Küresel ısınma

Son güncelleme: 13.03.2010 22:20
  • Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir. Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır.

    Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20. yüzyılda 0.6 (± 0.2)°C artmıştır. İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir [1].

    Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.

    Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür.

    Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başat rolün atmosferde karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır. Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,

    * yeşil bitkilerin fotosentez olayında,
    * karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,

    atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır.

    Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır. Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar. Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler. Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır. Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğurulur, dış uzaya kaçar.

    Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır.

    Etkileri

    II. Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusu 2 kat, buna karşılık enerji kullanımı 4 kat artmıştır. 1958 yılında atmosferdeki 315 ppm/m3 karbondioksit oranı 2004'te 379 ppm/m3 olmuştur. ABD dünya nüfusunun %4'üne sahipken karbondioksit üretiminin %25'ini gerçekleştirmektedir.

    The Observer gazetesinin Şubat 2004'te yayımladığı Pentagon'a ait Küresel Isınma Raporu'na göre önümüzdeki 20 yıl içerisinde Avrupada birçok kıyı kenti sular altında kalacaktır. Guardian gazetesinde 2004 yılında yer alan küresel ısınma haritasına göre bundan en az etkilenen bölgeler Türkiye ve Ortadoğu ile kıyı kesimleri hariç Kuzey Afrika'dır.

    Dünya'nın ısınma tarihçesi

    Ölçümlere göre 1860-1900 yılları arasında, denizde ve karadaki küresel sıcaklık her ikisinde de 0,75°C yükseldi. 1979'dan beri kara sıcaklığı deniz sıcaklığının iki katı hızla yükseldi. Uydudan yapılan sıcaklık ölçümlerine göre alt troposferdeki sıcaklık 1979'dan beri 0.12 ile 0.22°C arasında yükselmiştir.

    NASA'nın hesaplamalarına göre, güvenilir ölçümlerin yapılabildiği 1800'lerden beri 2005 yılı, 1998'i geçerek, en sıcak yıl olmuştur. Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve BK İklim Araştırma Biriminin hesaplamalarına göre ise 2005, 1998 yılının ardından hala ikinci sıradadır.

    Nedenleri

    İklim sistemi içsel ve dışsal (insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb.) nedenlerden etkilenmektedir. Klimatologlar dünyanın bugünlerde ısındığı konusunda hemfikirdirler. Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk sera gazlarının son zamanlardaki sıcaklık artışının başlıca nedeni olduğunu belirtmektedir.

    Dünya'nın atmosferine karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) eklenmesi dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir. Atmosferdeki CO2 artışı dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır. Buzlar eridikçe, yerini kara veya açık sular almaktadır. Her ikisi de buzdan daha az yansıtıcıdır ve böylece daha fazla solar radyasyon emmektedirler. Bu da daha fazla ısıya, dolayısıyla erimeye yol açmaktadır.

    Dünya ısınıyor, hem de hızla. Peki bizler bu ısınmanın ne kadarından sorumluyuz?

    Küresel ısınma, endişelenmeyi gerektirmeyecek kadar uzak ya da belirsiz bir gelişme olarak görülebilir -bir hafta sonrasının hava durumunu dahi genellikle doğru tahmin edemeyen günümüz bilgisayar teknolojilerinin öngördüğü bir diğer gelişme... En azından, soğuk bir kış gününde birkaç derecelik ısınmanın o kadar da kötü olmadığını düşünebilir ve iklim değişikliğine ilişkin uyarıları, yaşam biçimlerimizi değiştirmek için geliştirilen çevreci korkutma taktikleri olarak algılayabilirsiniz. Ancak değişen Dünya konulu dosyamızın birinci bölümü " Jeo-Alarm "a göz atmanızda yarar var. Dünya'nın insanlığı tedirgin eden haberleri olduğunu göreceksiniz.

