Barışa Şans Verin - Müzikli Oyun

Son güncelleme: 28.12.2011 13:16
  • Sahne boş... Seyirci ekranı da tam olarak göremiyor... Genç Çarşı üniforması ve çantasıyla girer... Etrafa bakınır... Yerde bir klaket bulur... Bir süre inceler... Sonra da elleriyle kadr işareti yapar... Sonra da ekranı düzelterek arkada kaybolur...

    Oyuncu'nun film setlerindeki görüntüleri... Çeşitli oyunlarda çekildiği anlaşılan fotoğrafları ve sairden oluşan görüntüler eşliğinde "İlk Lanet" klibi ve jenerik...

    İLK LANET
    KORO
    Tanrı yeryüzünü yarattı öncelikle
    Hazırladı altı günde sevgisiyle özeniyle
    İnsan denen güveye
    Hakimi olsun dünyanın diye
    Kendi suretinden yarattı ilk insanı
    Adem Adem
    Bir kaburga kemiğinden yaşam buldu ilk kadın
    Havva Havva
    Ve insan da yaratır oldu insanı ne demektir aşk öğrenince
    Habil Kabil Habil Kabil
    Günün birinde suladı toprağı ilk kardeş kanı
    Kabil öldürdü kardeşini
    Kardeş kanı tanrı laneti
    Lanet lanet lanet lanet
    Kan dökenler lanetliodir o gün bugün
    Öldürenler lanetlidir lanetlidir öldüren...

    Klibin sonunda alkış sesleri...

    BİR SES- Savaş Bakanlığı Seferberlik dairesi emriyle birliğine katılmak üzere Cumartesi günü 13.45'de kalkacak Kuzey treninde hazır bulunmak gerekmektedir... Gereğini rica ederim...

    Perdenin bir tarafında Genç bir yandan giyinmekte bir yandan da şarkısını söylemektedir. Biraz gerisinde Genç Kız durmaktadır...

    SAVAŞA ÇAĞRI
    GENÇ
    Mutlu bir haber, istediğim oldu
    Mutlu ve güzel bir haberdir savaşa çağrı
    Sevinçle gider cephelere gençler
    Ve en önemli kural cephede savaşmak yiğitçe
    Sürdürmek savaşı sonuna kadar
    Küçücük tarlada ekinleri ekenler
    Hırsla kıyarlar hırsla kıyarlar
    Düşmana evlere canlara
    Hırsla sürecek bu savaş
    Ölenler gömülsün, kalanlar savaşsın
    Hırsla sürecek, Hırsla sürecek bu savaş

    Şarkının sonunda sahnenin diğer tarafı aydınlanır. Oyuncu elinde mektup bornozuyla oturmaktadır... Biraz gerisinde Aktris durmaktadır...

    GÖSTERİ İŞİ
    OYUNCU
    Renkli bir dünya aldatmacası sahne
    Renkli ve yalan bir dünyadır gösteri işi
    Kendince kuralları olan tatlı rûya
    Ve en önemli kuralıdır işin perde açmak
    Ve sürdürmek gösteriyi sonuna kadar
    Küçücük sahnede dünya kuranlar
    Nasıl kıyarlar sokaklara evlere canlara
    Nasıl susulur tüm dünya sahneyken
    Savaşlar sanhede kalsın şiirlerle
    Ölenler dirilsin perde indiğinde
    Nasıl sürecek gösteri cephelerde

    AKTÖR- Korkuyorum, biliyor musun...

    AKTRİS- Ben de...

    ÖLDÜRME KORKUSU
    OYUNCU
    Nice savaşlar gördüm sahnede
    Nice yengi nice yenilgi nice barış
    Sonuçta bir avuç alkış
    Ya şimdi öyle mi
    Oyun gerçek oldu
    Yüreğim ilk kez korku dolu
    Korkuyorum savaştan
    Korkutuyor öldürmek
    İstemem bir mermiyle yitsin yüreğim

    AKTRİS
    Korkmak boşuna sevgilim
    Korkmak ölüm demek sevgilim
    Yitirme umudunu
    sonuçta bir küçük oyun
    düşün gerçek olmuş oyun
    düşün ilk kez sahneye çıkmışsın
    ölürüm bir mermiyle yiterse yüreğin
    istemem yüreğinle yitsin yüreğim...

    Tren Efektleri...
    Oyuncu çıkar... Ardından Aktris çıkarken Metres girer... Bir an bakışırlar... Kadınsı bir tepkiyle Aktris Metres'i iter ve çıkar... Metres sahnede yalnızdır. Metres Film Perdesi'ni sahneye hakim kılacak şekilde çevirerek yavaş adımlarla çıkar...

    GP Genç ve Oyuncu trende gitmiktedir...

