Namaz'ı Neden Bu Beş Vakitte Kılıyoruz?

Son güncelleme: 21.05.2007 09:40
  • Ey birader! Benden, namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsisini soruyorsun. Pek çok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz.Evet herbir namazın vakti, mühim bir inkılab başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsanat-ı külliye-i İlahiyenin birer ma'kesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelal'e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve ta'zim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnüne karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir....

    Dördüncü Nükte: Nasılki haftalık bir saatin saniye ve dakika ve saat ve günlerini sayan milleri birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmünü alırlar. Öyle de; Cenab-ı Hakk'ın bir saat-ı kübrası olan şu âlem-i dünyanın saniyesi hükmünde olan gece ve gündüz deveranı ve dakikaları sayan seneler ve saatleri sayan tabakat-ı ömr-ü insan ve günleri sayan edvar-ı ömr-ü âlem birbirine bakarlar, birbirinin misalidirler ve birbirinin hükmündedirler ve birbirini hatırlatırlar. Meselâ:

    Fecir zamanı, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı madere düştüğü âvânına, hem semavat ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuunat-ı İlahiyeyi ihtar eder.Zuhr zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemaline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-ı insan devrine benzer ve işaret eder ve onlardaki tecelliyat-ı rahmeti ve füyuzat-ı nimeti hatırlatır.

    Asr zamanı ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem âhirzaman Peygamberinin (Aleyhissalâtü Vesselâm) asr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuunat-ı İlahiyeyi ve in'amat-ı Rahmaniyeyi ihtar eder.Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin âhirinde pekçok mahlukatın gurubunu, hem insanın vefatını, hem dünyanın kıyamet ibtidasındaki harabiyetini ihtar ile, tecelliyat-ı celaliyeyi ifham ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır, ikaz eder.

    İşâ' vakti ise, âlem-i zulümat, nehar âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bâkiye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile Kahhar-ı Zülcelal'in celalli tasarrufatını ilân eder.

    Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i Berzahı ifham ile, ruh-u beşer rahmet-i Rahman'a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve Berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkılabat içinde Cenab-ı Mün'im-i Hakikî'nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ü senaya müstehak olduğunu ilân eder.

    İkinci sabah ise, sabah-ı haşri ihtar eder. Evet şu gecenin sabahı ve şu kışın baharı, ne kadar makul ve lâzım ve kat'î ise, haşrin sabahı da, Berzahın baharı da o kat'iyyettedir.Demek bu beş vaktin herbiri, bir mühim inkılab başında olduğu ve büyük inkılabları ihtar ettiği gibi; kudret-i Samedaniyenin tasarrufat-ı azîme-i yevmiyesinin işaretiyle; hem senevî, hem asrî, hem dehrî, kudretin mu'cizatını ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır. Demek asıl vazife-i fıtrat ve esas-ı ubudiyet ve kat'î borç olan farz namaz, şu vakitlerde lâyıktır ve ensebdir.

    Beşinci Nükte: İnsan fıtraten gayet zaîftir. Halbuki her şey ona ilişir, onu müteessir ve müteellim eder. Hem gayet âcizdir. Halbuki belaları ve düşmanları pek çoktur. Hem gayet fakirdir. Halbuki ihtiyacatı pek ziyadedir. Hem tenbel ve iktidarsızdır. Halbuki hayatın tekâlifi gayet ağırdır. Hem insaniyet onu kâinatla alâkadar etmiştir. Halbuki sevdiği, ünsiyet ettiği şeylerin zeval ve firakı, mütemadiyen onu incitiyor. Hem akıl ona yüksek maksadlar ve bâki meyveler gösteriyor. Halbuki eli kısa, ömrü kısa, iktidarı kısa, sabrı kısadır.

    İşte bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelal'in, bir Rahîm-i Zülcemal'in dergâhına niyaz ile namaz ile müracaat edip arzuhal etmek, tevfik ve meded istemek ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduğu bedaheten anlaşılır.

