Kendi içimdeki yolculuktan, rastgele bir kanalda bıraktığım televizyondan
gelen bir sesle uyandım. Bir karakter ` Ben galiba asık oldum` diyordu biri
diğer arkadaşına, karşıdaki iki kizi gösterirken.
` Hangisine` diye soran arkadaşına, daldığım fikir yolculuğundan uyandırıp baska bir fikir
yolculuğuna sürükleyen cevabı veriyordu: ` Henüz bilmiyorum, hangisi
teklifimi kabul ederse ona aşık olacağım`
Aşk yasamak icin aşık olmaya gerek yok aslında. Aşk ya da sevgi ve hatta
arkadaşlık hep bahane; içimizdeki yalnızlık duygusundan doğan korkuyu
bastırmak esas olan. Yalnız kalmaktan korkuyoruz belki de. . . Üstelik
birilerine de ihtiyaç duyuyoruz. Tıpkı boşuna akan bir pınarın kendi
suyundan içecek bir insana, hayvana ya da bitkiye ihtiyaç duyması gibi,
tıpkı bir şairin kendi şiirlerini okuyacak insanlara ihtiyaç duyması gibi,
tıpkı bir öğretmenin kendindeki bilgileri öğretecek öğrencilere ihtiyaç
duyması gibi ve evet tıpkı kendi suretini görmek isteyen yaradanın bizim
yaratılışımıza ihtiyaç duyması gibi birilerine ihtiyaç duyuyoruz.
Karşılıksız sevmek kocaman bir yalan, ya da iyi niyetle efsaneleştirilmiş
bir masal. Bir annenin çocuğunu sevmesi bile ihtiyaçtan. Bir bebeğin
annesinin memesinin kokusunu aramasına duyduğu ihtiyaç gibi yani.
İnsan `seni seviyorum` diyecek birine ihtiyaç duyuyor. Kendiliğinden olan
bir şey bu, hesapsız, kitapsız& İşinde bir sorun mu cıktı, tuttuğun takım mı
kaçırdı şampiyonluğu, dünyada ne kadar şanssız olduğunu mu düşünüyorsun,
işte en cok o an insan ihtiyaç duyuyor` seni seviyorum` diyeceği birine.
Üstelik sadece başarısız ve mutsuz olduğumuz zamanlarda değil, ama
başarımızı anlatacağımız ve bu başarının bilinmesi yoluyla mutluluk
üretebilmek için ihtiyaç duyuyoruz birilerine. Karneyi aldığımızda takdir
edilmeye koşmak gibidir bu ihtiyaç. Terfi aldığımızda bir an önce eşimizi ya
da anne-babamızı ya da arkadaşlarımızı arama ihtiyacı gibidir bu.
Hiç saklamaya gerek yok; seni seviyorum diyeceğimiz birine ihtiyaç
duyuyoruz. İhtiyaçtan seviyoruz anlayacağınız. Yeter ki içimizdeki o korku
bizi sarmalamasın. Yalnızlık korkusunun en büyük panzehiri dersek hic
yanılmamış oluruz aslında.
Düşünün; ne büyük bir boşluk bu sözcüğü söyleyememek, bu sözcüğü söyleyecek
birinin varlığının olmadığını bilmek. Mutsuzluğu tanımlarken en çok bu
sözcüğün eksikliği çıkıyor ortaya. Hem mutluluk nedir ki ` seni seviyorum`
diyebileceğimiz biri olmayınca.
Üstelik çoğunlukla midemizde yanmaya neden olacak bir sorun ortaya çıkana
kadar da bu büyük ihtiyacı hissetmeyiz, tıpkı havasız kalana dek soluğun ne
denli onemli olduğunu düşünmememiz gibi
Üstelik de` varsın olsun işin bozulsun ne önemi var ki,önemli olan sensin`,
ya da ` herkes hata yapar, sen de yaptın cok önemli değil` diyecek O.
`Seni seviyorum` diyebileceğimiz o insan yeniden umut, yeniden güç, yeniden
yeni bir işe başlamak için başlangiç noktası oluyordur. Yine de `seni
seviyorum` diyebileceğimiz o kişinin ne denli büyük bir zenginlik olduğunu
bilmez, bu büyülü sözcüğü herkesten mahrum ederiz, tabi ki en çok da
kendimiz için mahrum etmiş oluruz. Kendimizin kendimize ettiği en kötü
oyundur bu
Ve; `senden nefret ediyorum` diyeceğimiz birilerine de ihtiyaç duyuyoruz. Bu
da aynı şekilde o içimizdeki yalnızlık korkusunu susturuyor. Nefret ve sevgi
birbirinden ne kadar farklı ki zaten. Tamam peki farklı demeyelim;
birbirinin içinde olan duygular diyelim. En büyük nefreti bir zamanlar en
çok sevdiğimiz kişiye, en değer verdiğimiz kişiye duymaz mıyız?
Önemsediğimiz kişiye duyduğumuz sevgi kadar degil midir duyabileceğimiz
nefret?
Sevmek ya da nefret etmek için hiç bir şeye ihtiyacımız yok. Nefret ve sevgi
ihtiyacın ta kendisi zaten. Sevginizi bu yüzden çok sorgulamayın. Ne kadar
aşık olduğunuzu ya da ne kadar sevdiğinizi derecelendirmeye çalışmayın.
Karşınızdaki kişinin kimliği değil, sizin sevmeye ve nefret etmeye
duyduğunuz ihtiyacın kimliği bu duygu ve olgulari var eden.
Bu yüzden
sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz kişiye aynı şekilde değer verin. Çünkü
onlar sizin içinizdeki o yalnızlık duygusunun yarattığı korkuyu dindiren
unsurlar. Sadece düşünün ve farkedin. Aşk, sevgi ve nefret yerli yerine
oturacak düşünce dünyanızda. Elbette birlikte olduğunuz ya da birlikte olmak
istemediğiniz kişilerin yaşamınızdaki varlığı da oturacak yerine. O zaman
kimlik sorgulamasi yerine daha üst boyuttaki kendi özünüze ve varoluşunuza
dair sorgulama ve keşfedişler başlayacaktır. Aşkın da, sevginin de, nefretin
de bizi vardırmaya çalıştığı yer de tam da bu yerdir zaten. Yani
varoluşumuzun sorgulandığı ve kendimizi kendimizin içinde ifade etmeye
başlayacağımız noktadır bu duyguların ve ihtiyacın bizi tasıdığı yer.
Özür dilerim Cadikiz senden aramizi acmak istemeden sana hic katilmadigimi ve sonunda yazdigin sonucu hic mi hic kabul etmedigimi bildirmek istiyorum.Cünkü A$k bi ihtiyactan daha ötesidir,ihtiyactan basit kafalilar neler anlar onu kastetmeden ve bunun icin bile kizmadan yaziyorum aslinda lütfen sende ne demek istedigim konusunda bana hak ver,bende ayrica bu uzun ve manali aciklamayi bizimle paylastigin icin cok tesekür ediyorum..