    YP Oyuncu'yu görürüz... Eliyle Kadr yapar ve Komutanlar şarkısı başlar... Bütün Komutanlar başka başka görüntülerle Oyuncunun kendidir...
    KOMUTANLAR KORUSU
    Maviden kızıla dönecek gökyüzü gün batımıyla
    Ve bizim bizim olacak zafer
    Bizim bizim zafer
    Bizim bizim zafer

    KOMUTAN- Şu anda benim olduğum yerde olmalıydınız. O zaman görebilirdiniz sahip olduğunuz gücü gözlerinizle... Nice destanlar yazılacak yine yiğitlerin kanıyla... Nice ezgiler mırıldanacak savaş düşüyle çarpan yürekleriniz... Kitaplara sığmaz yiğitliklerinizle alacaksınız hakkınız olan yeri tarihte... Ozanlarımız methiyeler düzecek adınıza düşman kanıyla sulandıkça toprak ve kazandıkça zaferleri ordumuz... Barış için öldü diyecek barışı görenler sizin için... Mutlu bir ölüm bekliyor sizi yiğitlerim... Mutlu bir ölüm... Maviden kızıla dönecek gökyüzü günbatımıyla... Ve günbatımıyla bizim olacak zafer... Zafer... Zafer... Zafer...

    KOMUTANLAR KORUSU
    Maviden kızıla dönecek gökyüzü gün batımıyla
    Ve bizim bizim olacak zafer
    Bizim bizim zafer
    Bizim bizim zafer

    Şarkının onuna doğru üç kadın sahne üzerinde belirir... Ekranda muhtelen bir gün doğumu...

    AKTRİS
    Nerdeyse doğacak güneş
    Gökyüzü kızıldan maviye dönüyor...
    Gökyüzü maviye dönerken
    Savaş barışa bıraksa yerini

    KIZ- Dön sevgilim, dön de nasıl dönersen dön... Kapa gözlerimi... Sor ben kimim diye... Sensin, biliyorum... Dön artık... Gökyüzü kızıldan maviye dönerken... Bir düş gibi... Dön artık...

    AKTRİS
    Nerdeyse doğacak güneş...

    Kızlar çıkarken Oyuncu ve Genç cephe kostümleriyle girerler... Uykucu bir köşede kıvrılmış uyumakta...

    UYKUCU- (Öksürür. Genç ve Oyuncu korkuyla yere yatarlar.)
    OYUNCU- (Sürünerek uykucu'nun yanına gider...)
    GENÇ- Ha?
    OYUNCU- Yok bir şey yok... Bizden, uyuyor...
    GENÇ- (Uykucunun yanına gider, dürter...) Şişt...
    UYKUCU- Iııhh..
    OYUNCU- Bırak... Bırak canım, uyusun...
    GENÇ- Nöbet saatinde uyunur mu hiç?
    OYUNCU- Uyunması gereken bir saatte nöbet oluyor ya... Hem ne önemi var ki, nasılsa biz buradayız... (Genç çevreyi kolaçan ederken Oyuncu cebinden bir sigara çıkarır.) İster misin?
    GENÇ- İstemem...
    OYUNCU- Sen bilirsin... (Çantasından battaniye çıkarır. Genç battaniyeyi siper eder, sigarayı yakarlar...)
    UYKUCU- (Horlar)
    OYUNCU- Amma horladın ha... (Gider, uykucunun üstünü örter.)
    UYKUCU- Sağol...
    OYUNCU- Bir şey değil.
    GENÇ- Oh, Oh, ne yalan söyleyeyim, şimdi onun yerinde olmayı isterdim. Uykusuzluğa bir türlü alışamadım gitti...
    OYUNCU- Sen de uyu, ne duruyorsun...
    GENÇ- Delirdin mi sen, nöbet saatinde uyunur mu hiç...
    UYKUCU- Ohş, canım...
    OYUNCU- Fantezi bile kuruyor baksana... İronik bir şey...
    GENÇ- Ha?
    OYUNCU- İronik... eee... Alaycı... Hadi, hadi, sen de kestir biraz... Biri gelirse ben ikinizi de uyandırırım... Nasılsa ben uyumayacağım.. Uykusuzluğa alışkınımdır... Bizimki meslek hastalığı. Çocuk oyunu, matine, suare, çocuk oyunu matine suare, çekimler, dublaj, prova, çekimler, dublaj prova...
    GENÇ- Önemli olan birinin beni uyurken görmesi değil, insanın kendi kendini kontrol etmesi...
    OYUNCU- Hiç değilse biraz uzan da şu gökyüzündeki yıldızları seyret...

    GENÇ- Şimdi yıldızları seyretmenin zamanı mı...
    OYUNCU- Saat kaç?
    GENÇ- İki buçuk...
    OYUNCU- Tam zamanı... (Güler.)
    GENÇ- Peki, şu yıldızın adını biliyor musun?
    OYUNCU- Hangisi?
    GENÇ- Şu, en parlak olan...
    OYUNCU- Hayır...
    GENÇ- (Ağzıyla ateş etme sesi çıkarır.) Mars! Mars!
    OYUNCU- Mars?
    GENÇ- Yaa, öyle sadece seyretmekle olmaz... Gökbilim...
    OYUNCU- Ha?
    GENÇ- Astroloji.
    OYUNCU- Mitoloji... Savaş Tanrısı... Mars... Savaş Tanrısı... (Cebinden bir defter çıkarır, yazmaya koyulur.) "Mars'a Dair Opera" (Islıkla bir ezgi çalar. Sonra eliyle kadraj yapar...) Jenerik müziği...

    MARS'A DAİR OPERA

    Ekranda mitolojik kızlar belirir... Hepsi de Metres'tir... En son olarak Metres de girer...