    Ve Zuhr zamanında ki, o zaman, gündüzün kemali ve zevale meyli ve yevmî işlerin âvân-ı tekemmülü ve meşâgılin tazyikından muvakkat bir istirahat zamanı ve fâni dünyanın bekasız ve ağır işlerin verdiği gaflet ve sersemlikten ruhun teneffüse ihtiyaç vakti ve in'amat-ı İlahiyenin tezahür ettiği bir andır. Ruh-u beşer, o tazyikten kurtulup, o gafletten sıyrılıp, o manasız ve bekasız şeylerden çıkıp Kayyum-u Bâki olan Mün'im-i Hakikî'nin dergâhına gidip el bağlayarak, yekûn nimetlerine şükür ve hamd edip ve istiane etmek ve celal ve azametine karşı rükû ile aczini izhar etmek ve kemal-i bîzevaline ve cemal-i bîmisaline karşı secde edip hayret ve muhabbet ve mahviyetini ilân etmek demek olan zuhr namazını kılmak; ne kadar güzel, ne kadar hoş, ne kadar lâzım ve münasib olduğunu anlamayan insan, insan değil...

    Asr vaktinde ki o vakit, hem güz mevsim-i hazînanesini ve ihtiyarlık halet-i mahzunanesini ve âhirzaman mevsim-i elîmanesini andırır ve hatırlattırır. Hem yevmî işlerin neticelenmesi zamanı, hem o günde mazhar olduğu sıhhat ve selâmet ve hayırlı hizmet gibi niam-ı İlahiyenin bir yekûn-ü azîm teşkil ettiği zamanı, hem o koca Güneşin ufûle meyletmesi işaretiyle; insan bir misafir memur ve her şey geçici, bîkarar olduğunu ilân etmek zamanıdır. Şimdi ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan müteellim olan ruh-u insan, kalkıp abdest alıp şu asr vaktinde ikindi namazını kılmak için Kadîm-i Bâki ve Kayyum-u Sermedî'nin dergâh-ı Samedaniyesine arz-ı münacat ederek, zevalsiz ve nihayetsiz rahmetinin iltifatına iltica edip, hesabsız nimetlerine karşı şükür ve hamd ederek, izzet-i rububiyetine karşı zelilane rükûa gidip, sermediyet-i uluhiyetine karşı mahviyetkârane secde ederek, hakikî bir teselli-i kalb, bir rahat-ı ruh bulup huzur-u kibriyasında kemerbeste-i ubudiyet olmak demek olan asr namazını kılmak, ne kadar ulvî bir vazife, ne kadar münasib bir hizmet, ne kadar yerinde bir borc-u fıtrat eda etmek, belki gayet hoş bir saadet elde etmek olduğunu; insan olan anlar.

