Bugün sıradan bir kasım. Her şey hala aynı. Ya da bir şeyler değişiyor ben mi bilemiyorum. Bir boşluk var ve ben kayboluyorum. Sadece acımasız zamanın merhem olmayan yaralarıma gülüp hızla geçmesini bekliyorum. Ne istediğimi ararken istediklerimi de vermemesi sabrımı tüketiyor. Hergün biraz daha eskiyorum. Eskiyor umutlarım, yıpranıyor sevdalarım.
Yok olup gitmek var mı biryerler de ya da ciğerimi yakmadan nefes alabileceğim hayat. İkiside yok biliyorum. Bir girdabın içinde batıp çıkıyorum. Gitmekle kalmak arasında .
Daha ne kadar sürer bu savaş? İçimde onlarca cephede çarpışan askerlerde pes etmek üzere. Bunca mücadeleden sonra teslim bayrağını çekmek beni zaten öldürür.
Umutsuzca ve yarını olmayan sevdaların ardından koşmak ve sahneyi en ön sıradan izlemek. Ama bir gölge gibi varlığını kimselere sezdirmemek de koymaz mı insana?
Bütün cümlelerin sonu hep üç nokta. Bitmemişlikler ve yaşanmamışlıklarla dolugeçip gidilen yolların ardında kalan kapılar açık. Ama dönmeye kimsenin cesareti yok. Bazen güçlü bir o kadarda sessiz çığlıklarla çağrıldığını duyarsın, duyarsında sebebini soramazsın. Bilirsin çünkü cevaplar sana yetmeyecek.
Ve birileri zaman menfumunu olanca hızıyla geçirmenin telaşında. Gayesini mi soruyosunuz. Hata ediyorsunuz o halde. İşte ozaman hayatın tılsımı bozulur. Büyü mahvolur. Sadece size sunduklarıyla yetinmelisiniz. Olmuyor mu? Sessizce gitmelisiniz o boş dünyalardan.. kalbinizde açılan yaralara aldırmadan.. başka başka diyarlarda merhabaların mutluluğunu ardında bıraktığın elvedalar eritse bile..
sadece acımasız zamanın merhem olmayan yaralarıma gülüp hızla geçmesini bekliyorum.
Bütün cümlelerin sonu hep üç nokta. Bitmemişlikler ve yaşanmamışlıklarla dolu
Kalp yaralı... Kim bilir bu kaçıncı darbe ama herdefasında ilkmiş gibi toy, acıya savunmasız. Sonunu bile bile, hayır bu defa böyle olmayacak...diyerek. yine hüsran. Her yıkımda bıraktığım enkazlar ve yıkımla terk ettiklerim. Anılarım, acılarım, gülüşlerim..
Terk etmeler, edilişler geçmişte yaşananları silmek gibi. Keşke hiç yaşanmamış gibi sıfırlanabilse.
Ardından toparlanış, kabuk bağlayan yaradan arta kalan, sevgiden sıyrılıp gelmiş nefret. Acıyla başa çıkamadığın, boğazından geçen her lokmanın zehir gibi içine akmasına neden olanı, hala tutkuyla sevmek, severken acı çekmek. Nefret ediyorum deyipte acıdan soyutlanmaya çalışmak ama her defasında daha derine batmak. Sonra kendinle savaşı bırakıp sessizce kabullenmek. Dahası açılan kapılara yüz çevirmek. Sebep kapanan o bir kapı için. Acıyı yudum yudum içmek. mutluluğa küsmek. Yaşanmış ya da yaşanacak tüm güzellikleri o na veda ederken O nda bırakmış olmak.
Peki neydi bu fırtına. Neyin mücadelesiydi. Kİm kazandı. Galiba kazanan yine acı ve ayrılık. Haklı sen yada ben kabeden biz olduktan sonra. bu ne ilk ne de son. Başlamadan biten öykü. bir varmış bir yokmuş misali.[/