milestone Studios Game Director Michele Celetti talks about how the fourth SBK will grab a wider audience by offering the finely tuned racing experience that hardcore fans are used to as well as no-nonesense, pick up and play thrills for newcomers to the sport.

    You've said that SBK X has been your end goal for along time, that you've been working towards this game for the past four years.
    We started working on the new SBK license in 2007 so it's the fourth game instalment but it's the biggest leap of the series. We always have many ideas ready for the next edition.

    If you have to put out a complete game, finished, tweaked every year, you can't put in everything you're thinking about every year. So you start planning with a broader cycle and SBK X is the most complete result we have achieved up to now.

    Moto GP has to be considered your biggest competitor and the reviews were perhaps a little disappointing for that game this year. Is beating Moto GP always in the back of your mind? How do you think you can capitalise this year? What will put SBK X ahead of Moto GP.
    Of course we wanted to make a better game this year. We have two worlds in one game, with the arcade and full simulation mode of SBK X.

    They are very different modes with different physics and different experiences. We also have all of the championships and official libraries, riders and so on, we've got the legendary roster and that is really really important for us because, although you might not know the current champions or follow current superbike racing, who doesn't know Carl Fogarty, Troy Bayliss and so on.

    So it's one of our great weapons when it comes to standing out.



    İşletim Sistemi: Windows XP / Vista
    İşlemci: Intel 2,4 Ghz AMD
    RAM: 2 GB
    Ekran Kartı: GeForce 6600 ATI X700
    HDD: 7 GB
#30.08.2010 08:51 0 0 0
  • noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage
    noimage


    2008 yılının son aylarında kötü gidişata dur demişti Electronic Arts. Bunu da elindeki çok sağlam üç oyunla sağlamıştı hatırlarsanız; Dead Space, Mirror's Edge ve Battlefield serisine yepyeni bir soluk getiren Bad Company.


    Özellikle online arenada büyük ilgi gören Battlefield serisi Bad Company ile tek kişilik görev moduna da odaklanmış, esprili tonuyla rakiplerinden ayrı bir noktada durmuştu. Üstelik oyunun yapımcısı DICE'ın geliştirdiği Frostbite grafik motoruyla çok başarılı sonuçlara ulaşmıştı BC. Parçalanabilir çevreyi taktiksel olarak kullanabilmemize olanak tanıyordu FrostBite, sıkıştığımız bir binanın duvarında delik açıp kaçabiliyorduk örneğin. Oyunculara müthiş bir esneklik sağlayan bu yapı oyunun multiplayer modunda da kendini gösterdi ve kısa sürede büyük ilgi gördü.

    Oyunun başarısından fazlasıyla memnun olan EA ve DICE kartlarını büyük oynamaya karar verdiler ve ciddi şekilde Modern Warfare 2′ye kafa tutabilecek bir oyun geliştirmenin peşine düştüler. Geçen ay multiplayer demosu yayımlanan oyun beklentileri de aşan bir ilgi ile karşılaştı. Bizim ilk izlenimlerimiz de fazlasıyla olumluydu, takım oyununa izin veren ama bireyselliği de tümden çöpe atmayan oyun yapısı oldukça zevkli kapışmalara sahne oluyordu. Battlefield serisinden alışık olduğumuz noktaları ele geçirme/savunma temalı oyun modu da hala çok eğlenceli. İlk oyunda kısa süresi yüzünden eleştirdiğimiz senaryo modundan beklentilerimiz yüksek, multiplayer modunun da ilgi göreceği bir gerçek. Bakalım oyun tam sürümde tüm kartları doğru oynayabiliyor mu?


    SUNUM:

    Bad Company 600 MB civarında bir ön yükleme istiyor bizlerden. Oldukça kısa sürede bu yüklemeyi atlatacaksınız, merak etmeyin. Ardından multiplayer demosundan alışık olduğumuz, sarı ve beyaz tonların ağırlıkta olduğu sade ama etkileyici menü ile karşılaşıyoruz. Görsel sadelik etkileyici müzikle desteklenmiş ve ortaya çıkan sonucun çarpıcı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

    Yatay olarak ilerleyen menü seçenekleri de tamamen kullanıcı dostu bir şekilde tasarlanmış, her şey çok açık. Tek kişilik görev ve multiplayer modları dışında ileride yayımlanacak olan indirilebilir içeriklere ulaşabileceğiniz bölüm, ekstralar ve ayarlar, seçeneklerimizi oluşturuyor. Menü tasarımındaki rahatlık ile daha ilk dakikadan oyuncunun sevgisini kazanmayı başarıyor Bad Company 2. Kısacası; tasarımdaki sadelik ile etkileyici ve esnek olmayı başarabilen, yetkin bir yapımcının en ufak detayda bile nasıl başarılı olabileceğini gösteren bir oyun bu.


