İhtiyaçtan Sevgi Ve Nefret

Son güncelleme: 10.02.2006 22:40
  • Kendi içimdeki yolculuktan, rastgele bir kanalda bıraktığım televizyondan
    gelen bir sesle uyandım. Bir karakter ` Ben galiba asık oldum` diyordu biri
    diğer arkadaşına, karşıdaki iki kizi gösterirken.

    ` Hangisine` diye soran arkadaşına, daldığım fikir yolculuğundan uyandırıp baska bir fikir
    yolculuğuna sürükleyen cevabı veriyordu: ` Henüz bilmiyorum, hangisi
    teklifimi kabul ederse ona aşık olacağım`

    Aşk yasamak icin aşık olmaya gerek yok aslında. Aşk ya da sevgi ve hatta
    arkadaşlık hep bahane; içimizdeki yalnızlık duygusundan doğan korkuyu
    bastırmak esas olan. Yalnız kalmaktan korkuyoruz belki de. . . Üstelik
    birilerine de ihtiyaç duyuyoruz. Tıpkı boşuna akan bir pınarın kendi
    suyundan içecek bir insana, hayvana ya da bitkiye ihtiyaç duyması gibi,
    tıpkı bir şairin kendi şiirlerini okuyacak insanlara ihtiyaç duyması gibi,
    tıpkı bir öğretmenin kendindeki bilgileri öğretecek öğrencilere ihtiyaç
    duyması gibi ve evet tıpkı kendi suretini görmek isteyen yaradanın bizim
    yaratılışımıza ihtiyaç duyması gibi birilerine ihtiyaç duyuyoruz.

    Karşılıksız sevmek kocaman bir yalan, ya da iyi niyetle efsaneleştirilmiş
    bir masal. Bir annenin çocuğunu sevmesi bile ihtiyaçtan. Bir bebeğin
    annesinin memesinin kokusunu aramasına duyduğu ihtiyaç gibi yani.

    İnsan `seni seviyorum` diyecek birine ihtiyaç duyuyor. Kendiliğinden olan
    bir şey bu, hesapsız, kitapsız& İşinde bir sorun mu cıktı, tuttuğun takım mı
    kaçırdı şampiyonluğu, dünyada ne kadar şanssız olduğunu mu düşünüyorsun,
    işte en cok o an insan ihtiyaç duyuyor` seni seviyorum` diyeceği birine.

    Üstelik sadece başarısız ve mutsuz olduğumuz zamanlarda değil, ama
    başarımızı anlatacağımız ve bu başarının bilinmesi yoluyla mutluluk
    üretebilmek için ihtiyaç duyuyoruz birilerine. Karneyi aldığımızda takdir
    edilmeye koşmak gibidir bu ihtiyaç. Terfi aldığımızda bir an önce eşimizi ya
    da anne-babamızı ya da arkadaşlarımızı arama ihtiyacı gibidir bu.

    Hiç saklamaya gerek yok; seni seviyorum diyeceğimiz birine ihtiyaç
    duyuyoruz. İhtiyaçtan seviyoruz anlayacağınız. Yeter ki içimizdeki o korku
    bizi sarmalamasın. Yalnızlık korkusunun en büyük panzehiri dersek hic
    yanılmamış oluruz aslında.

    Düşünün; ne büyük bir boşluk bu sözcüğü söyleyememek, bu sözcüğü söyleyecek
    birinin varlığının olmadığını bilmek. Mutsuzluğu tanımlarken en çok bu
    sözcüğün eksikliği çıkıyor ortaya. Hem mutluluk nedir ki ` seni seviyorum`
    diyebileceğimiz biri olmayınca.

    Üstelik çoğunlukla midemizde yanmaya neden olacak bir sorun ortaya çıkana
    kadar da bu büyük ihtiyacı hissetmeyiz, tıpkı havasız kalana dek soluğun ne
    denli onemli olduğunu düşünmememiz gibi

    Üstelik de` varsın olsun işin bozulsun ne önemi var ki,önemli olan sensin`,
    ya da ` herkes hata yapar, sen de yaptın cok önemli değil` diyecek O.

    `Seni seviyorum` diyebileceğimiz o insan yeniden umut, yeniden güç, yeniden
    yeni bir işe başlamak için başlangiç noktası oluyordur. Yine de `seni
    seviyorum` diyebileceğimiz o kişinin ne denli büyük bir zenginlik olduğunu
    bilmez, bu büyülü sözcüğü herkesten mahrum ederiz, tabi ki en çok da
    kendimiz için mahrum etmiş oluruz. Kendimizin kendimize ettiği en kötü
    oyundur bu

    Ve; `senden nefret ediyorum` diyeceğimiz birilerine de ihtiyaç duyuyoruz. Bu
    da aynı şekilde o içimizdeki yalnızlık korkusunu susturuyor. Nefret ve sevgi
    birbirinden ne kadar farklı ki zaten. Tamam peki farklı demeyelim;
    birbirinin içinde olan duygular diyelim. En büyük nefreti bir zamanlar en
    çok sevdiğimiz kişiye, en değer verdiğimiz kişiye duymaz mıyız?
    Önemsediğimiz kişiye duyduğumuz sevgi kadar degil midir duyabileceğimiz
    nefret?

    Sevmek ya da nefret etmek için hiç bir şeye ihtiyacımız yok. Nefret ve sevgi
    ihtiyacın ta kendisi zaten. Sevginizi bu yüzden çok sorgulamayın. Ne kadar
    aşık olduğunuzu ya da ne kadar sevdiğinizi derecelendirmeye çalışmayın.
    Karşınızdaki kişinin kimliği değil, sizin sevmeye ve nefret etmeye
    duyduğunuz ihtiyacın kimliği bu duygu ve olgulari var eden.

    Bu yüzden
    sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz kişiye aynı şekilde değer verin. Çünkü
    onlar sizin içinizdeki o yalnızlık duygusunun yarattığı korkuyu dindiren
    unsurlar. Sadece düşünün ve farkedin. Aşk, sevgi ve nefret yerli yerine
    oturacak düşünce dünyanızda. Elbette birlikte olduğunuz ya da birlikte olmak
    istemediğiniz kişilerin yaşamınızdaki varlığı da oturacak yerine. O zaman
    kimlik sorgulamasi yerine daha üst boyuttaki kendi özünüze ve varoluşunuza
    dair sorgulama ve keşfedişler başlayacaktır. Aşkın da, sevginin de, nefretin
    de bizi vardırmaya çalıştığı yer de tam da bu yerdir zaten. Yani
    varoluşumuzun sorgulandığı ve kendimizi kendimizin içinde ifade etmeye
    başlayacağımız noktadır bu duyguların ve ihtiyacın bizi tasıdığı yer.

#10.02.2006 22:16 0 0 0
  • Özür dilerim Cadikiz senden aramizi acmak istemeden sana hic katilmadigimi ve sonunda yazdigin sonucu hic mi hic kabul etmedigimi bildirmek istiyorum.Cünkü A$k bi ihtiyactan daha ötesidir,ihtiyactan basit kafalilar neler anlar onu kastetmeden ve bunun icin bile kizmadan yaziyorum aslinda lütfen sende ne demek istedigim konusunda bana hak ver,bende ayrica bu uzun ve manali aciklamayi bizimle paylastigin icin cok tesekür ediyorum..
#10.02.2006 22:40 0 0 0