    MİTOLOJİK KIZLAR
    Hera görkemli son eşi oldu Zeus'un
    sevişti tanrıların ve insanların kralıyla
    savaş Tanrısı Mars'ı doğurdu Hera

    OYUNCU- Derken tarihçi ozan Hesiodos elinde liriyle belirir... Datdaradat daradarat dat dat! (Uykucu sanki büyülenmişcesine kalkar, artık Hesiodos'tur.)
    HESİODOS- Yiğit Diomedes atıldı tunç kargısıyla... Athena tuttu, yöneltti kargıyı Mars'ın tam göbeğinin altına... Vurdu onu... Yaraladı karnından...
    OYUNCU- Datdaradat daradarat dat dat...
    HESİODOS- Kavgaya tutuşmuş dokuz onbin kişi nasıl bağırırsa savaşta, Mars da aynen öyle bağırdı...
    OYUNCU- Ve Mars dokuz onbin kişilik sesiyle bağırarak girer... (Genç sanki büyülenmişcesine kalkar, artık Mars'tır.)

    MARS Baba! Baba! Yüce Zeus... Baba! Yüce Zeus! Baba! Diomedes'le Athena vurdular beni karnımdan... Az daha ölüyordum baba! Göster onlara günlerini! Göster gücünü! Göster onlara yüceliğini Yüce Zeus! Baba!

    ZEUS
    böyle bağrışıp durma dizimin dibinde
    olimpos'da oturan Tanrılar arasında
    en iğrendiğim Tanrı sensin!
    hırgür kavga dalaş işin gücün
    ele avuca sığmaz oldu huysuzluğun
    olimpos'da oturan Tanrılar arasında
    en iğrendiğim Tanrı sensin

    Zeus! Sevgilim yüce Tanrı Zeus!

    ZEUS
    Ne var!

    HERA
    Kaç bin kere söyledim sana
    Sıkma şu çocuğu bu kadar
    Gençtir elbet kaynar kanı
    Yardım et ona sen de biraz
    Afediver bir hata yapınca
    Unutma ki o da Tanrı ne de olsa

    MİTOLOJİK KIZLAR
    ne de olsa

    MİTOLOJİK FİGÜRANLAR
    ne de olsa

    ZEUS
    Lanet olsun senle yattığım Gargaros Dağı'na
    Yazıklar olsun sana aşık zavallı bana
    Lanet olsun senden doğana
    Sana gelince sersem Savaş Tanrısı
    Senin Olimpos'a saygın yok bir kere
    Biliyorum anandan gelme huysuzluğun sana
    Ama unutmayın ki
    Olimpos'da patron benim hâlâ
    Dinletirim sözümü
    Ona da sana da
    Olsa da zorla

    Şarkının sonunda Herkes şarkı öncesi durumuna gelir...

    OYUNCU- (Az önceki sahnenin etkisi altında bağırıp durmaktadır...) Aaaaa....
    GENÇ- Hey, Dur! Dur! İyi misin!
    OYUNCU- Hiç bu kadar iyi olmamıştım!
    GENÇ- Ne yapıyorsun öyle elini kolunu tuhaf tuhaf sallaya sallaya...
    OYUNCU- Müzikalimi düşünüyordum...
    GENÇ- Müzikal mi?
    OYUNCU- Çekmeyi planladığım müzikal filmin şarkılarından birinin üzerinde çalışıyordum. Tabii sen omzuma dokunana kadar...
    GENÇ- Pardon... Kimseyi öyle elini kolunu sallayarak müzikal yazarken görmemiştim...
    OYUNCU- Daha önce birini müzikal yazarken gördün mü?
    GENÇ- Yoo...
    OYUNCU- Eee?
    GENÇ- Hadi hadi, bak saat iki otuziki, yıldızlara bakma zamanı geçti...
    OYUNCU- Tamam, tamam... (melodiyle) Oooyeee...
    GENÇ- (Deli midir nedir jesti)
    OYUNCU- Savaşmaya geldin ha...
    GENÇ- Evet... Gönüllü yazılalı bir yıl olmuştu, çağırmayacaklar diye ödüm kopuyordu...

    OYUNCU- Gönüllü mü?
    GENÇ- Elbette... Arkadaşlarım cephede yiğitçe savaşırken ben tarlada çapa mı çapalayacaktım... Düşünsene, ülkenin sana ihtiyacı var ve sen tarlada pineklemekten başka bir işe yaramıyorsun... Neyse, Tanrıya şükür korktuğum başıma gelmedi...
    OYUNCU- (Genç konuşurken önce bir kadr alır, ardından da ağız armonikasını çıkarıp müziği başlatır. Ekranda oyundaki herkesin sahte gülücükler, hatta maskelerle göründüğü bir kokteyl parti vardır. Şarkı sırasında insanlar normal olarak da sahneyi doldurur.)

    SÜSLÜ BİR ÖLÜM

    OYUNCU
    Süslü bir ölümdür savaş
    Ölünür ölüm korkusuyla
    Ölünür inançlar uğruna
    Bilinmez hiç inanılan
    Çelikleşmiştir yürekler
    Çiçek tutan elde silah
    Sevişen bedenler yiter
    Çeleğin şavkında süngü
    Bir küçük mermi ile
    Geliverir birden ölüm
    Savaşmak öldürmek demek
    Ya ölüp gitmek gerekir
    Ya da öldürüp lanetlenmek

    Şarkının sonunda filmin desteğiyle yetenek gösterisi.

