Manevi cihad nedir, nasıl yapılmalıdır?

Son güncelleme: 21.06.2009 16:26
  • Manevi cihad nedir, nasıl yapılmalıdır?



    Manevi cihad, bütün Müslümanların kendi nefsi arzularını gemlemek amacıyla nefis ve şeytanın tuzak ve hilelerine karşı mağlup olmamak için yürüttükleri manevi bir savaştır. Manevi mücahede, yada "Cihad-ı ekber" (en büyük cihad) olarak da nitelendirilen manevi cihadın amacı, her mümin için nefis ve şeytan ile bir ömür boyu mücadele etmek, nefsini kötülüklerden arındırarak, istikamet çizgisinde halis bir kul, faydalı bir Müslüman, faziletli ve kamil bir insan olmaktır. Manevi cihad, iç dünyanın tanzimine kuvvet vermektir. İçini kirden, günahtan yıkamak ve bütün kötülüklerden arınmaya çalışmaktır. Müminin kendi iç dünyasını mamur ve müstakim kılmasını amaçlayan manevi mücahede, kulluk görev ve ciddiyeti ve insan olma sorumluluğudur.

    Manevi mücahede, bütün Müslümanlar için daimî bir farzdır. Manevi mücahede, süreklilik içinde kulluk şuurunu icra etmeye çalışmaktır. Manevi cihadın önemi Kur'an-ı Kerim ve hadislerde açık bir şekilde vurgulanmıştır. Hz. Muhammed (a.s.m.) "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol" (Hud Sûresi, 112) ayet-i kerimesi ile ilgili olarak "Hud Sûresi beni ihtiyarlattı" ( Tirmizi, Tefsir, sure 56) buyurarak, emr-i ilahi çizgisinde istikameti muhafaza etmenin önemini ve kulluk görevi ile ilgili hassasiyetini ifade etmiştir.

    Nitekim Kur'an-ı Kerimde " Güneşe ve onun aydınlığına, güneşi takip ettiğinde Ay'a, onu açığa çıkardığında gündüze, onu örttüğünde geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu yayıp döşeyene, nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir." ( Şems Sûresi,1-10) beyanıyla Cenab-ı Hak kurtuluşa ermenin ancak nefsini kötülüklerden çekmek ile mümkün olacağını kasem (yemin) ile beyan buyurmaktadır.

    Hz. Muhammed (a.s.m.) bir hadisinde "Mücahid nefsiyle cihat edendir" (Tirmizi, "Feza'iü'l cihad"2) buyurarak nefis ile mücadelenin önemini belirtmiş, Cenab-ı Hak da, Kur'an-ı Kerimde nefsin kötülük ve desiselerine karşı: " Muhakkak nefis daima kötülüğe sevk eder" (Yusuf Sûresi,53), "Benim ayetlerimi, az bir dünya menfaatiyle değiştirmeyin. Ve yalnız benden korkun, yasaklarıma karşı gelmekten sakının" (Bakara Sûresi, 41) emri ile insanları ciddi bir şekilde ikaz etmiştir. Bu ikaz ile birlikte arınmanın ve temizlenmenin yollarını da göstermektedir : "Nitekim kendi içinizden, size ayetlerimizi okuyan, SİZİ TEMİZLEYEN, size kitabı ve hikmeti getirip bilmediklerinizi öğreten bir resul gönderdik." (Bakara Sûresi,151)

    Dinde muvaffakiyet, büyük ölçüde manevi cihadda muvaffakiyet demektir Gerçekten Allah'ın emirlerine uyma konusunda nefsi ile cihad edemeyenin düşmanla cihat edemeyeceği de açıktır.

    Manevi mücahade yapan müminlere Yüce Allah'ın yardım ve ihsanı vardır. Nitekim bu hususu şu ayet-i kerime teyit etmektedir: "Bizim uğrumuzda gayret gösterip mücahede edenlere elbette muvaffakiyet yollarımızı gösteririz. Muhakkak ki Allah iyi davrananlarla beraberdir" (Ankebut Sûresi, 69).