    Şu anda Alaska'dan And Dağları'nın karlı zirvelerine kadar her yer ısınıyor, hem de hızla. Sıcaklıklar geçtiğimiz yüzyıldan bu yana Dünya genelinde 0,6ºC arttı ancak en soğuk, en uzak noktalar çok daha fazla ısındı. Sonuçlar pek de iç açıcı değil. Buzullar eriyor, nehirler kuruyor, kıyılar erozyona uğruyor ve yakınlarda yaşayan toplulukları tehdit ediyor.
    " Eko-Alarm " başlıklı bölümde okuyacağınız gibi, flora ve fauna da ısınmadan etkileniyor. Değişiklikler büyük ölçüde gözden ırak gerçekleşiyor. Ancak akıldan ırak olmamalı çünkü bunlar gezegenin geri kalanı için geleceği gösteren işaretler.

    Bazı şüpheciler, "Hemen karar vermeyin" diyor. İklim kararsızlığıyla ünlüdür. Bin yıl önce Avrupa ılımandı ve İngiltere'de şaraplık üzümler yetişiyordu; 400 yıl öncesine gelindiğinde ise iklim değişmiş, hava serinlemiş ve Thames belirli aralıklarla donmaya başlamıştı. Şu andaki ısınma da doğanın kaprisi, geçici bir durum olamaz mı? Uzmanlar, "Bundan çok da emin olmayın" diyor. Kuşkusuz, izleyen sayfalarda okuyacağınız ısınma belirtilerinin bazıları iklimin doğal ritmiyle açıklanabilir. Ancak gezegen genelinde ateşi yükselten bir diğer etken daha var.

    Yüzlerce yıldır ormanları kesiyor; kömür, petrol ve benzin yakarak bitkilerle okyanusların soğurabileceğinden çok daha büyük bir hızla karbon dioksit ve ısıyı tutan diğer gazları atmosfere salıyoruz (bkz. "Döngüde Kaybolan Karbon", NG Türkiye, Şubat 2004). Atmosferdeki karbon dioksit düzeyi bugün, yüz binlerce yıl önce olduğundan çok daha yüksek. İklim uzmanlarından George Philander, "Bizler artık iklimi belirleyen süreç üzerinde etkili olabilen jeolojik unsurlarız" diyor.

    BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2001'de yayımladığı ve bir dönüm noktası oluşturan raporda, geçtiğimiz yüzyıldaki ısınmanın çok büyük ölçüde insan etkinliğinden kaynaklandığını açıkladı. Küresel sıcaklıklar, binlerce yıl öncesindeki dönemlerde olduğundan çok daha hızlı bir şekilde artıyor. Ve iklim modellemeleri, yanardağ ve güneş patlamaları gibi doğal iklim güçlerinin tüm bu ısınmayı açıklayamadığını gösteriyor.

    IPCC, yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 5,5ºC 'lik bir sıcaklık artışı öngörüyor. Ancak ısınma aşamalı olmayabilir. " Süre-Alarmı " bölümünde yer verilen geçmiş dönemlere ait iklim kayıtları, gezegenin karmaşık bir termostatı olduğunu akla getiriyor. Ve bazı uzmanlar günümüzdeki sıcaklık artışının yıkıcı bir iklimsel sendelemeyi hızlandırabileceği konusunda kaygılı.
    küresel ısınmanın etkilerini görmeye başladık, hatta bu pazara bile yansımaya başladı... ama halen dünya insanlarının ve ülkemiz insanlarının tam olarak nasıl bir gerçekle karşı karşıya olduğumuzu anlamadıkları görülüyor. eğer bu ısınmanın boyutları hızla devam ederse bunun sonucunda türettiğimiz gıdalar önce fahiş fiyatlara satılacak sonra bulunamayacak...

    Akşehir gölü kurudu, Konya ovası hızla çöl olma yolunda, bir çok balık nesli tükendi ve bir çoğuda tükenme sınırında. Türkiye bir su cenneti değil, elindeki suyu ise kullanmayı bilmiyor, Dsi'nin su politikası tam bir fiyasko ve gelecek 10 yıl içerisinde su alanlarımız kurumaya devam edecek... ormanlık alanlar talan ediliyor, kaçak inşaatlar ve orman yangınları tüm yeşil örtüyü yok ediyor. öyle bir politika ile yönetiliyoruz ki, kaçak inşaatlara önce göz yumuluyor ardından ya yıkılıyorlar ya da üstü örtülüyor. bir ülke düşünün ve o ülkeyi yönetiminde olanların bizzat kendileri iskansız ve kaçak yapılaşma yapıyorlar. devleti yönetenler bile bu talana ortak oluyor.