    OYUNCU- Nasıl oldu?
    GENÇ- Çok Güzel oldu...
    OYUNCU- Bekle güzel oldu...
    GENÇ- Neden? Halk bayılır buna!
    OYUNCU- Bunu sen gel de oyuncu takımıyla eleştirmenlere anlat...
    GENÇ- Niye?
    OYUNCU- Onlar bir bok beğenmez de ondan...
    GENÇ- Boş ver, kimse çocuğunu büyüyünce eleştirmen olsun diye sevmez ki...
    OYUNCU- Nasıl yani?
    GENÇ- Ne bileyim ben, düşünsene... Aman da çocuğum büyüsün de eleştirmen olsun, kendi beceremediği her şeye bok atsın... Yerim ben onun kalem tutan ellerini...
    OYUNCU- Şükürler olsun ki memlekette eleştirmen yok... ama politikacı çok... Aman, onlar da beğenmezse küser giderler... Politikacı mı dedim ben...
    GENÇ- Evet... Dedin, ne olacak?
    OYUNCU- Politikacılarla ilgili müthiş bir fikrim var da ondan...
    GENÇ- Başımızı belaya sokma da...
    OYUNCU- Merak etme... Başımız onların yüzünden yeterince belada zaten...
    GENÇ- Filmde bir de politikacı olacak öyle mi?

    OYUNCU- Ama bu senin bildiğin politikacılardan değil... Bu Politik - Acı...
    GENÇ- (Islık çalar...) İronik bir şey...
    OYUNCU- Politikacıyı bekleyen bir kalabalık ve büyük bir uğultu...
    GENÇ- (Kalabalık taklidi yapar.)
    OYUNCU- Bir de yalaka yazalım... (Parmağını şıklatır, ve Uykucu yalaka olur.)
    UYKUCU- (zıplaya zıplaya) Ya ya ya şa şa şa... (ikisi arasında kalabalık politikacı oyunu)
    GENÇ- Makinalar yağa, uygarlıklar insan ölüsüne ihtiyaç duyar... İşini insan ölüsüyle görmemiş hiçbir uygarlık yoktur insanlık tarihinde...
    UYKUCU- (yalaka) Yaşa varol!
    GENÇ- Ekonomiler bozulmaya başlayınca yavaş yavaş, elbette kaçınılmaz olur savaş... Seni kaynaklar, yeni topraklar gerek bize... Kazanacağız hepsini düşmanı getirince dize...
    UYKUCU- (yalaka) Yaşa varol!
    GENÇ- Gazetelere manşet gerek sekiz sütunluk!
    UYKUCU- Oniki sütünluk! Oniki sütünluk!
    GENÇ- Oniki sütunluk! Enflasyon, pahalılık, yoksuluk yerine, yurt, ulus, yiğitlik türküleri dolansın dilinizde, serenadlar döktüreceğinize sevgilinize...

    UYKUCU- (yalaka) Yaşa varol! (Kendi kendini susturur.)
    GENÇ- Makinalar yağa, uygarlıklar insan ölüsüne ihtiyaç duyar... İşini insan ölüsüyle görmemiş hiçbir uygarlık yoktur insanlık tarihinde...
    OYUNCU- Bir dakika, bir dakika! Yanlış yapım ben... Biri buna saçmaladığın söylemeli...
    UYKUCU- Saçmalıyorsun!
    OYUNCU- bunlar böyle diye diye ırkları yokettiler be... Başka... Başka bir türlü ele almalı... Bir kere kalabalık, yalaka malaka istemiyorum... Kalabalık ve yalaka yok...
    UYKUCU- (Uyumaya döner.)
    GENÇ- kalabalık ve yalaka olmazsa adam kime anlatacak?
    OYUNCU- Oda doğru yahu... Peki, kalabalık ve yalaka var... Ama işler öyle eskisi gibi değil... Politikacı girer...
    GENÇ- (Sırıtarak girer.)
    UYKUCU- (Sosyetik biçimde alkışlar.)
    OYUNCU- Bunlar koltuksuz yapamaz... Yalaka koltuk olsun...
    UYKUCU- (Koltuk olur, Polukutacı üstüne oturur...)
    OYUNCU- Bir de kikirik bir sekreter yazalım...
    UYKUCU- (Kikirik sekreter gülümsemesi...)
    OYUNCU- Politikacı öksürerek konuşmaya başlar...
    GENÇ- Makinalar yağa... (Uykucunun kıçını avuçlar.)
    UYKUCU- (Kızar.) Ööööö...
    GENÇ- Uygarlıklar insan ölüsüne ihtiyaç duyar... (Ateş eder gibi yapar, Uykucu ölür ve Politikacı kıçüstü oturur. Sonra tekrar düzelir.) İşini insan ölüsüyle görmemiş hiçbir uygarlık yoktur insanlık tarihinde... Ekonomiler bozulmaya başlayınca yavaş yavaş elbette kaçınılmaz olur savaş... (Uykucu kıpraşır.) Yavaş, yavaş! Yeni kaynaklar, yeni topraklar gerek bize, kazanacağız hepsini, düşmanı getirince dize... (Uykucu'nun Yumruk şeklindeki elleri sallanmaya başlar.)
    OYUNCU- (Uykucu'nun el sallaması yavaşlar ve Oyuncu aynı tempoda alkış tutar... Ekranda kızılderili filmi başlar... Film sırasında herkes normal halini alacak...)
#29.03.2009 01:49 0 0 0
  • BİR IRKIN YİTİŞİ
    ÇOCUK
    Yaşarken mutlu bir barışı yurdumuzda
    Bir sabah uyandık yabancı bir sesle
    Korku doluydu gözlerimiz
    Yüzü kara kıllı beyaz derili adam
    Ateşliyordu ucu dumanlı çubuğu
    Öğrendik ki sonunda
    İlkel topraklarımıza gelen
    Uygarlığın ateşiymiş
    İnsan kanıyla tutuşan
    Tanıdık ölümcül silahlarını uygarlığın
    Uygarlık mermi atmak demekmiş
    Yay tutan ellere
    Uygarlık topları ateşlemek demekmiş
    Mızraklara karşı
    Uygarlık kanla boyamak demekmiş
    Nehirleri çadırları