#01.10.2007 04:01 0 0 0
  • Allah bu cihat ta bizlri muaffak kılsın
#02.10.2007 11:55 0 0 0
  • zamanın en büyükl düşmanı değilmidir ki nefis.Allah (cc) onunla olan cihadımızda bizleri zafere eriştirsin inşallah.
#04.10.2007 16:31 0 0 0
  • Yarabbi nefsimizin çirkinliklerinden sana sığınırız.
    Sen nefsimizi Kemale erdiren kullarından eyle.
#04.11.2007 22:55 0 0 0
  • ALLAH resulu (S.A.V) buyurmuştur ki;
    Uhud savaşından döndükten sonra sahabisine buyurmuşlardır ki;
    Küçük cihattan geldik,büyük cihata girdik.
    Burda ki kasıt nefsimizle cihattır.
#07.11.2007 17:29 0 0 0
  • eline ve emeğine sağlik kardesim
#13.11.2007 17:17 0 0 0
  • bu konun için Allah senden Razı olsun...bu çetin savaşta Cephanemiz bitmez inşallah...Günahlardan kaçınarak..cephanemizi boşa harcamayız...
#14.11.2007 20:20 0 0 0
  • Mücahede ve Riyazet

    MÜCÂHEDE

    Gayretle çalışma, çaba gösterme, nefs ile savaşma, Allah yolunda düşmanla karşı karşıya savaşma. "Ce.he.de" fiilinin mastarı. Diğer adı da cihad'dır. Allah yolunda savaşana da mücahid denir. Cihad, Hz. Peygamber'in ifadesiyle şu şekilde vasıflandırılır. "Allah'a en sevimli gelen ve en faziletli amellerden birisidir" (Bûhâri, Edeb, I, Cihâd I; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 32); "İnsanların en faziletlisi de Allah yolunda malıyla ve canıyla mücâhede eden mü'mindir" (Buhari, Cihâd, 2). Allah yolunda savaşın (mücahede) esas gayesi, Allah'ın dinini yaymak ve onu yüceltmektir (Buhâri, Tevhid, 28). Bu özelliğinden dolayıdır ki Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde cihada teşvik edilmiş ve şöyle buyurulmuştur: "Ey inananlar! Sizi can yakıcı bir azabdan kurtaracak, kazançlı bir yolu size göstereyim mi? Allah'a ve peygamberine inanırsanız; Allah yolunda canlarınızla, mallarınızla cihad edersiniz; bilesiniz, bu sizin için en iyi yoldur. Böyle yaparsanız, Allah günahlarınızı bağışlar; sizi içlerinden ırmaklar akan cennetlere, Adn cennetlerinde hoş yerlere koyar. Büyük kurtuluş budur"(es-Saff, 61/10-12. Ayrıca bk. Mâide, 5/35; Hacc, 22/77-78). Hz. Peygamber de konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda savaşan kimse -Allah kendi yolunda savaşanları daha iyi bilir- Gündüzlerini oruçla gecelerini namazla geçiren kimse gibidir. Allah, kendi uğrunda savaşa çıkan kimseye, şayet ölürse Cennete koymayı ve eğer geri dönerse ganimetle beraber sevap vermeyi garanti eder" (Buhâri, Cihâd, 2, Tevhid, 28).

    Mücahede; kâfirlere, münafıklara, din düşmanlarına ve dinden dönenlere karşı yapılır (Furkan, 25/52; Mümtehine, 60/1; Tahrim, 66/9; Mâlik b. Enes, Muvatta', Zekât, 30). Allah yolunda mücahedenin ilk şartı ise, inanmış olmaktır. Çünkü ayette "İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tâğut yolunda savaşırlar" (en-Nisa, 4/76) buyurulmuştur. Allah yolunda savaşanlar ise gerçekten inanmış olanlardır (bk. el-Hucurât, 49/15). Aynı zamanda onlar birbirlerinin dostudurlar (bk. el-Enfâl, 8/74-75), Allah düşmanlarını dost edinmezler (bk.el-Mümtehıne, 60/1).

    Mücahede, gerçekten inanmış olanların karakteristik özelliğidir. Gerektiğinde Allah yolunda ölmek, onlar için bir şereftir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de "Allah, mü'minlerden mallarını ve canlarını, Cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah'ın üzerine bir borçtur. Gerek Tevrat'ta, gerek İncil'de, gerek Kur'ân'da (Allah, yolunda çarpışanlara cennet vereceğini vadetmiştir)" (et-Tevbe, 9/111) buyurulmuştur. Allah onlardan yanadır" (bk. en-Nahl, 16/110).