    Mağrib vaktinde ki o zaman, hem kışın başlamasından yaz ve güz âleminin nazenin ve güzel mahlukatının veda-i hazînanesi içinde gurub etmesinin zamanını andırır. Hem insanın vefatıyla bütün sevdiklerinden bir firak-ı elîmane içinde ayrılıp kabre girmek zamanını hatırlatır. Hem dünyanın zelzele-i sekerat içinde vefatıyla, bütün sekenesi başka âlemlere göçmesi ve bu dâr-ı imtihan lâmbasının söndürülmesi zamanını andırır, hatırlatır ve zevalde gurub eden mahbublara perestiş edenleri şiddetle ikaz eder bir zamandır. İşte akşam namazı için böyle bir vakitte, fıtraten bir Cemal-i Bâki'ye âyine-i müştak olan ruh-u beşer, şu azîm işleri yapan ve bu cesîm âlemleri çeviren, tebdil eden Kadîm-i Lemyezel ve Bâki-i Layezal'in arş-ı azametine yüzünü çevirip bu fânilerin üstünde "Allahü Ekber" deyip onlardan ellerini çekip hizmet-i Mevlâ için el bağlayıp Daim-i Bâki'nin huzurunda kıyam edip "Elhamdülillah" demekle; kusursuz kemaline, misilsiz cemaline, nihayetsiz rahmetine karşı hamd ü sena edip İYYAKE NA'BUDU VE İYYAKE NESTAİN demekle, muinsiz rububiyetine, şeriksiz uluhiyetine, vezirsiz saltanatına karşı arz-ı ubudiyet ve istiane etmek, hem nihayetsiz kibriyasına, hadsiz kudretine ve acizsiz izzetine karşı rükûa gidip bütün kâinatla beraber za'f ve aczini, fakr ve zilletini izhar etmekle, SUBHANE RABBİYEL AZİM deyip Rabb-ı Azîm'ini tesbih edip; hem zevalsiz cemal-i zâtına, tegayyürsüz sıfât-ı kudsiyesine, tebeddülsüz kemal-i sermediyetine karşı secde edip hayret ve mahviyet içinde terk-i masiva ile muhabbet ve ubudiyetini ilân edip, hem bütün fânilere bedel bir Cemil-i Bâki, bir Rahîm-i Sermedî bulup, SUBHANE RABBİYEL A'LA demekle zevalden münezzeh, kusurdan müberra Rabb-i A'lâsını takdis etmek; sonra teşehhüd edip, oturup bütün mahlukatın tahiyyat-ı mübarekelerini ve salavat-ı tayyibelerini kendi hesabına o Cemil-i Lemyezel ve Celil-i Lâyezal'e hediye edip ve Resul-i Ekrem'ine selâm etmekle biatını tecdid ve evamirine itaatını izhar edip ve imanını tecdid ile tenvir etmek için şu kasr-ı kâinatın intizam-ı hakîmanesini müşahede edip Sâni'-i Zülcelal'in vahdaniyetine şehadet etmek; hem saltanat-ı rububiyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyatı ve kitab-ı kâinatın tercüman-ı âyâtı olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm'ın risaletine şehadet etmek demek olan mağrib namazını kılmak ne kadar latif, nazif bir vazife, ne kadar aziz, leziz bir hizmet, ne kadar hoş ve güzel bir ubudiyet, ne kadar ciddî bir hakikat ve bu fâni misafirhanede bâkiyane bir sohbet ve daimane bir saadet olduğunu anlamayan adam, nasıl adam olabilir!

