Bakara Suresi 197 Ve 227 Ayet Tefsiri

Son güncelleme: 18.03.2013 11:10
  • Bakara Suresi - Bakara Ayetleri - Bakara Suresinin Fazileti - Bakara Suresi Tefsiri Ve Anlamı

    197. Haccın vakti bilinen aylardır. Her kini o aylarda haccı kendisine farz kılarsa artık hacda cinsel ilişkide bulunmak günaha sapmak kavga etmek yoktur. Ve hayırdan her ne yaparsa Allah Teâlâ onu bilir. Ve azık edininiz, azığın en hayırlısı ise takvadır. Ve benden korkunuz. Ey tam akıl sahipleri!.

    197. Bu âyeti kerime haccın mevsimini ve hacıların riayet edecekleri şeyleri bildirmektedir. Şöyle ki (haccın vakti bilinen aylardır.) Yani hacca başlanacak aylar: Şevval, zilkade ayları ile zilhiccenin tam on günüdür. Bu, Hanefilere göredir. Safîlere göre şevval, zilkade ayları ile zilhiccenin dokuzuncu günü ve onuncu gününün yalnız gecesidir. İmamı Mâlik'e göre: Zilhiccenin de tamamıdır. Binaenaleyh (her kim o aylarda haccı kendisine farz kılarsa) yani, hacca niyet eder de veya ihrama girer de veya telbiyede bulunur da veya kurban gönderir de hacca başlamış, bu fârizeyi üzerin almış olursa (artık hacda cinsel ilişkide bulunmak) yoktur. Bu müddet içinde karısıyla cinsel ilişkide bulunamaz. (Günaha sapmak) da yoktur. Şeriatın konuları dışına çıkmak veya ona buna söğüp, saymak asla caiz olamaz. (Kavga etmek) de yoktur. Hizmetçiler ile, yol arkadaşları ile ve diğerleriyle düşmanlık ve kavga etmek asla uygun görülmez. (Ve hayırdan her ne işlerseniz) meselâ sadaka verirseniz, arkadaşlar ile güzelce yaşayarak onlara lüzumuna göre yardımda bulunursanız (Allah Teâlâ onu) o yaptığınız hayrı, ezelî ilmiyle (bilir) mükâfatını verir. (Ve) yolunuza rahatça, kalb huzuru ile devam edebilmeniz için de (azık edininiz.) Maddî, manevî muhtaç olduğunuz gıda maddelerini tedarik ederek onunla hac yolculuğuna başlayın. (Azığın en hayırlısı ise korunmadır.) Yâni Allah'tan korkup onun bunun malına, canına saldırmamaktır. Helâlından yiyip, haramdan sakınmaktır. ■ Ve benden korkunuz.) Korkunuz Allah için olsun. Sırf dünya ile ilgili olan bir maksat için başkalarından korkmak bir fazilet değildir. (Ey tam akıl sahipleri!.) Ey hakikî aydınlar!. Ey Islâmiyetin bu yüce tavsiyelerini güzelce anlamaya kabiliyetli olan zatlar.

    § Rivayete göre vakfiye. Yemen halkı. Hicaza giderken yanlarına azık adına bir şey almazlar, biz tevekkül ehli kimseleriz, biz Beytullah'ı ziyarete gidiyoruz, elbette Cenab-ı Hak bizleri yolda aç bırakmaz derlermiş. Bununla beraber bazen yolda başkalarının mallarına sataşmaya da mecbur kalırlarmış. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuş, hacca gidecek zatlara azık denilen nafakalarını, muhtaç olacakları şeyleri daha yola çıkmadan hazırlamaları emrolunmuştur. Geçimi temin etme hususunda geçerli olan örf ve adete uymak lâzımdır. Meselâ, hac mevsiminde de geçimini temin etmek için meşru şekilde alış verişte bulunulması caizdir. Nitekim şu âyeti kerime bunu ifade etmektedir.