    Allah yolunda savaş (mücahede), insanlar için aynı zamanda bir imtihan vesilesidir (Âlu İmrân, 3/142-143; Muhammed, 47/31; et-Tevbe, 9/16). İnamrak Al(ah yolunda mücadele edenlerle, özürsüz olarak cihada katılmayanlar Allah katında bir sayılmayacak; canlarıyla, mallarıyla cihad edenler mertebece daha üstün tutulacaklardır. Onlar Allah'ın rahmetini ve dolayısıyla Cennetini de umabilirler. Onlar doğru yoldadır. Gerçek mutluluğa erişenler de onlar olacaktır (el-Bakara, 2/218; en-Nisa,4/95-96; et-Tevbe, 9/20, 88; el-Ankebût, 29/69).

    Allah uğrunda savaşanlar netice itibâriyle kendileri için savaşmış olurlar. Çünkü Allah, âlemlerden müstağnidir (el-Ankebût, 29/6) ve "Şüphesiz, inkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar ve kendilerine doğru yol belli olduktan sonra Peygambere karşı gelenler, Allah'a hiç bir zarar veremezler. O, onların işlerini boşa çıkaracaktır (Muhammed, 47/32).
    __________________
#21.06.2009 16:15 0 0 0
  • Peygamber Efendimiz, "Mekke'nin fethinden sonra artık hicret yoktur, fakat cihad ve niyet vardır..." (Buhâri, Cihâd, 1) buyurmak suretiyle cihâdın her devirde yapılması gerektiğine işaret etmiştir. Kahramanlık olsun diye, ne cesur adammış desinler diye veya gösteriş olsun diye savaşanlardan hangisi Allah yolundadır, sorusuna cevaben de: "Kim Allah'ın şânını yüceltmek için savaşırsa, o Allah yolundadır" (Buhârî, Tevhid, 28) buyurmuştur. Şu halde Allah yolunda mücâhede eden kişi niyetinde samimi ve amelinde ihlâslı olmalıdır. Aksi takdirde çabaları boşa çıkabilir.

    İnanan insanın hayatta en çok değer vereceği iki şey Allah ve Rasûlü olmalıdır. Onlar uğrunda yapılacak mücâhedeye hiç bir şey engel olmamalıdır. Yoksa bir gün Allah'ın azâbını beklemek muhtemel olabilir. Bu gerçek, Kur'an-ı Kerim'de şöyle dile getirilmiştir:

    "De ki; babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan; Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevimli ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fâsık kimseleri doğru yola eriştirmez" (et-Tevbe, 9/24).

    Konuyla ilgili âyet ve hadislerden de anlaşılacağı gibi cihâd, canla ve malla yapılır. Fakat en önemlisi insanın önce kendi nefsiyle mücâhede etmesidir. Çünkü nefsine hâkim olamayan kimse, düşman karşısındaki mağlubiyeti peşinen kabul etmiş demektir. İşte bunun içindir ki "İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler birbirine eşit değildir..." (en-Nisa, 4/95) buyurulmuştur.

    Tasavvufta ise, mücahede nefsi zorluklarla yormak ve onun arzu ve isteklerine karşı çıkmaktır. Daha geniş olarak, makam ve servete, bünyeyi semirtip ruhu öldüren lezzetli nimetlere karşı nefsin tutku haline gelen meylini dizginleyip yavaş yavaş ona karşı çıkmak ve onun varlığını yok etmeye çalışmaktır.

    Kuşeyri: "Tasavvufta, hal ve makam sahibi olmak için harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücâhade ve rıyâzât adı verilir" demiştir.
#21.06.2009 16:17 0 0 0
  • Allah Teâlâ: "Uğrumuzda mücahede edenlere, mutlaka yollarımızı göstereceğiz" buyurmuştur (İbrahim, 14/12).

    Rasulûllah (s.a.s)'de: "Nefsinin senin üzerinde hakları vardır" buyurarak mücâhadede ölçünün kaçırılmamasını istemiştir. Nefsin haklarını çiğnemek, sebepsiz yere onu zorluklara sürüklemek mücâhade değildir.

    Şeyh Tehânevî, Takrir'inde: "Nefsin istekleri ikidir. Birisi hakları, diğeri duyduğu hazlarıdır. Vücudu ayakta tutabilmek için nefsin hakları korunmalıdır. Nefsin hazları ise, yaşamak için gerekli olmayan fazlalıklarıdır. Mücâhedenin gayesi hazları yok etmek, hakları bırakmaktır" demiştir. Nefse karşı çıkmanın bir gayesi olmalıdır. Aksi halde zarar doğurur, mücâhede de sayılmaz. Üzüntü ve kedere tahammül, mücâhedenin yüksek derecelerindendir.