    Türkiye Amerika ve Avusturalya ile birlikte dünyanın küresel ısınma tehlikesine karşı birlikte yapılabilecekleri tartışmasında üstüne düşeni görmezden geliyor, nükleer santraller kurmaya devam ediyor ve kirletme yarışında ilk 20'ye giriyor... oysa bir çok ülke nükleer santrallerin yerine altarnatifler üretme çabasında ve rüzgar enerjisinden yararlanıyorlar... ama bu maliyeti ucuz ve doğayla dost enerji üretimine yatırım yapmayı akıl edemiyor...(!)

    Marmara denizinde balık türleri hızla tükenmekte, anadoluda ki su kaynakları bilinçsizce tüketilmekte ve bütün bunlara rağmen geleceği planlayan ve ona göre projeler üretecek bir politikamız yok... elindeki bütün kaynakları tükettikten sonra mı bir şey yapmayı düşünecekler? bu zihniyetler ne zaman değişecek?

    bu ülke israf edecek lükse sahip değil hele çocuklarımıza bırakaağımız bir dünya konusunda bu kadar bilinçsiz hareket etmeye hiç kimsenin hakkı yok... yarın çocuklarımız bizlerin ve bizden öncekilerin yanlışlarının vebalini ödemek zorunda değil ama ne acı ki hiç hoş olmayan gerçekler miras bırakmaktayız... balıksız denizler, yanmış ormanlar, tüketilmiş su kaynakları, bitmiş bir tarım ve kocaman bir çöl...

    çok acil önlemler alınmalı ve herkes mutlak birşeyler yapmalı halk bu konuda bireysel çabalar gösterirken yönetimde bulunanların dikkatini de bu yöne çekmeli... bütün bunlara seyirci olmak çok büyük gaflet olacak...
    Dünyamız hızla ısınıyor,bu gidişle 40 yıl içinde dünyanın tüm buzulları eriyecek,yükselen deniz seviyesi yüzünden tam 45 milyon insan mülteci durumuna düşecek!
    Bilimadamlarınca yapılan çalışmalara göre,insanlık aşağıdaki 9basit şeyi tam anlamıyla yaparsa,insanoğlu şu anki karbondioksit seviyesinin 1970lerdeki seviyeye çekebilecek,yani çözüm için bir 30 yıl daha kazanmış olacağız.

    Bu konuda yapılması gereken 9basit şey;

    1-Ampülünüzü Değiştirin
    Standart akkor ampülünüzü tasarruf ampulü ile değiştirin,yılda 75 kg karbondioksit salınımını önlemiş olacaksınız.
    2-Daha Az araba Kullanın
    Daha sık yürüyün,bisiklet kullanın ve toplu taşıma araçlarını tercih edin.Araba kullanmadığınız her 2 km için 0.75 kg karbondioksit tasarrufu elde edeceksiniz.
    3-Geri Dönüşüme Katkıda Bulunun
    Evinizden çıkan çöplerin sadece yarısını geri dönüşüme kazandırarak yılda 1200 kg karbondioksit salınımını önleyebilirsiniz.
    4-Otomobilinizin Lastiklerini Kontrol Edin
    Düzgün şişirilmiş lastiklerle litre başına aldığınız yol %3 oranında artacaktır.Her 4 litre benzin tasarrufu 10 kg karbondioksiti atmosferden uzak tutar.
    5-Daha Az Sıcak Su Kullanın
    Suyu ısıtmak için çok fazla enerji gerekir(1 gr su için 540 cal).Daha az su tüketen bir duş başlığı ile yılda 175 kg,giysilerizi kaynar su yerine ılık suyla yıkayarak da 250 kg karbondioksit tasarrufu yapabilirsiniz.
    6-Ambalajları Fazla olan Ürünlerden Kaçının
    Çöpünüzü %10 oranında azaltarak yıllık 600 kg karbondioksit tasarrufu sağlayabilirsiniz.
    7-Su Isıtıcınızı Ayarlayın
    Isıtıcınızı kışın 2 derece aşağı,yazın 2 derece yukarı ayarlayın.Bu basit ayarlama yılda tam 1000 kg karbondioksit tasarrufu sağlar.
    8-Bir Ağaç Dikin
    Bir ağaç ömrü boyunca 1 ton karbondioksit emer.
    9-Çözümün Parçası Olun


    Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir. Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir.

    'Sera gazları' Dünya'nın ısı dengesini oluşturmasını sağlayan en büyük faktör. Dünya üzerine gelen Güneş ışınları Dünya üzerindeki doğal bir örtü (su buharı, karbondioksit ve buhar gazı) tarafından bir kısmı emilip Dünya'ya yansıtılmaktadır. Bu yansıma Dünya'nın normal sıcaklığını oluşturmaktadır. Sera gazlarının artması veya azalması ise sıcaklık sisteminin dengesinin bozulmasına yol açmaktadır.

    Küresel ısınma nedir: Bütün dünyada sıcaklığın sistematik bir şekilde artması süreci anlaşılmaktadır. Bu yolla bir iklim değişikliği meydana gelmektedir. Çünkü sıcaklık artınca buharlaşma artar, yağışlar ve hava hareketleri değişir. Küresel iklim değişikliğini; belirli olmayan zamanlarda meydana gelen hava halleri değişikliği ile karıştırmamak gerekir. Örneğin belirsiz zamanlarda veya herhangi bir mevsimde meydana gelen kuraklık (örneğin bizde kış kuraklığı) veya yaz kuraklığı olan bölgelerde yağışlı yazlar olayı "hava değişikliği" olarak nitelenir yani iklim değişikliği değildir. O nedenle son 10-15 yıl içinde, sıcaklığın bütün dünyada sistematik olarak artışı, 1983 yılından itibaren ölçmelerle belirlenmiştir. Son yüzyılın en sıcak ve en kurak yazları son 8 - 10 yıl içinde yaşanmıştır. Sıcaklık ölçümleri ile elde edilen bu sonuçları, bazı buzul erime olayları da desteklemektedir. Örneğin, güney kutbundan şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte buzul parçalarının koparak ayrılması, İzlanda Buzul'larının son 30 yılda şimdiye kadar görülmeyen bir hızla erimeleri, Himalaya ve Alpler'de cereyan eden buzul erimesi süreçleri gibi dünya üzerinde yaygın olarak görülen süreçler "Küresel Isınma" gerçeğinin yadsınamaz kanıtlarıdır.