    ÖYKÜ:

    İlk oyunda kendi kafalarına uyup bir kamyon dolusu altının peşine düşen ve dört kişiden oluşan ekibimiz gene karşımızda. Bu sefer çok daha ciddi bir görev veriliyor kendilerine. 2. Dünya Savaşı sırasında, Amerika'nın bir ülkenin kaderini değiştiren talihsiz atom bombası kararından kısa bir süre önce bilinmeyen bir Japon adasında çok gizli bir silah geliştirilmektedir; "Aurora". Japonlar tarafından geliştirilen bu silah inanılmaz bir yıkıma sebep olur ve gizli teknolojiye sahip "Aurora" ortadan kaybolur.

    Yaklaşık 60 yıl sonra tekrar ortaya çıkar bu silahın ismi. Böylece Kuzey Amerika'da başlayan maceramız da start alır. Gene Marlowe isimli karakteri yöneteceğimiz Bad Company ekibi bu silahın izini sürmekle görevlendirilir. Ancak işimiz hiç kolay olmayacak çünkü Rus ordusu ve Güney Amerika'da ortaya çıkan gizemli bir militan ordusu da aynı amacın peşindedir.

    Bad Company 2 ilk oyuna oranla çok daha zengin bir hikayeye sahip. Three Kings isimli muhteşem filmi oldukça anımsatan hikayesini yeterince derinleştiremeyen ilk oyunun aksine, öykü anlatımı konusunda daha yetkin bir şekilde ve derin bir hikayeye sahip olarak karşımıza çıkıyor BC2. Ekibimizin esprili karakterleri de aynen korunmuş, bu da ciddi anlarda bile gülmenizi sağlayan sağlam diyalogların yer almasına olanak tanıyor. Tek kişilik görev modunun süre olarak da yeterli olduğunu söylememiz mümkün. Normal zorluk seviyesinde oyunu 7-8 saat gibi bir zaman diliminde bitirebilirsiniz. Multiplayer moduna ağırlık veren bir oyun için yeterli sayılabilecek bir süre bu. Tabii ki daha fazlasını isterdik, ancak günümüz FPS oyunlarında tecrübe etmeye alıştığımız süreler hep bu ne yazık ki. Bu noktada tek bir şikayetimiz olabilir; o da hikayenin çarpıcı bir finalle sonlanmaması. Modern Warfare 2′nin dramatik yoğunluğu epeyce yüksek olan finalinin yanında fazlasıyla sade bir şekilde sonlanıyor Bad Company 2. "Bitse de multiplayer'a gitsek" havası sezinlemedik değil hani.


    GRAFİKLER:

    Bad Company 2 FrostBite grafik motorunun tüm nimetlerinden yararlanan bir oyun. Karakter animasyonlarından mekan çalışmalarına kadar her yerde bunun etkisini rahatlıkla görmek mümkün. İlk olarak karakterleri ele alalım. İlk oyundaki hafif puslu ve kumlu hava devam oyununda da karşımızda. Bu da karakterlerin yüz animasyonlarında ufak kumlanmalara yol açıyor. Ancak DICE bu görsel tarzı kendi avantajına çevirmeyi de başarmış. Karakterlerimizin yüz animasyonları kaliteli, mimiklerindeki zenginlik sayesinde bulundukları ruh halini rahatça kavrayabilirsiniz. Beden animasyonlarına baktığımızda da çok kaliteli bir işçilik çıkıyor karşımıza. Her bir düşman bile bu kaliteden nasiplenmiş, vurulup düşerken çok gerçekçi animasyonlar sergiliyor ve göz okşuyorlar.