    İnsan mücahide ile huylarını kökünden söküp atamaz. Onları faydalı hale getirir. Nitekim Rasulüllah (s.a.s): "Birinin tamamen huyundan vazgeçtiğini duyarsanız inanmayınız" buyurmuştur. Bununla birlikte, ruhi hayat, mücâhede ve riyazatla elde edilir. Fakat mücâhede, varılması istenen bir gaye değil, bir tedbir ve tesellidir.

    Mücâhide ve riyazat üç maksatla yapılır.

    1- Takva ve vera sahibi olarak Cehennem'den kurtulmak.

    2- Kur'an ve Sünnet ahlâkını huy haline getirerek Cennet'e girmek ve mutlu olmak.

    3- Gayba engel olan perdeleri kaldırarak, manevi alemi seyretmek ve ilâhi tecelliyi müşahede etmek.

    Ahmet GÜÇ
#21.06.2009 16:19 0 0 0
  • RİYAZET: Zühd ve takva maksadıyla dünya zevklerinden kaçınma ve nefsin isteklerini yenmeye çalışma.

    Tasavvufi hal ve makamları elde etmek için harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücahede ve riyazet denir. Riyazet daha ziyade, nefsin arzularına karşı koymak; mücahede ise Ahlâk değişmesini sağlamak demektir. Riyazet ve mücahede yolu tasfiye yoludur. Bu yolda olanlar gerek hak, gerekse halk ile olan muamelelerinde sadakât üzere olurlar. Çünkü bu yol ebrâr yoludur. İnsanın dünyaya bağlı bütün eğilimlerinden sıyrılması, kendini Allah'a adaması anlamına gelen riyazetin amacı, insan nefsini eğitmek, Allah sevgisi dışında kalan bütün istekleri yok etmektir. Allah'tan başka bir şey düşünmemek, daima zikir ve ibadetle meşgul olmaktır. Netice olarak riyazet, genellikle takva ve vera; doğruluk; keşf ve ilham sahibi olmak için yapılır (Kuşeyri risalesi, (Terc.) Süleyman Uludağ, 21-22; Cavit Sunar, Tasavvuf Tarihi, 185; H. Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdai, 213). Riyazet Kur'an ve sünnet çerçevesi içinde olmalı. Bidât ibadetlerle veya İslamın öngörmediği, koymadığı bir teabbud biçimi ile yapılması asla caiz değildir. Riyazet yapıyorum diye İslam'a bid'at sokmak İslâmdan sapmadır.

    Riyâzet'ın Şartları

    Sûfîler az yemeye, az konuşmaya, az uyumaya, yalnız kalmaya, sürekli zikir ve tefekkür etmeye alışan nefsin kurtulacağına inanırlar. Hucvurî'ye göre: "Nefs köpektir, fakat müccahede ile öyle bir dereceye getirirler ki artık onun avladığı hayvan helal hale gelir."


    1-Az Yemek

    İnsan nefsini azdıran şeylerin başında yeme-içmede sınır tanımama gelir. Kuşeyrî İbni Salim'den naklen der ki: "Kulun mutad olarak yediği yemeklerden her gün sadece kedi kulağı kadar azaltması açlığın âdâbındandır." Rasülullah (s.a.v): "İnsanoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak bir kaç lokma yeter." buyurur. Ebu Süleyman Dârânî: "Dünyanın anahtarı tokluk ahiretin anahtarı açlıktır." der.

    2- Az Uyumak

    Az yemek sonucu kişi az uyur. Az uyumak, Allah'a dönüşün ifadesidir ve kalbi cilalandırır. Gecenin İslam'da özel bir yeri vardır. Gece ibadet için kalkmak nefse ağır gelir. Bunun için Kur'an'da geceleyin sıcak yatağından kalkıp Rablerine ümit ve korku ile dua edenlerle seher vakitlerinde uyumayıp istiğfar edenler ve gecenin azında uyuyup sabahın erken saatlerinde istiğfar edenler övülmekte, uzun gecelerde tesbih ile geceleyin teheccüt namazı emredilmektedir.

    Uykusuzluk hedef değil, ilim, amel ve zikre vasıtadır. "Rasülullah (s.a.v) yatsıdan önce uyumayı ve ondan sonra da konuşmayı hoş görmezdi."