    Yok olur bir ırkın insanları
    Yok olur mutlu barış yurdumuzda
    Ve imzalar atılır bildirilere mürekkeple
    Kan yerine
    Ve ahkâmlar kesilir büyük binalarda
    İnsanlık üstüne
    Ve tarih
    Yanılmaz yargıcı insanlığın
    Yazarsa yitişini ırkımın mürekkeple
    Kan yerine
    Yitip gider karanlığında
    Barış düşleri
    Yok olur mutlu barış yurdumuzda

    Savaşta ölen inanların görüntülerinin önünen Genç ve Oyuncu sahnenin öteki tarafına geçerler.

    OYUNCU- Daldın yine...
    GENÇ- Ha?
    OYUNCU- Daldın diyorum... Neyin var?
    GENÇ- Salı günü bir tankı tahrip ettim... Sonra tüten yıkıntının yanından geçtim... Tankın kapağınan başaşağı bir gövde sarkıyordu... Ayakları kapağa sıkışmış dizlerine kadar yanmıştı... Mühtiş acı çekiyordu ama onu kurtarmaya olanak yoktu... Onu öldürdüm... Bir hayvan gibi... Bak... Miğferinin içinden çıktı... Karısının resmi olmalı... Arkasında bir yazı var...
    OYUNCU- Eğer tanrı varsa seni bana sağlıklı ve hemen geri gönderir... Senin gibi insanları seven ve sayan biri.......
    GENÇ- Senin gibi insanları seven ve sayan biri... kimseye haksızlık etmeyen... karısını ve çocuklarını even, sayan biri... daima tanrının koruyuculuğu altında olacaktır... Annemin duaları gibi... Sevgilimin duaları gibi... Hani biz kahraman olacaktık... Kahraman... Katili olduğu tankçı için ağlayan bir kahraman...
    OYUNCU- Sen katil değilsin...
    GENÇ- Bir sigara versene...
    OYUNCU- Al...
    GENÇ- Çakmağı yakar... (İki el silah sesi...)

    Genç Kız ve Metres belirir... Bir yerlerde de Aktris...

    YETER
    AKTRİS
    Yıkılır gider bir genç kızın düşleri
    İsteği bir yuva biraz sevgi
    Sevgilim dön artık geri
    Kime atılır kurşunlar
    Kimle savaşır sevenler bilinmez
    Yeter yeter artık yeter
    Savaşa giden ölür belki
    Ya kalanlar
    Ya kalanlar
    Ya kalanlar

    PERDE

    Savaştaki kadınların ekrandaki görüntülerine üç kadın kahraman eklenir...
    YA KALANLAR
    KADINLAR
    Savaş için yaşanır
    Barış için ölünür
    Yitip gider yiğitler
    Lanetli kurşunlarla
    Her gün binlerce ölü
    Binlerce dul kadın daha
    Yitmesin
    Yitmesin
    Yiğitler
    Yitenler yeter
    Yeter

    OYUNCU- Buna benzer bir öyküyü yaşlı bir aktör anlatmıştı. Küçük bir sahil kasabasının kadınları belli zamanlarda ellerinde fenerleriyle denize bakan bir tepede denizde ölenler için ağıtlar yakar, denizle savaşanların geri dönmeleri için dualar ederlermiş. Bizim aylardır sürdürdüğümüz bu anlamsız savaşın yanında denizle savaşmak ne yaman bir duygudur kim bilir... Balık tutmak, kıtalar aşmak, çelimsiz bir tekneyle meydan okumak doğaya...

    GENÇ- Çok tuhaf, sen denizden sözedince sevgilim geldi aklıma. Şuramda bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Sana da olur mu...
    OYUNCU- Olmaz mı...

    GENÇ- Sevgilin aklına geldiğinde tam şuranda bir şeylerin kıpırdadığını hissedersin hani... Sevgilimi çok özledim... Uğruna ölmeyi göze aldığım toprakları falan değil, sadece onu. Sözümona biriktirdiğimiz bütün parayla deniz kenarında bir yere balayına gidecektik... Biliyor musun ben denizi hiç görmedim.