    İlk oyunda yer alan ve yeni versiyonuyla karşımızda olan bir özellik daha var; Destruction 2.0. Bu özellik sayesinde binalar dışındaki pek çok obje de patlama ve yoğun ateşten hasar alıyor ve parçalanıyor. Bu dinamik yapı da oyuncuyu almak üzere olduğu her kararı 2 kez düşünmeye itiyor. Örneğin; roketatar ile size kucak dolusu sevgi roketçikleri yollayan bir düşmandan sakınmak için, malzemesinden çalındığı belli olan zayıf bir binanın duvarına yaslanmak pek yararınıza olmayacak. Çünkü tek bir roket atışıyla bina parçalanacak ve duvarlar üstünüze düşüp ölmenize sebep olacak. Siper alabileceğiniz ufak beton parçalar dahi tüm patlamalardan etkilenip parçalanabiliyor. Bu da sizi daha hareketli ve yer değiştirmek zorunda olduğunuz bir oyun tarzına itiyor.

    Parçalanabilir çevre ise (gene ilk oyunda olduğu gibi ama çok daha zengin bir şekilde) BC2′nin en önemli silahlarından. Çoğu oyunda olduğu gibi göstermelik, oyuncunun gözünü boyamaya yönelik değil bu özellik. Kendi yolunuzu patlatıcıların yardımıyla açabilir ve çizgisel bir oyun yapısının içinde kendi özgürlüğünüzü ilan edebilirsiniz. Ekibinize ağır darbe veren bir zırhlı araç düşünün, açığa çıktığınız anda sizi tahtalı köy istikametine sokmaya kararlı. Binaların duvarlarını patlatarak alternatif bir yol oluşturabilir, aracın tam arkasına çıkıp son darbeyi vurabilirsiniz. Düşmanların sizi sardığı ve tank ateşiyle yok etmeye çalıştığı bir anda, sıkıştığınız binadan kurtuluşunuz da gene patlayıcılar sayesinde duvarın belli bölümünü yıkıp kaçmak olacak. Oynanabilirlik ile doğrudan alakalı bu özellik ve detaylarına o başlıkta gireceğiz ancak görselliğe etkisi de yadsınamaz. Destruction 2.0 sayesinde binaları havaya uçurabiliyor, süzülen tuğla ve PVC parçalarını her bir detayına kadar görebiliyor ve şaşırıyorsunuz. Kısacası; BC2 sayesinde parçalanabilir çevreyi görevinize ilerleyen yolda araç olarak kullanabilirsiniz.

    FrostBite'ın sayesinde açık alanlarda muhteşem sonuç veriyor Bad Company 2. Özellikle tropik ormanda geçen bölümlerde geniş plan manzaralar inanılmaz, AA sorunundan çoğu zaman bahsetmek mümkün değil. Orman modellemesi de oldukça başarılı; rüzgarda salınan ağaçlar, yapraklar, yoğun ateş altında parçalanan bitki örtüsü gibi görsel detaylar ekranı zenginleştiriyor. Bu bölümlerde tasarım olarak Crysis'i anmadık dersek yalan olur, özellikle güneş ışığı altında ormanda ilerlediğimiz bölümler Yerli Kardeşler'in klasiğinden fırlamış gibi duruyor. Araç tasarımlarında da bir benzerlik söz konusu ancak askeri araçların genel çizgilerini düşündüğümüzde bu benzerlik zaten pek çok oyun için kaçınılmaz hale geliyor. BC2′de kullandığımız araçların modellemeleri ise gayet başarılı. Özellikle tankların dijital görüş açısına geçtiğimizde kendimizi bu kaslı aracın içinde hissediyor ve eksiksiz bir şekilde atmosfere kapılıp gidiyoruz.

    Patlama efektleri oldukça başarılı. Özellikle binalara veya düşman siperlerine yakın duran varilleri vurduğunuzda ortaya çıkan alev ve parçalanma efektleri göz alıyor. Varillerin veya patlayan araçların yakınında bulunan binalarda parçalanıyor, düşmanlar havaya fırlıyor veya yanarak koşturuyorlar. Bu çarpıcı görsellik elbette oyun zevkini doruklara çıkaran özelliklerin başında geliyor. Şiddetimize maruz kalan düşmanlardan bahsetmişken, şunu da kısaca belirtelim; Bad Company 2 Battlefield serisinde kan efektinin yer aldığı nadir oyunlardan. Düşmanlar vurulduklarında vücutlarından abartıya kaçmayacak şekilde kan fışkırıyor. Ancak bu hasarı bedenlerinde göremiyoruz ne yazık ki. Bu da grafik şiddetin bilinçli olarak kısıldığına ve daha geniş bir kitleye hitap edilmek istendiğine işaret ediyor.