    İşâ' vaktinde ki o vakit, gündüzün ufukta kalan bâkiye-i âsârı dahi kaybolup, gece âlemi kâinatı kaplar. MUKALLİBUL LEYLİ VENNEHAR olan Kadîr-i Zülcelal'in o beyaz sahifeyi bu siyah sahifeye çevirmesindeki tasarrufat-ı Rabbaniyesiyle yazın müzeyyen yeşil sahifesini, kışın bârid beyaz sahifesine çevirmesindeki MUSAHHİRUŞŞEMSİ VEL KAMER olan Hakîm-i Zülkemal'in icraat-ı İlahiyesini hatırlatır. Hem mürur-u zamanla ehl-i kuburun bâkiye-i âsârı dahi şu dünyadan kesilmesiyle bütün bütün başka âleme geçmesindeki Hâlık-ı Mevt ve Hayat'ın şuunat-ı İlahiyesini andırır. Hem dar ve fâni ve hakir dünyanın tamamen harab olup, azîm sekeratıyla vefat edip, geniş ve bâki ve azametli âlem-i âhiretin inkişafında Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın tasarrufat-ı celaliyesini ve tecelliyat-ı cemaliyesini andırır, hatırlattırır bir zamandır. Hem şu kâinatın Mâlik ve Mutasarrıf-ı Hakikîsi, Mabud ve Mahbub-u Hakikîsi o zât olabilir ki; gece gündüzü, kış ve yazı, dünya ve âhireti, bir kitabın sahifeleri gibi sühuletle çevirir, yazar bozar, değiştirir. Bütün bunlara hükmeder bir Kadîr-i Mutlak olduğunu isbat eden bir vaziyettir. İşte nihayetsiz âciz, zaîf, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbal zulümatına dalmakta, hem nihayetsiz hâdisat içinde çalkanmakta olan ruh-u beşer, yatsı namazını kılmak için şu manadaki işâ'da İbrahimvari LA UHİBBUL AFİLİN deyip Mabud-u Lemyezel, Mahbub-u Layezal'in dergâhına namaz ile iltica edip ve şu fâni âlemde ve fâni ömürde ve karanlık dünyada ve karanlık istikbalde, bir Bâki-i Sermedî ile münacat edip bir parçacık bir sohbet-i bâkiye, birkaç dakikacık bir ömr-ü bâki içinde dünyasına nur serpecek, istikbalini ışıklandıracak, mevcudatın ve ahbabının firak ve zevalinden neş'et eden yaralarına merhem sürecek olan Rahman-ı Rahîm'in iltifat-ı rahmetini ve nur-u hidayetini görüp istemek; hem muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayı, o dahi unutup, dertlerini kalbin ağlamasıyla dergâh-ı rahmette döküp; hem ne olur ne olmaz, ölüme benzeyen uykuya girmeden evvel, son vazife-i ubudiyetini yapıp, yevmiye defter-i amelini hüsn-ü hâtime ile bağlamak için salâte kıyam etmek, yani bütün fâni sevdiklerine bedel bir Mabud ve Mahbub-u Bâki'nin ve bütün dilencilik ettiği âcizlere bedel bir Kadîr-i Kerim'in ve bütün titrediği muzırların şerrinden kurtulmak için bir Hafîz-i Rahîm'in huzuruna çıkmak.. hem Fatiha ile başlamak, yani bir şeye yaramayan ve yerinde olmayan nâkıs, fakir mahlukları medih ve minnettarlığa bedel, bir Kâmil-i Mutlak ve Ganiyy-i Mutlak ve Rahîm-i Kerim olan Rabb-ül Âlemîn'i medh ü sena etmek; hem İYYAKE NA'BUDU hitabına terakki etmek, yani küçüklüğü, hiçliği, kimsesizliği ile beraber, ezel ve ebed sultanı olan Mâlik-i Yevmiddin'e intisabıyla şu kâinatta nazdar bir misafir ve ehemmiyetli bir vazifedar makamına girip, İYYAKE NA'BUDU VE İYYAKE NESTAİN demekle bütün mahlukat namına kâinatın cemaat-ı kübrası ve cem'iyet-i uzmasındaki ibâdât ve istianatı ona takdim etmek; hem İHDİNASSIRATAL MUSTAKİM demekle, istikbal karanlığı içinde saadet-i ebediyeye giden, nuranî yolu olan sırat-ı müstakime hidayeti istemek; hem şimdi yatmış nebatat, hayvanat gibi gizlenmiş Güneşler, hüşyar yıldızlar, birer nefer misillü emrine müsahhar ve bu misafirhane-i âlemde birer lâmbası ve hizmetkârı olan Zât-ı Zülcelal'in kibriyasını düşünüp "Allahü Ekber" deyip rükûa varmak; hem bütün mahlukatın secde-i kübrasını düşünüp, yani şu gecede yatmış mahlukat gibi her senede, her asırdaki enva'-ı mevcudat, hattâ Arz, hattâ Dünya, birer muntazam ordu, belki birer mutî nefer gibi vazife-i ubudiyet-i dünyeviyesinden emr-i kun-feyekun ile terhis edildiği zaman, yani âlem-i gayba gönderildiği vakit, nihayet intizam ile zevalde gurub seccadesinde "Allahü Ekber" deyip secde ettikleri; hem emr-i kun-feyekun'den gelen bir sayha-i ihya ve ikaz ile yine baharda kısmen aynen, kısmen mislen haşrolup, kıyam edip, kemerbeste-i hizmet-i Mevlâ oldukları gibi, şu insancık onlara iktidaen o Rahman-ı Zülkemal'in, o Rahîm-i Zülcemal'in bâr-gâh-ı huzurunda hayret-âlûd bir muhabbet, beka-âlûd bir mahviyet, izzet-âlûd bir tezellül içinde "Allahü Ekber" deyip sücuda gitmek, yani bir nevi mi'raca çıkmak demek olan işa namazını kılmak, ne kadar hoş, ne kadar güzel, ne kadar şirin, ne kadar yüksek, ne kadar aziz ve leziz, ne kadar makul ve münasib bir vazife, bir hizmet, bir ubudiyet, bir ciddî hakikat olduğunu elbette anladın.