    OYUNCU- Bir oyun çıkışı kulis kapısında bir kız duruyordu. Elinde de bir buket çiçek, utana sıkıla yanıma geldi, çiçeği elime tutuşturdu, beni bir öptü... Sonra da uzaklaşıp gitti...

    Çiçeğin içinden bir kart çıktı... Oyunda benden ne kadar etkilendiğini yazmış... Bir de telefon numarasını.

    GENÇ Ah, ah, ah...

    OUNCU Aradan ne kadar geçti bilmiyorum, belki bir hafta, belki iki hafta... Nedendir bilmem, kızın beni öpmesi geldi aklıma. İşte o zaman senin dediğin şey oldu. Şuramda bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Ne zamandır hissetmediğim bir şeydi bu. Gülüp geçmem gerekirdi belki ama, beceremedim. Telefon ettim, evine gittim gece yarısı. Yattık. Müthiş olacağını düşünmüştüm... Değildi... İçimde bir şeyler kıpırdamıştı ya, müthiş olan oydu... Sonra onu tiyatroya aldım, ufak tefek de roller verdim... Aynı şeyi buraya gelmeden onu son kez gördüğümde de hissettim... Vedalaşırken... Şimdi yanımda olmasını ne çok isterdim bilemezsin...

    GENÇ- Baksana...
    OYUNCU- Hı?
    GENÇ- Sana hala teşekkür etmedim...
    OYUNCU- Teşekkür mü, neden?
    GENÇ- O gece hayatımı kurtardığın için...
    OYUNCU- Boş ver...
    GENÇ- Ama beni itip yere düşürmeseydin, elimde çakmakla öteki tarafı boylayacaktım...
    OYUNCU- Boş ver dedim ya...
    GENÇ- (Dans hatırlatması) Eee? Bu ağıt yakan yakan kadınlardan sonra ne oluyor?
    OYUNCU- Savaş tanrısı Mars hinoğluhin bir ifadeyle girer... Datdoradat daradaratdatdat! Üstelik bir hayli de şaşkındır...
    GENÇ- İronik bir durum... (Genç Mars olur.) Binlerce yıldır Olimpos'dan şu insanlara bakıyorum da... Şu kadarını söyleyeyim, acıyorum... kendi halime... Ben tanrısıyken bu işin, bilirken her inceliğini çırak bile olamam insanların yanında... O ne müthiş silahlar öyle, o ne büyük yatırımlar benim dalımda... Benim zamanımda bir savaş otuz kırk yıl sürer, bir avuç insan ölürdü koskoca kıtalar fethedilirken... Şimdi bir avuç toprak için kıtalar dolusu insan ölüyor... Hem benim zamanımda bu işin bir tadı tuzu vardı... Bilirdiniz savaştığınızı... Bilirdiniz geberttiğinizi, bilirdiniz kimdir yaralayan sizi... Artık yeter! Savaşmak gerek artık savaş için savaşla! Savaşmak gerek artık savaş için savaşla!

    Şarkı Mars'ın solosu olarak başlar ancak diğer oyuncuların ve ekrandaki görüntülerin katılımıyla sürer.

    KENTLERDE ÖLÜM
    KORO
    Kahramanca ölüyorlar
    Cephelerde tüm yiğitler
    Ya kalanlar bu kentlerde
    Ya ölenler sefaletten
    Kazanç sıfır vergi sonsuz
    Ekmek karne şeker yoktur
    Yaşam durdu tüm kentlerde
    Elektrik havagazı
    Otobüsler unutuldu
    Yaşam durdu tüm kentlerde
    Hani barış nerede zafer
    Yeter artık artık yeter
    Yaşam durdu tüm kentlerde
    Ocak tütmez hiçbir evde
    Kömür karne odun yoktur
    Yaşam durdu tüm kentlerde
    Hastaneler hasta dolu
    Tüm salgınlar öldürüyor
    Yolun sonu artık ölüm
    Hani barış nerede zafer
    Yeter artık artık yeter
    Ölüyoruz biz kentlerde
    Ölüyoruz biz kentlerde
    Yeter
    Yeter
    Yeter

    Ekranda bir film...

    1. ASKER- Dur!.. Silahını yere at! Ellerini başının üstüne koy. Yavaş... Yat! Yere yat! Genenin bu saati bizim tarafınızda ne işin var ha! Konuşsana!
    OYUNCU- Arkadaşın dişi ağrıyordu, ona yardım almak için sıhhiye çadırını ararken yolumu kaybettim. Sizin tarafa geçtiğimin farkında değilim.
    1. ASKER- Arkadaşının dişi mi ağrıyor? Tam adamına çattın ha! (ıslık)
    OYUNCU- Ne yapacaksınız bana!
    1. ASKER- Yat! Bir şey yapacak değilim, kaygılanma! Bu ıslık bir arkadaşımla aramızda dostça bir parola... Arkadaşım.. anlarsın ya.. iki nefes seninkinin bütün ağrınalrını dindirir.

