Uzay sayesinde ekonomik güç olmak

Son güncelleme: 09.03.2006 17:49
  • Uluslararası Uzay İstasyonu'nun uzaydan görünümü
    İLGİLİ HABERLER
    " Teknolojinin doğaya karşı verdiği savaş

    " Tuğla duvarlar yerine 'su duvarlar'

    " Bir Discovery macerasının ardından

    " 'Scotty'nin külleri uzay yolcusu

    " Zamanda yolculuk olasılığı


    JAXA ve Tokyo Üniversitesi'nde görev yapan Doç.Dr. Serkan Anılır, Türk Uzay Kurumu ile Türkiye'nin nasıl dünyanın bir numaralı ekonomisi yapılabileceğini cnnturk.com için yazdı.

    İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinin ardından savaşı kaybeden Japonya, Almanya, İtalya gibi ülkeler yaralarını sarmak için yola koyulurken, savaşın galiplerinden ABD ve Rusya 'soğuk savaş' olarak da isimlendirilen dünyanın en büyük gücü olma yolunda sinsi bir çekişmeye başladı.

    Yaşanan savaş dolayısıyla dönemin en iyi havacılık teknolojilerine sahip bu iki ülkenin görebildiği en önemli nokta, bir sonraki adımın uzaya atılması gerekliliğiydi. Rusya bütçesinin çok önemli bir kısmını uzay ve havacılık teknolojisinde eğitim, araştırma ve geliştirmeye ayırırken; ABD ise Nazi Almanya'sı döneminde teknolojide devrimler yaratmış bilim adamlarını ülkeye getiriyordu.

    Bunların arasında en ünlü olanı, savaş sırasında İngiltere'ye tonlarca bomba boşaltmış V-2 roketlerini tasarlamış Werner von Braun olup, ABD'ye getirilip 1958'de kurulan NASA'nın başına geçirilmiştir. 'Apollo' projesini de yürüten Braun bugün ABD'yi vardığı noktaya getiren en önemli isimdir.

    Ancak bu noktada çok önemli bir tespit yapacak olursak, bugün uzay teknolojisi adı verilen bütün sistemler tamamıyla İkinci Dünya Savaşı'nın teknolojileri üzerine kuruludur. Bugün savaşı kaybetmelerine rağmen Almanya, Japonya, İtalya veya büyük hasarlar gören İngiltere, Fransa veya Rusya gibi ülkelere baktığımızda, G-8 adı verilen dünyanın sekiz büyük ekonomik gücünün bu ülkeler olduğunu görürüz. Gerçek şudur ki, yaklaşık 50-60 yıldır uzay havacılık alanında hiçbir önemli teknolojik gelişme yaşanmamıştır.

    Bugün sadece seçilmiş astronotların uzaya gidebildiği, o da ancak yörüngedeki ISS'te (International Space Station- Uluslararası Uzay İstasyonu) araştırma ve deneyler ile sınırlı kaldığını biliyoruz. Bugünkü uzay sanayisi haberleşme ve gözlemleme ağırlıklı uyduların geliştirildiği ve yörüngeye yerleştirildiği bir platform olarak kalmıştır.

    Türkiye, 1990 yılında UBİTEK'i kurarak (Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Komitesi) uzay teknolojileri politikalarını belirlerken; 1994'te TÜRKSAT 1B, 1996'da TÜRKSAT 1C haberleşme uydularını uzaya yolladı. Uzay ajansı olmayan ülkemiz bu uyduları Fransız Aerospatiale firmasına sipariş etti. Bundan 10 sene sonra ise TÜBİTAK-BİLTEN tarafından yapılan ilk Türk mini uydusu Rusya'dan fırlatıldı.

    Bugün ise özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nın önemli desteği ile hazırlanan Türk Uzay Kurumu (TUK) kanun taslağı ve TÜBİTAK'ın 2004 yılında Avrupa Uzay Ajansı ile imzaladığı Dış Uzayın Sadece Barışsal Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanımı İşbirliği Anlaşması ile Türkiye, geç de olsa uzaya açılımda ilk önemli adımları atmış oldu.

    Türkiye için altın fırsat

    Bundan sonraki adımlar çok önemli. TUK'un diğer ülkelere nazaran çok geç olarak kurulma aşamasına gelmesi dezavantaj olarak görülse de, aslında bu Türkiye için altın bir fırsattır. Birçoğumuz inanamayacak olsa da, TUK Türkiye'yi dünya ekonomisinde bir numara yapacak anahtardır. Burada en önemli nokta Türkiye'nin çok net bir şekilde 'uzay politikasını' belirlemesidir.

    Hem NASA, hemde JAXA'da aktif görev aldığım için, yaptığım tespitlerden bir tanesi temelde NASA ile JAXA'nın (veya Avrupa Uzay Ajansı ESA'nın) aynı departmanlara sahip olduğu ve aynı araştırmayı yapmalarıdır. NASA Mars'a bir robot yollamıştır, ardından ESA yollamıştır, şimdi de JAXA olarak biz yollamaya hazırlanıyoruz.

    Ancak Mars araştırmalarının yanısıra onlarca değişik departman ellerindeki kısıtlı bütçeyle çalışmakta ve çoğu zaman başarılı olamamaktadır. Buradaki hata, hala uzay ajanslarının soğuk savaş dönemi benzeri birbirleriyle teknoloji savaşı yapmasıdır. Eğer Türkiye bu noktayı görür ve aynı hatayı yapmazsa bütün kaderini değiştirebilir.