    Demek şu beş vakit, herbiri birer inkılab-ı azîmin işaratı ve icraat-ı cesîme-i Rabbaniyenin emaratı ve in'amat-ı külliye-i İlahiyenin alâmatı olduklarından; borç ve zimmet olan farz namazın o zamanlara tahsisi, nihayet hikmettir...
#22.12.2005 19:50 0 0 0
  • Mabud-u Lemyezel

    güzel bilgilerin için çok teşekkür ederim kardeşim ellerine kollarına sağlık Allah (c.c) senden razı olsun
#22.12.2005 23:05 0 0 0
  • Paylaşımın için çok teşekkür ederiz.. Allah razı olsun.. Ama geyik muhabbeti bölümünde eften püften bir konuya 1000 kişi cevap yazarken böyle önemli bir mevzuda hiç kimsenin yorum yada cevap yazmaması enteresan..
#23.12.2005 08:25 0 0 0
  • Orjinal Yazarı: nurcan

    Paylaşımın için çok teşekkür ederiz.. Allah razı olsun.. Ama geyik muhabbeti bölümünde eften püften bir konuya 1000 kişi cevap yazarken böyle önemli bir mevzuda hiç kimsenin yorum yada cevap yazmaması enteresan..

    Haklısın arkadaşım ama ne yaparsın. Biz burda söyleyeceğimizi söyleyelim de isteyen alır isteyen almaz.
#23.12.2005 09:28 0 0 0
  • Namaz vakitlerinin esrarı
    Sabah yepyeni
    bir başlangıçtır
    Biz, sabah vaktine aydınlığın doğmasıyla birlikte yeni ve aydın bir güne kavuşma neşesi içinde girer, biz de böyle bir gün gibi doğmuştuk deriz. Zira bu yeni gün, hem bizim anne karnına düştüğümüz günden, hem de kâinatın yaratılmasında geçen altı günün ilk gününden haber verir. Belli bir şeritten büyük saate doğru tırmanır, yani başımıza doğan bir günün fecrinden, anne karnına düşmemiz ânına, ondan da kâinatın yaratıldığı ilk güne intikal eder, Allahın (celle celâluhu), nimetleriyle eteklerimizi doldurması adına bu günleri yaratmasını hatırlarız. Sonra da Ondan onca uzaklığımıza rağmen, kurbiyetiyle bize yakın olmasını tazim, tekbir ve tesbih için huzura geliriz. İşte bu mânâ içinde eda edilen sabah namazı ne denli yerinde bir ibadettir.

    Öğle vakti
    İşlerin yoğunluğunda Onun ferahlığına sığınırız. Öğle vakti, günlük işlerin kemale erdiği ve Allahın nimetlerinin doruğa ulaştığı ânı hatırlatır. İnsan, o vakitte günlük işlerin sıkıntısından âdeta boğulacak hale gelir. Bu anda o, bir taraftan bütün bu sıkıntıları atıp kurtulmak, diğer taraftan da günün o saatine kadar Rabbin başından aşağıya yağdırdığı nimetlere karşı şükürde bulunmak maksadıyla mescide koşar ve dünya işlerinden muvakkaten sıyrılarak bir nefes alma fırsatı bulur. Bütün bunlar, ruh için öyle bir teneffüstür ki, insan gerçekten ruhunu dinlese ve kalbinin atışlarına kulak kesilse, âdeta onda dersten bunalan talebenin teneffüse kavuşma heyecan ve helecanını duyacaktır. Yine Efendimizin: Şiddet-i hararet cehennemin bir kabarmasıdır.. (Buhari, Mevâkit, 9, 10; Ezan 18; Bedül-Halk 10; Müslim, Mesâcid 184; Ebu Davud, Salât 4; Tirmizi, Salât 119) buyurduğu öğlenin şiddetli hararetinin başları okşadığı zaman mescide koşma, Allaha teslim olup hiçbir gölgenin bulunmayacağı günde Onun isim ve sıfatlarının gölgesi altına sığınma, Resul-i Ekremin Livâül-hamd sancağı altına girme ferahlığı taşır.

    İkindi vakti
    İhtiyarlığı hatırlatır. İkindi vakti, güneşin artık gurûba meyl zamanıdır. Dolayısıyla bu vakit insanlığın ihtiyarladığı ânı ve son peygamber Fahr-i Kâinatın tulûuyla birlikte gurûbunu da hatırlatır. Biz, ikindiyi eda ederken, her şeyin gurûba doğru yüz tuttuğunu ve birkaç saat sonra yeryüzünde her şeyin silinip, kaybolacağını ve ayaklarımızdaki sızı, belimizdeki ağrı, başımızdaki beyaz tüylerle kendi nefsimizin de fâni olduğunu ve zevale doğru yaklaştığını anlarız. İşte tam ümitsizliğe düşeceğimiz böyle bir vakitte ezan sesi kulaklarımıza gelir ve bu fâni hayatı bâkileştirme yolunu bulduk diye sevinir, bu neşe ile namaza koşarız.

