eteklerine sarılıp
başını dizlerine dayar
ve öylece tıpkı bir öksüz gibi içini çeke çeke
usul usul
kimselere görünmeden
her gece mütemadiyen
bıkmadan usanmadan yalvarır
ağlardı hatıralar
ipeksi tüylerinin arasında kaybolan ince parmaklarıyla
terkedilmekten korkan bir yavru kediyi okşar gibi
ellerinin sıcağıyla avunan bir can bulmak gibi
acıtan keskin bir özleyişle süzülüp imbikten
damla damla birikirdi kirpiklerinde
yaşanmamış yıllar
yüzünü saçlarında gizleyen meçhûlün
boynunu yakan nefesi kadar gerçekti yalnızlığı
ve bir o kadar da zalimdi
zaman içinde kayboluşlar
ne kadar uzundu günler
nasıl kısaydı mühlet
neden pahası biçilmezdi bedelsiz sevmelerin
ve neden küskündü
bir deniz gibi hırçındı nedâmet bu kadar
...
simsiyah bir pelerin gibi üstüne örtülen suskunluğun
seher vaktiydi yaklaşan
dönen devran misali
semâzen sükûnunda
sabırla erirdi mısralar
devrolan âlemle ulaşırdı sırrına inleyen ney'in
ah...
sanki nabzında
ısrarla dem tutan bir bendir var...