Tanrının Gökten İnen "Kadir"i

Son güncelleme: 01.01.2023 19:35
  • Tanrı kavramına dayalı dinsel anlayışta, şöyle bir gece hayal edilir ki adına Kadir Gecesi derler...

    Ulu tanrı, yeryüzündeki seçme kulları için bir nimet hazırlamıştır!.. Kimler kendine çok tapınıyorsa, onları mükafatlandırmak için. O büyük nimete de KADİR demiştir...

    Bu nimeti getiren(!) melekler, müslümanların yaşadığı yöreye bir kutsal kandil gecesi inerler, çünkü güneş ışığı görürlerse, bozulurlar; tıpkı ışık görmüş C vitamini gibi!..

    İşte o gün görmez Kadir(!), bin aylık, yani seksen üç sene sürecek tapınmadan çok daha hayırlı bir şey(!)dir!.

    Her sene Ramazan ayının 27sinde, Ulu tanrının buyruğu ile melekler yanlarına ruhu da alarak kanatlarını çırpa çırpa, hızlı bir koşu ile binlerce yıllık mesafeyi kat ederek dünya üzerine inerler ve gece olan bölgedeki tapınan kulları başlarlar araştırmaya, ev ev!.

    Elbette o sırada dünyanın aydınlık bölgesinde yaşayanlara bir şey yok!.

    Eğer bulurlarsa bir samimî tapınan ellerindeki şartnameye göre, hemen rablerine sorarlar, buna verelim mi KADİRi? diye... Tanrı da izin verirse, hemen o kula KADİR verilir. Bu hane, hane arama veya o Kadirin dağıtılması işlemi gün doğana kadar böyle devam eder...

    Kaç kişiye o gece Kadir verilir, bilinmez!. Kadir verilenlerde ne değişir, bu da bilinmez!... Güneşi gören melekler ve ruh, hemen ulu tanrı yanındaki yuvalarına dönerler gün ışımasıyla!.

    Bu arada mümin kullar da câmi câmi dolaşıp, onlara, bu câmilerden birinde kadir ikramı rastlaması şansını değerlendirler!.

    ...

    Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâm merkezli DİN anlayışına göre KADR gecesi anlatımının deşifresi, yorumlanması ise ehlullah indinde şöyledir:

    Kurân ismiyle işaret edilen sırlar bütününü ve özündeki hakikati (enzalna HU) kişinin, kendi varlığının yokluğunu (LEYL) yaşadığı anda, şuurunda açığa çıkardık. Kurân ve insan ikiz kardeştir, uyarısı hatırlanmalı.

    Bu hakikatin, sırrın (KADR) ne olduğunu bilir misin?

    KADR sürecinin yaşandığı yokluk karanlığı (gecesi), bin ayda (80 küsur yıllık insan ömrü sürecinden) yaşanabileceklerden daha hayırlıdır.

    Melekler (melekî kuvveler-kanatlar bu kuvvelerin 2-3-4 yönlü olması) ve ruh (varlığındaki hüviyetin HU hakikatin anlamı), kişinin rabbinin (esma terkibinin-varlığını oluşturan Allah isimlerininin bileşiminin) izni (kapsamı-kapasitesi) kadarıyla, şuurunda açığa çıkar; böylece o anda, kendi yokluğu hissi yanısıra, mutlak var olan ALLAHı hissedip yaşar! Her hükümden Selâmette olarak!.

    Bu hâl, tâ ki, tekrar varlık, beşeriyet hissi ve fikri ağır basana (FECRE dönene) kadar devam eder.

    Bu imkânı, yılın her gecesinde, yani, ismi ALLAH olan indinde yokluğunuzu hissedebildiğiniz her süreçte, araştırın!... Kadr gecesini yılın her gecesinde arayın uyarısı...

    Ramazan da arayın uyarısı... Gerçek anlamıyla yaşanan oruç ile, kendinde beşeriyetten arınma ve hakikatini hissetme çabalarını verdiğiniz süreçte, bu hâli yakalamaya çalışın!.

    Ramazanın son günlerinde arayın uyarısı... Orucun taklidi değil tahkikî yaşanması sonucu; manevî arınmanın son evrelerinde bunu araştırın!.