    Akşam vakti
    Bir gün sona ermektedir; artık ölüm kapımızdadır. Akşam vakti güneşin batma ânıdır; gün biter, güneş batar ve biz ayrı bir zaman dilimine gireriz. Bu hal, yirmi dört saatlik bir günün ölümüyle birlikte bizim ölümümüzden de haber verir; gün gelip ölecek, bir kefen içine sarılıp el, ayak ve çenemiz bağlanarak kabre konacağız. Başımıza bir çift taş dikilip kabrimiz belirlenecek, eş-dost bırakıp gidecek ve orada yalnız kalacağız... Güneşin batmasıyla birlikte, sâniyenin hareketi saatin hareketini haber verdiği gibi, doğan her şeyin batışını, bütün sistemlerin batışını hatırlar, Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde.. (Tekvir, 81/1-3) hakikatine şahit oluruz. Bu dehşet ve hayret içinde dâğidâr olan kalbimize teselli vermek ve ruhumuzu inşiraha kavuşturmak için akşam namazına koşarız. Akşam vakti, bir gurûb başında ya ağlamak veya öbür âlemdeki durumumuzu mamur kılma heyecanını yaşamanın ifadesidir. Her şeyin birbirine elveda deyip ayrılık türkülerini çağırdığı ve bin bir vâveyla ile inkisarını dile getirmek istediği böyle bir hengâmede duyulan ezan sesleri bize gurûbun içinde yeni bir fecrin haberini verir; ölümümüzle birlikte yeni bir diriliş ve varoluşu bütün kuvvetiyle ruhumuzda yaşarız. Hz. İbrahimin: .. batanları sevmem (Enam, 6/78) dediği gibi, batıp gidenlerden, benimle hemdem olup sabah-akşam benimle beraber bulunmayanlardan razı olamam deyip bâki ve lemyezel olan, batanlar karşısında batmayan Allaha yönelme manası taşır.

    Yatsı vakti
    Gün gibi ömür de artık bitmiştir. Yatsı vakti, akşam şafağının bütün bütün kararıp güneşe ait hiçbir emarenin kalmadığı zamandır. Bu zamanda, arkada bırakılan bir günün mevcudiyeti hakkında, bize fikir verecek hiçbir şey yoktur. Zira, gün gittikten sonra, akşam vakti izini ışıklık veya kırmızılık halinde şafağa bırakmış, beni bir parça daha hatırla demişti.. O kızıllık da gidince, her şey gitmiş ve bitmiş olmaktadır. Yatsı vakti, her şeyin bitişiyle birlikte insan ömrünün de bitip kaybolmasını hatırlatır. Demek insan, aradan seneler geçtikçe hiç yaşamamış gibi olur. İşte yatsı vakti, insana her şeyin bitip tükendiği ve kendisinin kabirde her türlü ışık ve ziyadan mahrum kalacağı bir ânı hatırlatır.

    Nacizane kabul buyurun..
#23.12.2005 11:47 0 0 0
  • paylaşım için teşekkürler kardeş
#28.12.2005 19:00 0 0 0
  • eyvallah kardeşim Allah razı olsun...
#06.01.2006 09:39 0 0 0
NaZ NaZ foto
  • ellerine saglik, ALLAH razi olsun
#03.02.2006 23:37 0 0 0
  • allah razı olsun
#14.02.2006 12:10 0 0 0
  • allah (c.c) razı olsun emeklerinize sağlık
#15.02.2006 15:25 0 0 0
  • Allah (c.c) razı olsun emeğinize sağlık arkadaşlar.namaz müminin direğidir,kalbin feraha açılan kapısıdır.evet bu konulara biraz daha duyarlı olmak gerekiyor bencede.selam ve dua ile
#24.02.2006 12:31 0 0 0
  • Emek Ve Zahmetlerin İÇin Çok Teşekkür Ederim. Ayrıca İnanc ve İbadete Karşı Göstermiş Olduğun İncelik ve Paylaşımın İÇin Minnetarız Güzel Arkadaşım....
#24.02.2006 15:09 0 0 0
  • bilmediğimiz çok şeyler var....
#25.02.2006 00:27 0 0 0
  • Beş vakit namazını düzenli kılsa bile pek çok mümin, gece uykusundan uyanamama veya sabah havanın soğuk olması gibi bahanelerle sabah namazını kazaya bırakıyor.