    198. Rabbinizden bir rızık talep etmeniz sizin üzerinize bir günah değildir. Araf attan geri döndüğünüz zaman Allah Teâlâ'yı Meş'ari Haram yanında hemen zikrediniz. Ve onu, size hidayet ettiği gibi zikreyleyiniz. Şüphe yok ki, siz bundan evvel dalalette kalmış kimselerden idiniz.

    198. Bu âyeti kerime hac mevsiminde de ticaretin meşru olduğunu ve Cenâb-ı Hakkın gösterdiği yola gitmenin lüzumunu bildirmektedir. Şöyle ki: Ey müslümanlar!.. Hac mevsiminde de ticaret yoluyla (Rabbinizden bir rızık talep etmeniz) caizdir. Bundan dolayı (sizin üzerinize bir günah) yüklenecek (değildir.) Sonra (Arafattan) cemaat halinde (gerî döndüğünüz zaman Allah Teâlâ'ya Meş'ari Haram yanında) Allahu Ekber ve La ilahe illallah diyerek, dua ve niyaz ile veya aksam ve yatsı namazlarını kılmak suretiyle (zikrediniz ve onu) o Yüce Rabbi (size hidayet ettiği) size dinî vazifelerini, hac ibadetlerini zikir ve fikir yolunu ihsan ve ilham buyurduğu (gîbî zikreyleyiniz) bu ilâhî hidayet sayesinde dinî vazifelerinizi bilmiş bulunuyorsunuz. (Şüphe yok ki siz bundan evvel) bu hidayete, bu İslâmiyet şerefine ulaşmadan önce (dalalette kalmış kimselerden idiniz.) İmânı, itaati ve hacla ilgili ibâdetleri bilmeyen, yolunu şaşırmış takımlardan idiniz. Şimdi ise hidayete ermiş bulunuyorsunuz. Artık Cenab'ı Hakkın emri üzerine hareket ediniz, ulaştığınız hidayet ve saadetin kadrini yüceltmeye, şükrünü yerine getirmeye çalışınız.

    § Cahiliye döneminde bir çok pazar yerleri vardı. Araplar hac mevsiminde buralarda ticaretle meşgul olurlardı, İslâmiyet yayılmaya başladığı zaman bazı müslümanlar böyle hac mevsiminde ticarette bulunmadan çekinmişlerdi. Halbuki buna lüzmu yoktu. Ticaretle uğraşmak dinî vazifelere engel olmamak üzere her zaman caizdir. Özellikle hac mevsiminde etraftan bir çok zatlar Hicazda toplanıyorlar, bunlar kendi ihtiyaçlarını bertaraf etmek için ticarethanelere müracaata mecbur kalmaktadırlar. Eğer o mevsimde ticaret yasak olursa bu gibi zatların ihtiyaçları nasıl giderilebilir? Binaenaleyh hikmet dolu olan İslâm dinî, bu ticareti men etmemiştir. Elverir ki meşru şekilde yapılsın.

    § Arafat: Mekke-i Mükerreme şehrine on iki mil mesafede bulunan bir dağın ismidir.Hacılar arefe günü, yani; zilhiccenin 9 uncu günü burada vakfeye dururlar, zilhiccenin 8 inci gününe de "terviye günü" denilir.

    Rivayete göre Hz. Adem Hinde, Hz. Havva da Ciddiye indirilmişlerdi. Birbirini ararken arafat sahasında karşılaşmış, birbirlerini tanımışlardı. Bu cihetle o güne arefe, o karşılaşma sahasına da Arafat denilmiştir. Diğer bir rivayete göre de İbrahim Aleyhisselâm'a hacla ilgili ibâdetler burada vahyolunmuş olduğu için buraya Arafat adı verilmiştir.

    Müzdelife: Mekke'de hacla ilgili İbâdetlerin yapıldığı yerlerden biridir. Hacılar Arafattan sonra Müzdelifeye vararak orada akşam, yatsı ve sabah namazlarını kılarlar.

    § Meş'ari Haram, Müzdelifenin bitişiğinde bir tepedir. Buna "Cebeli Kuzah" da denir. Arafattan Müzdelifeye dönüp gelen hacılar, yolculara engel olmama! için bu Meş'ari Haram tepesi civarında gecelerler.