    Peki Bad Company 2′nin kötü yanları yok mu? Elbette var. Öncelikle kaplamalar konusunda zaman zaman büyük sıkıntılara sahip oyunumuz. Özellikle kapalı mekanlarda bu sorun daha fazla su yüzüne çıkıyor ve gözümüzü ısırıp bizi rahatsız ediyor. Ancak Modern Warfare 2′deki kadar acınası kaplamalar yok karşımızda. Açık alanlardaki kusursuz arka planı da arkasına alan BC2 bu eksikliğini kapatıyor ancak kapalı mekanlarda kendisine siper olacak birşey kalmadığı için kaplamaların sırıtması kaçınılmaz. Elbette parçalanabilir çevre gibi zor bir özelliği kusursuz bir şekilde yansıtmayı başaran bir oyunun başka özelliklerinin kalitesinden kısması anlaşılabilir birşey. Işıklandırma konusunda da madalyonun iki yüzüne de sahip BC2. Tropik bölgelerde, kum fırtınasının hüküm sürdüğü çöllerde ve karla kaplı dağlarda muhteşem ışıklandırmalarla karşılaşıyoruz. Güneşin toprağa kırılarak ulaşan ışıkları, suya vuran ışığın duvarlarda sahnelediği ışık gösterisi gibi detaylar gerçekten muhteşem. Ancak söz konusu gölgelendirme olduğunda DICE'ın dersini iyi çalışmadığını görüyoruz.Muhteşem ışıklandırmanın objelere vurmasıyla oluşan gölgeler oldukça kötü. Göze oldukça kötü gelecek kadar pikselleşen gölgelendirmelere kafayı takarsanız oyundan soğuyabilirsiniz. O yüzden dağa, bayıra, gökyüzüne bakmaya devam edin.

    Silah modellemeleri ne yazık ki çok başarılı değil. Özellikle Modern Warfare 2′nin bu konudaki başarısı düşünüldüğünde, BC2′nin sırıttığını bile söyleyebiliriz. Silahların düşük poligon sayısı oyunun genel görselliğiyle ters düşüyor, elinizde tuttuğunuz silahın detaylarını net olarak göremiyor, sizin koşarken sergilediğiniz aksiyonlara vermesi gereken tepkiyi hissedemiyorsunuz. Ayrıca sniper tüfeği ile zoom yaptığımızda ekranın hiç hareket etmeden sabit kalması da gerçekliğe vurulan bir darbe olarak dikkat çekiyor. Eğer ekibimiz nefes almayan zombilerden oluşmuyorsa, bu eksikliği hiç bir DICE elemanı mantık yoluyla açıklayamaz bizlere.

    Oyunda ilginç ufak bug'lar da mevcut. Örneğin; nişan aldığınız bir mekanda düşmanların bir anda belirdiğine tanık olabilirsiniz. Uzay Yolu ekibinden olduklarını tahmin ettiğimiz bu ekip ışınlanma teknolojisi sayesinde bir anda beliriveriyorlar ve haritaya kondukları anda size ateş etmeye başlıyorlar. Aynı şekilde öldükten sonra da cesetlerin zaman zaman ortadan kaybolduğunu görebilirsiniz. Işınlanma hastalığı öldükten sonra da devam ediyor düşmanlarda, ilginç. Ancak bu sorunlar ufak boyutlarda ve oyun boyunca sürekli karşınıza çıkmıyor, merak etmeyin.

    Özetle; Bad Company 2′nin grafiklerine baktığımızda multiplatform FPS'lerin pek çoğundan ve özellikle ciddi şekilde kafa tuttuğu rakibi Modern Warfare 2′den çok daha güzel gözüktüğü bir gerçek. Geniş planda sunduğu muhteşem grafikler, fizik kanunlarına uygun şekilde parçalanabilir bir çevre ve başarılı animasyonlar sayesinde görsel olarak çok başarılı bir oyun BC2.