    3- Az konuşmak

    Riyâzetin bir önemli hususu da az konuşmaktır. Dilini tutan, kötülüklerden emin olur. Necmüddin Kübra: "Dil konuşunca kalp susar. Dil susunca da kalp konuşur." demiştir. Hadis-i şerifte "Susanın kurtulacağı" belirtilmiştir. Dilini tutup kalbini söyletenlerin günahı az olur. İki dudağı ile iki bacağı arasındakine garanti verene cennetin garanti edileceği vaad edilmiştir.

    İnsana iki kulak bir ağız verilmiştir. Kur'an'ın ilk emri okudur.O halde ilme sarılmalıdır. İnsanın konuşmaktan çok dinlemeye ihtiyacı vardır. Hatem-i Asam der ki: "Arzu üç çeşittir: Yeme, Konuşma, bakma. Yeme halini Allah'a tevekkülle, dilini doğru sözle, gözünü ibadetli bakışla muhafaza et."der.

    Riyâzette halvetin de önemli bir yeri vardır. Nefsin hoşlanmamasına rağmen halvete girmek suretiyle nefsini alıştığı yerinden ayırıp rahatsız eden kimse ve nefsini Allah'a itaat için hapseden, bu acıların ardından kalben bu işten halâvet ve zevk duymaya başlar. Çünkü nefis ve nefsin tabiatı halâvetten hoşlanmaz, insanların arasına karışmak ister.

    Zunnûn Mısrî "İnsanı halvetten daha fazla ihlaslı olmaya sevkeden bir vasıta görmedim demiştir." İbn-i Mübâreke kalbin devası nedir? diye sorulunca "Halkla az görüşmektir." cevabını vermiştir.

    Sonuç olarak kişi, yaptığı mücâhede ve riyâzetin başarısına göre huzura kavuşmakta ve Allah'a yaklaşmaktadır. Bedeni ve ruhi varlığımız hayat yolunda, ölünceye kadar ortaya çıkan her çeşit şerre karşı sürekli bir mücâhede içindedir. Bu sayede insan hayat boyu kemale ulaşma halinde bulunur.
    __________________
#21.06.2009 16:20 0 0 0

  • Nefse ceza vermek;(Mücahede)

    Tamim'i Dari (r.a.) bir defa uykuya dalıp yatsı namazını kaçırmıştı. Nefsine ceza olarak bir sene uyumamaya ahd etti.

    Talha (r.a.) anlatır:

    -"Birisi soyunmuş kızgın kumlar üzerinde dönüyor ve "Ey murdar sabaha kadar geceyi boş geçirdin senin elinden ne zaman kurtulacağım." Diyordu.

    Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) oradan geçiyordu:

    -"Niçin böyle yapıyorsun?" buyurunca:

    Adam:

    -"Nefsim bana hakim olmak istiyor." Dedi.

    Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) buyurdu ki;

    -"Gök kapıları senin için açıldı. Allahu Teâlâ, melekler seninle övünüyor."

    Sonra eshabına:

    -"Gidin nasibinizi ondan alın." Buyurdu.

    Hepsi gidip;

    -"Bize dua edin efendim." Dediler.

    Adam hepsine tek tek dua eyledi.

    Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem):

    -"Hepsine birden dua eyle." Buyurdu.

    Adam:

    -"Yarabbi onların azığını Takva eyle ve hepsini doğru yolda bulundur." Dedi.

    Resulullah (Sallallahu aleyhi ve selem) da :

    -"Ya Rabbi onu tasdik eyle, yanı diline daha iyi dua ihsan et." Diye dua edince,

    Adam:

    -"Ya Rabbi hepsinin yerini cennet eyle." Dedi.

    Ahnef bin Kays (r.a.) gece kandili eline alır parmağını aleve tutar ve;

    -"Falan gün niçin öyle yaptın, filan şeyi niçin yedin." Derdi.

    Dinini kayıran büyükler böyle yapmışlar.
#21.06.2009 16:22 0 0 0
  • Mucahede:

    Bazıları nefisleri gevşeklik ve kabahat yapınca ceza olarak çok ibadet ederlerdi.

    Abdullah bin Ömer (r.a.) bir namazda cemaata yetişmesydi o gece uyumazdı.

    Abdullah bin Ömer (r.a.) bir gün hava kararıp iki yıldız görününceye kadar akşam namazını geciktirmişti. Namazı bu kadar gecıktirdiği için iki köle azad eyledi.

    Böyle yapanlar çoktur.