    Küresel ısınma ekolojik dengeyi de etkilemektedir ve tür azalımını hızlandırmıştır. On iki bin yıl öncesinin memelilerinden Mamutların küresel ısınma sonucu soylarının tükendiği belirlenmiştir. Şu anda ise birçok canlı türü küresel ısınmanın tehdidi altındadır. Yapılan araştırmalara göre: -Küresel ısınma yüzünden büyüyen ozon deliğinin kanser vakalarını arttırdığı belirlenmiştir. -Değişen hava ve iklim koşullarından dolayı, özellikle insan spermlerinde büyük bozulmaların meydana geldiği ve bu durumun küresel ısınmanın yaratacağı olumsuzluklardan ziyade insanlığın genlerinde bir tahribata yol açtığı öngörülmüştür. -Şu anki artış hızıyla Dünya'nın ısısı her yıl 0.1 santigrad derece, buzulların ki ise 0.3 santigrad derece artmaktadır. -Küresel ısınmanın bu hızla artması Dünya üzerindeki karbondioksit miktarının 2050 yılında normalin %50 üstüne çıkması anlamına geliyor. Bu da canlı türlerini 4'te 1'inin yok olması demek; yani 56000 bitki türü 3600 hayvan çeşidi. -Küresel ısınma ile büyük kasırga ve el-ninolar yılda birkaç kez görülen olaylar olmaktan çıkacak ve özellikle insan yaşamını büyük ölçüde etkileyecek boyutlara ulaşacaktır. -Tatlı su alanlarının birçoğu kuraklaşma tehdidi altında olmasından dolayı, zaten Dünya'nın büyük bir bölümünün sağlayamadığı temel besin maddelerine ulaşmak her insan için daha da zorlaşacaktır. -Küresel ısınma nedeniyle yakın gelecekte su savaşları ortaya çıkabilecek, açlıktan ve besin değerlerine ulaşmak için insanların toplu halde birbirini katlettiği haller yaşanabilecektir. Bu gidişle kuraklık da %30 artacaktır. -Alplerdeki buzullar 22. yüzyıla kadar eriyecek ve bunun getirdiği sellenme ve doğal afetler Avrupa'yı yaşanmaz hale getirecektir. Bunların yanı sıra; bu sıcaklık ve su seviyesi artışı ise Dünya üzerindeki yaşam olanaklarını azaltacaktır.

    Küresel ısınmaya bi de ideolojik olarak bakalım: Dünya üzerinde kapitalizmin çekirdeklerinin belirmesi ve sürecin ilerlemesiyle birlikte insanlık bambaşka bir yola girmiş oldu. Modern kapitalist üretime geçişle birlikte daha fazla kâr amacıyla üretimin arttırılması, çok daha fazla miktarlarda hammadde ihtiyacını doğurdu. Hammaddenin temel kaynağı olan doğa her geçen gün bir öncekinden daha fazla sömürülmeye başlandı. Yeni hammadde kaynakları bulabilmek için yeni coğrafyalar keşfedildi.

    Kapitalist üretim biçiminin dünyanın her yerine yayılması, kendine yeni yeni hammadde kaynakları bulması çok uzun zaman almadı. Sanayileşme sürecinde gerek fabrikalara yer açmak amacıyla gerekse de tarımsal üretimi arttırmak üzere yeni tarım alanları elde etmek için ormanlar yakılmaya başlandı. Ayrıca bu fabrikalarda çalışacak işçilerin barınabilmeleri için de yer gerekliydi. Yeni yerleşim yerlerinin kurulması için dönümlerce ormanlık alan yok edildi. Hali hazırda Amazon ormanları ve Hindistan'da Dünya'nın çatısı olarak tabir edilen Himalayalarda ormanlar yanlış ve sömürücü politikalar yüzünden yok olmaktadır. Brezilya ve Hindistan hükümetleri gelişmiş kapitalist ülke olma yolunda hızla ilerlerken ekolojik dengeyi de yok etmekten çekinmemektedir. Hızla nüfusu artan Hindistan'ın su ihtiyacı Himalaya ırmaklarından karşılanmaktadır ve günlük politikaların bir sonucu olarak hızlı tüketim Hindistan halkının geleceğini tehdit etmektedir. Delhi Üniversitesi uzmanları bölgedeki vahşi yaşamın hızla yok olduğunu ve kaplan, kara ayı, geyik, leopar ve sarı şahinlerin soylarının yok olmak üzere olduğunu belirtmektedir. 1972'den beri bilim adamlarınca yapılan gözlemlerde Himalaya ormanlarının %15'inin yok olduğu ve böyle giderse 2100 yılına kadar yarısının yok olabileceği belirlenmiştir. Amazon ormanlarının ise bugüne kadar %20'sinin yok edildiği ve Dünya'nın ciğerleri sayılan bu ormanların tahribatında bütün Dünya'nın acı bir şekilde etkileneceği belirlenmiştir.

