Tağ: Kavun, karpuz gibi bitkilerin gövdeleri ve yerde kayılan kolları, dalları*.
Taharetsiz: Temizlenmemiş, pis.
Tahayyüm: Acıma, rahmet kılma.
Tahayyür: Hayale getirme, hayalde canlandırma.
Tahça: Duvar rafı, duvara çakılmış kapaksız küçük dolap.
Tahir: Temiz.
Taht-ınan: Taht ile, tahtla.
Talak: Boşama.
Talan: Yağma.
Talanmak: Yağmalamak, yağma edilmek.
Talip: İstekli.
Talip: İsteyen, istekli, öğrenci, bağlı olan.
Tam taşı: İşaret taşı.
Tama: Hırsla isteme, aç gözlü.
Tamaşa: Temaşa, seyretme, hoşlanarak bakma.
Tamu: Cehennem.
Tamu: Cehennem.
Tan etmek: Hoş görmemek, kötülemek, yermek, ayıplamak.
Tan: Güneş doğmadan önceki alaca karanlık.
Tana: Susuzluktan yanmak.
Tanış: Tanıdık kimse, bildik.
Tanışak: Tanışalım.
Tan-yıldızı: Gün doğmadan önce doğu gözeriminde görülen parlak yıldız, Çoban yıldızı. Kervanyıldızı, Çulpan, Venüs.
Tapşırırsa: Söylerse, bildirirse.
Tapşırmak: 1. lsmarlamak. 2.Emanet etmek. 3. Söylemek, ad söylemek.
Tarayı tarayı: Taraya taraya.
Tarhun: Yenilebilen ve hekimlikte kullanılan güzel kokulu bir bitki; tuzla otu.
Tariflemek: Tanımlamak.
Tarikat: Yol manevi yol, usul, tarz.
Tarlan: Doğan. Sarıya çalgın renkli, iri pençeli doğan.
Tartılım: Tartılayım.
Tay: Denk eş.
Taya: Dadı, süt anası.
Tecdid: Yenileme, yeniden yapma.
Tecella: Tur Dağı'nda Tanrı'nın Musa'ya görünüşü.
Teferrüc: Fikretmek, düşünmek, fikri harekete getirmek.
Tehi dest: Eliboş, züğürt.
Tek: Gibi.
Tekebbür: Kibirlenmek. Kendini büyük görmek.
Tekebbürlük: Kibirlenme, büyüklük taslama.
Tekin: Gibi.
Telef olmak: Yok olmak, ölmek.
Telli durna: Turna, telli turna.
Telli: 1 .Kadın adı olarak, 2. Sorguçlu kimi kuş türleri için kullanılır.
Temaşa: Gezme, bakıp seyretme.
Temenna: Eli alnına götürerek selamlama işareti yapma.
Tene: Tane.
Ter: Yeni, taze.
Tercüman: Kurbanlık koyun.
Terezi: Terazi.
Terkini: Belli bir saatte ve yerde buluşma için sözleşme.
Terlan yiyenni: Terlan yiyenli. Doğandan daha yırtıcı avcı kuş.
Terlan-terlen: Sarıya çalgın renkli, iri pençeli doğan.
Terliyip: Terlemiş.
Tevekkül: İşi Allah'a bırakıp kadere razı olma.
Tevür tevür: Biçim biçim, her halinle.
Tezbahar: 1. İlkbahar. 2. Erken gelen bahar.
Teze: Taze, yeni.
Tezelenmek: Yenilenmek.
Tezelenmek: Yenilenmek.
Tezkin: Teşbih etmek, benzetmek.
Tezze: Taze, yeni.
Tezzele: Tazele, yenile.
Tıfıl: Küçük çocuk.
Tığ-ı müjgan: Sevgilinin kaşları ve kirpikleri.
Tırıntaz: 1. Tirendaz ''tir-endaz'', ok atıcı. 2. Uyumlu giyinmeyi huy edinmiş kimse. 3. Çok temiz kimse.
Timar: Sağaltma, iyileştirme.
Tir I: Benzer, denk eş.
Tir II: Ok.
Tomur olmak: Tomurmak, tomurcuklanmak, kabarmak.
Tomur salmak: Tomur sürmek, tomurcuklanmak, filizlenmek.
Tomur: Kabartı, ağaç ve asmalardaki filiz kabartıları.