    Nefsine ibadetleri seve seve yaptırmayan kimseye en iyi ilaç çok ve seve seve ibadet eden kimsenin yanında bulunmaktır. Onun ibadetleri zevkle yaptığını görünce kendi de alışır.

    Birisi diyor ki;

    -"İbadet yapmak için nefsime tembellik gördüğüm zaman Muhammed bin Vasi (r.a.) in zevkle ibadetine bakıyor. Bu sebeple nefsimin bir hafta içinde, ibadetleri seve seve yaptığını görüyorum

    Bilgili, akıllı ve ihlaslı böyle bir Allah adamını bulamiyanlar Allah adamlarının, Salih insanların hayatını okumalıdırler.

    Bir kimse Davud-İ Tai (r.a.) hazretlerine:

    -"Evinizin çatısının direği kırılmış." Deyince

    Davud-i Tai (r.a.);

    -"Yirmi senedir buradayım bir kere ona bakmış değilim." Dedi.

    Ahmed bin Zerrin (r.a.) sabahtan ikindi namazına kadar oturur bir tarafa bakmazdı.

    Sebebini sorduklarında:

    -"Allah-u Teala,bu gözleri dünyadaki intizama, zerreden göklere kadar her şeydeki inceliklere, ve onun kudret ve azamatine, ibret ile bakmak için yarattı. İbret almadan bakana bir hata yazılır ." dedi.

    Ebu Derda (r.a.) diyor ki;

    -"DÜNYADA ÜÇ ŞEY İÇİN YAŞAMAK İSTERİM.

    -"Uzun gecelerde namaz kılmak için,
    -"Uzun günlerde oruç tutmak için,
    -"Sözleri kalblere deva olan Salih kimselerin yanında oturmak için."
    __________________
#21.06.2009 16:23 0 0 0
  • Aklama bin Kays (r.a.) a ;

    -"Nefsine neden bu kadar azap ediyordun ?" diye sorduklarında;

    Aklama bin Kays (r.a.);

    -"Onu çok sevdiğim için, onu cehennemden korumak için." Derdi.

    -"Sana bu kadar sıkıntı emrlolunmadı? Dediklerinde;

    Aklama bin Kays (r.a.);

    -"Yarın başını dövüp, niçin yapmadın dememek için. Elimden geldiği kadar yapıyorum." Cevabını verirdi.

    Cüneyd-i Bağdadi (r.a.) buyurdu ki;

    -"Sırrı el sakatı (r.a.) den acayip kimse görmedim. Doksan sekiz sene yaşadı, ölüm zamanı hariç hiç kimse sırtını yere koyduğunu görmedi.

    Süfyan-i Servi (r.a.) diyor ki;

    -"Bir gece Rabia-tül Adaviye (r.a.) da misafir kaldım. Namaza durup sabaha kadar namaz kıldı. Bende bir odada sabaha kadar namaz kıldım."

    Kendisine:

    -"Sabaha kadar namaz kılmamızın şükrünü ne ile yapalım deyince."

    Rabia-tül Adaviye (r.a.) da;

    -"Yarın o'nun için oruc tutmak olacak." Dedi.

    Kimya-yı Saadet (İmam-i Gazali)

    Allah-u Teâla hazretleri; bizleri ve sizleri bu mubarek veli zatların yüzü suyu hurmetine, afv eylesin. İbadetlerimizi zevk ile yapmayı ihsan eylesin. Amin

    Fuad Yusufoğlu
#21.06.2009 16:25 0 0 0
  • Evet kardeşlerim.Yukarıda ki mücahede ve riyazetle ilgili az da olsa bilgiler verdik.Bu bilgiler aslında çok uzundur..Maksadımız; İnşaallah kötü ahlakımızı değiştirip güzel ahlaka dönüştürme gayretini göstermek olmalıdır...Mücahede ve riyazet dinimizin en önemli farzlarındandır..
    Bunları yaparken de azim ve sebat etmeli, gevşeklik göstermemeli ve devam etmelidir.Bu ameliyyeyi yapıp da devam edenler Allah'ın izniyle Allah'ın en seçkin kulları olurlar..
    Bu konu tasavvufi konulardır.İnsanın kurtuluşu bunlardadır..Gerisi taklit ve teferruattır.

    Yüce Mevlamız bu uğurda başarılı olmayı ve umduğumuza nail olmamızı nasip ve müyesser eylesin.(Amin)
#21.06.2009 16:26 0 0 0