    Şimdi, KADR Sûresinde işaret yollu benzetmelerle anlatılanlardan algıladığımızı topluca ifade etmeye çalışayım:

    İnsanın bir ömür boyu yaşadıklarından çok daha hayırlı olan bir an (KADR anı) vardır ki; bu anlık şuursal sıçrama veya açılım süresi içinde hakikatine ait bilgi, kendisine bir tenezzül, yani özünden bilincine doğru açığa çıkar!. Bu HU hüviyeti hakikatidir!.

    Bu hakikat, İnsan, Kurânın sırrı; Kurân, insanın sırrıdır prensibince, insanın derûnundan gelen bir şekilde açığa çıkar!.

    Ne zaman?

    Kişi, ben neyim, kimim sorgulamasıyla yola çıkıp, Allah Rasûlü Muhammed aleyhisselâma iman edip, Onun getirdiklerini anlamaya ve tanrı kavramından arınıp, ismi ALLAH olanı en azıyla İhlâs Sûresinde bildirilen kadarıyla algıladıktan sonra... ALLAH özel ismiyle isimlenmiş indinde, kendi birimsel varlığından, yani gün aydınlığından, yokluğunu fark etme karanlığına düştüğünde; tüm varlık nazarında varlıklarını yitirdiklerinde...

    Hakikati olan Allah isimlerinin özelliklerinin kendi varlığını oluşturduğunu hissettiği ve yaşadığı bir anda, RUH, yani bu esmânın anlamı ile, melekler, yani bu isimlerin kuvvelerinin her an kendisinde açığa çıkmakta olduğunu fark edip algılar!.. Bunu bir anda hissediş ve yaşayışı KADR hâlidir.

    O an ne kendi kalır, ne de varlıktan bir zerre!..

    Bu an (yevm) mülk kimindir?

    Lillahil vahidil kahhar (Vahid ve Kahhar olan Allahındır), gerçeğine şehâdet eder!. Eşhedü...yü OKUr!.. Seyreden Kendi olur!

    Bu hâl, onda kendini tekrar beşeriyet boyutunda buluşuna (fecre) kadar sürer. Böylece varlığının hakikatini yaşamış olarak ehli hakikat arasında tahkik ehli olarak yerini alır ve artık Kurân sırlarını OKUmaya başlayarak ölümü (boyut değişimini) bekler, ve yaradılış amacına uygun şekilde KULluğuna devam eder.

    Bunu niye yazdık?...

    Tanrının Buyruk Kitabı diye nitelenen Kitabın, bize göre çok çok farklı bir SIRLAR KİTABI anlamı ifade ettiğini; OKUnması öğrenilmedikçe, nelerden mahrum kalınacağı bilgisini sizlerle paylaşmak istediğim için yazdım...

    Bu bir örnek... Başta MİRÂC olmak üzere, böyle daha nîce örnekler var deşifre edilmesi zorunlu, O yüce Allah Kelâmı Kitapta!..

    Ne yazık ki büyük çoğunluğumuzun ruhunun dahi haberi bile yok bunlardan belki!!! Kuran-ı Kerimi hâlâ tanrının buyruk ve tarih kitabı(!) sanıyoruz...

    Bu değerlendirmede haklı olabilirim, yanılmış olabilirim!. Ne var ki, böyle okuduk ehlullah eserlerinde...

    Haklı isek; bu anlayışı değerlendiremeyenler, daha başka nelerden mahrum kalmakta olduklarını kendileri düşünsünler!.

    Hatalıysak; o yukarılarda bir yerde oturup, melekler ve ruhu yılda bir kere yeryüzüne gece karanlığında yollayan tanrı elinde hâlimiz harap demektir!..