    Marx ve Engels'in Alman İdeolojisi'nde büyük sanayi şöyle anlatılır: "Dünya tarihini ilk olarak hakiki bir şekilde bu büyük sanayi yarattı. Ve bunu, bütün medeni milletleri ve bu milletlerin her ferdini, ihtiyaçlarını tatmin etmek bakımından dünyanın geri kalan bütününe tâbi kılabildiği ölçüde gerçekleştirdi ve böylece milletlerin daha önceki o tabii yalnızlığını ve birbaşınalığını ortadan kaldırdı. Tabiat bilimlerini sermayenin kölesi haline getirdi ve işbölümünün son tabii veçhesini de yok etti. Emek içinde mevcudiyeti mümkün olan bütün tabii unsurları, genel olarak ortadan kaldırdı ve bütün tabii ilişkileri para ilişkileri haline getirecek şekilde değişikliğe uğrattı. Tabii şehirlerin yerine, üç beş gün içinde yerden mantar gibi biten büyük sanayi şehirleri peydahladı. ... Ticaret şehirlerinin kır üzerindeki zaferini kesin noktasına ulaştırdı." Doğa, insanlığın doğuşundan bu yana, böyle bir toplu saldırı ile karşılaşmamıştı.

    Kapitalizmden önceki toplumlarda varolan çevre sorunları lokal düzeylerde kalan ve doğanın üstesinden gelebileceği sorunlardı. Ancak, anarşik yapısı ve doğayı ve insan emeğini alabildiğine sömürme eğilimiyle, kapitalizm, doğanın kirlenmesinde, bozulmasında büyük bir sıçrama yaratmıştır.

    Marx'ın açıkladığı gibi, insanoğlu doğaya egemen olduğu oranda doğayı sömürmeye başladı.

    Dünya üzerindeki küresel ısınma etkileri ilk olarak emperyalist ülkelerin bilim adamları tarafından 'insanlık etkisi' olarak belirlenmiştir. Ancak kapitalist ülkelerin sömürücü politikalarının farkedilmesi, sorunun insanlık açısında bir uyanışa ön ayak olacağını umutlarını doğursa da hala insanlar G.W.Bush'un "Dünyadaki karbondioksit salınımının büyük baş hayvanların artışından kaynaklanıyor." Sözüne yeterince tepki verememektedirler.

    Yaptıkları sömürünün zararları gözardı edilemeyecek duruma geldiğinde kapitalist ülkeler sözde çözüm arayışlarına girişmişlerdir. 1992 yılında ilk olarak Rio toplantıları yapıldı. Fakat katılan ülkeler ve bilim insanları bu panelde suçu bütün insanlığa mal etmeyi başardılar. Elde edilen verilerin sağlıklı olarak tartışalamadığı Rio toplantısından sonra 1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde Dünya'nın önde gelen ülkeleri toplanarak karbondioksit salınımını azaltmayı ve 1990 seviyesinin altına indirmeyi öngören Kyoto Protokolünü imzaladılar. Bu protokol göstermektedir ki, emperyalist ülkeler sadece bir şey yapıyormuş gibi görünmektedirler. Çünkü karbondiooksit salınımı 1990 yılı seviyesinin altına indirilse bile salınım devam edeceğinden tehlike arz eden konular öneminden hiçbir şey kaybetmemektedir. Üstelik, Dünya nüfusunun %5'ini oluşturan ancak sera gazı salınımı Dünya genelinde %25'i bulan ABD, Kyoto protokolünü imzalamamıştır. Emperyalist ülkeler köşeye sıkıştıklarını anladıklarında ve fosil yakıtların zararlarını bir nebze kabul ettiklerinde ise kendince Dünya halklarını kandırarak nükleer enerjiyi öne sürmektedirler. Nükleer enerjinin zararlarını ört bas etmeye çalışan emperyalist ülkeler, küresel ısınmanın alternatifi olarak radyoaktiviteyi iyi bir şey gibi gösterip, kurulu teknolojilerini gelişmiş ve gelişmekte olan küçük burjuva ülkelere satmaya çalışmaktadırlar. Amaçları kar ve sömürüden başka bir şey olmayan bu ülkeler; zararsız olan hidrojen, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi ve füzyon teknolojisi yöntemlerini göz ardı etmekte, hatta engellemekten çekinmemektedir.