    OYNANABİLİRLİK:

    DICE'ın belki de en önem verdiği ve Modern Warfare 2′ye kafa tutmayı hedeflediği başlık bu. Bad Company 2 piyasadaki çoğu FPS'den çok daha eğlenceli ve doyurucu bir oyun tecrübesi sunuyor. Tek kişilik görev modunun kalitesini bir yana bırakırsak, asıl önem verdiği multiplayer moduyla da sizi aylarca oyalayacak kalitede bir yapım bu.

    BC2 parçalanabilir çevre özelliğini oyunun her anına yedirmiş durumda. Tek kişilik görev modunda bu özelliği sayısız kez kullanarak kendinize avantaj sağlayabilir, başınızın sıkıştığı noktalarda kurtuluş yolu açabilirsiniz. 7-8 saatlik bir süre sunan hikaye modu soluksuz bir aksiyon vaadediyor size. Tüfeğinizin soğumasına izin vermeyen bu macerada farklı araçları kullanmak da çeşitliliği ve tabii ki beraberinde eğlenceyi arttırmış. ATV, Helikopter, hücum bot, Hummer ve en önemlisi tank gibi pek çok aracı kullanabilir, düşmana ağır hasar verecek ateş gücüne sahip olabilirsiniz.

    Aslında çizgisel bir oyun BC2. Ekibinizden uzaklaşıp haritanın siyah bölgelerine girdiğinizde 10 saniye içinde geri dönmenizi istiyor oyun, aksi takdirde size bir paket mayın hediye edip ölmenize yol açıyor. Ancak bu çizgisellik gene bir üst paragrafta sözünü ettiğimiz parçalanabilir çevre sayesinde kendisini yoğun bir şekilde hissettirmiyor. Gideceğiniz yön belli olabilir, ancak haritanın size açık olan yerinde her binayı özgürce kullanarak ilerleyebilir, düşman saldırılarına çok farklı noktalardan karşılık verebilirsiniz. Açıkçası oyun boyunca 1-2 yer dışında bu çizgiselliğin farkına bile varmadım diyebilirim. Üstelik bir kaç bölümde sizi ATV veya jeep ile özgür bırakıyor oyun ve istenen noktalara dilediğiniz şekilde ulaşmanıza izin veriyor (Far Cry 2′de olduğu gibi). Parçalanabilir çevreyi etkin kullanabilme ve araç kullanımı sayesinde bu maceranın nasıl bittiğini anlamayacak, keşke biraz daha sürse diye hayıflanacaksınız.

    Oyun boyunca pek çok farklı silahı kullanabileceksiniz. Ancak burada dikkat etmeniz gereken bir şey var. Öldürdüğünüz düşmanlar çeşitli silahlara sahip ve bunları kullanmayacaksanız bile mevcut silahınızla değiştirip tekrar bırakmanızda fayda var. Bu işlemi yaptığınız zaman eğer o silahı ilk kez elinize alıyorsanız ekranı dolduracak şekilde silahın ismi ve resmi açılıyor. Bu ne anlama geliyor peki? Oyunda cephaneniz tükendiğinde veya silah değiştirmek istediğinizde imdadınıza yetişen büyük ve sarı renkte kutular var. Burada taşıyabildiğiniz iki silahı değiştirebilirsiniz. İşte düşmanlardan aldığınız ve etkinleştirdiğiniz silahlar bu kutularda da aktif hale geliyor ve seçilebilir olarak sizi bekliyor. O yüzden hiç bir düşman silahını es geçmeyin.

    Oyunun vuruş hissi MW2′de olduğu kadar tatmin edici değil. Bu söylediklerimizden çok kötü izlenimler edinmeyin sakın, sadece MW2 kadar iyi değil. Kullandığınız silaha bağlı olarak çok tatmin edici tepkiler alabiliyorsunuz. Özellikle tek kişilik hikaye modunda vuruş hissi daha dengeli. Multiplayer da ise bu his ilginç bir şekilde biraz daha kayboluyor ancak piyasadaki pek çok örnekten (MAG'dan bile) iyi olduğu da bir gerçek. MW2′yi bu konuda lider yapan şey, düşmanla yakın temasın çok olması aslında. Bu da silahın tepkimesiyle birlikte heyecan pompalayan bir görüntü oluşturduğu için vuruş hissi maksimum seviyeye çıkıyor. BC2 ise çok daha geniş planda aksiyon sunan bir oyun. İster hikaye modunda, ister multiplayer'da olsun, oyunda çok daha uzak alanları bile kontrol etmeniz şart. Elinizdeki silahın menziline bağlı olarak karınca kadar ufak düşmanları bile devirebilirsiniz.

