Kardeşlik Nedir

Son güncelleme: 09.05.2010 23:20
  • Kardeşlik Nedir - Kardeşlik Nedir Hakkinda - Din Kardesligi - Allah icin Krdeslik Nedir - Kardeslik Hakkinda


    Allahu Teala, birlik ve kardeşliği emrettiği ayet-i kerimesinde mümin kullarına din konusunda ikram ettiği nimetini hatırlatmaktadır. Bu nimete ulaşanlar bir zamanlar birbirlerinden ayrı iken, Allah kalplerini birleştirdi de onlar Allah'ın rahmet ve nimetiyle kardeş oldular; O'nun sevdirmesiyle birlik kurdular, iyilik ve takvada yardımlaştılar. Allahu Teala bu hatırlatmanın yanında onlardan takvalı olmalarını da isteyerek; ipine/Kur'an'a ve hidayet yoluna sımsıkı yapışmalarını emretti, onlara bölünüp parçalanmayı yasakladı; çünkü onları İslam bir araya getirmiş, Allah'ın evi Kâbe hepsini yüce bir hedef etrafında toplamıştı.

    Allahu Teala onlara ayrıca şu nimetini de hatırlattı: Onlar bir ateş çukurunun kenarında, tehlikenin tam ağzında iken Allah kendilerini kurtardı. O bütün bunların O'nun varlığını gösteren birer ayet ve kendisine götüren delil olduğunu bildirmiştir.
    Bu konuda ayet-i kerimede özetle şöyle buyrulmuştur:
    "Ey iman edenler! Allah'tan hakkıyla korkun ve ancak müslüman olarak can verin.

    Hep birlikte Allah'ın ipine /Kur'an'a, İslam'a sımsıkı sarılın; dağılıp parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz bir zamanlar birbirinize düşman idiniz; O gönüllerinizi birleştirdi, O'nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz.
    Yine siz, bir ateş çukurunun/tehlikenin tam kenarında idiniz, O sizi kurtardı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki, doğru yolu bulasınız."[1]

    İkamet ve sefer hâlinde Allahu Teala'nın rızası için müminlerle kardeş olmak, O'nun için sohbet ve kardeşlik oluşturmak amel sahiplerinin en önemli yollarındandır. Her bir yolda giden bir grup vardır; çünkü her birisinde ayrı bir fazilet mevcuttur. Hem bu iş, dinimiz tarafından emir ve teşvik edilmiştir; çünkü Allahu Teala için sevmek, imanın en sağlam bağıdır. Allah için insanlarla kaynaşmak, sohbet etmek, muhabbet kurmak ve ziyaretleşmek, muttakilerin peşine düştüğü en güzel kulluk sebeplerdendir. Bunun faziletini bildiren ve ona teşvik eden pek çok haber gelmiştir. Biz, bu konudaki bütün rivayetleri tespit edip zikretmek hedefinde değiliz; çünkü bizim niyetimiz her konuyu kısaca vermektir. Fakat bu konuda güzel görülen işleri ve konu ile alakalı zikredilmesi gereken şeyleri zikredeceğiz.

    Tâbiûn alimleri, insanlarla tanışıp kaynaşma konusunda farklı görüşlere sahiptiler. Bu konuda bazıları şöyle demişlerdir:
    "Tanıdığın kimseleri azalt; bu senin dinin için daha selametlidir. Böyle yaparsan yarın kıyamet günü daha az rezil olursun ve üzerindeki kul hakları daha hafif olur; çünkü şöyle denmiştir: "Tanıdıklar çoğaldıkça korunması gereken haklar da çoğalır. Sohbet ve beraberlik uzadıkça, karşı tarafın hakkına riayet zorlaşır."

    Onlardan bir alim de der ki: "Sen ancak tanıdıklarından kötülük görürsün. Tanıdığın ne kadar az olursa, senin için daha hayırlıdır."
    Yine Tabiun'dan birisi demiştir ki: "Tanıdıklarını unut, tanımadıklarınla da tanışma."