    Öncelikle gerçeklere bakalım. Kurulduğu zaman genç bir kurum olacak TUK hiçbir zaman NASA veya diğer uzay ajansları ile aynı seviyeye ulaşamayacaktır, çünkü biz ne kadar uğraşsak da diğer ülkeler bizden hep önde olacaktır. Bu durumda TUK, var olan mevcut uzay teknolojilerini satın alacak veya kısmen ilerletmeye çalışmak gibi çok küçük ölçekli çalışmaların ötesine geçemeyecektir.

    Eğer TUK diğer uzay ajanslarını kopya ederek aynı departmanları kurup aynı çalışmaları başlatırsa, ki büyük ihtimalle öyle olacak, kısıtlı bütçesini zaten var olan projelere yatıracak ve çok büyük bir teknolojik buluşla uzay çalışmalarında devrim yaratmadığı takdirde taklitten öteye geçemeyecektir. Burada ilk senelerde diğer uzay ajanslarından alınacak altyapı aletlerini hesap edecek olursak, ilk ciddi araştırmaların başlamasının bütçeyle bağlantılı olduğunu da görebiliriz.

    Peki ne yapmalıyız?

    Dünyada bugün güç, enerji ile ölçülür. Enerji kaynaklarına sahip veya kontrol altında tutan ülkeler 'güç'tür. Örneğin dünyada petrol üretimi durduğu anda, bütün taşıma sistemlerinin da aynı anda duracak olması bütün sistemi felç eder. Enerji politikaları ülkelerin gelecekteki kaderlerini belirleyecektir.

    Bir gün, fosil enerjiler adını verdiğimiz petrol benzeri kaynaklar sona erdiğinde, insanoğlu yeni çözüm arayışlarına gidecektir. Bunların içinde en önemli alternatif, sınırsız bir enerji kaynağı olan güneş enerjisidir. Bugün güneş panelleri uygulanmasına rağmen, dünyamızı saran atmosferin yeryüzüne ulaşan güneş ışığına filtre etkisi yapması, verimi yüzde 15-20 civarlarında tutmaktadır.

    Uzay ajanslarının da üzerinde durduğu bu konu, yörüngeye paneller veya güneş antenleri yerleştirerek güneş ışığını etkili biçimde yeryüzüne lazer veya benzeri sistemlerle yansıtmak ve yüksek verimli doğaya saygılı enerji üretimidir. Bu çalışmanın JAXA ayağındaki yapı grubunu ben yönetiyorum.

    Uzaydan enerji elde etmek fikir olarak var olsa da, uzay ajanslarında bunun dışında onlarca farklı çalışma aynı zamanda devam ettiği için, tam olarak bu projeye konsantre olmak mümkün olmamaktadır. Aynı zamanda, senelik bütçe de diğer projeler arasında bölündüğünden, tek rakamlı yüzdeler güneş antenleri projelerinin gerçekleşmesine imkan vermemekte veya geciktirmektedir.

    Türkiye'nin burada yapacağı şudur: Uzay kurumunu kurmak ve sadece tek bir departman açmak. Eğer TUK tüm kaynaklarını var olan çalışmaları taklit etmek yerine uzaydan enerji elde etmeye yönelik güneş antenleri üzerine araştırmalarda kullanırsa, tüm diğer kurumlardan önce bunları geliştirir, uzaya yollar ve elde ettiği enerji ile hem Türkiye'yi enerjide bağımsız yapar, kalan enerjiyi de diğer ihtiyacı olan ülkelere satarak büyük gelir elde eder. Diğer uzay ajansları istese bile bütün bölümlerini kapatıp tek bir konuda yoğunlaşamayacağından Türkiye kısa bir sürede bu dalda dünyada enerji satan lider konumuna yükselir.

    Buna inanmak istemeyenler için şöyle bir örnek verebilirim. NASA eğer bütün bütçesini Mars araştırmalarına ayırsa, gelecek yıl bu gezegende şehir kurar. Ancak Mars veya uzay antenleri, NASA'nın yaptığı onbinlerce araştırmadan bir tanesidir. Sırf Mars'a odaklanması mümkün değildir. TUK ise sırf güneş antenlerine odaklanırsa bu sistemleri rahatlıkla kurar.

    Ne kadar sürer?

    Diyelim ki 2006 senesinde TUK açıldı ve burada yazdığım gibi sadece tek departmanda karar kıldı ve şu anda öngörülen bütçesini aldı. Kendi deneyimlerimden bir yol haritası hayal edecek olursam, 2010 yılında ilk deneme uydumuzu hazırlar yollarız, 2020 senesinde ise ilk 1MW güneş antenini kurar ve sistemi yedi senede kendini amorti ettiririz.

    Başka uzay ajansları Mars'a gitmeye uğraşırken, biz ihtiyacı olan ülkelere enerji satmaya başlarız. Bu durumda seneler sonra uzay yarışında kimin kazanacağını düşünmeye gerek bile olmaz. Türkiye birkaç senede milli gelirini kat kat yükseltir. Güneş antenlerine bağlı gelişecek diğer tüm araştırma ve üretümde kilit rol oynar, dünyanın en büyük gücü olur.

    Bu projeye destek olacak bilim adamlarımız ve genç üniversite kuşağımız gibi çoğu ülkede olmayan avantajlarımızı da ekleyecek olursak, Atatürk'ün hedef biçtiği muassır medeniyet seviyesine ulaşmak Türk Uzay Kurumu ile gerçek olabilir. Basit ama gerçekçi fikirlerle hedeflerimizi doğru belirlediğimiz takdirde, dünyamızı çevreleyen uzay bunun için en iyi araç olacaktır.

    CNN TÜRK Bilim&TEKNOLOJİ
#14.02.2006 12:18 0 0 0
  • paylaşım için sağol
#09.03.2006 17:49 0 0 0