    Oyunun sağlık sistemi pek çok FPS'de olduğu gibi; vurulduğumuzda hemen siper alıp soluklanırsak yavaşça iyileşiyoruz ve öbür tarafın yolcusu olmak üzere olduğumuzu belirten kırmızı çerçeve yokolmaya başlıyor. BC2′nin oyuncunun gözünün yaşına bakmayan bir oyun olduğunu belirtelim hemen. Normal zorluk seviyesinde dahi bazı bölümlerde defalarca ölebilirsiniz. İyi dengelenmiş bu zorluk seviyesi canınızı sıkmak yerine hırslandıracak ve mekanı daha etkili kullanmanın yollarını aramaya itecek.

    Gelelim multiplayer moduna. Asıl eğlence işte burada başlıyor. Şimdilik dört tane oyun moduna sahip BC2. Şimdilik diyoruz çünkü ileride yayımlanacak eklentilerle oyuna yeni mod'ların gelmesi söz konusu (ilk oyunda da böyle bir eklenti olmuştu hatırlarsanız). Önceki oyunda beş olan sınıf sayısı ise dörde düşürülmüş durumda. Ancak oldukça başarılı bir karakter gelişim sistemiyle bu bir eksiklik olmaktan çıkmış. Dilerseniz ilk olarak oyundaki mod'lara ve sınıflara kısaca bakalım;

    Oyun mod'ları

    - Rush: Multiplayer demo'da da tecrübe ettiğimiz mod. Burada amaç düşman üssündeki iki noktada yer alan kasaları patlatmak. Bir takım saldırırken, diğer takım ölümüne bu kasaları korumak zorunda. Aşamalı olarak ilerleyen bu mod fazlasıyla eğlenceli. Burada saldıran takımın dikkat etmesi gereken en önemli şey ekranın sol alt köşesinde bulunan rakam. Savunma yapan takım sizin ekipten her bir elemanı öldürdüğünde bu rakam azalıyor. Eğer düşmanın iki kasasını da bu sayı sıfıra ulaşmadan patlatamazsanız takımınız kaybediyor. Savunma yapan takım ise sayısız ölme hakkına sahip.

    - Conquest: Battlefield'ın klasik modu olan Conquest'te amacımız düşmanın elinde veya boşta olan bayrakları ele geçirmek. Düşmanın barını en hızlı düşüren takım oyunun galibi oluyor. Bu mod saf eğlence vaadediyor, son dönemde Battlefield 1943 ile fazlasıyla haşır neşir olanların bırakamayacakları bir mod Conquest.

    - Squad Rush: Rush modunun maksimum 8 oyuncuya kadar destek veren hali. Eğer arkadaşlarınızla ekip olup oynuyorsanız bu mod tam size göre.

    - Squad Deathmatch: 16 oyuncuya kadar destek veren, 4 kişiden oluşan dört takım halinde oynadığınız klasik Deathmatch modu. Modern Warfare 2′ye bağımlı bünyelerin en çok ilgisini çekecek olan mod Squad Deathmatch bizce.


    Sınıflar

    - Assault: Makineli tüfeğe sahip olan sınıf. İkinci silah olarak tabanca taşıyan bu sınıfın özel yeteneği yıkım gücü yüksek bomba özelliğine sahip olması.

    - Engineer: Hasar görmüş araç ve silahları tamir etme yeteneğine sahip olan bu sınıfın ikinci silahı roketatar.

    - Recon: Sniper tüfeğine sahip olan bu sınıf, C4 kullanma özelliğine de sahip aynı zamanda. Özellikle yüksek tepelerin bulunduğu haritalarda büyük avantaja sahip.

    - Medic: Doktor olan sınıf. Yaralı arkadaşlarını iyileştirme yeteneğine sahip olan bu sınıfın silahı ağır makineli tüfek.