    199. Sonra insanların geri döndüğü yerden siz de dönüveriniz. Ve Allah T e âlâ'd an mağfiret isteyiniz. Şüphe yok ki Hak T e al â affedici ve esirgeyicidir.

    199. Bu âyeti kerime de bütün müslümanların aynı şekilde ibâdetlerle mükellef olduklarını gösteriyor. Şöyle ki: Cahiliye döneminde Kureyş kabilesi gibi bazı seçkin kabileler, halk Arafatta toplandıkları vakit kendileri Meşari Haramda dururlar, onlara karışmazlar, biz Allah'ın ehliyiz derler, bu durumu bir üstünlük alâmeti sayarlardı. Sonra bunlar müslüman olunca kendilerine, hitaben buyruldu ki: Ey Kureyş! Ey bütün müslümanlar!.. (Sonra insanların koşup döndüğü yerden) yani Arafattan (Siz de hemen dönünüz.) hacla ilgili ibâdetlere tamamen iştirak ediniz. Bu husustaki kusurlarınızdan, günahlarınızdan dolayı (Allah Teâlâ'dan mağfiret isteyiniz.) Daima onun af ve keremine sığınınız. (Şüphe yok Yüce Allah gafurdur) af dileyenlerin günahlarını mağfiret buyurur. (Rahimdir) kulları hakkında rahmet ve yardımını bol tutar. Elverir ki o kerem sahibi yaratıcının yüce dergâhına, kendisini zikr ve teşbih etmek suretiyle sığınılsın.









    200. Sonra hacca ait ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman babalarınızı zikrettiğiniz gibi veya daha ziyade olarak Allah Teâlâ'yı zikrediniz. İmdi insanlardan öylesi vardır ki: Ey Rab b i m iz bize -nasibimizi- dünyada ver der. Bunun için âhirette bir nasip yoktur.

    200. Bu âyeti kerime Allah'ı zikretmenin ehemmiyetini gösteriyor, Islâmiyetten evvel araplar hacca ait ibadetlerini bitirdikten sonra Mina'da mescit ile dağ arasındaki bir yerde toplanır, babalarının övünülecek şeylerini anarlardı. Bunlar Islâmiyetle şereflenince babalarını andıkları gibi ve hattâ ondan daha fazla Cenab-ı Hakkı anmaları, Hak Tealâ'nın zikri ile dillerini süslemeleri, kalblerini nurlandırmaları kendilerine şöylece hatırlatılmıştır: (İmdi sizler hacca ait ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman) yani tasları attıktan, tavafta bulunduktan Mina'da kaldıktan sonra (babalarınızı zikrettiğiniz gibi veya daha ziyade) daha kuvvetli, daha sevk ve heyecan ile (olarak Allah Teâlâ'yı zikrediniz) asıl onun yüceliğini, kudret ve büyüklüğünü, sizlere verdiği nimetleri bir ibâdet lisanıyla zikrediniz. Ondan dünya ve âhirete ait hayırlar isteyiniz. Halbuki (insanlardan öylesi vardır ki, ey Rabbimiz! Bize nasibimizi dünyada ver der.) Bunlar bir takım müşriklerdir ki, vaktiyle hac esnasında yalnız dünya ile ilgili şeyleri ister, Yarabbi bize koyun ver, deve ver. Babalarımıza verdiğin gibi bizlere de bağlar, bahçeler ver diye duada bulunurlar, âhiret fikrinden mahrum bir halde yasarlardı. Artık (bunun için) böyle yalnız dünyaya düşkün bir şahıs için (âhirette bir nasip yoktur.) Çünkü onun bütün arzu ve hedefi dünyadadır.

    Menasik: Hac esnasında yapılması icap eden merasimin tamamı demektir. Tekili mensekdir. Bu kelime; ibâdet edilecek, kurban kesilecek yere de denir.









    201. Ve insanlardan öylesi vardır ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir iyilik ve âhirette de bir iyilik ver ve bizi ateş azabından koru der.