    Kur'an'ı Kerim'de en çok emredilen (70 kez) ibadet olan namaz, imandan sonra gelen en önemli ameldir. Miraç Gecesi Cenab-ı Hak tarafından Peygamber Efendimiz'e perdesiz ve doğrudan emredilen namaz, Rabb'imizin bize ihsan ettiği sonsuz nimetlere karşı en güzel şükür ve mü'minlerin ilk hesaba çekileceği meseledir. Bu kadar değerli ve önemli olduğu halde kıymeti bilinmediği için çeşitli bahanelerle terk edilen namazların içinde, Peygamberimiz'in "Dünya ve içindekilerden hayırlıdır." dediği sabah namazı ise en çok kazaya kalan namazdır. Beş vakit namazını düzenli kılsa bile pek çok mümin, gece uykusundan uyanamama veya sabahın erken saatlerinde havanın soğuk olması gibi çeşitli bahanelerle sabah namazlarını kazaya bırakabiliyor. Oysa sabah namazı günün ilk imtihanı, ilk ibadetidir. Sabah namazını kılarak güne Allah'ın garantisinde başlayan bir mümin, ertesi güne kadar karşılaşacağı mücadele ve tehlikelerde büyük bir güven ve güç sahibi olur. Hiç namaz kılmayanların kendilerine göre bahaneleri olduğu gibi, namaz kıldığı halde sabah namazlarını arada bir kaçıranlar da çeşitli bahaneler bulurlar. İlahiyatçı yazar Cemil Tokpınar "Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?" adlı kitabında, bütün bu bahanelere çözümler sunuyor ve namaza kalkabilmenin yöntemlerini anlatıyor. Tokpınar, bütün namazları vaktinde kılma esasına dayanan bu hal çarelerini tavsiye ederken, her durumda namazın nasıl kılınabileceğini kendi tecrübelerinden de örnekler vererek ortaya koyuyor.
    Uyanır uyanmaz kalkın


    Sünneti bile dünyadan hayırlı olan sabah namazını mutlaka güneş doğmadan önce kılmak gerekir. Sabah namazının vakti imsak vaktinde başlar, güneş doğunca biter. Güneş doğduktan sonra sabah namazının ancak kazası kılınır. Bazı kimseler "Güneş doğduktan sonra kılarsak borcumuzu öderiz; ama sevabı olmaz" diye düşünüyorlar; ama bunun gerçekle ilgisi yoktur. Bazen her türlü tedbiri aldığınız halde, gözünüzü açtığınızda ortalığın aydınlandığını görür ve güneşin doğduğunu düşünürsünüz. Bu tür durumlarda karar vermeden önce hemen kalkıp saate ve takvime bakın. Belki birkaç dakika vardır ve bu arada tuvalet ihtiyacınızı gidermeden, abdestin sadece farzlarını yapıp namaz için vakit kazanabilirsiniz.
    Soğuk ve serin sabahlarda uyandığınız halde yataktan kalkmak, uyku mahmurluğunu bırakıp sıcacık yatağı terk ederek suyla abdest alıp namaza koşmak kolay gelmez; ama dünyada üç kuruş kazanma yolunda sıcak soğuk, zor kolay demeyip çalışan bir insanın, küçük zahmetlere katlanmak istemeyip sonsuz mutluluk yurdu olan cenneti kaybetmesi kadar kötü bir şey olabilir mi? Bu düşünceye rağmen motive olup kalkmak zor geliyorsa, elektrikli bir soba kullanmak gibi namaz kıldığınız ortamı ısıtacak formüller bulabilirsiniz; ancak farklı şartlarda bu kolaylığı yapamadığınız zaman hiçbir olumsuzluğa aldırmadan zor şartlarda daha çok sevap alacağınızı düşünerek coşkuyla Allah'ın huzuruna çıkın.
    Nefsinizi namazı kaçırmaya alıştırmayın


    Yazın yatsı namazı geç, sabah namazı da çok erken saatlerde kılındığı için, yorucu işlerde çalışanlar yatsıyı bekleyince sabah namazına kalkamadıklarını söylerler. En kısa günde bile yatsı ile sabah namazı arasında altı saat vardır ve bu süre uyanmak için yeterlidir.

    Teheccüd namazı kıldıktan sonra uyuyunca sabah namazını kaçırıyorsanız, ya uyumayın ya da teheccüde kalkıp uykunuzu bölmeyin. Çünkü sünnet olan bir namazı kılmak için farz namazın kaçırılması kabul edilemez.