    Dünya gelecek yüzyılda ciddi bir krizle karşı karşıya kalacaktır. ABD, AB ve gelişmekte olan emperyalist ülkeler Küresel Isınmanın farkında oldukları halde çözüm yollarından hep kaçmaktadırlar. Bunun nedeni de tüketim ve kar amaçlı sistemlerini ayakta tutabilmenin yollarını aramaktır. Fosil yakıt tüketiminin artmasıyla ABD petrol ihtiyacını karşılamak için Irak'a savaş açmış, Fransa nükleer teknolojini satmak için adeta Avrupa'nın ortasında radyoaktif pazar kurmuştur. Hindistan ve Brezilya ormanları insan üstü bir hızla yok etmiş ve yok etmeye devam etmektedir. Kapitalist azınlığın rahatlığı için bütün insanlık büyük ve muhakkak bir tehlikenin içindedir.

    Çözüm yolları sunmak, bireysel açıdan saçma görünebilir. "Ülke politikalarına olduğumuz yerden karışamayız" düşüncesi bizlere boyun eğmeyi öğretmiş sistemin başarılı olduğu tezini doğrulamaktan başka bir işe yaramamıştır. Kapitalist sistem; sömürü, para, kar ve tüketim için Dünya halklarının hayatlarını hiçe saymaktadır. Bizler de Dünya üzerinde olduğumuza göre ve bu yazıyı okuyup birşeylerin farkına varabildiğimize göre en azından böyle gitmeyeceğini birilerine anlatmamız şimdilik yeterli olabilir.

    TEMA Diyor ki; Toprağı Koruyun,
    Küresel Isınmaya El Koyun!..

    Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Raporu (IPCC), küresel ısınmanın son 50 yılda % 90 oranında insan eliyle arttığını ve asırlarca süreceğini resmen ilan etti. Rapora göre, sera gazlarından biri olan karbondioksitin küresel düzeydeki artışı büyük ölçüde fosil yakıt (petrol, petrol türevleri,doğalgaz ve kömür) kullanımından ve tarımsal faaliyetlerden kaynaklanıyor. Metan ve diazot mono oksit(N20) oranlarındaki değişimlerin kaynağı da yine tarımsal faaliyetler.

    ABD, Rusya ve Japonya Atmosferi En Çok Kirleten Üç Ülke
    Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli Raporu'na (IPCC) göre; atmosfere karbon salarak dünyayı en çok kirleten ilk üç ülke 5,5 milyar ton ile ABD, 2.8 milyar ton ile Rusya ve 1.3 milyar ton ile Japonya gibi, sanayileşmiş ülkeler. Türkiye bu sıralamada 2004 yılında atmosfere bıraktığı 294 milyon ton ile 13'ncü olarak üst sıralarda yer aldı. Sadece bu üç ülkenin yılda atmosfere saldığı 9.6 milyar ton olduğu göz önünde bulundurulursa, Türkiye'nin 294 milyon ton ile neden olduğu zarar çok düşük oranda kalıyor. Ancak, Raporda Türkiye'nin 1990-2004 yılları arasında %72,6'lık bir artış kaydederek atmosferi kirletme konusunda dünyada en hızlı artış kaydeden ülke olması ise endişe verici. Yeni Rapor da TEMA Vakfı'nın daha önceki IPCC ve NASA Raporları'na dayanarak 15 yıldan bu yana söylemekte olduğu, eğer tedbir alınmaza Türkiye 40 yıl sonra çöl olacak uyarısının artık çok uzak bir gelecek olmadığını destekler nitelikte.

    Uzmanlar, küresel ısınmanın etkilerinin asırlarca süreceğini kaydediyorlar. Ama mücadele için kararlı olursak ve harekete geçersek, bu etkiyi azaltabilir, en aza indirgeyebiliriz. IPCC Raporu'na göre, karbondioksit sera etkisine neden olan en etkin gazdır. Eğer topraklarımızı doğru yöntemlerle işler ve akılcı kullanırsak hem sera etkisi yaratan bu gazın azalmasını hem de organik karbon tutulmasını sağlayarak toprağın verimini arttırırız.