    Oyunda çok ilginç bir tecrübe sistemi var. Hangi sınıfı seçip onda başarılı skorlar yakalarsanız sadece o sınıfa ait silahlarda yeni özellikler açılıyor. Yani sürekli Assault sınıfıyla oynarsanız yeni makineli tüfekler ve geliştirilebilir yan özellikler açabiliyorsunuz. Oyun içinde farklı sınıfları seçerek hepsini biraz geliştirme yolunu da seçebilirsiniz. Üstelik açılan silahları dilediğinizce respawn süresinde değiştirebiliyorsunuz. Örneğin; Assault sınıfını seçerken silah bölümüne geçip silahlar arasında geçiş yapabilirsiniz. Bu esnek yapı oyuna fazlasıyla eğlence katıyor.

    Oyunda arkadaşlarınızla bir ekip yani Squad oluşturabilirsiniz. Üstelik ilk oyundaki gibi dört kişi olma zorunluluğu da artık yok. Yani iki kişi bile olsanız ufak bir ekip olabilir, üstelik ekibi dışarıdan gelecek yabancı üyelere karşı kilitleyebilirsiniz. Bunun size ne faydası olacak peki? Respawn olurken haritada ekip arkadaşınızın yerini görebilir, onun bulunduğu yerden oyuna tekrar başlayabilirsiniz. Dört kişilik ekiplerde daha fazla seçeneğe sahip olmanız elbette işinizi kolaylaştıracak, 4 farklı noktadan oyuna başlama şansına sahip olacaksınız.

    Multiplayer modunu rakiplerinden farklı noktaya koyan en önemli özellik ise araç kullanımı. Helikopter, tank, ATV, jeep, uzaktan kumandalı helikopter gibi pek çok araç takımınızın başarısında önemli rol oynuyor. Özellikle helikopter ve tankı yetkin bir şekilde kullanabilirseniz, ekip arkadaşlarınıza benzersiz bir güçle destek verebilirsiniz. Elbette bu araçların haksız rekabet yaratmasına izin vermiyor BC2, özellikle belli sınıflar bu araçları rahatça yok edebilecek silahlara sahip (roketatar ve C4 gibi). Dahası haritalarda yer alan özel yerleşik silahlar da bu zırhlı araçları çabucak ortadan kaldırabiliyor. Kısacası; tankın içindesiniz diye kendinizi güvende hissedip papatya toplamaya çıkmış Heidi gibi açık alanlara çıkmayın, taktik yapmayı deneyin.

    Multiplayer'da yer alan haritalar gerçekten muhteşem. Çoğu tek kişilik görev modunda yer alan haritalar ancak boyutları ve köşelere eşit dağılımıyla oynaması çok zevkli haritalar olarak dikkat çekiyorlar. Boyutları ne küçük, ne de büyük olan haritaların özelliği ise (oynadığınız mod'a bağlı olarak) genişlemesi. Rush ve Squad Rush mod'larında iki noktayı ele geçirdiğinizde veya kaybettiğinizde hedef haline gelen yeni iki nokta beliriyor ve bu noktalar haritanın genişlemesiyle ortaya çıkıyor. Yani aynı oyun içinde sürekli değişen bir harita var.

    Bad Company 2′nin multiplayer modu sürekli olarak Modern Warfare 2 ile karşılaştırılıyor. İçerdiği taktik ağırlık ve takım oyununun MAG'daki gibi hayati olmamakla birlikte etkili olması sebebiyle MW2′den ayrılıyor BC2. Ayrıca Conquest ve Rush modlarının inanılmaz eğlenceli olduğunu ve oyuncuyu garip bir şekilde etkisi altına aldığını da belirtelim. Ek olarak şunu da belirtelim; BC2 kendi adanmış sunucularına sahip. Bu yüzden neredeyse kusursuz, lag sorununun olmadığı bir multiplayer tecrübesi sizleri bekliyor. MW2′de sık sık yaşanan oyundan düşmeler, sunucu problemleri ve lag sıkıntısından Bad Company 2′de eser yok. Pürüzsüz bir oyun tecrübesi sunan yapımcıları al yanaklarından öpüyor, teşekkür ediyoruz.


    SESLER:

    Battlefield: Bad Company 2′yi geliştirirken her anlamda çıtayı yükseltmeyi, en büyük rakibi olarak gördüğü MW2′yi geride bırakmayı arzulamış DICE. Ses başlığı altında da bunu çok iyi bir şekilde görüyoruz. Ses efektleri konusunda uzun zamandır bu kadar çarpıcı bir FPS görmemiştik. Dolby TrueHD kalitesini arkasına alan oyunu ses sistemiyle oynadığınızda kolonlarınızın patladığını, kaosun ekrandan fırlayıp odanıza yerleştiğini hissedeceksiniz. Muhteşem silah sesleri, binaları patlattığınızda oluşan parçalanma efektleri, yanıbaşınızda bir bomba patladığında işitme yetinizin kaybolması ve tüm gürültünün yavaşça tekrar kolonlara gelmesi gibi detaylar sayesinde alkışı hakediyor yapımcılar.