    Bazen, sabah namazı vaktinde uyandığınız halde "birkaç dakika daha yatakta kalayım, nasıl olsa vakit var" derken uyuyakalır ve gözünüzü açtığınızda vaktin çoktan geçtiğini fark edersiniz. Bu durumu bir kez yaşadıktan sonra çok büyük ızdırap duymalı ve ders alıp, bir daha nefsinize kesinlikle açık kapı bırakmadan yatağınızdan ok gibi fırlamanız gerekiyor. Yoksa bu durumlar tekrarlandıkça sabah namazı konusunda duyarlılığınızı kaybedebilirsiniz.

    Rabb'imizin emrettiği en büyük ve en vazgeçilmez namaz ibadetini hakkıyla ve eksiksiz yerine getirebilmek için ilk şart namazın önemini çok iyi kavramaktır. Maddi hayatımızın devamını yemek içmek ve nefes almakla sağlıyorsak, manevi hayatımızın canlılığının devamı da başta namaz olmak üzere tüm ibadetlerimizi hakkıyla yerine getirmemize bağlı. Namaz konusunda nefsimizi konuşturmak yerine Allah'ın kitabına, O'nun yüce Rasulü'ne ve bu iki kaynaktan beslenen İslam alimlerine yönelmek gerekiyor. Onların namazı nasıl gördükleri, nasıl bir önem ve değer verdikleri, nasıl anlatıp kıldıklarını bilmek namaz konusunda duyarlılığımızı artıracaktır. Namazı hayatının en vazgeçilmez bir parçası yapmak isteyen Müslüman'ın ilk kazanması gereken sağlam ve güçlü bir imandır.
    Sabah namazını kılmamak için bahanelere kulak asmayın


    Sabah namazına kalkmamak için en çok kullanılan bahane yorgunluk ve uykusuzluktur. Gerçekten yoğun ve zaruri işleriniz sizi çok yıpratmış ve uykusuz bırakmışsa, eğer zamanınız yok ve ertesi gün dinlenmeniz gerekiyorsa namazınızı kısa tutabilir; uzun uzun sûre okumadan, dua ve tesbihleri uzatmadan, sadece namazın sünneti ve farzını kılarak ibadetinizi yapabilirsiniz.

    Çünkü Rabb'imizin istediği farz olan kısmıdır. En zorlu ve sıkıntılı zamanlarınızda vazgeçmek yerine zaruri kısmıyla yetinmeniz, belki birkaç dakika kaybettirir; ama cennetleri kazandırır.

    Bazen küçük çocuklar uykusuz bırakır ve gecenin bir yarısı uyuyup kalınca namaza kalkmak zor olur. Bu durumda namaza bahane ettiğiniz için çocuklarınızın elinizden alındığını düşünün. Onlar yokken daha çok mu ibadet edeceksiniz; yoksa bu sadece kendimizi kandırmak mı?

    Sabah namazını kılmamanın bir bahanesi de gusül yapma ihtiyacıdır. Genç, bekar, askerlik, yolculuk, misafirlik gibi özel durumları olan kimseler için bu önemli bir problemdir. Ama hiçbir zaman namaza engel değildir. Gusül için mutlaka sıcak suyla yıkanılması, her şeyin en güzel ve en mükemmel olması, köklü bir temizlik yapılması gerekmez. Eğer güneş doğmak üzereyse hemen farzlarla yetinerek bir an önce temizlenmeniz ve namaza koşmanız gerekir.
    Misafirlikte namaza nasıl kalkılmalı?


    Misafirliğe gittiğiniz zaman ev sahibiniz namaz kılsa da kılmasa da siz tedbirinizi alın ve akşamdan seccadenizi odanıza alıp saatinizi ayarlayın. Saat yoksa namaz kılan bir arkadaşınızı sizi telefonla uyandırması için tembihleyin. Eğer geç yatıyorsanız ve her şeye rağmen uyanamamaktan korkuyorsanız birkaç bardak su içerek biyolojik saatinizi kullanın.



    CEMİL TOKPINAR ABİMİZİN SABAH NAMAZINA NASIL KALKILIR ADLI KİTABINI OKUMANIZI KESİNLİKLE TAVSİYE EDİYORUM ARKADAŞLAR BU ARADA.
    ALLAHA EMANET OLUN.SELAM VE DUA İLE
#26.02.2006 10:08 0 0 0
  • Sunmuş olsuğun güzel ve faydalı bilgilerin için çok sağol
    Allah (c.c) razı olsun
#09.03.2006 23:13 0 0 0
  • paylaşım için sağol kardes
#10.03.2006 00:14 0 0 0
  • allah razı olsun
#21.05.2007 09:40 0 0 0