    201. Bu âyeti kerime, mü'minlerin ne kadar güzel bir tarzda dua ve niyazda bulunduklarını şöylece bildiriyor: (Ve insanlardan öylesi vardır ki) Cenab-ı Hakka inanıp, onun âhirete âit nimetlerine çok fazla ihtiyacı olduğuna kanaat getirdiğinden (Ey Rabbimiz! Bize dünyada da bir iyilik ver, âhirette de bir iyilik ver) diye dua eder (ve bizi cehennem azabından koru) diye niyazda bulunur. Âhiret hayatına inandığını bu şekilde de göstermiş olur.

    § Bu mübarek dua âyetindeki haseneden murat nedir: Bilindiği üzere hasene lügat itibariyle güzellik demektir. İnsanın nefsine, bedenine, servetine ait olup elde edinilmesiyle sevineceği her nîmet bir hasenedir. İbâdet ve itaat da birer hasenedir.

    Bu âyeti kerimedeki haseneden maksat ise bazı âlimlere göre dünyada ilimdir, ibâdettir. Âhirette cennettir veya dünyada helâl rızıktır, âhirette de mağfirettir, sevaptır. İmamı Aliden bir rivayete göre de hasene dünyada iyi ahlâklı kadındır, âhirette de cennettir. Nitekim bir hadisi şerifte:: Dünya varlıktan ibarettir. Dünya varlığının en hayırlısı ise iyi ahlâk sahibi olan kadındır.





    202. İste bu iki kısım insanlar yok mu, bunlar için kazandıkları şeyden bir nasip vardır. Ve Allah T e âlâ hesabı pek süratle görücüdür.

    202. Bu âyeti kerime de, mükâfat ve cezanın amellere göre olduğunu şöylece göstermektedir: (İşte bu iki kısım insanlar yok mu) yalnız dünyayı isteyenler ile hem dünyayı hem de âhireti isteyen zümreler, (bunlar için kazandıkları şeyden bir nasip vardır.) Hayatını yalnız dünyaya adayanlar dünya varlığından hisse sahibi olurlar, âhireti hiç. dikkate almadıkları için âhiret saadetinden bir pay alamazlar. Fakat hayatını güzel tanzim edip te hem dünya için meşru şekilde çalışanlar, hem de âhirete ait vazifelerini yapıp âhiret nimetlerine ulaşmayı niyaz edenler de, hem dünyada hem âhirette nimetlere kavuşmuş olurlar ve âhiret azabından korunurlar. (Ve) şüphe yok ki (Allah Teâlâ) kullarının bu hallerini bilmektedir, yarın âhirette bunlara ait (hesabı) bunların haklarındaki muhakemeleri (pek süratle görücüdür.) Artık insanlar daha hayatta iken istikballerini düşünmeli üzerlerine düşen kulluk vazifelerini güzelce yapmalıdırlar ki, ebediyet âleminde selâmet ve saadete ulaşabilsinler.







    203. Ve Allah Teâlâ'yı sayılı günlerde zikrediniz. İmdi her kim iki gün içinde acele ederse onun üzerine bir günah yoktur. Ve her kim geri kalırsa onun üzerine de günah yoktur. -Bu- korunan içindir. Ve Allah'tan korkunuz ve biliniz ki, sizler şüphesiz onun huzuruna toplanacaksınız.