    AHMED HULÛSİ
#07.09.2005 12:48 1 0 0
  • paylaşımın iin teşekkürler.
#07.09.2005 15:23 1 0 0
  • paylaşımınız için teşekkürler,
    bir konuya dikkat çekmek istiyorum, sizin nazarınızda tüm arkadaşlara;
    dinimiz bilgileri süzerken bazı kıstaslar kullanır; en başta vahi, sonra hadis...
    bunlar içinde akaid, mantık ve muvazenede vardır ki bunlar bir tür süzgeçtir.
    bilgiler gelir burada süzülür ve sonra değerlendirilir.
    bunun konunuzla alkası ise bazı anlatımların buralara uymaması mesala ilk başta 'tanrı kavramına dayalı .........kadir gecesi' demekle kavram kelimesinden dolayı tanrı tam olarak kavrana bilen varlık denmiştir. ve 'tanrının kadri' derken tanrı Allah yerine kullanılmıştır tanrı Allah lafzını karşılamaz. fakat tanrının kadri yoktur Allahın kadri vardır.( bu bölümle ilgili olarak ahmet hulisinin ilgili kitaplarına bakabilirsiniz bir çok dowload sitesinde mevcut) allah ise tam olarak kavranamaz bu esma-i ilahiyeye en başta konunun aslı kadir(Allahın ismi olarak) mevzuuna ters düşmektedir.
    tanrı, tapınma gibi kelimele dinimizdeki Allah ve ibadet etme sözcüklerinden farklıdır.(kamus kitabına başvurarak detayları öğrene bilirsiniz)
    gün ve melek kısmı dini inanaç ile ilgisi yoktur çünkü melekler maddi değildirler fakat burada maddi bir şeyden etkilenmeleri söz konusu.
    'Allah Rasûlü Muhammed Mustafa aleyhisselâm merkezli DİN anlayışına'
    'Tanrı kavramına dayalı dinsel anlayışta'
    diye ayrım var bu ayrımda yine yanlıştır çünkü din peygamber merkezli değildir. o sadece aracıdır. diğer türlü küfre girilmiş olunur. zaten biz kelime-i şahadette önce abduhu sonra resuluhu diyoruz. yani her şeyden önce kul ama kulların en şereflisi, kulluğu ifada en önde olanı.
    buarada din anlayış değil bir vahidir yani herkez onu kendi anlayışları içinde değerlendiremez sadece vahiy ve hadis cerceve yapılabilinir.
    yazıda çağdaş anlatım adına dini konularda bazı zıtlıklar ve anlatım bozuklukları mevcuttur yukarıdaki bir kaç örnek istenirse çoğaltılabilinir.

    buradaki cüretim hoşgörünüzden emin olmamdandır.
    cüretimin bağışlanması ve hatalarımın nazarı teveccüh ile hüsnü zan edilmesi dileğiyle......
#10.09.2005 09:05 2 0 0
  • emeğin ve paylaşımın için saol
#10.09.2005 20:59 0 0 0
  • Ellerine sağlık kardeşim
#31.10.2005 02:25 0 0 0
  • Her sene Ramazan ayının 27sinde, Ulu tanrının buyruğu ile melekler yanlarına ruhu da alarak kanatlarını çırpa çırpa, hızlı bir koşu ile binlerce yıllık mesafeyi kat ederek dünya üzerine inerler ve gece olan bölgedeki tapınan kulları başlarlar araştırmaya, ev ev!.

    Meleklerin kanatlı olarak tasvir edilmediğini duymuştum...Aslında şemail olarak pek kafamı yormuyorum ama konu vesilesi ile belki bilgi alabilmeyi umut ediyorum...
#02.11.2005 23:01 0 0 0
  • paylaşımınız için ALLAH razı olsun,lakin burada omasoztuk'ün de değindiği gibi tanrı kelimesi ALLAH ın isimleri ile uyuşmuyor bunun yerine ALLAH ve 99 isminden Esma Ül Hüsnadan bir isim kullanılabil se idi daha iyi olurdu
#03.11.2005 18:37 0 0 0
  • arkadaşlar bana göre kavram karmaşası yaşamanın bir anlamı yok...anlatılmak işstenen yanlış anlaşılmaya mahal vermiyorsa yeterlidir...

    ben milkboy kardeşimizin yazısını beğendim....

    belki tashihi daha güzel yapabilrdi...

    ama bu da artık islam odasının ciddi konuların tartışıldığı bir mekan haline gelip kalitesi en üst seviyeye çıkarsda olacak bişey
#04.11.2005 17:26 0 0 0
  • Allah senden razı olsun
#04.11.2005 23:13 0 0 0
  • Allah Razi Olsun!!Selam ve dua ile.

#11.12.2022 13:46 0 0 0
  • Allah razı olsun kardeş.
#01.01.2023 19:35 0 0 0