Tor: 1. Ağ, tuzak, kapan. 2. Acemi, toy, bir işi yapmakta becerisi olmayan.
Tora ilişmek: Ağa takılmak, tuzağa düşmek.
Tora salmak: Tuzağa düşürmek.
Tovuz: Tavus kuşu.
Toy I: Şölen, düğün.
Toy II: Toy kuşu, iri ya da orta boylu, tüyleri kızıl ve esmer benekli bir av kuşu. Toygun: Ak ve çakır renkli doğan.
Toy tamaşa: Eğlence, düğün dernek.
Toylak: Toy Kuşu.
Toylu tamaşalı: Eğlenceli, düğün dernekli.
Tozarmak: Toz kalkmak.
Tozmak: Gezmek, salınarak dolaşmak.
Tozumak: Tozarmak, tozu kalkmak.
Tozuyan: Tozaran.
Töhmet: Karaçalma, suçlama.
Tökmek: Dökmek.
Töküp: Dökmüş.
Tuba: Cennette bulunan ve kökü göklerde, dalları aşağıda olan ağaç.
Tuğ: Başlangıçta Türklerce kutsal sayılan ve kutas-kotas adı verilen Tibet öküzünün, sonraları atın kuyruk kıllarından yapılan sembol, hükümdarın verdiği saygınlık belirten sorguç.
Tuğu terlen [terlan-tarlan]: Başında uzun tüyleri olan, sarıya çalgın renkli, iri pençeli avcı kuş; tuğlu doğan.
Tumaşa: Temaşa, seyretme.
Tun: 1.Köşe, bucak; gizli yer. 2.Yön, semt.
Tundan tuna atmak: Diyardan diyara sürüp dolaştırınak, bahtsızlığa uğratmak.
Tundan tuna: Uzak yerlere, felaketten felakete.
Tur Dağı: 1.Bir dağ adı. 2.Dinsel inanca göre Tanrı'nın Musa'ya yüzünü yansıttığı dağ.
Turab: Türap, toprak.
Turabınnan: Türabından, toprağından.
Turan: Eski İranlılar tarafından Türk ülkesine verilen ad; Orta Asya.
Turap: Toprak.
Tuş gelmek: Karşılaşmak, görünmek.
Tutam: Tutayıın.
Tutuban: Tutarak.
Tutum : Tutam, demet, deste.
Tutum: Tutayım.
Tüg: Tiiy, telek.
Tümen. 1. İran para birimi. 2. İran'da binlik altın. 3. On bin.
Türki: Türkçe. Türk milletine has.
Tütün: Duman, gönül yanığının dumanı
Osmanlıca Kelimeler - Eski Türkçe Kelimeler ve Anlamları - Eski Türkçe
ABA: Saygıdeğer, saygıya layık kişi. Bazı Türk boylarında "ana'',''abla'' , bazılarında ise baba anlamında da kullanılmaktadır.
ABADAN: 1- Cömert, verici 2- Bağışlayıcı, gönül yapıcı
ABAK: Temiz, iffetli, namuslu kişi
ABAKA: Yakın akraba, amca çocuğu
ABAKAN: Alicenap
ABAKAY: 1- Yakın akraba, yeğen, amca çocuğu 2- Sibirya'da saygın ve sözü geçen hanımlara verilen bir unvan
ABALA: Abla
ABAR: (Avar): 1- Gösteriş, heybetlilik 2- Baş eğmez, dirençli
ABAŞ: Hanım yürüyüşü (Küçük narin adım)
ABAY: 1- Aydınlık, aydınlık verici 2- Hayret uyandıran, hayret verici
ABAKIYMIŞ: Gönül kırıcı, can yakıcı
ABÇAR-(Avşar): 1- İşin ehli kişi, iş bitirici 2- Uyumlu, itaatkar
ABI: 1- Can, ruh 2- Soyluluk
ABIÇ: Gönüllü
ABIDAN: İçli, gönül insanı
ABIK: İçli, gönüllü
ABIKAN: Mec.Soylu
ABIL: Gönüllü, İstekli