    OYUNCU- Sağol.
    1. ASKER- Yat! (Elini bağlar.) Kusura bakma, bu da küçük bir önlem... Şimdi yavaşça dizlerinin üstüne kalk bakalım.
    2. ASKER- Kim bu?
    1. ASKER- Karşı taraftan!
    2. ASKER- Karşı taratan ha!
    1. ASKER- Evet.
    2. ASKER- İşte bu harika... (Gözünü bağlar.)
    1. ASKER- Neden?
    2. ASKER- Düşünsene, bunu komutana canlı olarak götürürsek müthiş bir ödül alırız ha... Kalk bakalım... (Üstünü arar.. Bir mızıka bulur...) Mızıka ha, çok güzel...
    OYUNCU- Bırak o mızıkayı...
    2. ASKER- Mızıka ha! (Dövmeye başlar.)
    1. ASKER- Bırak onu...
    2. ASKER- Ne demek bırak onu...
    1. ASKER- Onu geri göndereceğiz, tamam mı, kendi cephesine...
    2. ASKER- Geri göndermek mi!
    1. ASKER- Evet, hem sen ver bakalım şöyle esaslı bir sigaralık...
    2. ASKER- Sigaralık mı, ne diyorsun sen.
    1. ASKER- Arkadaşının dişi ağrıyormuş, bilirim diş ağrısını...
    2. ASKER- Sen şimdi bunu serbest mi bırakacaksın...
    1. ASKER- Evet...
    2. ASKER- Delirmişsin sen! Bak, bunu duyacak olurlarsa kimse kurtaramaz bizi anladın mı! Hem niçin öldürmeye geldiğimiz birini avcumuzun içindeyken serbest bırakacakmışız ki...

    1. ASKER- Bak, ben buraya kimseyi öldürmeye gelmedim tamam mı... Hem bu anlamsızlığın zavallı figüranları olan biz birilerini öldürerek ne elde edebiliriz ki ha!.. Bakın ne diyorum, şu anlamsız savaş bittiğinde görüşsek ha... Kafaları çekeriz bir meyhanede... Sonra da zil zurna dökülürüz sokaklara. Barış türküleri, aşk şarkıları söyleriz sesimiz kısılıncaya kadar... Sonra da gidip işeriz adımıza dikilecek adsız yiğitler anıtının altına...

    (İki el ateş sesi. Askerler ölür, Genç'le Uykucu girer... Genç Oyuncu'yu çözerken Uykucu askerleri soymaya başlar...)

    OYUNCU- Niçin yaptınız bunu? Niçin yaptınız bunu!
    UYKUCU- Karşı taraftandı onlar... Hem seni esir almışlardı...
    OYUNCU- Dişinin ağrıdığını söyledim onlara... Bana bunu verdiler, senin için... Bak uyuşturucu... (Uykucu sigarayı alır.)
    UYKUCU- Bana bak, savaşta düşmandan dost olmaz insana... Düşmana güvenmek ne kadar aptalca bir şey...
    OYUNCU- Acı içinde tanrıya yalvarırken böyle demiyordun ama. Onlar senin için bunu yapsınlar, sen de karşılığında...
    UYKUCU- Bana bak! Artık yeter, burada film çekmiyoruz anladın mı artist bey! Hem bu heriflerin benim için yaptığını bilsem bile onları yine de gebertirdim anlıyor musun, gebertirdim...

    OYUNCU- Gebertirdin ha!
    UYKUCU- Gebertirdim!
    OYUNCU- Gebertirdin ha! Gebertirdin ha! Gebertirdin ha! (Ateş eder film biter, Oyuncu köşede sayıklamaktadır.) Gebertirdin ha! Gebertirdin ha! (Uykucu yaklaşır. Uyandırır.)
    UYKUCU- Hey, uyan...
    OYUNCU- Ha... Sen!
    UYKUCU- Başka birini mi bekliyordun?
    OYUNCU- Dişinin ağrısı nasıl?
    UYKUCU- İnanmayacaksın ama arkadaşın biri bir sigaralık sardı, hiç bir şeyim kalmadı... (Karanlık... Silah sesleri.)

    RADYO- Konuyla ilgili bir açıklama yapan savaş bakanı ateşkes görüşmelerine başlanmasının düşünüldüğünü söyledi...

    SES
    Düşünce hızıyla gelir ölüm
    Düşünce hızıyla lanetli kurşunlar
    Ne kaldı düşünecek
    Düşünmeyin atın imzaları barışa
    Yitmesin yiğitler
    Yitenler yeter...

    RADYO- Sırada bir son dakika gelişmesi var. Savaş bakanlığından yapılan açıklamaya göre ateşkes anlaşması imzalandı...

    Savaş dönüşü Aktris, Metres ve Kız sahne üzerine yerleşmişlerdir, Şarkının bir yerinde tabut ve kürsüyle birlikte Uykucu ve Genç de katılır aralarına...

    BARIŞA ŞANS VERİN
    KORO
    Buruk bir sevinçtir artık barış
    Düşünce hızıyla gelen ölümün ardından
    Yitip gitti bir can daha
    Yitip gitti savaş sonrası düşleriyle
    Barışa şans verin
    Barış içinde yaşarken
    Küçücük tek bir şans verilseydi barışa
    Ağlamazdı analar
    Yitip giden binlerce yiğidin ardından
    Barışa şans verin
    Barış içinde yaşarken

    Şarkının sonunda Genç kürsüye çıkar ve konuşma yapar...