    Topraktaki Organik Karbonu Yöneterek, Toprağın Verimini Arttırabilir, Küresel Isınmanın Etkilerini Azaltabiliriz. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde toprağın tarımsal üretkenliğinin azalması tarım, mera, orman vb alanların amacı dışında kullanılarak kısmen insan etkili toprak kalitesi kaybına neden olmaktadır. Toprak kalitesi ve tarımsal verimlilik arasındaki pozitif ilişki aynı şekilde toprak organik karbonu ve toprak kalitesi arasında da mevcuttur. Dolayısıyla devam eden bozunma süreci toprak kalitesini azaltmaktadır. Bozulan ekosistem ve tarımsal topraktaki organik karbon da çözünerek CO2 ve CH4 formunda atmosfere salınmakta ve iklim değişikliği nedenleri arasında yer almaktadır.

    TEMA Diyor ki; Küresel Isınmaya Karşı Mücadelede Çaresiz Değiliz
    TEMA Vakfı, Dünyaca kabul edilen bilimsel veriler ve toprak konusundaki 15 yıllık bilgi ve deneyimleri ışığında; toprakların doğru ve verimli kullanılarak toprakta organik karbon oluşumunun ve tutulmasının arttırılmasının, küresel ısınma, açlık, erozyon, çölleşme, ormansızlaşma ve tarım alanı kaybı gibi sorunların çözümü için atılacak büyük bir adım olduğu değerlendirmektedir.

    Toprakta organik karbon tutulması her yönüyle kazanç sağlayan bir süreçtir. Verimliliğini kaybetmiş toprakların rehabilitasyonundan, kaynağı belli olmayan kirliliğin azaltılarak yüzey, yer altı sularının temizlenmesi gibi yan faydalarla ekosistem kalitesinin yükseltilmesine ve fosil yakıt emisyonunu azaltarak atmosferdeki CO2 miktarının azaltılmasına kadar bir çok yönü vardır. Nitekim, yapılan bilimsel tespitler; toprak işleme yöntemleri, bitkilendirme, tarımsal ormancılık(ağaç tarımı) gibi uygulamalar ile hektar başına 1.3 tona kadar organik karbonun toprakta tutulmasının sağlanabildiğini göstermiştir.

    İnsan Neslinin Devamı İçin Kararı Biz Vereceğiz
    TEMA Vakfı; Tarım, Çevre ve Orman ile Enerji Bakanları'nın biraraya gelerek ortak eylem planı oluşturmasının olumlu bir gelişme olduğunu değerlendirmektedir. Ancak bu planda sivil toplum kuruluşlarının görüş ve çözüm önerileri de mutlaka yer almalıdır. Kaybedecek vakit yoktur. Karar vericilerin bu konuda sürdürülecek mücadeleyi kağıt üzerinde değil, bizzat uygulayarak gerçekleştirmesi gerekliliği kamuoyunun beklentisidir. Kararı bizim neslimiz alacaktır, ama bu karar bizden sonraki tüm insan neslinin devamlılığını belirleyecektir.

    Toprak Yoksa Hayat Yok...El Koyun; Türkiye Çöl Olmasın !..
    TEMA Vakfı, "Türkiye Çöl Olmasın!" sloganıyla başladığı ve "Toprak Yoksa Hayat Yok. El Koyun!" mesajı devam eden mücadelesine hız kesmeden sürdürüyor. Ülke genelinde başta halkımız, kurum ve kuruluşlar olmak üzere 300.000'ni aşkın TEMA Gönüllüsü ve Temsilcisi ile gerçekleştirilen çalışmalar, küresel ısınmanın etkilerinin azaltılması için ülkemizin yaptığı çalışmalara katkı sağlamaya devam edecektir.


    Saygılarımızla;

    Toprağına Sahip Çık !
    TEMA Vakfı

#13.03.2010 22:20 0 0 0