ABINAK: Sakinleşmiş gönül rahatlığı içinde olan
ABINÇ(Avunç): Avunç, teselli
ABIŞ(Apış): Bacağın diz kapağından yukarısı
ABIŞKA : İçten, içtenlikle çalışan
ABIZ: Ruhsal, ruhlarla ilgili
ABİKE: Alicenap, yüksek gönüllü
ABİN: Mutlu, memnun, hoşnut
ACAR: 1-Gayretli,Hareketli 2- Gözü pek, yırtıcı
ACLAN: Açık,Açılan
ACU-(Acı,Açığ): 1- Açık 2-Keskin, sert 3- Açı,aralık
ACUN: Dünya, yeryüzü
ACUNAL: birl. Acun/Al (Almak'tan)
ACUNAY: birl. Acun/Ay/Mec."Dünya güzeli"
ACUNLUK: Dünya malı,dünyalık
ACUNSUZ: Dünya malında gözü olmayan
AÇA: 1- Toplum içinde saygınlığı olan kişi 2-Analık derecesinde saygıya layık hanım
AÇAN: Açma eylemi içinde olan (Çiçek gibi)
AÇIĞ: 1-Açık,dürüst 2- Bahşiş bey yada hanların verdiği bahşiş
AÇIK: (Açığ) Büyük kardeş
AÇIL: Açık, açılmış
AÇUK: (Açık) İyi huylu,mülayim
ADAK: 1-Söz,nişan 2-Bağış,sungu
ADAL: Sadık, güvenilir
ADALAN: Ünlü, şöhretli
ADALDI: Ünlü
ADALIR: Ünlü
ADALMIŞ: Ünlü
ADAN: Uygunluk, liyakat
ADANIR: Ünlü
ADANMIŞ: Adaklı,adak olmuş
ADAR: Adama eyleminde bulunan
ADAY: Memnunluk,hoşnutluk
ABDAN: Ünlü
ADBERİLGEN: Adına layık ve ününü hak etmiş kişi
ADIKTI: Ünlü
ADIN: Ünlü,adı anılan
ADINÇIĞ: 1-Seçkin,mümtaz 2- Olağanüstü, fevkalade, bambaşka
ADIÖTE: birl. Adı/Öte Mec. Temiz bir üne sahip
ADIVAR: Ünlü,tanınmış
ADIYAKŞI: birl. Adı/Yakşı(Adı güzel)
ADIYAMAN: birl. Adı/Yaman Mec. Ürkütücü bir üne sahip kişi
ADIYEKE: birl. Adı/Yeke(yeğ) Mec. Saygıyla anılan kişi, adı yeğlenen kişi
ADKIR: Aygır,erkek at
ADMIŞ: Ün almış, tanınmış
ADSAY: birl. Ad/Say Mec. Adına saygı duyulan kişi
ADSIZ: 1- Fakir,kimsesiz
AFŞAR (Abçar)
AFŞIN: Apçın,(Opçın) Zırh,demir örgülü savaş giysisi
AFTABA: Su ibriği
AGA (Ağa,Aka): 1-Saygıdeğer, ulu kişi 2- Cömert,koruyucu 3-Büyük erkek kardeş,ağabey
AGOLA: Yönetici,amir
AGUN: Tatmin,avuntu
AGUNMUŞ: Avunmuş,sakin
AĞAÇA: Akça, beyazca, alımlı
AĞALAK: Oğlak
AĞALBAY: Muhterem,saygıdeğer
AĞAN: 1-Yüksek,yukarıda,yukarılara çıkan 2- Geceleri gökten hızla geçen, ışıklı nokta
AĞAR: 1- Ağı ağırbaşlı, oturaklı 2- Gönül ferahlığı 3- Göğe yükseliş
AĞARTMIŞ: 1- Namuslu,dürüst 2- Alçak gönüllü, mütevazı
AĞAT (Akat): Namuslu, gönüllü, iffetli
AĞAYA: Makul,geçerli,uygun
AĞDUK: Kutsal,muhterem
AĞICI: Ağcı, Akçı, Akıcı, Hazinedar, Hazine sorumlusu
AĞIÇ: Varlık, hazine,servet
AĞILGAT: 1-Saygıdeğer 2- Yıldız,gezegen
AĞIM: Yükseliş
AĞIR: 1- Ağırbaşlı,olgun 2- Ünlü,saygın
AĞIRBAŞ: birl. Ağır/baş, olgun, alçak gönüllü
AĞIŞ: (Ağıç) Hazine, servet
AĞIT: Mersiye,ölüm türküsü,göğe yükselen feryat
AĞLAMIŞ: Çileli,çile çeken
AĞMIK: 1- Ünlü,tanınmış 2- Yüksek rütbeli
AĞRAK: Yük