    Bu görüşü tercih edenlerden bazıları şunlardır: Süfyan es-Sevrî, İbrahim b. Edhem, Davud et-Tâî, Fudayl b. Iyaz, Süleyman el-Havvas, Yusuf b. Esbat, Huzeyfe el-Mer'aşî ve Bişr-i Hâfî. (Allah hepsine rahmet etsin)
    Tabiûn'un çoğunluğu müminlerle kaynaşarak ve onları severek Allah için edinilen kardeşlerin çok olmasının müstehap yani sevap ve hayır olduğunu söylemişlerdir; çünkü bunda, rahat zamanlarda bir güzellik, dar ve zor anlarda bir destek, iyilik ve takvada yardımlaşma ve din konusunda kaynaşma mevcuttur.
    Alimlerden birisi demiştir ki: "Allah için sevdiğin kardeşlerini çoğalt. Her mümin için bir şefaat yetkisi vardır. Belki sen kardeşinin şefaat ettiklerinin içinde bulunursun."
    Bu alimler Allah için kardeşlik kurmayı emrediyor ve insanlarla kaynaşmaya teşvik ediyorlardı.

    Denilmiştir ki: "Ahirette bir kul affedilince, kardeşlerine de şefaat eder."
    "Allah, iman edip iyi işler yapanların tevbesini kabul eder, lütfundan onlara fazlasını verir."[2]

    ayetinin tefsiri hakkında Hz. Peygamber'den (s.a.v) garib bir senetle şu açıklama gelmiştir:
    "Allah onlara Allah için sevdiği kardeşlerine şefaat etme yetkisi verir ve onları birlikte cennetine koyar."
    Şu alimler bu görüşte olanlardandır: Said b. Müseyyeb, Şa'bî, İbnu Ebî Leyla, Hişam b. Urve, İbnu Şübrüme, Şurayh, Şerik b. Abdullah, İbnu Uyeyne, İbnu Mubarek, Şâfiî, Ahmed b. Hanbel ve aynı görüşte olan diğerleri. (Allah hepsine rahmet etsin)
    İnsanlarla kaynaşma konusunda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
    "Sizin bana en yakın/en sevimli olanınız, ahlak olarak en güzel olanınızdır. Onlar, boyunları bükük/alçak gönüllü, herkesle rahatça kaynaşan ve kendileriyle hemen kaynaşılan kimselerdir."[3]

    Diğer bir hadiste şöyle buyrulmuştur:
    "Mümin, kendisiyle rahat geçinilen ve hemen kaynaşılan kimsedir. Kimseyle kaynaşmayan ve kendisine de yanaşılmayan kimsede hayır yoktur."[4]
    Denilmiştir ki: "Bu ümmetten ilk kaldırılacak şey huşu yani kalpleri saran Allah korkusudur. Sonra vera/şüpheli şeylerden sakınma kaldırılır. Sonra emanete riayet, peşinden ülfet/kaynaşma kaldırılır."
    Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:

    "Allahu Teala kime hayır vermek isterse, ona salih bir arkadaş nasip eder. O Allah'ı ve hayrı unutursa bu arkadaşı ona hatırlatır; hatırlarsa yardım eder."[5]
    Diğer hadiste ise şöyle buyrulmuştur:
    "Allah için birbirini seven iki kardeşin misali, biri diğerini yıkayan iki el gibidir."[6]

    İki mümin karşılaştığı zaman Allahu Teala muhakkak birinden diğerine bir hayır ve fayda dokundurur. Hz. Resûlullah'tan (s.a.v) rivayet edilen bir haberde şöyle buyrulmuştur:

    "Kim bir mümini Yüce Allah için kardeş edinirse; Allahu Teala o kulu cennette herhangi bir ameli ile ulaşamayacağı bir dereceye yükseltir."[7]
    Bu konuda şöyle denilmiştir: "Yüce Allah için birbirini seven iki kimseden birisinin ahirette makamı diğerinden daha yüksek olur; makamı aşağı olan kimse onun makamına yükseltilir ve kendisine katılır. Aynı şekilde, ahirette çocuklar anne babalarına, aileler birbirilerine katılarak aynı makama yükseltilirler; çünkü Allah için kardeş edinmek de, dünyaya evlat getirmek gibi bir ameldir. Allahu Teala bu konuda şöyle buyurmuştur:
    "İman edenler ve züriyyetlerinden iman ederek kendilerine tabi olanlar var ya, onların züriyyetlerini kendilerine katarız; biz onların amelinden de hiçbir şey eksiltmeyiz."[8]

    Allahu Teala kıyamet günü kendisine fayda verecek samimi bir arkadaşı olmayan kimsenin şöyle diyeceğini haber vermiştir:
    "Bizim için şefaat edecek kimseler ve derdimize düşecek hiçbir samimi dost yoktur."[9]

    Ayetin Arapça'sında geçen "hamîm" ifadesi, biraz değişiklik ile ihtimam manasına gelmektedir. Yani, benim derdime düşecek kimse yok demektir. Bu şunu gösterir: Samimi arkadaş o gün senin derdine düşer; çünkü ihtimam ve ilgi, gerçek sadakatin sonucudur. Bu konuda Hz. Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
    "Mümin, Allah için sevdiği din kardeşleri ile çoktur."[10]
    Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: "Bir kimseye İslam'dan sonra, salih bir din kardeşinden daha hayırlı bir şey verilmemiştir."

    Yine o (r.a) şöyle demiştir: "Sizden birisi kardeşinden sıcak bir sevgi gördüğü zaman, ona sımsıkı yapışsın; çünkü böyle kimselere az rastlanır."
    Hikmet ehlinden birisi bu manada nazım hâlinde şöyle demiştir:
    "Nefis ele geçiremez asla arasa da dünyanın her yanını;
    Emin sadık bir dostun sevgisinden daha tatlısını.

    Kim kaybederse salih bir dostunun yakınlığını;
    Kesmiş olur kendine hayat veren can damarını.

    İkinci mısra yerine şu söz de rivayet edilmiştir:
    "İşte bu, gerçek bir aldanış ve zarardır."

    [1] Âl-i İmran 3/102-103.

    [2] Şûra 42/26.

    [3] Tabarani, el-Evsat, No: 835; İbnu Eb'id-Dünya, es-Samtü ve Âdâbi'l-Lisan, No: 255; Heysemi, ez-Zevaid, VIII, 21; el-Muttaki, Kenz, No: 5215.

    [4] Ahmed, Müsned, V, 335; Hakim, Müstedrek, I, 23; Beyhaki, Şuabu'l-İman, No: 8119-8121; İbnu Asakir, Tarihu Dımeşk, V, 432. (Beyrut, 1995)

    [5] İlk kısmı biraz değişik olarak Bkz: Ebu Davud, Harac, 4; Zebidi, İthafu's-Sâde, VII, 13.

    [6] Zebidi, İthaf, VII, 13-14; Sülemi, Âdabu's-Sohbe, 61. (Mecmuatu Âsâri Ebu Abdurrahman es-Sülemî içinde, shf: 101); el-Muttaki, Kenz, No: 765. Selman-ı Farisî'ye ait bir söz olarak bkz: İbnu Asakir, Tarih, XXI, 44. Beyrut, 1995.

    [7] Zebidi, İthaf, VII, 14. (Aynı konuda benzer bir hadisi İbnu Ebi'd-Dünya, Kitabu'l-İhvan'da rivayet etmiştir.). Bu hadisi destekleyen aynı konuda bir hadis için bkz: Buhari, Edebü'l-Müfred, No: 454.

    [8] Tûr 52/21.

    [9] Şuara 26/100-101.

    [10] Bkz: Hatib, Tarih, VII, 57; Deylemi, Müsned, 6225, Ali El-Muttaki, Kenzu'l-Ummal, IX, 4; Suyuti, es-Sağîr, No: 9189; Elbani, Daife, No: 1895;
#09.05.2010 23:20 0 0 0