    203. Bu âyeti kerime, teşrik günlerinde yapılacak tekbirlere işaret etmektedir. Şöyle ki: Ey hac vazifesini ifa eden zatlar!. Hacca ait ibâdetlere güzelce riâyet ediniz. (Ve Allah Teâlâ'yı sayılı günlerde) yani teşrik günlerinde (zikr ediniz.) Allahu Ekber ve la ilahe illallah deyiniz. Namazların ardından ve kurbanları keserken ve taşları atarken tekbir alınız. (İmdi her kim iki gün içinde) işini bitirip vatanına dönmek hususunda (acele ederse) bu iki gün Mina'da bulunması kâfidir. Bundan bir gün evvel ayrıldığından dolayı (onun üzerine bir günah yoktur.) Bundan dolayı sorumlu olmaz, istediği gibi hareket edebilir. (Ve her kim geri kalırsa) acele etmeyip üçüncü gün de Mina'da kalırsa (onun üzerine de bir günah yoktur.) Bunlar da serbesttir. Bu acele etme ve geriye bırakmadan dolayı sorumlu değildirler. Burada sorumluluğun olmaması (takva sahibi olan) haccını Allah rızası için yapıp ondan korkan hacılar (içindir.) Artık bunu düşününüz. (Ve Allah'tan korkunuz.) Bütün işlerinizde takvadan ayrılmayınız. (Ve biliniz ki sizler muhakkak onun) o Yüce Yaratıcının (huzuruna toplanacaksınız.) Onun manevî huzuruna toplanıp varacaksınızdır. Amellerinize göre mükâfat veya ceza göreceksinizdir.

    § Teşrik: Yüksek sesle tekbir almaktır. Teşrik günleri ise zilhiccenin 11 inci, 12 inci, 13 üncü günlerine denilir ki, bunlar kurban bayramının ikinci, üçüncü, dördüncü günleridir. İşte eyyamı madudat = Sayılı günlerden murat, bu günlerdir. Hacılar bu günlerde Mina'da bulunur, tekbir alır, şeytanı taşlarlar. Şeytanî şeylere düşmanlıklarını bu şekilde de göstermiş olurlar, İşte bu Mina'de kurban bayramının ikinci, üçüncü, dördüncü günlerinde bulunmak meşru olduğu gibi yalnız ikinci, üçüncü gününde durmak ta caizdir. El verir ki korunma ve iyi niyetle olsun.









    204. Ve insanlardan bâzıları vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözü senin hoşuna gider. Ve kalbinde olana Allah'ı şahit tutar. Halbuki o pek katı düşmanlık sahibidir.

    204. Bu âyeti kerime sözleri özlerine uymayan münafık kimselerin kınanmış hareketlerini bildirmektedir. Şöyle ki: Habibim!.. (İnsanlardan bâzıları da vardır ki) haktan yana görünür. (Dünya hayatı hakkındaki sözü) dünya işlerinin idaresi, geçim sebeplerinin beyanı ve sana karşı sevgi ve bağlılık iddiası hususundaki ifadesi (senin hoşuna gider) hayretini çeker. (Ve kalbinde olana Allah'ı şahit tutar). Sözüm özüme uygundur der. İyi niyet sahibi olduğuna yemin eder. Buna Cenab'ı Hakkı şahit tutar. (Halbuki onun) sana (düşmanlığı pek şiddetlidir.) Veya o sözünde yalancıdır. Veya onun kalbinin katılığı pek fazladır. Sözleri hikmetli olsa da işleri hata doludur.









    205. Ve yanından ayrılınca yer yüzünde fesat çıkarmağa, ekinleri, zürriyetleri helak etmeğe çalışır. Allah Teâlâ ise fesadı sevmez.

    205. (Ve) o münafık senin (yanından ayrılınca) veya bir işe girişime (yer yüzünde fesat çıkarmağa» müslümanların kanlarım akıtmağa akrabalık bağlarını koparmaya başlar (Ekinleri ve zürriyetler! helak etmeğe) İslâm cemiyyetini dağıtmağa (çalışır.t Fakat (Allah Teâlâ fesadı sevmez.)Yani fesada razı olmaz. Elbette öyle fesatçıların cezalarını bir gün verecektir.









    206. Ve ona Allah'tan kork denildiği zaman kendisini günah ile bir gurur yakalar. Artık ona cehennem kâfidir. Ve ne fena bir yataktır.

    206. (Ve ona) o münâfıka (Allah'tan kork) yalan söyleme, Allah'ın azabını düşün (denildiği zaman) bu söz onun gururuna dokunur. (Kendisini) o terk etmesi istenilen (günah ile beraber bir gurur yakalar.) Daha ziyade günaha girer, cahilce bir onurun düşkünü olur. (Artık ona) ceza ve azap olmak üzere (cehennem k
#18.03.2013 11:10 0 0 0