    GENÇ- Savaş bitiverdi... Birkaç kişinin uzlaşmasıyla... Peki niçin öldü o kadar insan... Niçin öldürdüm ben tankın kapağında inleyen zavallı askeri... Savaş sonrası düşleri ha... Sen ve ben biz olacağız... Çocuklarımız olacak ve ben onları silah fabrikasından kazandığım para ile büyüteceğim. Sonra da kendi ellerimle yaptığım silahlarla ölüme göndereceğim onları... Gönderirken de yiğitçe dövüşmesini isteyeceğim ondan... Yok artık, savaş sonrası düşleri falan yok benim için... Bütün geçmişim, her şeyim, ben falan kalmadı... Ölmekle öldürmenin dışında hiçbir şeyin önemi yoktu orada... Benim olduğum yerde olmalıydınız... O zaman görebilirdiniz sahip olduğunuz gücü gözlerinizle... Ya da onun yerinde olmalıdınız... Küçücük bir şans verebilseydik barışa... Bir minicik sevda bırakabilseydik yüreklerde savaşı yitirsek bile bizim olurdu barış... Çok cana maloldu... Ama barışı mağlup etmeyi başardık... Çok ironik bir şey... (Kararır.)

    KORO
    Renkli bir dünya aldatmacası sahne
    Renkli ve yalan bir dünyadır gösteri işi
    Kendince kuralları olan tatlı rûya
    Ve en önemli kuralıdır işin perde açmak
    Ve sürdürmek gösteriyi sonuna kadar
    Küçücük bir sahnede dünya kurulur
    Nasıl susarlar söyleyecek sözleri olanlar
    Nasıl susulur tüm dünya sahneyken
    Yıkılmış sahnede oynanır oyun
    Yeter ki açılsın perde seyirciye
    Sözler söylenir gösteri sürer yine...
#29.03.2009 01:50 0 0 0
  • Barışa Şans Verin tiyatro oyunu - Can Doğan eserleri ve oyunları - Barışa Şans Verin tiyatro konusu - ilk Türk Pop Rock Müzikali


    noimage


    Yazar - Yönetmen:Can Doğan
    Müzikler: Ali Otyam
    Müzik Düzenlemesi: Deniz Noyan
    Dans Koreografileri: Nur Akdağ

    Oyuncular: Ali Şahin, Cengiz Okuyucu, Ece Esmer, Elvan Dişli, Feyza Yağmur Tekeli, Gülden Erdoğan, Gülrû Sinem Akkaya, Hande Öykü Ekmen, Hasan Dağtekin, Hüseyin Emre Şen, Işıl Özseymen, Mehmet Şevki Bulut, Mesut Yılmaz, Muhsine Demirsöz, Nur Akdağ, Orkun Sevinç, Selin Yiğit, Türkyılmaz Sarıkaya, Uğurcan Keleş, Yağmur Tutku Sicimali rol alıyor.


    Daha önce 1991 ve 2001'de Şehir Tiyatroları'nda da oynanan Oyunun yazarı ve yönetmeni Can Doğan geride kalan 20 yıl boyunca savaşların da bitmediği, müzikallerin de sahnelenmediğini belirtip yirmi yıl önceki Oyunun broşüründeki yazısının güncelliğini korumasının kendini üzdüğünü belirtiyor.

    "Tarih insanların birbirini öldürmeye zorlandığı savaşlarla dolu. Yaratılan pek çok değerin yok edildiği, çoğunlukla haklının değil güçlünün kârlı çıktığı, bitti sanıldığında bile acıların yıllarca sürdüğü sayısız savaşlarla

    İnsan eliyle öldürülmüş insanlar, geride bıraktıkları gözü yaşlı insanlar ve yarım kalan sevda öyküleri

    "Barışa Şans Verin" savaşta yaşanan şeylerden çok kendilerine "bir minicik sevda" bile bırakılmayan insanların öyküsünü anlatıyor:

    Kalanlar

    Ölmek ve öldürmekle görevlendirilmiş bir sahne sanatçısının cephede nöbetteyken kafasında oluşan, gerçekle düş, geçmişle şimdiki zaman, ölmekle öldürmek arasında gidip gelen, kimi zaman hepsinin birbirine karıştığı "komikleştirilmiş" bir savaş karikatürü "Barışa Şans Verin"
    Dünyanın özellikle yüzyılımızda yaşadığı büyük gelişme ve değişim elbette gösteri sanatlarını da etkilemekten geri kalmıyor. Anlatım biçimleri sürekli değişiyor. Dünya sahneleri büyük bütçeli, teknolojik olanakların yoğun kullanıldığı müzikallerle dolu. Türkiye de biraz gecikmeli de olsa bu gelişmeye ayak uydurmaya çalışıyor. Pop ve Rock müziğin hızlı ritmiyle dönen dünyamızda başka türlüsünü düşünmek de oldukça zor zaten.

    Üretimin bütün aşamalarında genç sanatçı ve tasarım ekibinin birlikte oluşturduğu "bilindiği kadarıyla" ilk Türk Pop-Rock Müzikali olan "Barışa Şans Verin"e hoşgeldiniz.
#28.12.2011 13:16 0 0 0