    Seslendirmeler aynen ilk oyunda olduğu gibi yeterince iyi. En zor durumda dahi kendi aralarında şakalaşmayı ihmal etmeyen ekibimiz yüzünüze ufak bir gülümseme oturtmayı başarıyor. Yan karakterler ise aynı oranda kaliteli değil ve senaryodaki rollerinin önemine rağmen diyaloglardaki etkileyici anları yeterince başarıyla vurgulayamıyorlar. Gene de oyunda çok yan karakter olmadığını ve genellikle diyalogların ekibimizin arasında geliştiğini belirtelim.

    Müzikler tek kelimeyle çok başarılı. Özellikle ana menüde çalan (multiplayer demosunda da yer alan) tema müziği etkileyici. Keskin yaylı melodilerinin tansiyon yüklediği bu parça oyun içinde de zaman zaman karşımıza çıkıyor. Bunun dışında ansızın çalmaya başlayan eğlenceli country ve rock parçaları da oyunda yer alan hınzır havayı başarıyla destekliyor. Kesinlikle çok başarılı.


    SONUÇ:

    Battlefield: Bad Company 2 eksiksiz bir macera sunuyor oyunseverlere. 7 saat gibi ortalama sayılabilecek bir süreye sahip hikaye modunda durmak bilmeyen bir aksiyona sahip ve eğlenceli dinamikleri sayesinde bitmesini istemeyeceğiniz bir macera olarak dikkat çekiyor. Asıl aksiyon ise online arenada. Dört tane oyun moduna sahip oyun kendine has karakter gelişim sistemiyle ve ekip ruhuna saygı duyan oyun yapısıyla saatlerin nasıl geçtiğini anlamayacağınız bir eğlence vaadediyor. Bu oyunu MW2 ile karşılaştırmak oldukça yersiz aslında. MW2 saf aksiyonu takım ruhunu ve saf gerçekliği çok da umursamadan sunmasıyla popüler zaten. BC2 ise aksiyonu geniş plana yayan, takım ruhuna az da olsa sırtını yaslayan ve pek çok aracı da kullanmanıza izin vererek heyecanı farklılaştıran bir oyun. Eğer bu oyun yapısını severseniz, bütün bir yıl boyunca oynayacağınız multiplayer oyununuzu buldunuz demektir.


    Sunum: 9.3 / 10
    Grafikler: 9.2 / 10
    Oynanabilirlik: 9.3 / 10
    Sesler: 9.6 / 10
    GENEL: 9.4 / 10

    ARTILAR:
    - Muhteşem grafikler,
    - Parçalanabilir çevrenin mükemmel kullanımı,
    - İnanılmaz ses işçiliği,
    - Bağımlılık yapan multiplayer,
    - Başarılı hikaye,
    - Sorunsuz kontroller ve başarılı oyun dinamikleri

    EKSİLER:
    - Gölgelendirmelerdeki kusurlar,
    - Bazı ufak görsel bug'lar,
    - Zayıf silah modellemeleri,
    - Vuruş hissinin tam verilememiş olması



    Minimum sistem Gereksinim;
    İşletim sistemi: Windows XP
    İşlemci: Core 2 DUO @ 2 GHz işlemci
    RAM: 2 GB RAM
    Sabit Disk alanı:15 GB boş alan
    Ekran kartı: 256 MB (NVIDIA GeForce 7800GT/ATI X1900) Ekran kartı
    DirectX Compatible ses kart
    DirectX: 9.0c

    Tavsiye edilen sistem değerleri;
    İşletim sistemi: Windows Vista veya Windows 7
    RAM: 2 GB RAM
    Sabit Disk alanı:15 GB boş alan
    Ekran kartı: 512 MB (NVIDIA GeForce GTX 260) Ekran Kartı
    DirectX Compatible ses kart
    DirectX: 10
#30.08.2010 08:49 0 0 0